9. Sayı Yazıları

Kıbrıs’ın İlk Operası “Arap Ali Destanı” Üzerine Söyleşi

Yazar: Arman Tekin

Konuklar: Ali Hoca
Havva Tekin
Enver Tuğrul Töre
Sermin Dikmen Töre
Arda Aktar

Bu söyleşide bir ilki gerçekleştirerek Kıbrıs’ın İlk Operası olma özelliğini taşıyan “Arap Ali Destanı” için operada emeği geçen beş değerli sanatçımızı bir söyleşide ağırladık. İlk olarak operanın bestecisi KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Ali Hoca ile söyleşimize başlıyoruz. Öncelikle hoş geldiniz Arman Tekin – Sayın Ali Hoca, söyleşimize hoş geldiniz. Öncelikle okurlarımızın sizi tanıması adına bize kendinizden bahsedebilir misiniz?

A.H. – 1961 yılında  Lefkoşa’da doğdum. İlk enstrümanım olan akordeona 8 yaşında başladım. Ortaokul döneminde akordeonun yanında gitar, konservatuvara girmeden hemen önce 1 yıl kadar obua, 6 ay kadar da piyano dersi aldım. 1976 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı sınavını kazanarak Metin Yalçın ile Trombon, 1979 yılında Kompozisyon bölümüne de geçerek Nevit Kodallı ile Kompozisyon çalışmaya başladım. Aykut Yafe ve Kamuran Gündemir ile Piyano, Rengim Gökmen ile Partitür, İstemihan Taviloğlu ile solfej çalıştım. 1985 yılında Her iki bölümden de mezun oldum. 1 yıl Gazi Eğitim Fakültesinde Armoni ve Kontrpuan dersleri verdim. 1988 yılında İzmir Devlet Opera ve Balesine Trombon sanatçısı olarak girdim. Daha sonra korrepetitörlük, Koro şef yardımcılığı, Koro ve Orkestra Şefliği görevlerinde bulundum. 2015 yılından bu yana da KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefiyim. A.T. – İzmir’de Devlet Opera ve Balesi’nde şef olarak görev yaptığınızı biliyoruz. İzmir’deki görevinizden ve çalışmalarınızdan da söz edelim mi? A.H. – 27 yıl. Bu yıllar içerisinde İzmir Devlet Opera ve Balesinde değişik görevlerde bulundum. Gerçekten dolu dolu bir 27 yıldı. Trombon sanatçısı olarak girdiğim kurumuma Piyanist, Koro şef yardımcısı, Koro şefi ve Orkestra şefi olarak devam ettim. İzmir Devlet Opera ve Balesi’nde kendi eserlerimde dâhil olmak üzere birçok eser çalıştırdım ve yönettim. İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin dışında da başka operalarda, senfonilerde, değişik yerlerde birçok konserlerim oldu. İlk iki oratoryomun prömiyerleri de benim yönetimimde İzmir Devlet Opera ve Balesi solistleri, orkestra ve korosu ile gerçekleşti.

A.T. – Okurlarımızın sizin besteci yönünüzü de bilmesini isteriz. Besteci Ali Hoca’nın besteci kimliğinden ve bestelerinden söz eder misiniz? Besteleme sürecinde Ali Hoca nasıl biridir?

A.H. – İlk bestemi 8 yaşında akordeon için besteledim. Ankara Devlet Konservatuvarına girmeden önce de birçok bestem vardı. Şu anki bestelerime yansıyan kişiliğimin daha o zamanlarda temeli atılmıştı. Beste yapmak benim için en önemli şey bu bir yerde kendimi anlatmak aynı zamanda. Eserlerimde her zaman ülkemden bir şeyler olmasını isterim bu yüzden makamsal yapıyı ve memleketi çağrıştıracak melodik motifleri önemser ve bunları kendi kişiliğim ölçüsünde işler ve kullanırım. Bir eseri bestelerken bazen o an içimden ne gelirse, genelde de öncesinde uzun bir ön hazırlık yaparım. Sessiz bir ortamda tam konsantre olarak orkestra için besteleyeceksem önümde orkestra varmış gibi hayal ederek, oda müziği besteleyeceksem önümde o oda müziği grubu duruyormuş gibi hayal ederek, opera besteleyeceksem sanki opera sahnesi ve solistler önümde imiş gibi hayal ederek bestelerim. Bu dönemde her an bu eseri düşünürüm, belli bir aşamaya gelince bestelemeyi bırakır eserin o ana kadar yazdığım kısmını dinlendirmeye alır başka şeylerle ilgilenirim, o süreçte eser bilinçaltımda çalışmaya devam eder. Daha sonra tekrar ele alır bestelemeye devam eder ve daha detayları ile ilgilenmeye başlarım. Bu süreçte biraz etraftan kopuk olurum çünkü biriyle konuşurken bile eseri bestelemeye devam ediyor olurum, eserin notaları gözümün önünde durur.

A.T. – KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının bugünkü durumunu, geldiği noktayı anlatır mısınız?

A.H. – Bu yıl 4. Sezonumuz. Geriye dönüp baktığımda 3 sezon geçmiş. Bu sezonda program oldukça yoğun ve zengin. Şu dolu dolu geçen sezonların ardından artık nasıl kurulduğu benim için çok önem taşısa da nasıl devam edeceği orkestramızın yasada ki kadrosuna ne zaman ulaşacağı, gelecek yıllarda daha zengin nasıl konserler, turneler gerçekleştireceği daha bir önem taşıyor. Orkestra artık dünyaca ünlü solistleri şefleri kabul eden ve dünya da bir yeri olan iyi bir orkestradır. Bu orkestra artık ülkemizin orkestrası ve onlarında sevgi ve katkıları ile devam edecek.

A.T. – Bir süre önce Kıbrıs’a yerleştiğinizi biliyoruz. KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının kuruluş fikrinin ve çalışmalarının bu kararınızda etkisi var mı? Bu konuda neler söylemek istersiniz? Bu kararı vermenizde etkili olan faktörler nelerdi?

A.H. – Yerleşme nedenim 2014 yılında yasası meclisten geçmiş olan KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasına Şef olarak istenmemdi. Bu teklif yapıldığında henüz İzmir Devlet Opera ve Balesi’nde çalışıyordum. Yıllardır Kıbrıs’ta arzu edilen bu orkestranın kuruluşunda yer almayı, bu orkestranın gelişiminde, kalıcı kılınmasında görev yapmayı büyük bir istek, hevesle kabul ettim ve 2015 yılında bu orkestranın kuruluş sürecinde yer almak için Kıbrıs’a yerleştim.

A.T. – KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası resmen ne zaman kuruldu? Bu süreçten söz eder misiniz?

A.H. – Orkestra 21 Nisan 2014 tarihinde Cumhuriyet Meclis’inde oybirliği ile kabul edilen KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Yasası ile birlikte resmen kuruldu ve 2015 yılında çıkarılan Sınav Tüzüğü ile birlikte sanatçı alımlarına başladı ve bu sanatçı alımları yasa da belirtilen sayıya ulaşana kadar devam edecek.

A.T. – KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının resmen kurulup halkın karşısına çıktığı sürece dair duygu ve düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?

A.H. – Benim için yıllar sonra gelen bu kurulma olayı gerçekten önemliydi. Yıllarca hep ülkemizde böyle profesyonel bir orkestranın varlığını hayal ettik istedik ve bu yıllar sonra gerçekleşti. Sonuçta bu fikrin oluşması ve gerçekleşmesi yolunda ki ivme yılların birikiminde yavaşça altı kaynayan bir su gibi ısındı ısındı kaynadı. Yasasının çıkmasıyla birlikte KKTC’de önemli bir görev üstlendi. Abartmıyorum yaklaşık 3 sene kurulduğuna inanamadım. İlk konserlerimizi arada dinliyorum sanki çok eskilerde gibi geliyor, tabii bunda yoğun çalışmamızın da etkisi var. Unutamadığım anlardan sanırım en önemlisi orkestranın ilk konserinin gerçekleştiği 28 Kasım 2015 tarihinde Konserin ilk eserini çaldırmak üzere bagetimi kaldırmam ve orkestramızın ilk eseri olan Bach’ın Brandenburg konçertosunu başlatmamdı. O an büyük bir şey yapıyor olduğumun farkına vardım öncesinde bunun farkına varamamıştım.

A. T. – KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası olarak bu zamana dek repertuarınızda hangi eserlere yer verdiniz? Çalışmalarınızın hedefi nedir?

A.H. – İlk konseri verdiğimiz 2015 tarihinden bu yana Barok dönemden günümüze kadar olan birçok esere yer verdik. 2019-2020 sezonu içerisinde de her dönemden farklı eserler yer almakta. Hedeflerimiz her sezon daha da zengin programlarla seyirciye ulaşmaktır.

A.T. – Değerli hocam, Kıbrıs halkının senfoni orkestrasına ve klasik müziğe bakış açısı nasıldır? Sizin bu konudaki düşüncelerinizi ve beklentinizi öğrenebilir miyiz?

A.H. – İzmir’de çalıştığım yıllarda Kıbrıs’a her gelişimde konser veya tatil Kıbrıs halkının bir şeyler aradığını hissediyordum ama o zamanlar böyle bir orkestranın kurulma olasılığı neredeyse sıfırdı. Çünkü her şeyin bir oluşma noktası var ve bu noktaya henüz gelinmemişti. KKTC Senfoni orkestrasının kurulması ve verdiği başarılı konserler halkımızda zaten var olan o iç duyguyu ve sevgiyi ortaya çıkardı ve orkestrayı sahiplendi. Sevinerek söyleyebilirim ki seyircimiz her geçen gün artmakta. Verdiğimiz eğitim konserleri ile de geleceğin sanatçı adayları ve dinleyicilerini de bir yerde hazırlamakta.

A.T. – Senfoni orkestrasından sonra KKTC Devlet Opera Balesi’nin kuruluş çalışmalarında da payınız olduğunu söylersek yanlış olmaz sanırım. Bize bu süreçten de söz eder misiniz?

A.H. – KKTC Devlet Opera Balesi’nin kurulması için çalışan iki sanatçımız Enver ve Sermin Töre ile onları KKTC CSO’nun bir konserine davet ettiğimizde tanıştım. Daha sonra Kıbrıs’ta bir opera kurma istekleri oluştu ve ilişkilerimiz daha da derinleşti. KKTC CSO’nun kurulmuş olması onlara büyük bir güç verdi ve bu yola çıktılar. Sık sık benimle de konuştular fikir alışverişlerinde bulunduk ve ilk olarak KKTC CSO’nun bir etkinliğinde Aşk İksiri oynandı ve onlarda bu eserde rol aldılar. Ama sanırım en büyük katkım kurulmakta olan KKTC Devlet Opera ve Balesine bestelediğim Arap Ali Destanı Operası oldu.

A.T.- Bir opera besteleme ve sahneye koyma fikrinin ve “Arap Ali Destanı” Operası’nın nasıl ortaya çıktığını bu sürecin en başından beri içinde olan biri olarak bulunduğunuz konumu da içine katarak bize anlatabilir misiniz?

A.H. – Yıllardır aklımda Kıbrıs’la ilgili bir konuda Opera bestelemek vardı. Ancak her şeyin bir zamanı olduğunu inanan biriyim bu yüzden bekledim. KKTC CSO ofisinde ben, başrol oyuncularından Enver Töre, eşi Sermin Töre ve KKTC CSO Koordinatörü Mustafa Kofalı sezon içinde hangi opera eserini sahneleyebiliriz konuşurken söze girdim ve Kıbrıs’la ilgili bir Opera bestelememi ister misiniz dedim. Herkes heyecanlandı ve olur dediler. Konuyu birlikte seçtik. Bundan sonra süreç libretto yazarının belirlenmesi ve operanın bestelenmesi idi. Libretto için ki libretto olmadan eserin bestelenmesi mümkün değil, daha önce de birlikte çalıştığım ve kalemine güvendiğim Havva Tekin’e bu librettoyu yazabilir misin diye sordum o da heyecanlandı, hemen araştırmaya koyuldu ve kısa sürede bitirdi. Bende bestelemeye başladım. Yaklaşık bir sene sonra eseri bitirdim.

A.T. – “Arap Ali Destanı” Operası Kıbrıs’ın ilk yerli operası olarak tarihe geçti. Onun bestecisi olarak duygu ve düşüncelerinizi bizlerle paylaşır mısınız?

A.H. – Evet Kıbrıs’ın ilk operası oldu. Duygularımın ne kadar derin olduğunu sanırım anlatmaya gerek yok. Bir dram olan Arap Ali Destanı’nı bestelerken her an zaten değişik duygular içindeydim. Sanki konunun geçtiği yıllarda yaşadım. Sanki Arap Ali ile birlikteydik.

A.T. – “Arap Ali Destanı” Operası ve Kıbrıs’ta sahnelenen ilk opera ile ilgili size yapılan geri dönüşler nasıldı? Bu geri dönüşlerden memnun musunuz?

A.H. – Geri dönüşler çok olumluydu. Ufak tefek şu da olsaydı diyenler de oldu ama bu bana göre olumlu idi çünkü çok beğenmişler daha da iyi olsun diye dilekleriydi. Eserin tekrar sahnelenmesi için de istekler devam ediyor bu da ayrıca beni mutlu ediyor. Klasik müzik dinler mi diye düşündüğümüz halkımız bir opera eserinin tekrarını istiyor. Her zaman halkı küçümsememek gerektiğini düşünürüm, onlar anlamaz düşüncesini de yanlış bulurum. Yıllardır kazandığım deneyimlerle bunu gördüm. Biz ne kadar sunarsak o kadar da daha fazla istek olacaktır.

A.T. – “Arap Ali Destanı” Operasının ilerleyen zamanlarda Türkiye’de veya başka ülkelerde sahneleneceğini söyleyebilir miyiz? Bu konuda net bir tarih var mı?

A.H. – Türkiye’de veya başka ülkelerde sahnelenme durumu olabilir. Bu konuda sanırım çalışmalar yapılıyor. Şu an net bir tarih yok.

A.T. – Bildiğim kadarıyla opera hem KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ve KKTC Devlet Opera ve Balesi hem de Türkiye Cumhuriyeti Devlet Opera ve Balesi işbirliğiyle yapıldı. Bahsi geçen kurumların bir araya gelerek bu tür çalışmalar meydana getirmesi oldukça önemli. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?

A.H. – Elbette kurumların bir araya gelerek bir etkinlik gerçekleştirmeleri önemlidir. Örneğin bu proje de KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının verdiği destek ki o destek olmadan bu projenin gerçekleşmesi çok zordu. Kurulma aşamasında olan KKTC Devlet Opera ve Balesi’nin büyük uğraşları ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Opera ve Balesi’nin bu projeye verdiği katkı büyüktü ve gerçekleşmesini mümkün kıldı.

A.T. – Bu sohbet için son söz olarak neler söylemek istersiniz?

A.H. – Her zaman dediğim gibi çalışmaya ve üretmeye devam.

A.T. – Sevgili Ali Hocam, bizlere zaman ayırdığınız için Gorgon okurları adına çok teşekkür ediyoruz

Söyleşimize operanın librettosunu yazan Havva Tekin ile devam ediyoruz.

A. T. – Sayın Havva Tekin hoş geldiniz. Okurlarımız adına sormak istiyorum. Havva Tekin kimdir? Edebiyatla ilişkiniz nasıl başlamıştır?

H.T. – Teşekkür ederim. Kendimi tanıtmaya doğduğum yerden başlayayım. Kıbrıs’ta sıcak bir ağustos günü doğmuşum. Lise yıllarına dek eğitimimi orada devam ettirdim. Üniversite yıllarım Ankara’da geçti. Ankara üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdim, ardından Halkbilim alanında yüksek lisans yaptım. On üç yaşından beri hayalini kurduğum alan olan edebiyatla ilişkim zaten çocukluk yıllarından başladığı için, kendimi bildim bileli yazıyorum diyebilirim. Yazmak benim için bir yaşam biçimi ve gereklilik. Mutluluğun ve tamamlanmanın bir başka boyutu diyebilirim. Edebiyatı yaşamla birlikte soluyorum demek daha doğru sanki.

 

A.T. – Edebiyata dair yaptığınız çalışmalardan ve yayımlanmış eserlerinizden de söz eder misiniz?

H.T. – Edebiyat çalışmalarının yanı sıra, dil ve halkbilim alanında da çalışmalar ve araştırmalar yapıyorum. Uzun yıllardan beri edebiyat, dil, tarih, halkbilim konularında yurt içi ve yurt dışında birçok sempozyum ve kongrelerde bildiriler sundum. 1997 yılında ilk şiir kitabım olan “Yazılmasın Ayrılık” yayımlandı. 1998 yılında “Yeşil Adanın Çocukları” romanım TC. Kültür Bakanlığı Eser Yazma Yarışması birincisi olarak ödüle layık görüldü. Bir Kıbrıs klasiğine dönüşme yolunda hızla ilerleyen “Yeşil Adanın Çocukları” romanının, bu yıl 21. yılında yükselen bir ivmeyle raflarda olduğunu ve bu yıl 7. baskıyı okura ulaştırdığımızı da sevinerek eklemem gerek. Şiirde ve edebiyat yolculuğumda ikinci şiir kitabım “Tenim Salamis Mavisi” 2011 yılında raflara çıktı. “Suya Gelen Güvercin Dudaklarım” üçüncü şiir kitabım ve o da 2018 yılında şiir severlerle buluştu. Kendi şiirlerimi seslendirdiğim “Kayıp Duvar Resimleri” şiir albümüm de şiir yolculuğumda bir başka yol arkadaşım sayılabilir. “Denizler Ötesinde Tarajar” isimli ikinci romanım ise 2017 yılında okurla buluştu. “Yeşil Adanın Çocukları“ romanımın aksine o fantastik bir roman. Güzel bir ilgiyle takip edilip ve okunuyor. Bu roman aynı zamanda Kıbrıs’ın ilk fantastik romanı olma özelliğini de taşıyor.

A.T.- Başka hangi alanlarda yazıyorsunuz? Bu alanlarda yazmak edebiyat anlayışınız ve okur açısından size neler kazandırıyor?

H.T. Masaldan senaryoya, tekerlemeden romana, librettodan öyküye kadar pek çok alanda yazıyorum. Değişik alanlara duyduğum ilgiye de karşılık geliyor bu durum. Açıkçası beni zenginleştiriyor. Bu da kalemimi ve dilimi daha renkli yapıyor hâliyle de okur kitlem genişliyor diyebilirim.

A.T. – Yakın zamanda yayımlanacak çalışmalarınız olacak mı?

H.T. Yakın zamanda okurla buluşmasını planladığım iki roman çalışmam var. Bir de küçük okurlarım için masal ve öykülerden oluşan bir dizi yayımlanacak. Özellikle çocuklar için yazmayı seviyorum. Gelen yoğun talep üzerine, bu alana daha fazla yöneldim diyebilirim. Çocuklar için masal, öykü ve şiirler yazıyorum. Bu türdeki eserlerim de yakında okurlarla buluşacak inşallah. Şu ara yayıma hazırlanıyorlar.

A.T. – Edebiyat çalışmalarınızın dışında sahneye dair metinler de yazıyorsunuz ve Kıbrıs’ın ilk yerli operasının metnini yani librettosunu yazdınız. Bu süreç nasıl gelişti? Bize anlatabilir misiniz?

H.T – Arap Ali Operası bir Ankara sohbetinde doğdu diyebilirim. Kıbrıs Devlet Senfoni Orkestrası’nın kurucularından da olan sevgili dostum besteci şef Ali Hoca ile bir Ankara seyahatinde bir araya gelmiş sohbet ediyor, yapığımız işlerden söz ediyorduk. O benim senaryo ve tiyatro metinlerimden haberdardı. “Bir opera yazmayı düşünür müsün?” dedi “Ben de bestelersen yaparım.” dedim. Kıbrıs için böyle bir şey yapalım fikri o gün doğdu. Ben inanılmaz bir heyecanla başladım çalışmaya. Başta Devlet yöneticilerimiz olmak üzere Kıbrıs’ın her köşesinden gelerek temsili izleyen ve her iki temsil gününde de büyük ilgi göstererek Kıbrıs’ın ilk operasını izlemekten büyük bir mutluluk duyduklarını vurgulayan değerli halkımıza da yeri gelmişken teşekkür etmek isterim. Bu güzel ilgi gelecekteki sahne çalışmalarımızın da destekleyicisi olacaktır kuşkusuz. Bugün geriye dönüp baktığımızda çok doğru ve çok güzel bir iş yaptığımızı görüyorum ve çok mutlu oluyorum.

A.T. – Bu soru elbette bir soruyu daha akla getiriyor. Neden Kıbrıs’ın ilk yerli operası “Arap Ali” hakkında oldu? Bu seçimin perde arkasında hangi etmen veya etmenler vardı?

H.T. – Arap Ali temasından yola çıkmaya karar verirken halkımızın çok iyi bildiği hüzünlü bir hikâye olan ağıt bana ilham verdi. Arap Ali ile ilgili öyküden yani halkın iyi bildiği bir ağıttan ilham almak halkın da olaya duygusal açıdan dâhil olmasını sağlar diye düşünmüştük. Öyle de oldu. Tarihimizde hüzünlü bir yere sahip bu olayı bir şekilde yeniden canlandırdık diyebilirim.

A.T. – Arap Ali ve onun hikâyesi Türkiye’de bir grup tarafından biliniyor ancak şüphesiz ki Mağusa Limanı türküsü çok daha popüler bir yere sahip. Bu konu hakkındaki düşüncenizi öğrenebilir miyim?

H.T. – Ağıtlar özellikle de türküleşen ağıtlar halka daha hızlı ulaşıyor ve halk tarafından benimseniyor. Müziğin evrensel ve kavrayıcı yapısı buna çok uygun çünkü. Arap Ali için yakılan ağıt da türküleşerek uzun yıllardır halkın dilinde dolaştı. Bu bağlamda türkünün hikâyesinden önde gitmesini çok normal buluyorum. Ve zaten bu nedenledir ki ağıttan ilham alarak yola çıktığımızda halkı kavrayacağına da inanıyordum.

A.T. – Opera sahnelendiğinde oradaydınız. İlk izlediğinizde neler hissettiniz? Neler düşündünüz?

H.T. – Operayı sahnede ete kemiğe bürünmüş, gerçeklenmiş olarak izlemek muhteşem bir duygu. Kıbrıs’ın ilk operasının librettosunu yazmak, bu operanın bestelenmiş ve birbirinden kıymetli oyuncular tarafından sahneye konmuş olduğunu görmek müthiş bir duygu. Bu tarihi ana tanıklık etmek tarifsiz bir mutluluk. Tarihe attığımız kocaman bir imza bu. 19.09.2019 Kıbrıs Türk Opera tarihinde bir milat… Çok anlamlı, çok güzel ve geleceğe umut eken bir tohum.

A.T. – Yazdığınız metnin içine baktığımızda Kıbrıs folklorundan izler gördük. Bunun yanı sıra kurgulanmış yeni şeyler de izledik. Kıbrıs halkı sizce bunu nasıl karşıladı? Tepkiler nasıldı?

H.T. – Operayı izleyenler hem işlenen temaya hem de sahnede gördükleri yüreklerine dokunan her şeye çok güzel tepkiler verdiler. Özellikle halkın yakından bildiği, kendi geleneğine ait yorgan kaplama, oğlan çocuğun yorgandan atlatılması ve düğün gibi motifleri görmek izleyiciyi heyecanlandırdı ve operayla ruhsal anlamda bağ kurmalarını sağladı. Öncelikle zorlu bir işi kotardığımız ve bir hayali gerçek yaptığımız için çok mutluyum.

A.T. – Peki opera alanında yeni çalışmalarınız olacak mı? Sahneye dair yeni çalışmalar var mı?

H.T. – Sahneye dair yeni çalışmalar da bir yandan devam ediyor ama onlar şimdilik sürpriz olarak dursun.

A.T.- KKTC devletinin sanatla ilişkisinde durum nasıl? Sanata ve sanatçıya destek veriyor mu?

H.T- Siyaset, sanatı desteklediği ve insanın sanatla ilişkisini doğru yorumladığı zaman ülkeye güzellik getiren bir kavram. Sanatı desteklemeyen hiçbir siyasi anlayış anlamlı ve insancıl olamaz. Güçlenen sanat anlayışı ve sanata bakış kuşkusuz Kıbrıs Türk halkını da destekleyecektir. Kıbrıs’ta destekleyici bir sanat anlayışı hem ülkemizde bizi güçlü kılacak hem de dünyada edinemediğimiz siyasi zemine çok daha farklı bir alan açacaktır kanısındayım. Sanat sınırların ötesinde dünyayı birleştiren uzağı yakın eden bir kavram çünkü… Sanırım devlet sanatı biraz daha içselleştirmeli… Bu bizi daha güçlü ve sağlıklı kılacaktır. Bir toplumun gelişmişliğinin, sanat, spor ve bilim alanındaki başarılarıyla ölçüldüğünü de unutmamak gerekir. Büyük Atatürk’ün dediği gibi “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”

A.T.- Bu güzel sohbeti noktalarken sizin eklemek istediklerinizi alabilir miyiz?

H.T. – Öncelikle size bu güzel sohbet için çok teşekkür ederim. Gorgon Dergisi’nin değerli okurları, sevgili Gorgonlara teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Başarılı yayınlar ve paylaşımlar diliyorum.

Söyleşimize şimdi de “Arap Ali Destanı” operasının baştol oyuncuları Tuğrul Enver Töre ve Sermin Dikmen Töre ile devam ediyoruz.

A. T. – Sevgili Tuğrul Enver Töre ve sevgili Sermin Dikmen Töre, hoş geldiniz. Bu yoğun tempolu sürecin ardından nasılsınız diyerek söze başlamak istiyorum.

T.E.T.-S.D.T. – Hoş bulduk. İyiyiz, teşekkür ediyoruz. Yoğun bir tempo ile çalışmaya devam ediyoruz.

A.T. – Gorgon okurlarının bilmesi açısından bizlere kendinizden bahseder misiniz?

T.E.T. – Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti – Yeşilyurt’ta doğdum. Müzik eğitimime çok küçük yaşlarda klasik gitar eğitimi alarak başladım. Ardından lise yıllarında Lefkoşa Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Müzik Bölümünde öğrenciyken Flüt-piyano eğitimi gördüm. Enstrüman eğitimi aldığım ilk okul, orta okul ve lise yılları esnasında da şarkı söylemek hep hayatımın bir parçasıydı. Üniversite yaşlarına geldiğimde eğitimimi Konservatuarda devam ettirmeye kararlıydım. Bu esnada içinde bütün sanat dallarını barındıran olağanüstü bir sanat ile tanıştım. Bu olağanüstü sanat dalı üzerine eğitim almaya karar verdim ve 6 yıllık eğitim suresi olan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuarı Sahne Sanatları-Opera Bölümünün öğrencisi oldum. Aynı zamanda meslektaşım olan eşim ile birlikteliğimiz okul yıllarımızda başladı. Mezuniyetimizin ardından aynı yıl MSGSÜ Devlet Konservatuarı Yüksek Lisans bölümüne kabul edildim. Öğrencilik yıllarında Opera eserlerinde roller seslendirme olanaklarının yanı sıra birçok eserde görev alma ve konserler verme fırsatı buldum. Ardından 2013 yılından 2019 yılına kadar Samsun Devlet Opera ve Balesi (SAMDOB) Misafir Sanatçısı olarak çalıştım. 2019 yılında ise Misafir Sanatçı olarak Antalya Devlet Opera ve Balesi bünyesine dâhil oldum. Şu anda ise KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı bünyesinde kuruluş çalışmalarına başladığımız ve tamamlanması gayretinde olmaktan gurur duyduğum KKTC Devlet Opera ve Balesi kuruluş çalışmalarını ve Genel Sanat Yönetmenliği görevini sürdürmekteyim.

S.D.T. – Aslında Kendimi bildim bileli yapmak istediğim mesleğin sahne üzerinde olacağını biliyordum. Çoğu zaman evde şarkı söyler, bale yapar veya piyes okurdum. Şimdi şimdi düşündüğümde sanatlar bütünü olan ‘opera sanatı’ ben küçücükken bedenim ve zihnim tarafından çoktan seçilmişti. İlkokul yıllarımda çeşitli müzik kurslarına katıldım. Lise dönemimde ise profesyonel bir adım atmak istediğimden ailemin ve değerli öğretmenlerimin yönlendirmeleri ile Eskişehir Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi (EAGSL) sınavlarını başarıyla geçerek eğitim almaya hak kazandım. Piyano ve keman enstrümanlarının eğitimini aldım. Bu arada ses konusundaki yeteneğim okuldaki çok sevgili koro hocam Gülsevin Doğanay tarafından keşfedildi .Ses rengimin ve yeteneğimin farkında olmadığımla ilgili beni uyarıyor ve muhakkak sınavlara girmem gerektiğini söylüyordu. 2005 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuarı Opera Ana sanat dalının sınavlarına girerek okumaya hak kazandım. MSGSÜ bünyesi altında pek çok sahne üstü konserleri ve İstanbul Devlet Opera ve Balesi desteğiyle hazırladığımız operalarımızda kendimi geliştirme fırsatı buldum. 2013 yılında Samsun Devlet Opera ve Balesi’nde başlayan ve 2018 yılına kadar devam eden misafir opera sanatçısı görevim 2019 yılında Antalya Devlet Opera ve Balesi bünyesine dahil edildi. Çalıştığım yıllar arasında pekçok konserde solist olarak görev aldım. G. Donizetti Rita operasında “Rita”,G. Rossini Sevil Berberi isimli operasıda “Rosina”, F. Lehar Tebessümler Diyarı operasında “Lisa” gibi başrolleri canlandırdım. KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile birlikte sergilediğimiz ilk opera temsilinde ise G. Donizetti Aşk İksiri Operasında “Adina” rolünü üstlendim. Ekim 2018’den beri resmi olarak KKTC Devlet Opera ve Balesi kuruluş çalışmalarını eşim Tuğrul Enver TÖRE ile birlikte yürütmekten büyük bir memnuniyet duyuyorum.

A.T. – KKTC Devlet Opera ve Balesinin kurulması ve yaşamına gelişerek devam etmesi kuşkusuz Kıbrıs için oldukça önemli. Bu kurumun kuruluşunu ve bu günlere gelme sürecini anlatabilir misiniz?

T.E.T.-S.D.T. – Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bir Devlet Konservatuarı ve Devlet Opera ve Balesi’nin Kurulması gerekliliğini öğrencilik yıllarında düşünmeye ve konuşmaya başlamıştık. Edindiğimiz bu misyonu bulduğumuz her fırsatta anlatmaya gayret ettik. Bu hayalin peşinden giderken uygun şartların da oluşması ile 2017 yılında KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı bünyesinde KKTC Devlet Opera ve Balesi kuruluş çalışmalarına başladık. Bir süre duraksayan bu çalışmalar 2019 yılında yeniden ivme kazandı. Şu anda KKTC DOB’un yasa taslağı ve sınav tüzüğü taslağı hazırlanmıştır. Resmi olarak kurulması için geriye birkaç adım kalmıştır. İnanıyoruz ki KKTC Devlet Opera ve Balesi’nin oluşması ile hem ülke kültür sanat hayatı yeni bir boyut kazanacaktır hem de sanatın engel tanımazlığı ile KKTC DOB ülkemize yeni kapılar açacaktır.

A.T. – Kıbrıs’ta operaya dair yaptığınız ilk çalışmalarınız neler oldu? Sonraki süreçte bunu hangi çalışmalar izledi?

T.E.T.-S.D.T. – Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yıllardır uluslararası klasik müzik festivalleri, Türksoy Opera Günleri, çeşitli konserler ve daha birçok etkinlik yolu ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti seyircisine kısmi de olsa bu sanat ulaştırmaya çalışılıyor. Bizler de zaman zaman bu organizasyonlar yolu ile KKTC seyircisine opera sanatına dair bir şeyler sunmaya çalıştık. KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestramızın kurulması ile bu uğraş başka bir boyut kazandı. Artık tam anlamı ile bir Opera eseri sahneleyebilecek bir orkestramızın olması bu uğraşı bir sonraki adıma taşıdı. Bu gelişimle beraber Kıbrıs Türkünü tam bir opera sanatı ile buluşturmak adına ilk önce Cumhurbaşkanlığı Senfoni orkestramız ile birlikte 2019 ocak ayında bir opera eseri sahneledik. Bu eser dünyada en çok sahnelenen opera eserlerinden biri olma özelliğini taşıyan G.Donizetti’nin L’elesir D’amore (Aşk İksiri) adlı iki perdelik opera eseriydi. Eserin küçültülmüş hâlini sahneleyebilsek de artık seyirciye kendi imkanlarımız ile baştan sona bir opera eseri sahneleyebiliyorduk. Bunun yanında ulaşamadığımız kesimlere de ulaşabilmek adına bir dizi konser ve eğitim etkinliği gerçekleştirdik. Bu süreci oluşacak sezonda yapılacak etkinlikler ve sahnelenmesi planlanarak eserlerin ön hazırlıklarının yapılması izledi.

A.T. – Kıbrıs halkının Opera’ya ve Bale’ye bakış açısı hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu bağlamda yürüttüğünüz çalışmalardan söz edebilir miyiz?

T.E.T.-S.D.T. – Şüphesiz ki sanat bir ülkenin var olabilmesi, ilerleyebilmesi ve kalkınabilmesi için olması gereken çok ciddi bir araçtır. Bu büyük aracın farkında olan devletler bu aracı sonuna kadar kullanmaktadır. Bu aracı var edenler ise sanatçılardır. Sanatçı ise kendini sanata vakıf eden kimsedir. Evrensel sanatçılar aynı zamanda bir ülkenin hem içeride hem de dışarıda kültür temsilcileridirler. Bu bağlamda akla gelen tek şey tabiidir ki sanata yatırım yapan ve sanatı var eden sanatçıyı destekleyen ciddi bir devlet politikasının muhakkak olmasıdır. Nasıl ki sağlıkta, bilimde, eğitimde gelişmeler takip ediliyor ve o gelişmelere ayak uydurmak için yatırımlar yapılıyor ise sanat adına da bu evrensel yatırımlar muhakkak yapılmalıdır. Bu yatırımlar yapıldığında aynı oranda diğer alanlarda da gelişmeler hızlanacak, bu yatırımlar o ülkeyi daha da ileriye taşıyacaktır. Aksi takdirde diğer atılımlar ve gelişmeye atılmış adımlar da eksik kalacak hatta tamamlanamayacaktır. Bunun örnekleri çokça vardır. Biz Kıbrıs Türk Halkının bu yöndeki farkındalığını arttırmak üzere çalışıyoruz. Bu farkındalık günden güne artmaktadır. Bu farkındalık arttıkça sanata bakış açısı gelişmektedir. Sanata bakış açısının geliştiği oranda opera gibi tüm sanatları içinde barındıran sanatlara olan ilgi artmaktadır. Kıbrıs Türkünün bu yöndeki bakış açısının da hızla ilerleyen ve gelişen bir yükselişte olduğunu gözlemliyoruz.

A.T. – Kıbrıs’ın ilk yerli operası olan “Arap Ali Destanı” ilk olması açısından son derece önemli. Sizler başından beri bu sürecin bir parçasısınız. Hatta operanın bugünlere gelmesinde büyük bir rol oynadığınızı söylemeden geçemeyiz. Bu süreci bize anlatabilir misiniz? Fikrin ortaya çıkışından bugüne kadarki süreçte neler yaşandı?

T.E.T.- S.D.T. – Temsilin oynanmasından bir yıl kadar önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası yöneticileri ile yaptığımız bir toplantıda yerli bir opera eserimizin oluşması fikrini konuşuyorduk. Besteci ve orkestra şefi Ali Hoca’nın bu yönde bir eser besteleme isteğini de dile getirmesi üzerine hangi konu seçileceği hakkında konuşmaya başladık. Toplantımız esnasında en uygun konu hangisi olur diye konuşurken Kıbrıs Türkünün içinden çıkan ve bu yüzyılda yaşayan “Arap Ali” adlı karakterin hikayesinin uygun olduğuna kanaat getirdik. Haksızlıklara karşı gelen, yiğit bir türk genciydi Ali. Operanın konusu seçilir seçilmez akla ilk önce bu eserin librettosunun kimin tarafından yazılacağı geldi. Aklımıza “Yeşil Ada’nın Çocukları” isimli kitabıyla ün salmış yazarımız Havva Tekin hanımefendi geldi. Bestecimiz Ali Hoca hemen librettonun yazılması için Havva Tekin hanımefendi ile iletişime geçti ve inanılmaz hızlı bir sürede metin taslağı hazırlandı. Bir Opera eserinin olmazsa olmazları vardır. Örneğin “Aria” bölümleri veyahut düetler. Metin taslağını okur okumaz Librettistimize bu yöndeki taleplerimizi de ilettik ve son eklemelerin ardından metin tam anlamı ile ortaya çıkmıştı. Bestecimiz Ali Hoca da yine müthiş bir sürat ile eseri bestelemeye koyuldu. Birkaç ay içinde eser ortaya çıkmış ve sahnelenmesi için hazırlıklara başlamıştık. Bir taraftan eseri sahneye koyması için düşündüğümüz Opera Rejisörü Aytaç Manizade hanımefendi ile iletişime geçtik diğer taraftan da rolleri kimlerin üstlenebileceği hususunda araştırmalar yapmaya başladık. Aytaç hanım sağ olsun bizi kırmadı ve eserin yönetmenliğini üstlendi. Dekorlar nasıl olacak kostümler nasıl olacak derken hepsini kararlaştırmış ve üretime başlamıştık. Eserin dünya prömiyeri tarihi olarak belirlediğimiz 19.09.2019 tarihine kadar kuruluş çalışmaları devam eden bir kurum olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devlet Opera ve Balesi’nin ilk prodüksiyonu olarak nitelendirdiğimiz bir opera eserinin hazırlanış süreçlerini KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestramız ve Türkiye Cumhuriyeti Kultür ve Turizm Bakanlığı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ve Müdürlükleri işbirliklerimiz ile tamamladık ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tarihinin ilk ulusal opera eserini bu tarihte gururla sahneledik.

A.T. – Enver Bey, siz “Arap Ali” karakterine hayat verdiniz. Bu karakterin Kıbrıs için yadsınamaz bir değeri var. Bu durum sizin bu rolü kabul etme sürecinizde etkili oldu mu? Role nasıl hazırlandınız?

T.E.T. – “Arap Ali” karakteri hepimizin “Mağusa Limanı” türküsünden hikâyesini az çok bildiği bir karakterdi. Tabii ki bir role hazırlanırken o rol ile ilgili az çok bir bilgi değil, birçok detayı öğrenmek gerekir. Bu eserin ortaya çıkış sürecinin başından itibaren en iyi şekilde sahneleyebilmek için “Arap Ali” ile ilgili bilinen her bir detayı öğrenmeye çalıştık. Ailesinden ulaşabildiğimiz kimselerden hikâyesini, etrafında olup bitenleri öğrenmeye çalıştık. Bununla birlikte dönemin Kıbrıs adasını araştırdık. Bunlar bize birçok şey öğretti. Bu öğrendiklerimiz ışığında metin ile müzikte sunulan yapıtı en iyi şekilde ortaya koyabilmek adına elimden geleni yaptım. Umarım bu rolü izleyicilerimize en iyi şekilde sunabilmişimdir.

A.T. – Arap Ali’yi yaşadığı dönem ve koşullar çerçevesinde değerlendirdiğinizde bu karakteri canlandıran bir sanatçı ve daha da önemlisi bir Kıbrıs Türkü olarak kendinize yakın bulduğunuz yönleri var mı?

T.E.T. – Arap Ali çalışkan, dik başlı ve haksızlığa karşı gelen bir kimse. Bunlarla birlikte başka bir sürü iyi veya farklı özellikleri var. Bizim ilgilendiğimiz kısmı ülkesini seven, kendisine veya arkadaşlarına veya Kıbrıs Türklerine yani dolayısıyla milletine karşı yapılan haksızlıklara boyun eğmeyen bir kimse olmasıdır. Bu yönleri ile ilgileniyoruz. Bilmem anlatabildim mi?

A. T. – Opera sahnelenmeden önce metni ilk kez okuduğunuzda neler hissetiniz ve neler düşündünüz?

T.E.T. – Libretto yazarımız Sevgili Havva Tekin hanımefendi Arap Ali Destanı’nı o kadar güzel metinleştirdi ki ilk andan itibaren yazım üslubuna hayran kalmamak elde değildi. Metin tek başına okunduğunda da akıcı bir dille yazılmış ve bir çırpıda okunuyordu. Ben tabii ki eserin bir opera eseri olarak başka ne ihtiyaçları olabilir diye inceleyerek defalarca okudum. Librettistimiz yaşanmış bir hikâyeyi çok güzel kurgulamıştı. O ilk okuduğum anda bu işin çok güzel bir şekilde ortaya çıkacağını anlamıştım.

A.T. – Beste ile birlikte metin elbette başka bir boyut kazandı ve son hâlini aldı. İlk kez sahnelendiği zaman neler hissettiniz?

T.E.T. – Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tarihinin ilk ulusal opera eserine sahnelemiş olmamızın haklı gururunu yaşadım.

A.T. – Sermin Hanım siz Arap Ali’nin eşi Seniha karakterini canlandırdınız. Bu karakter Arap Ali kadar baskın bir karakter olmasa da hikâye içerisinde önemli bir yere sahip. Sizin bu karakter hakkında düşünceniz nelerdir? Librettoyu ilk kez okuduğunuzda neler hissettiniz?

S.D.T. – Arap Ali Destanı konusu ve sahnelerin geçtiği mekânlar gereği erkek rollerin fazla olduğu bir eser. Dolayısıyla bir kadın karakter olan Seniha’nın duygu durumlarını ortaya çıkartmak benim açımdan çok önemliydi. Librettoyu okuduğumda Seniha hakkında önemli ipuçları yakalamış olsam da şu an Arap Ali’nin hayatta olan oğlu Önder Konuloğlu ile yaptığımız birebir görüşmelerde Seniha ile ilgili ayrıntılı bilgiye ulaşmak bana karakteri tanımak adına güzel bir fırsat oldu. Tabii sahne provalarıyla birlikte karakterle bütünleşip Seniha olmak ise apayrı bir heyecan… Seniha yaşadığı dönemin kadın profiline bakıldığında aslında ayakları yere basan, olup bitenin farkında ve kaderine boyun eğmeyen belki biraz asi bir kadın. Kocasıyla yaşadığı olumsuzlukları hasır altı yapmadan rahatça dile getiren fakat ona olan asıl sevgisi ve Arap Ali’nin ailesinin hatırı için sabreden bir kadın.

A.T. – Karakter ile sizin kendinizi özdeşleştirdiğiniz yönleriniz var mı?

S.D.T. – Bir oyuncu bir role hazırlanırken öncelikle oynayacağı karakterin hikayesini daha sonra kendi hayat hikayesini göz önünde bulundurur. Yani oyuncu karakteri işlerken kendi deneyim ve yaşanmışlıklarının izini sürer; onları gün yüzüne çıkarır. Benim Seniha ile ortaya çıkan en büyük ortak duygum özünde çok sevdiği adamı kendi haklarının yok sayılması söz konusu olduğunda kimseden çekinmeden konuşan özgür ve bireysel bir kadın olmasıydı.

A.T. – Sermin Hanım, eserde canlandırdığınız Seniha karakterinin Kıbrıs’taki kadın profilini yansıttığını veya bu profile yakın özellikler taşıdığını söyleyebilir miyiz?

S.D.T. – Kesinlikle söyleyebilirim ki Seniha’nın günümüz Kıbrıs kadın karakterlerine çok yakın bir duruşu var. Modern, açık sözlü, ne istediğini bilen, kendini iyi ifade edebilen ve toplum içinde birey olmanın ne demek olduğunu özümsemiş bir kadın karakter. Bence bu anlamda da Arap Ali operasında 1940’lı yıllarda Kıbrıs kadınının modernleşmesi ile ilgili ipuçlarını bize vermiştir.

A.T. – Arap Ali Destanı operasını sahneye hazırlarken karşılaştığınız zorluklar oldu mu? Bu zorlukları nasıl aştınız?

T.E.T.-S.E.T. – Henüz tam anlamı ile bir opera kurumu olamayan bir yerde ilk kez yerli bir opera eserinin hazırlanıp sahnelenmesinde çıkabilecek zorluklar dışında bir zorluk ile karşılaşmadık :). Zorlukları nasıl aştık sorusuna ise şöyle cevap verebilirim: zorlukları kendimize, sanatçılarımıza, bu sanata ve bu eserin sahnelenmesi gerekliliğine ve bu işi yapabileceğimize olan inancımız sayesinde aştık.

A.T. – Kıbrıs’ın ilk yerli operası sahnelendi. Katılım ve ilgi sizce nasıldı? Bu size operanın Kıbrıs’taki geleceğine dair nasıl bir fikir verdi?

T.E.T.-S.E.T. – Temsillerimize yoğun bir ilgi vardı. Bizleri oldukça mutlu eden üst düzey birçok davetli katılımının yanında her iki temsilde de 864 kişilik koltuk kapasitesi olan Rauf Raif Denktaş Kültür ve Kongre sarayı büyük salonumuzun basamakları dahi seyircilerle doluydu. Seyirciler temsil sonunda eserimizi, sanatçı ekibi ve yaratıcı ekibi dakikalarca ayakta alkışladılar. Şu anda eseri izleyemeyip kaçıranlar ve yeniden izlemek isteyenler bir sonraki temsilimizin ne zaman olduğunu sorup duruyorlar. Bu büyük ilgi bizleri çok memnun etti. Opera sanatının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki yüksek sanat hayatı adına büyük işler yapacağına olan inancımız bir kez daha perçinlendi.

A.T. – İlk yerli opera olması açısından “Arap Ali Destanı” operası KKTC DOB için büyük bir önem arz ediyor. Operanın prömiyerine kadar geçen süreci ve sonrasını düşündüğünüzde bu tarihi an size gelecek adına umut vermiş olmalı. Bu bize yeni çalışmalara da imza atılacağını düşündürüyor. KKTC DOB olarak yeni projelerle yeniden sahnelerde olacak mısınız?

T.E.T.-S.D.T. – Bu eseri bir başlangıç olarak düşünüyoruz. Bu yola, dünyada sahnelenen Opera eserlerini Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde de sahnelemek ve de bu seviyeden daha da yukarılara taşıyacağımız yeni eserler üretilmesi hedefi ile çıktığımızı belirtmek isteriz.

A.T.- Bu tarihi anı yaşamamızı sağlayan sizlere emekleri ve özverileri için çok teşekkür ediyoruz. Söyleşiyi noktalarken son söz olarak neler söylemek istersiniz?

T.E.T.-S.D.T. – Bu güzel söyleşi için teşekkür ediyoruz. Sevgiyle kalın, sanatsız kalmayın diyoruz.

A.T. Bize zaman ayırarak sorularımızı yanıtladığınız için de ayrıca Gorgon Dergisi adına teşekkür ediyoruz.

Söyleşimizin sonuna yaklaştık. Operanın bir diğer başrol oyuncusu olan Arda Aktar ile beraberiz.

A.T. – Sayın Arda Aktar söyleşimize hoş geldiniz. Öncelikle okurlarımızın sizi tanımaları için bize kendinizden söz eder misiniz?

A.A. – Merhabalar Arman. Öncelikle düşünüp de yer ayırdığınız için ben teşekkür ederim. Evet, ben Arda Aktar. 1976 yılında Ankara’da doğdum. Annem Kıbrıslı babam ise Türkiyelidir. Tüm Anne tarafım hâlen Kıbrıs’ta yaşamaktadır. 1995 yılında Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Şan Bölümünü kazanarak opera hayatıma başlamış oldum. Eğitimimin ilk iki yılını Hacettepe’de geçirdikten sonra Almanya’da Frankfurt Hochschule für Musik und Darstellende Kunst (Frankfurt Müzik ve sahne Sanatları Yüksekokulu) kazanarak eğitimime burada devam edip bitirdim. Sahne hayatım eğitim sürecimde başlamıştı zaten. Daha sonra 2001 yılında mezun olup Türkiye’ye döndüm. Döndükten sonra ilk olarak İzmir Devlet Opera ve Balesi’nde bir süre çalıştım.

Daha sonra Ankara Devlet Opera ve Balesi’ne girdim. O tarihten beri Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde Solist Sanatçı olarak çalışmaktayım. Bugüne kadar yurt içinde ve yurtdışında temsiller ve konserler yaptım.

A.T. – Kıbrıs’ın ilk yerli operasında oynama teklifi geldiğinde neler düşündünüz, neler hissettiniz?

A.A. – “Arap Ali Destanı” adlı eser ilk teklif edildiğinde öncelikle çok mutlu oldum. Çünkü, Kıbrıslı bir opera sanatçısı olarak bu güzel oluşuma katkı sağlayabilmem için bir teklifte bulunulması hoşuma gitti. Gerçi bana göre böyle güzel bir başlangıcın teklifi olmaz. Bu bir onurdur benim için.

Ancak şunu da eklemeden geçemeyeceğim. Ülkemizin sanat hayatına yön veren yöneticileri, organizasyon sahipleri, KKTC’yi yurtdışında temsil eden kendi vatandaşlarını uzun yıllar görmezden geldiler. Hatta KKTC’yi temsil etmek üzere katıldığım bir opera festivalinde tanımazlıktan gelip bir “Merhaba”yı esirgeyen “Bakan” bile görmüşlüğüm vardır. Bu tarz hoş olmayan şeyler gördükten sonra, “bu ülkede güzel şeyler de oluyor” dedirten, KKTC CSO’nun kurulması ve KKTC Devlet Opera ve Balesi’nin kuruluş aşamasına gelmesi gibi olaylar çok büyük bir mutluluk veriyor bizlere.

A.T. – Size “Arap Ali Destanı” operasının librettosu verildiğinde ilk okuduğunuz zaman oluşan düşünce ve duygularınızı sormak istiyorum. Neler düşünmüş ve hissetmiştiniz?

A.A. – Libretto ve müzik aynı anda geçti elime. Zaten eserin adını ilk öğrendiğim anda tüm hikâyeyi araştırmaya başlamıştım. Libretto’yu okudukça hevesim daha da arttı. Ve böyle bir hikâyenin içinde olma fikrinden çok heyecan duydum.

A.T. – Sizin operadaki rolünüzü bize kısaca anlatır mısınız? Rolünüze hazırlanırken neler yaşadınız ve neler yaptınız?

A.A. – Eserdeki rolüm aslında “Mikail”. Daha sonra eserin provaları başlamadan “Muhtar” olarak karakterin adı değişti. Eserde Arap Ali ve arkadaşlarının devamlı gittiği meyhanenin sahibi kendisi. O zamandan görgü tanıklarının ifadeleri sonucu meyhane sahibinin aynı zamanda o bölgenin muhtarı olduğu öğrenildiği için karakterin adı “Muhtar” olarak değiştirildi. Muhtar, Ali ve arkadaşlarının iş çıkışlarında devamlı gittikleri meyhanenin sahibi. Babacan bir karakter. Ali ile dostane bir ilişkisi var. Ali’nin kavgacı kişiliğini bildiği için endişelenen, bir yandan da Ali’nin vatanseverliğini takdir eden bir karakter.

A.T. – Oynadığınız bu rolü tarihi gerçeklik içerisinde değerlendirmenizi istesek neler söylersiniz?

A.A. – Oynadığım rolü tarihsel bir gerçeklik içinde değerlendirmek adına araştırmalar yaptım. Ancak yazılı kaynaklarda “Muhtar” ile ilgili bir bilgiye rastlamadım. Ben de bunun üzerine libretto yazarı Sn. Havva Tekin’in güzel kurgusuna ve sevgili rejisörümüz Sn. Aytaç Manizade’nin özlediğim reji anlayışına kendimi teslim ettim.

A.T. -Oyundaki rolünüz sizce temsilin bütününü değerlendirdiğimizde nasıl bir yerde?

A.A. – Oynadığım rol eserin bütününe baktığınızda ana karakterlerden biri. Hikâyenin en can alıcı olaylarının geçtiği mekanın sahibi. Müzikal olarak da insanların aklında kalabilecek melodilere sahip. Çok uzun bir rol olmasa da karakteristik ağırlığı olan bir rol bence.

A.T. – Rolünüzün taşıdığı bir mesaj var mıydı? Bunu nasıl yorumluyorsunuz? Bu konudaki duygu ve düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?

A.A. – Aslında rolün adı “Mikail” olarak kalsaydı taşıdığı mesaj çok daha belirgin olabilirdi. Çünkü bu ada uzun bir zaman dilimi boyunca Türk, Rum ve Ermenilerin kardeşçe yaşadığı bir toprak parçası. Bunu tüm büyüklerimiz teyit edebilir. Hepsinin eskiden kalma komşuluk ilişkileri olmuş. Ama hâlen dünyada hüküm süren emperyalizm bu güzel adada huzura fırsat vermemiş. İşte Mikail bunun için önemli bir karakter. İngiliz askerinin zulmüne karşı Türk dostunu koruyan, onun için endişelenen ve arkasından çok üzülen bir Rum karakter. İnsan olmanın önemini ortaya çıkarıyor bence.

A.T. – Temsildeki rolünüze hazırlanırken sizi zorlayan veya çok rahat hissettiren olaylar oldu mu?

A.A. – Rolüme hazırlanırken beni zorlayan herhangi bir şeyle karşılaşmadım. Aksine kendimi çok rahat hissettim. Hem hikâyenin bizden oluşu hem de çalışma ortamımız bu rahatlığı sağladı diyebilirim. Ve tabii ki Ali Hoca’nın can alıcı güzellikteki müziği…

A.T. – Bir solist olarak operaya prömiyer ve ikinci temsil akşamları düşünülürse ilgi nasıldı ve bunu nasıl yorumluyorsunuz?

A.A. – Bence her iki temsilde de katılım inanılmazdı. Bu kadarını beklemediğimi söylemek zorundayım. Ne mutlu bize ki KKTC halkı ilk ulusal opera eserini bağrına bastı adeta. Temsillerin Mağusa’da olması bile halkın gelmesine engel teşkil etmedi. Keşke ülkede operaya elverişli daha çok salon olsa da temsiller Lefkoşa’da, Girne’de de yapılabilse.

A.T. – Teklif gelirse Kıbrıs’ta daha sonra sahnelenecek başka bir operada oynamak ister misiniz?

A.A. – Elbette. Bakınız Kıbrıs’ı dünyaya tanıtmanın birinci ve en etkili yolu sanattır. Ülke sanatını ne kadar desteklerseniz dünyada o kadar kendinizi kabul ettirebilirsiniz. Bunun gerçekleşmesi için elimden ne geliyorsa yapmaya hazırım. Yeter ki destek görelim. Tüm bunların ötesinde onca zorluğun ve imkansızlıkların içinde bu güzel oluşumu hayata geçirmek için çok çalışan sevgili Enver Töre ve Sermin Töre dostlarımı da kutluyorum.

A.T. – Söyleşimizin sonunda son söz olarak neler söylemek istersiniz?

A.A. – Röportajı Ulu Önder Atatürk’ün şu muhteşem cümlesiyle bitirmek isterim: “Efendiler… Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz; hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz; fakat sanatçı olamazsınız.”

A.T. – Sevgili Arda Aktar, bizlere zaman ayırdığınız için Gorgon okurları adına çok teşekkür ediyoruz.

A.A. – Ben size teşekkür eder, yayın hayatınızda başarılar dilerim.

Kıbrıs’ın İlk Operası olarak tarihe geçen “Arap Ali Destanı” operası üzerine çok değerli insanlarla güze bir söyleşi gerçekleştirdik. Bu anlamda öncelikle bu operanın yazılmasından sahnelenmesine kadar olan süreçte emeği geçen herkese teşekkür ediyor, KKTC’de opera ve bale alanında daha pek çok başarıya imza atılacağını temenni ediyoruz.

Gorgon Dergisi olarak bu söyleşiyi yapan tarafta olmanın gururu ve kıvancı içerisindeyiz.

Bize bu imkanı tanıyan Ali Hoca’ya, Havva Tekin’e, Tuğrul Enver Töre ve Sermin Dikmen Töre’ye ve Arda Aktar’a teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Keyifli okumalar dileriz.

Related posts

Leave a Comment