Kakao Seremonisi
Bu yazı Gorgon E-Dergisi’nin 12. Sayısında yayımlanmıştır. 12. Sayımıza ulaşmak için tıklayınız.
Kutsal Kakao Seremonisi Üzerine Söyleşi
Kübra Saatçıoğlu
Martı Esin Şemin
“Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra…
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana…”
Mevlâna Celâlettin Rumî (Saatçıoğlu’nun kitabından)
Martı Esin Şemin- Öncelikle dünkü deneyim için çok teşekkür ederim. Yaşadığım en ilginç günlerden biriydi; sabaha kadar gördüğüm rüyalar, hissettiklerim… Anlatamam… Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Nasıl bu yola girdiniz, “kakaoista” oldunuz?
Kübra Saatçıoğlu– Hikâyenin belli bir yerine gelince fark ediyorsun ki hikâye çok önce başlamış. Bugün sabah annemle kahvaltı yaparken bambaşka bir konu üzerinde konuşuyorduk; dedi ki “Sen şimdi konuşuyorsun ama ben senin beş yaşını görüyorum. Beş yaşında da bu hâlinin beş yaş versiyonunu yapıyordun.” Aslında hepimiz belirli bir hamurla doğuyoruz. Şimdi senin çalışma alanlarından biri Şamanizm olduğu için şu söylemi sıkça duyuyorsundur: Şamanlık sadece büyük atalarından geçer, kanla geçer diye…
MEŞ- Hatta bu tür geleneklerin içinde el alma da vardır…
KS- El alma da vardır ama genel itibarıyla kan önemlidir diye bilinir. Benim anneannem şamandır, dedem şamandır, babaannem şamandır gibi söylemler vardır. Tabii ki DNA ve böyle bir gen aktarımı söz konusu. Müzisyenin torunun da müziğe ilgi duyması veya yeteneğinin olduğunu söyleyebiliriz. Şamanlık aslında bir kas, bir kasını kullanıyorsun ve bu kas fiziki bir kas değil. “Düş kasını” kullandığın bir alan ve o âlemlerle çalışmaya başladığında da doğal olarak, doğal güçler, görünmeyen, bedensiz varlıklar ve insanın ruhu da dâhil olmak üzere o alanda çalışmaya başlıyorsun. Tabii ki genetik aktarım da kuvvetli bir etkiye sahip ama şu da bir gerçek ki eskiden -mesela bir köyde- şamanın kendi torunu olmasına rağmen bazen bambaşka bir çocuğa da el verebiliyor. Birincisi şamanlığın bu klişeden çıkması gerekiyor. İkincisi zaten bir şaman kendine ben şamanım demez.
MEŞ- Bu noktada onu sormak isterim. Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
KS- Ben yolumu belirtmek zorundayım. Mesela bir yerde çalışma yapacağım zaman, bir çalışma için beni çağırdıkları zaman, şamanik bir yolda ilerlediğimi paylaşıyorum. Beni dans çalışmasına bile çağırsa, yaparım ama ister istemez çalışmam benim yoluma kayar. Çünkü benim yolum, dilim bu. Kullandığım dil bu. Ama tabii bu evrensel doğrulardaki çeşitlilik gibi bir şey değil; bunlar sadece üsluplar. Yoga da bir dil örneğin, Budizm de öyle… Benim konuştuğum dilde ise kendime “şamanik rehber” diyorum. Bana şaman diyen insanlar da var. Onlara “Bana şaman deme” demiyorum. Kişi nasıl hissediyorsa, öyle söyler. Şaman diyen de var, rehber diyen de var, hocam diyen de var…
MEŞ- Peki size “şifacı” dendiği de oluyor mu? Ben bunu da duyuyorum insanlar arasında…
KS- Şifacı da denir ama daha geçen gün bir yerde konuştuk. Şifa kelimesi, tabii ki sonuçtur ama şifa hâli “doğum hakkı”dır. Biz zaten onunla doğduk. Şifaya eğer “Ben şifalandırdım” diye bakarsan orada çok gizli bir kibir vardır. O yüzden ben şifa demem, seans demem “sağaltım” derim. Sağaltmak…
Aslında hastalık nedir? Örneğin her insan gayet sağlıklıdır ve hiçbir problemi yoktur aslında. Sadece “üzerinde ona ait olmayan şeyler” vardır ve ona ait olan bir şey de yolda bir yerde düşmüş gibi görebilirsin. Şaman -ya da başka bir pratikte çalışan kişi- bunu sağlar aslında. Kişiyi, kendi öz oluşuyla buluşturur. Şifa, o yaptığın şeyin sonucu olabilir ama şifalandırma kelimesi kişiyi, rehberi, aracıyı, vesile olan kişiyi başka yerlere taşıyabilir. Kibre ve “ben”e taşıyabilir. Bu, birine gidiyorsun seni şifalandırıyor anlamına gelebilir; hâlbuki şifa insana ait olan bir şeydir.
MEŞ- Peki siz sağlığı beden ve ruh, ikisini birbirine içkin ve bütüncül olarak mı değerlendiriyorsunuz?
KS- Benim çalışmalarımda evet. Beden, ruh ve zihnin üçünü bir arada tutuyorum. Çalışmalarımın her anında zihin orada olmayabilir ama çalışma sonrasında kişiyi zihinle buluştururum. Kakao seremonisinde de onu yaptım. Ben bedeni, ruhu ve zihni üç arkadaş, üç kardeş gibi düşünürüm. İkisi bir yerde bir oyun oynuyor, diğerine diyorlar ki sen dışarda dur. Zihni bir insan olarak düşün, oyundan atıldığı ve kendi dâhil olmadığı için dışlanmış hisseder. Her şeyi beslemek gerekiyor, bedeni beslemek gerekiyor; ruhu ve zihni de. Zihnin besini bilgi, o bilgi ile beslenir. “Kakao seremonisinde ne oldu?” sorusunun cevabı “Ben bir düşler falan gördüm ama…” diyerek olmaz. Zihnin ihtiyacı olanı vermezsen “niyet”in anlamları kişinin bilinçli algılayışına ulaşmaz.
MEŞ- Evet, çalışmaya hazırlık aşamasında bizden bir niyet ile seremoniye hazırlanmamızı istediniz. Çalışmada niyetin önemi nedir?
KS- Niyet benim için önemli çünkü zihinden dolayı… Kakao seremonisi, ilahi bir buluşma olduğu kadar kişinin kendisiyle buluşma alanı. Onu “bu seremoni bir ruh hâlidir” düşüncesiyle bir yere koyar zihin. Onun daha matematiksel, daha nedensel, daha sonuçsal bir yerlere varması, ilişki kurması lazım. Onun besini bu… Ben ne için geldim? Ne cevap aldım? Zihnin buna ihtiyacı var. Niyet, zihnin düşüncelerini netleştiriyor. Zaten seremoni sana vereceklerini sunacak. Bazen seremonilere “Ben öylesine geldim” diyenler de olur. O zaman kişinin yaşadıklarını anlamlandırması için o mevzuyu sonradan sahiplenmesi gerekir. Çünkü zihnin “Aaa! Şimdi anladım.” dediği bir an vardır. Bir şeylerin anlamlandırılmaya başladığı o an.
MEŞ- O zaman burada kakao fiziksel bir aracı mı? Seremonide dediğiniz gibi bedenimize alıyoruz onu ve içimizde onu taşıyoruz. Ancak sizin yönlendirmelerinizle ilerliyor daha çok. O an kakao bitkisi, kakao içeceği bize ne yapıyor?
KS- Kakao fiziki olarak serotonin ve dopamin seviyelerini yükseltiyor. Bunun dışında ruhani etkileri de var. Şamanizm’in özünde iki şey var: Her şeyin bir ruhu var ve her şey birbiriyle ilişkili. Aslında söyleyeceğim ve senin yazacağın her şey bunun etrafında dönecek. Her şeyin bir ruhu var dediğimde kakaonun da bir ruhu var. İnsanın ruhundan çok farklı değil. Örneğin sen bir ortama girdiğinde “Martı’nın yaydığı bir elektrik, bir enerji var” denir. Kimisi bir yere girince etrafta bir sessizlik olur, kimisi girince “Ne iyi oldu, havamızı değiştirdin” dersin. Her şeyin bir etkisi var birbirinin üzerinde. Kakao da böyle. Onu bedenimize aldığımız zaman, onun ruhuyla buluşuruz. Ama bunun bedensel karşılığı da var. Serotonin, dopamin, anandamid seviyelerini yükselttiği için de “Ben öyle hissediyorum” diye de algılayabilirsin. Bir şeyin bir tane doğrusu veya açıklaması yok.
Zaten bir tane dünya da yok. Şamanizm’de dünyalar anlayışı var. Bir Orta Dünya var ki, şu anda gördüğümüz onun bir kısmı sadece. Üst Dünya ve Alt Dünya da var. Bir gerçekliği sadece bir şeyle açıklayamayız. Evrenler, âlemler, katmanlar vardır. Bu yüzden de “Kakao bana ne yapıyor” dediğinde bedensel olarak bunları yapıyor. Duygusal olarak baktığında, ruhani olarak, spritüel olarak baktığında da seni “öz sevgi”ye taşır. Kakao, öz sevgiyle çalışır. Ben seremonide bunu çok bastırarak öncesinde söylemem ama kişiler hep kendi öz-değeriyle ilgili mesajlar alırlar. Kişiler seremoni sırasında deneyimledikleri şeyi iliklerine kadar hissederler. Sevgiyi, dişiliğini, gücünü, yapabilirliğini o an sonuna kadar anlarlar. Aslında seremonide, “yaşamımdaki sorun” diye getirdiği şeyin cevabı olan “özelliği” iliklerine kadar hisseder. Hissettiği şey, bazen o kadar yüksek duygularla ifade bulur ki seremoni sonrasında bunu paylaşmaktan çekinir, utanır. Biz güzel şeyleri de söylemekten de utanıyoruz.
MEŞ- Bizim toplumumuzda da böyle bir düşünce vardır ama her şeyini söyleme, güzel şeyleri paylaşma gibi.
KS- Bence insanlar kendilerini güzel şeylere layık görmediği için bunlar. O yüzden utanıyorlar.
MEŞ- Ben de kendi deneyimimden bahsedecek olursam kakaoyu içtiğim anda mesela göğüs bölgemin tam ortasında inanılmaz bir ağrı hissettim. Siz kakaoyu içtikten sonra nefes almamızı istediniz, ben çok zorlandım mesela.
KS- Evet, o da var. Çünkü kakao, Dünya gezegenindeki en yüksek magnezyumu içeren meyve. Ondan daha yüksek magnezyum içeren bir meyve yok. Magnezyum kasların gevşemesinde kullanılan bir mineral ve dolayısıyla baktığında kalp kastan oluşuyor ve kakaonun o bölgede kendini hissettirmesi çok olağan. Kalp ve damar sağlığı açısından baktığında çok iyi. Ama ruhani olarak baktığımızda ne diyoruz? Kakao, kalpteki blokajları kaldırıyor diyoruz. Çünkü kalbin sadece kan pompalamak gibi fiziksel fonksiyonları yok. Aynı zamanda enerjisel fonksiyonları var. Mide de aynı şekilde. Mesela Ayahuasca çayı mide ile çalışır. Çünkü midenin sadece yemekleri öğütmek gibi bir fiziki görevi yoktur. O senin duygusal sindirim sistemin aynı zamanda. Bir şey, bir olay bize ağır geldiğinde kusarız. Korktuğu için kusan insanlar var. “Midemi bulandırdı bu durum”, “Bu işte midemi bulandıran bir şey var” deriz mesela. Mide bunlarla da uğraşır. Duyguları sindirir.
Şöyle düşün hem anne olmak hem çalışmak. Bunu deneyimleyen bir insan olarak söyleyeyim. Bir tanesi çok ağır olduğunda çok yoğunlaştığında diğeri aksamaya başlayabilir. Çünkü o tarafta çok yoğunsun. İşlerin çok olduğunda bir tarafın sesini kısarsın. Aynı şekilde midenin hem yediğin yemeklerle uğraşması gerekiyor hem de duygusal besinlerle uğraşması gerekiyor. Biraz açlık ona da yardımcı oluyor. Akıllı insan tok dolaşmaz.
MEŞ- Siz seremoni öncesi belirli bir saatten sonra bir şey yemememizi ve bir gün öncesinden kafein ve et vb. şeyler tüketmememizi söylemiştiniz.
KS- Tokluk, deneyimi bedene indirger. Sırf (birçok pratik bunu da kullanıyor zaten) açlıkla bile Ayahuasca ve Kakao ile geldiğin, deneyimlediğin farkındalık anlarına ulaşabilirsin. Bütün peygamberler de öyle Buddha da öyle; belirli açlık mertebelerinden ve oruçlardan geçerek aydınlanmalar yaşadılar.
MEŞ- Peki Kakao ve Ayahuasca bitkileri için halk hekimliği pratiklerinde kullanılıyor diyebilir miyiz?
KS- Tabii ki buradaki fark coğrafyada yetişen bitkiyle alakalı tamamen. Güney Amerika’da yetişen bitkiler Ayahuasca, Kakao, Chacruna, San Pedro vb. Mesela Ayahuasca tam bir halk hekimliği çayıdır. Şöyle anlatayım… Ayahuascayı herkes bir “hedefmiş” gibi gösteriyor. Hâlbuki bir curanderoya, yani o bölgenin şamanlarına, gittiğin zaman mesela diyorsun ki midem ağrıyor. O sana “nane limon” da önerebilir artık ne öneriyorlarsa orada mide için. Ama bir curandero biliyor ki bu ağrının altında aslında duygusal bir konu da var. İlk önce belirli bir doz (tabii onun bilgisi ve içgüdüsüyle ayarladığı) Ayahuasca çayı veriyor. Önce bir mevzunun kendisi çözülsün, duygular çözülsün diye. Sonra nane limon örneğinde verdiğim gibi artık mide için verilecek diğer bitki neyse ilaç olarak onu veriyor. Ayahuasca iyileşmek için “alan” açar.
MEŞ- Curandero kakao için de mi aynı şeyi yapar?
KS- Kakaoda da öyle ama farklıdır bu iki bitki. Her bitki, her usta gibi birbirinden farklıdır. İçindeki fiziksel özellikleriyle de üsluplarıyla da. Ayahuasca daha “Sen buraya gel bir bakayım” diyerek öğretir. Seni bir yolculuğa çıkartır. Nispeten daha sert bir üslubu var diyebiliriz. Kakao çok daha yumuşak bir öğreticidir.
MEŞ- Peki sizin öğrenme yolculuğunuz nasıldı?
KS- Bu konu benim “Ayahuasca Yolculuğu” kitabımda da yazıyor. Öyle bir yer var ki kendi kendine yol bulmaya çalışıyorsun. Sonra bir ustanla tanışıyorsun. Diyorsun ki kaybolduğumu zannettiğim yer aslında bir yermiş ve onların isimleri de varmış. Ruhsal hastalıklarla boğuşan aslında birçok insanın ellerinden tutulsa ben içlerinde çok değerli şamanlar olduğuna inanıyorum. Dışlanan ve kendine yer bulamayan ya da kişinin kendini toplumdan geri tuttuğu… Hâlbuki onlar da toplum için faydalı kişiler… Onların olması gerekiyor. Onların topluma, toplumun da onlara hizmet etmesi, bu alışverişin olması gerekiyor. Onlar daha önce bahsettiğim “kas”ları güçlü doğmuş kişiler.
Felis ile bir tablo vesilesi ile tanıştım. O hep bildiğim, içinde olduğum ama sadece kendi hayal dünyam olarak algıladığım şeylerin lügatini ve haritasını öğrenme fırsatım oldu. Felis “yaşam çemberi” bir de “tıp çemberi” çalışmaları verir. Onunla bir dostluğumuz ve kardeşliğimiz doğdu o yolculukta…
Sonrasında bundan yaklaşık iki sene önce Kakao ile kesişti yolum. Bir gün Kemal seyahatteydi. Çocukları uyuttum ve yattım. Gece saat 3.30’da uyandım ve o tür sabah uyanmalarında bu tür mesajlar gelir. Herkese gelir, burada kendimi biricikleştirmek için söylemiyorum. Sadece benim buradaki farkım orada bir mesaj geldiğini bilip kalkıp buzdolabını karıştırmamak, televizyonu açmamak ve telefona bakmamak… “Evet, ben uyandıysam böyle, o kadar yorgunluğuma rağmen uykumu almış olarak kalktıysam, demek ki birisi beni uyandırdı.” Bu kadar basit ve beklerim yatağın içinde. Ya bir görüntü gelir ya bir ilham gelir. Bu kez bekledim bekledim ama içimde güçlü bir ‘telefonunu aç’ hissi vardı. Diyorum ki telefona bakmayacağım direneceğim. Sonra dedim ki belki de gerçekten bakmam lazımdır… Ekranımı açtığımda (normalde onlarca bildiri olan ekranımda) sadece tek bir takip bildirisi vardı. Kimmiş bu dedim? Ama biliyorum, gelen mesaj bu kişiyle alakalıydı. Baktım o da Ayahuasca bilgeliği ile çalışan, İngiltere’de yaşayan biri: Rebekah Shaman. Ayahuasca ile ilgili bir kitabı var ama mesele o değil. Ekranı aşağıya doğru kaydırırken kakaoyu gördüm. “Mesaj kakaoymuş” dedim ve geri yattım. Sabah oldu, Kemal seyahatten elinde bir torbayla döndü. “Kübra bak ne buldum referans kitaplar bölümünden” dedi. Ciltli, büyük bir kakao kitabı getirmişti. Ben ağladım, geceki his “kakao” karşıma bu sefer fiziksel olarak çıkmıştı. Mesaj, kitap olarak elimdeydi… Çıraklık için gittim Rebekah ile çalıştım. Ayahuasca Yolculuğu da öyleydi. Bir anda o his geldi. Mesajlar geliyor, güvenmek gerekiyor, üstüne gitmek gerekiyor…
Kakao seremonisi de bunu yapar kişi kendi deneyimini orada iliklerine kadar hissettiği için “kendimi güzel hissettim, kendimi ferah, iyi hissettim” ifadeleri sadece bir söz değil, derin bir deneyimdir. Kişi düşlediği zaman yani bir şey yapmasına gerek yok onun gerçek olması için. O âlemde olan şeyi, bu âlemde olmuş gibi, Orta Dünyada olmuş gibi yaşarsın. Biz kakao seremonilerinde Orta Dünyanın bir başka fasetine (aşama/bölge) yolculuk yapıyoruz. Ben grubu alt dünyaya götürmüyorum onu sadece kendi yetiştirdiğim öğrencilerimle yapıyorum. Çünkü oranın farklı bir ilmi var. İlla orada bir şey olacak diye değil ama orayı tanımak gerekiyor. Çünkü bazı kayıtlar da var. Şöyle bir yolculuğa gittim dengemi kaybettim, korkularım başladı diye. O yüzden güvenli alan çok önemli. Ben seremonilerimde grubun steril kalmasına özen gösteririm.
MEŞ- Türkiye’de sizin yetiştirdiğiniz, ardınızdan gelen birileri var mı?
KS- Evet, kakao için benim rehberliğimde öğrencilerim var. Şimdi altı kişiyle. Onlar mart sonunda başlıyorlar. Bir şekilde rehberlik etmeleri için kendilerine gelen çağrıyı aldılar, sordular bana öyle ulaştılar. Yoksa ben bir ilan vermedim duyuru yapmadım.
MEŞ- Tam da seremonilerinizden bahsetmişken sormak isterim. Seremoni düzeni nasıl oluşuyor? İçinizden gelerek yaptıklarınızdan mı daha çok?
KS- Her ustanın bir üslubu vardır. Çıraklık dönemimde keyifli bir öğrenme süreci yaşadım. Açıkçası ilk yaptığım kakao seremonilerinde kendi ustamla (Rebekah Shaman) -ki kendisi çok iyi biridir- onun öğrettiği şekilde yaptım. Kunduracı vardır mesela, ilk başta ustasının öğrettiği şekilde yapar ama zamanla kendi tarzı, üslubu ortaya çıkar. Bazı şeyler senden katılmaya başlar. Bir şeyler çıkar, o andaki akış tamamen içgüdüsel olur. Genel bazı şeyler var mutlaka grupla buluşturmak istediğim. Ama bazıları çok özel. Mesela sizle yaptığım seremonide bir soru sormuştum daha önce sormadığım.
Seremonide rüzgârın ruhu ile buluşuyorsan senin bir parçan rüzgârın ruhudur. Ne dedik her şeyin bir ruhu vardır ve her ruh birbiriyle ilişki hâlindedir. Yani sen rüzgârla konuşuyorsan aslında kendinle de konuşuyorsun ve o “kas”ı geliştirmek için özel alanlardır seremoniler. O kas gelişirse yaşamın içinde de kendi sesini duymaya, o şefkatli ve yapıcı sesi ayırt etmeye başlarsın. Çünkü iç ses hiçbir yere çekilmez, yargı yoktur yumuşaktır, özgür bırakır. Diğer ses kısıtlayıcıdır, mukayese eder.
Seremonilerde diğer sesine (özüne) alan açıyorsun aslında. Ama kişinin bitkileri biricikleştirmesi konusu da var. Diyelim ki kakaoyla böyle yüksek bir deneyim yaşıyor bir kişi, bir daha kakao seremonisine geliyor. Tabii ki mevzun varsa gel ama. Usta bitkilerin hiçbiri, Ayahuasca dâhil, bağımlılık yapmaz. Ama kişi bağımlılık geliştirir. Çünkü zanneder ki o bitki, kişinin öyle hissetmesini sağladı. Hâlbuki hayır, bitki sadece hatırlatıcıdır. Sana oradaki “kas”ını hatırlatır, o “kas” senin doğum hakkındır.
Özellikle Ayahuasca için söyleyebilirim bunu. Ayahuasca deneyimi bir tür Allah ile bir olma ve ölüme yakın deneyim diyebilirim. (Allah kelimesine karşı çok dolu insanlar. Allah demek istemiyorlar; yaratan, yaratıcı, evren diyorlar. O da olabilir; problem yok. Ama bu topraklarda O’nun adı Allah.) Eğer Ayahuasca seni O’nunla buluşturuyorsa, şunu hatırlamak lazım: Sende o “kas” olmasa bunu yapamazdın zaten… ve usta bitkilerle bir kez çalışan kişinin tekrar tekrar bu seremonilere katılmasından çok, o “kas”ını hatırlaması ve bağlantıya geçmesi yeterli olacaktır. Böylece varoluşu tekrar kucaklayabilirsin… Seremonilere ilk defa gelen, altarı ilk kez gören birini zorlamaya gerek olmadığını düşünüyorum. Kakao seremonileri bu yüzden yumuşak geçer.
MEŞ- Altarı, yani sunağı sormak isterim size… Çünkü seremoninin tam ortasında büyük bir altar vardı ve içinde tüyler, ağaç dalı, mumlar, su vardı. Ne demektir altar?
KS- Altar birleştirici unsurdur ve illa o kadar büyük olmasına da gerek yoktur. Bir peçeteden, küçük bir bezden bile bir altar hazırlanabilir. Olay ona ne atfettiğin ile alakalı. Doğanın tüm birleştirici unsurlarını çağırırız altara. Dört yön kavramı vardır tüm şaman inançlarında. Dört ana yön ve buna ek olarak yer ve gök. Dört elementi sembollerle onurlandırırız. Ateşi mumla, havayı kuş tüyü ile altarımıza ekleyebiliriz.
MEŞ- Peki katılımcıların bu seremoni sonrası size bir dönüşü oluyor mu?
KS- Kakao o kadar yumuşak ki cevabı hemen alamayabilir ve bunu yaşamının içinde görebilir. Hani bazı insanlar vardır ya bir şeyi o kadar nezaket içinde yapar ki aslında o anda ne yaptığını anlayamazsın. Sonra zaman geçince ‘ben şimdi anladım ne demek istediğini’ dersin… Kişi seremoniden memnun bile çıksa kendinde olan o büyük dönüşümün tam olarak idrakinde değildir. Sonra, zamanla mesajlar açılır. Hayatta hep büyük dönüşümler bekleriz ama yaşamdaki anlar hep küçük dönüşümler gibi görünür bize… Ama sonrasında o kadar büyür ki bu küçük dönüşümler…
MEŞ- Seremonilerinizi genelde Türkiye’de mi yapıyorsunuz?
KS- Avrupa’da da Kakao Seremonileri yapma fırsatım oldu. Ama seremonilerin kişinin ana dilinde yapılmasını önemsiyorum. Türkiye’de ise Kakao ile çalışıyorum çünkü kakaonun en önemli faktörü legal olması. Ayahuasca bütün Avrupa ülkelerinde psychedelic olarak geçen maddelerden dolayı yasaklandı. Bu bitkiler “çiçek çocuk” döneminde kullanılıyordu. Time Dergisi’nde LSD’yi öven makaleler[1] varken birkaç sene sonra inanılmaz bir anti-propaganda ile çocuğun olmaz vesaire şeyler diyerek LSD yasaklanıyor. Şu anda dinî törenler için kullanılabilir diyerek, Güney Amerika’daki şamanlara izin veriliyor.
Her şey miktarla ve kullanım biçimiyle ilgilidir. Mesela bir bitkiyi kaynatırsın içersin sana iyi gelir ama dumanını soluduğunda ciğerlerine zarar verir… O yüzden şamanların olması gerekir. Çocuklara, gençlere yol gösteren şamanlar olması gerekir. Gençler için düzen düzen değil. Dünyanın her döneminde bu dünya böyleydi. Gençlik her zaman içindeki çağrıyı duydu (Düzene isyan çağrısı). Sadece doğru kanalı bulmakta zorlandı. Çağrısını duyan gençler, doğru kanallara yönlendiğinde ortaya güzel şeyler çıkıyor. Örneğin benim çalıştığım Peru’daki şaman çocuklarla da çalışan bir şaman her şey doz meselesi ve onu nasıl yansıttığın ile alakalı. Don Augustin küçük bir çocuğun astımını iyileştirmek için Ayahuasca seremonisi yapmış ve hastalık tamamen gitmiş. İnsan yaşı ne olursa olsun ölümle buluşmak için ölüm inisiyesi almak veya ölmek zorunda değil. Şamanların da o yüzden her zaman hayatlarında bir ölüm inisiyesi var.
MEŞ- Kakao çekirdeklerini nerden temin ediyorsunuz?
KS- Bu çekirdek kakaonun fermente edilmiş ve kurutulmuş hâli. On-on beş gün sürüyor bu hâle gelmesi. Sonra bu kabukları hafif bir bası ile kırılıyor, bizim taş öğütücüler vardır ya zeytin için kullanılan öyle bir öğütücüde sürtünmeden dolayı çekirdek kakao eriyor. Bu seremonyel kakao tabii. Sonra eriyik hâldeki kakaoları kaplara koyuyorlar. Bu sıvı bir süre sonra tekrar donuyor. Sonra katılaşıyor. Biz de ince ince doğrayıp kullanıyoruz seremoni için. Mesela kakaoyu da ben şimdi ustamdan öğrendiğim biçimiyle yapmıyorum. İlk seremonilerime gelenler çok zorlanırlardı içerken. Alan, sana öğretmeye başlıyor zamanla. Kendi yolunu buluyorsun… Kakaoda en güzel şey bu. Çok önemli. Onunla çalışırken bir bariyer yok. Herkesle kullanabilirsin, o bizim için komşumuz Ayşe teyze gibi bir şey. Ayahuasca’da “O neymiş?” sorusu var. Ama kakaoda ‘o neymişin’ yeri yok. Bize çok tanıdık.
MEŞ- Kakao ve Ayahuasca dışında yaptığınız başka seremoniler de var mı?
KS- Evet, var. Kimseye ilan etmediğim seremoniler yapıyorum mesela bir kız çocuğunun menstrüasyona başlamasıyla ilgili ya da bir kadının menopoza geçişi ile ilgili… Karı koca seremonileri ya da kişiyle tek başına da çalışabilirsin. O seremonilerde içine özellikle Aztekler içeceğin rengi kana daha yakın olsun diye içine kırmızı renk verici bitkiler atıyorlardı. Bazı seremonilerde su haricinde bitki ile de pişirilir. Ama ben açık seremonilerimde suyun ve kakaonun ruhuyla buluşturmaya özen gösteriyorum. Bir de bu seremonilerde bazen gül kullanıyorum. Her seremonide bir niyetim var ama kurgum yok, tamamen doğaçlama… Dansın, tiyatronun tarihine baktığımızda şaman seremonilerinden çıktığını görürüz. Kurgular yoktur; anın getirdiği şeyler vardır… Şaman kolaylaştırıcı, alan açıcıdır.
MEŞ- Şamanizm tarihine baktığımızda dünyanın tamamında yayılmış olduğunu söyleyebiliriz. Siz yol olarak Güney Amerika şamanlığına yönelmişsiniz, aslında niyet aynı ama coğrafya farklı diyebilir miyiz?
KS- Ölüm inisiyesinden yola çıkacak olursak Güney Amerika’da, Ayahuasca mesela ölüm inisiyelerinden birisidir. Meksika şamanlığında çölde boğazına kadar kuma gömer bir gece o şekilde çölde bırakırlar. Asya’da mağara deneyimleri var…
MEŞ- Evet, mağaralara veya ormanlara bırakıp hatta hareket edemesin diye bağlayıp gidiyorlar…
KS- Evet ve sen ölümle tanışmış oluyorsun böylece. Ama tanıştıktan sonra onu geçersin ve o zaman yaşam kendi anlamını bulmaya başlar. Mesela Laika şamanları var Machu Picchu’da, o tepelerdeki şamanlar daha yumuşak yöntemleri var. Amazonlarda ise inisiyeler bambaşka…
MEŞ- Peki bu yola girenler ve girmeyenler? Hepimizin bir hayatı, dışarıda sürdürdüğü bir düzeni var. Dünya düzeni, çevre, hastalıklar, mesela şimdi küresel bir Covid-19 salgını var… Böyle bir dünyada şaman olarak siz nasıl hissediyorsunuz? Hayata bu yönden bakan birinin gündelik yaşamı algılayışı nasıldır?
KS- Bazen çok yakınındaki insanlar ile çok farklı deneyimler yaşıyorsun. Bir dostunla, bir aile üyenle… Çocuklarımın arkadaşlarının anneleri var ve onlarla buluşuyoruz. Ne yaptığımı az çok biliyorlar ya da bilmiyorlar. Aralarında benim çalışmalarıma gelenler de oldu sonra. Dediler ki bana “Sen nasıl bir insansın? Bunların hepsini bilip nasıl öyle ‘normal’ yaşayabiliyorsun?” Normallik…
Deneyim diye bir şey var ben kişilerin deneyimine saygı duyuyorum. Ben düş kuruyorum… Buraya gelene kadar onlarca maskeli insanlar gördüm, o zamanlar işte kendi düşümü kuruyorum. İnsanların özgürce birbirini öpüp sevebildiği zamanları hayal ediyorum. Yaşamımızı biz çok biricikleştiriyoruz… Tarihteki büyük imparatorluklar nasıl bitti? Mısır ne zaman yıkıldı? Meteorlar, salgınlar, savaşlar… Bunları düşününce şuna varırız: Hayat bir şekilde hep devam etti. Hayatta bir sürü şey oluyor ama hep ‘düşçüler’ vardı. Düşçüler şimdiki felaketlere değil de bin sene sonrasındaki güzelliklere odaklananlardır. Bin sene sonrasını hayal eder onlar. O zaman bizim de görevimiz bin sene sonrasını düşlemek… Bir şaman ateş yaktığında mutlaka ‘düşünü’ bir çiçeğe, bir dalla üfleyerek koyar. Binlerce sene sonrasını düşleyerek yakar. Yakmasının nedeniyse olur da kendi filtresi varsa, düşüne gölge etmesin, düşlediğinden de fazlasına dönüşsün diyedir. Biz düşleriz, yargılamayız. Herkes bir deneyim içindedir. Ne hissediyorsun diye sormak gerekir… Ne düşünüyorsun sorusunu soruyoruz… Ama hislere önem vermek gerekir. Akıl vermek değil; hislerini hatırlatmak gerekir. Ben birine hizmet etmek istediğimde önce hislerini sorarım.
MEŞ- Son olarak size şunu sormak isterim kakaonun sizin için anlamı nedir? Geçmişte tanrıların içeceği olan kakao, günümüzde ne anlama gelmektedir?
KS- Ben mesela her şeyi, bu anlatımların hepsini bir çocukta da görüyorum. Ayahuascayı da çok biricikleştirirler. Evet, çok değerli bir usta ama o kadar biricikleştirilmesi konusuna katılmıyorum. Onun da Kakaonun da ruhu var. Ben onları ruh olarak görüyorum. Özünü görüyorum. Her şeyin bir ruhu ve özü var.
Ben şöyle bitireyim bu söyleşiyi, bu atasözünü daha önce de paylaşmıştım. Bir Amazon atasözü diyor ki “Bir gün insanlar ağaçları unutacaklar ve kakao geri gelecek.” Bence şimdi kakaonun olduğu yer böyle bir yer. Çünkü kakao yetiştirmek için Amazon’un o uzun ağaçlarına ihtiyaç vardır. En kısası 10 metre olan ağaçlar. Kakao onların altında büyüyen bir ağaçtır. Dolayısıyla Hindistan cevizi gibi tarım alanı açmak için ağaç kesmeye ihtiyaç olmayan bir tür. Kakao tam aksine canopy denilen yüksek ağaç örtüsünün altında yetişiyor. Altı ayda bir meyve veriyor ve kakao meyvesinin toprağa bırakılan kabuğu, ormanın gübrelenmesini sağlıyor. Orada yaşayan halka, kakao yetiştiriciliğini empoze eden Batılılar var. Dünyanın şu anki durumunun farkına varıp, bunu bilenler kakao üretimini destekliyor. Böylece üreten mutlu ve daha önce konuştuğumuz gibi içinde gözyaşı olmayan kakaolar yetişebiliyor. Ben de seremoniyel kakaomu bu aracılar vasıtasıyla Türkiye’ye getiriyorum.
Kakao ile çalıştıktan sonra insanların hayatında bir şekilde toprak bağlantısı da gelişiyor… Yeşile ve toprağa çekiliyor… Bu da dikkatimi çeken ve beni umutla gülümseten bir detay.
Bahsettiğin gibi birçok dünyevi sıkıntı var. Ama bir de iç âlemimiz var. Seremoniler bu alanda her zaman çok yoğun yaşanıyor… Seremonide her bir katılımcı kendini diğer gerçeklikler düzleminde bir yolculuğa çıkar. Ben de bu yolculuklara şahitlik ederim. Varoluş devam ediyor. Bir yandan da yaşam kesitimizde bizim bu deneyimiz, dünyevi yaşamımız var. İki farklı alan gibi algılanan bu âlemlerin, bir olduğu gerçeğine yaklaştıkça, yaşamlarımızda birçok şey dönüşecek.
MEŞ- Size çok teşekkür ediyorum, zaman ayırdığınız, yol olduğunuz için… Sizinle tanışmak ve buluşmak harika bir deneyimdi…
KS- Ben teşekkür ederim…
Dİpnotlar
[1] Bu konu hakkında yazılmış bir doktora tezi mevcut: Stephen I. Siff, Glossy Visions: Coverage of LSD in Popular Magazines 1954-1968, Ohio University. (e.n)
https://citeseerx.ist.psu.edu/viewdoc/download?doi=10.1.1.689.1429&rep=rep1&type=pdf
Kakao Seremonisi Kakao Seremonisi Kakao Seremonisi Kakao Seremonisi Kakao Seremonisi Kakao Seremonisi Kakao Seremonisi Kakao Seremonisi Kakao Seremonisi Kakao Seremonisi Kakao Seremonisi Kakao Seremonisi