10. Sayı Yazıları

Beçin Kalesi Üzerine Söyleşi

Beçin Kalesi

Söyleşi

Prof. Dr. Kadir Pektaş

Martı Esin Şemin

Beçin Kalesi Üzerine Söyleşi

Dergimizin 10. Sayısında “konuk” bölümümüzde İstanbul Medeniyet Üniversitesi Sanat Tarihi Ana bilim Dalı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Kadir Pektaş ile Muğla’nın Milas ilçesinde bulunan Beçin Kalesi kazıları üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Kazı Başkanı Prof. Dr. Kadir Pektaş  Fotoğraf: Martı Esin Şemin

Martı Esin Şemin – Kadir hocam öncelikle dergimizin bu sayısında konuk olduğunuz için teşekkür ederiz. Okuyucularımızın sizi tanıyabilmesi adına kendinizden ve yaptığınız çalışmalardan biraz bahseder misiniz?

Kadir Pektaş – Merhabalar, 1991 yılında Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nden mezun oldum. Yüzüncü Yıl ve Pamukkale üniversitelerinden sonra şimdi görev yapmakta olduğum İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde çalışmaya devam ediyorum. 1997 yılında Bitlis çevresi yüzey araştırmasına, 2004 yılında Bitlis Kalesi Kazısına başladım. 2008 yılından itibaren Denizli il merkezindeki İlbadı Mezarlığı’nda envanter, kazı ve restorasyon çalışmalarını yürüttüm. 2010 yılında başladığımız Muğla ili Milas ilçesinde bulunan Beçin Kalesi kazıları, hâlen başkanlığımdaki bir ekiple devam etmektedir.

M.E.Ş. – Beçin Kalesi kazıları 1980’li yıllardan beri devam eden kazılar arasında. Burası ülkenin kültürel mirası açısından nasıl bir önem arz ediyor?

K.P. – Beçin’deki Türk arkeologların ilk kazıları aslında 1960’lı yılların sonlarına uzanıyor. Kendisi de Milaslı olan rahmetli Aşkıdil Akarca’nın Beçin Kalesi’nin eteklerinde yaptığı Eski Çağ Mezarlığı kazısından sonra geniş çaplı arkeolojik kazılar Prof. Dr. Oluş Arık ve Prof. Dr. Rüçhan Arık tarafından 1974 yılında başlatıldı. 1994 yılında Prof. Dr. Rahmi Hüseyin Ünal ve ekibi tarafından devam ettirilen kazılar 2010 yılından itibaren tarafımca yürütülmektedir. Beçin iç kalesi, aşağıdaki sur içi şehri ve sur dışı yerleşimleriyle büyük bir antik kent. Biraz önce tarihini seyrini kısaca verdiğim arkeolojik çalışmalarla şehrin ancak dörtte biri kazılabildi. İç kalede tespit edilebildiği kadarıyla Kalkolitik Çağ’dan itibaren başlayan yerleşimlerin 14. yüzyıla gelindiğinde iyice arttığı görülür. Orhan Bey zamanında şehir yeni baştan ele alınır ve önemli tesislerle burada adeta yeni bir şehir kurulur. Menteşe Beyliği’nin başkentliğini yapmaya başlayan Beçin’de yerleşimler 15. yüzyıl ortalarında azalmaya başlar. 17. yüzyılda Beçin’i ziyaret eden Evliya Çelebi, iç kaledeki mahalleden başka aşağı şehirde çobanların kaldığından bahseder. İşte bu durum Beçin’i özel kılar. Çünkü Türklerin Anadolu’ya geldikten sonra kurdukları şehirlerin çok büyük bir bölümü, yerleşimler sürdüğü için orijinalliğini yitirmiş; daha doğrusu ilk baştaki özelliklerini koruyamamıştır. Ancak Beçin 15. yüzyıldan itibaren terk edilmeye başladığı için ilk kuruluş dönemindeki dokusunu ve yapılarını büyük ölçüde korumuştur. Bu nedenle Anadolu’daki Türk şehirciliğinin ilk örneklerinden birini orijinal şekilde görmek isterseniz Beçin’e gelmeniz gerekir.

Kale Surlarından Milas İlçesine Bir Bakış Fotoğraf: Martı Esin Şemin

M.E.Ş. – Beçin Kalesi kazıları bir yıl boyunca devam eden kazılar listesine alındı. Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

K.P. – Tabii bu sadece Beçin için değil Türk Arkeolojisi için önemli bir dönüm noktası. Yaz mevsiminde birkaç ay ile sınırlı kazılardan yıl boyunca devam eden kazılara geçilmiş olması, çalışmaları daha kurumsal bir boyuta taşımış olacaktır. Bizim kazımız, yıl boyunca sürdürülecek ilk 20 kazı içinde yer aldı; dolayısıyla bunun ilk uygulamasını gerçekleştirmekteyiz. Beçin Kalesi Kazısı, oldukça geniş bir alanı kaplayan sit alanı ve bir kısmı ayakta bulunan tarihi yapılarının yanı sıra kazılarda yer alan ekip, ekibin sürekli kalmasına uygun kazı evi, kazı deposu vb. donanımları ile çalışmaları sürekli yapabilecek kapasiteye sahiptir. Ancak bu durum belirli bir sorumluluğu da beraberinde getirmektedir.

M.E.Ş. – Bu gelişmenin ardından birçok kazının da zamanla bu listeye alınacağı ihtimalinden bahsediliyor. Sizce bu durum Türkiye’deki kazı çalışmaları için yeni bir dönemin başlangıcı diyebilir miyiz?

K.P. – Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan gelen bilgilere göre yıl boyunca sürecek kazılara bu yıldan itibaren 42 kazı daha eklendi. Yani toplam sayı 62’ye ulaşmış durumda. Yukarıda da söylediğim gibi bu Türk Arkeolojisi için bir dönüm noktasıdır. Eğer bu yeni uygulama her yönüyle oturtulabilirse kazılar önceki yıllarda yaşadığı bazı sorunlar ile yüzleşmeyeceklerdir. Nedir bu sorunlar? Her şeyden önce daimî eleman istihdam etme ve buna dayalı olarak yetişmiş kadrolarımızı koruma. Sürekli maaş veremediğimiz yetişmiş sanat tarihçi, arkeolog ve restoratörlerimiz bir süre sonra geçimlerini sağlamak için başka işlere başlıyorlardı. Sonuçta yetişmiş elemanlarımızı elimizde tutamıyorduk. Yıl boyunca sürecek kazı anlayışı içinde bu durum ortadan kalkacağı için kazılar daha profesyonel işler çıkaracak ve daha hızlı ve sağlıklı sonuçlar alınabilecektir.

Kadim Zeytin Ağaçları Arasında Beçin Kenti – Fotoğraf: Martı Esin Şemin

 M.E.Ş. – Beçin Kalesi’nde ele geçen define Osmanlı Dönemi ile ilgili Türkiye’de yapılan kazılarda şimdiye kadar ele geçen en büyük define olarak değerlendiriliyor. Bu definenin bu denli büyük olması tarihsel bağlamda nasıl bir anlam ifade ediyor?

K.P. – 16. yüzyıl sonları ile 17. yüzyıla işaret eden Beçin definesi, Osmanlı döneminde Avrupa ile yakın ticari ilişkilerin bir yansıması olarak çok değerli. Celali İsyanları sırasında yaşanan bir mücadele sonrasında toprak altında kaldığı belirtilen bu define ile biz, Ege ve Doğu Akdeniz’de antik devirlerden itibaren süren canlı ticaretin Osmanlı döneminde sürdüğünün belgesini görmüş oluyoruz.

M.E.Ş. – Beçin Kalesi kazıları Beylikler Dönemi ve Osmanlı Dönemi’ni aydınlatıyor. Bu dönemler veya daha önceki dönemler ile ilgili bölgede yapılan araştırmalar var mı? Bu araştırmaları yeterli buluyor musunuz?

K.P. – Milas çevresinde Türklerden önceki dönemlerle ilgili yoğun çalışmalar yapılmış ve hâlen yapılmakta. Beylikler Dönemi ve Osmanlı Dönemi çalışmalarını ise yeterli bulmak mümkün değil. Bu dönem çalışmaları içinde en kapsamlı olanı Beçin Kalesi Kazısı diyebiliriz.

M.E.Ş. – Beçin Kalesi sanat tarihi alanında yapılan kazıları arasında. Türkiye’de sanat tarihi bölümünün “Orta Çağ Arkeolojisi” gibi alt anabilim dallarına ayrılması gerektiği yönünde birtakım görüşler var. Siz bu görüşleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce böyle bir düzenlemeye ihtiyaç var mı?

K.P. – Bölümler anabilim dallarından oluşur. Orta Çağ Arkeolojisi Ana bilim dalı zaten var. Bu ana bilim dalı Arkeoloji bölümlerinin bünyesinde yer almaktadır.  Hâlbuki “Orta Çağ Arkeolojisi” ana bilim dalının Sanat Tarihi bölümlerinin bünyesinde yer alması gerekmektedir. Bunun sebeplerini uzun uzun sıralayabiliriz. Ancak sadece basit ve çarpıcı bir örnekle durumu somutlaştırabiliriz: Bilindiği üzere ülkemizdeki Sanat Tarihi ve Arkeoloji bölümlerinin ilgi alanları dönemsel olarak farklıdır. Başlangıçtan Bizans devrine kadar olan zaman dilimi Arkeoloji bölümlerinin, Bizans’tan günümüze kadar ulaşan dönem de Sanat Tarihi bölümlerinin ilgi alanına girmektedir. Çok genel hatlarıyla çizdiğimiz bu çerçeve içinde Orta Çağ, Sanat Tarihi Bölümlerinin çalıştığı dönemde kalmaktadır. Dolayısıyla Orta Çağ Arkeolojisi Ana bilim dallarının Sanat Tarihi Bölümleri içinde yer alması gerekmektedir. Zaten Orta Çağ ve sonrasına ait tarihi alanlardaki arkeolojik kazıları Sanat Tarihçi akademisyenler yapmışlardır ve hâlâ yapmaktadırlar. Durum böyle iken Orta Çağ Arkeolojisi’nin, Sanat Tarihi bölümlerinin ana bilim dalı olması bir zorunluluktur.

M.E.Ş. – Kazının UNESCO geçici miras listesinde yer aldığını biliyoruz. Peki kazının yakın zamanda kalıcı miras listesinde yer alabilme durumu var mı? UNESCO’nun kalıcı miras listesi kriterlerine uygunluğu açısından Beçin Kalesi nasıl bir yerde?

K.P. – Beçin eski çağlardan Osmanlı dönemine kadar süren yerleşimlerle birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış oluşu ve ayakta kalabilmiş özgün tarihi yapıları göz önüne alınarak kültürel mirası yanında zengin flora ve faunası ile de UNESCO’nun dünya mirası listesindedir. Bu açılardan bakıldığında UNESCO kalıcı listesine girmeyi hak ediyor. Tabii bu bizim tek başımıza verebileceğimiz bir karar değil. Bunun için Kültür ve Turizm Bakanlığı ile temaslarımız devam ediyor. Ayrıca yerel kuruluşlarla da iş birliği içindeyiz. Çok yakında bu konuda bir ilerleme kaydedeceğimizi düşünüyorum.

M.E.Ş. – Beçin Kalesi’nin gerek UNESCO geçici miras listesinde olması gerekse çok uzun zamandır iskân gören bir yer olması sebebiyle de tanınıyor. Halkın Beçin Kalesi’ne olan ilgisini nasıl buluyorsunuz?

K.P. – Halkımızın ilgisi maalesef beklenen düzeyde değil. Ancak kazıya ilk başladığımız 2010 yılına göre ilginin daha da artmış olduğunu söyleyebiliriz. 2016 yılında çeşitli alt yapı hizmetlerinin yer aldığı Karşılama Merkezi, 2019 yılında da Ahmed Gazi Medresesi Taş Eserler Müzesi olarak açıldı. Bunlardan başka önümüzdeki yıllarda yapacağımız restorasyonlarla kullanıma açacağımız tarihi yapıları ve sit alanının tamamını daha gezilebilir ve kavranabilir duruma getirdikten sonra ilginin artacağını düşünüyoruz.   

Ahmed Gazi Medresesi Taş Eserler Müzesi – Fotoğraf: Martı Esin Şemin

M.E.Ş. – Beçin Kalesi’nin gerek ülke çapından gerekse dünya çapında tanıtımının yapılması adına yürütülen bir çalışma var mı?

K.P. – Yapmış olduğumuz kazılar ve yayınlardan başka sözünü ettiğim Karşılama Merkezi ve Müzeyi tanıtım için iyi bir başlangıç olarak görebiliriz. Ancak bunun geliştirilmesi ve tanıtım adına yapılacakların çeşitlenmesi gerekiyor. 

M.E.Ş. – Beçin Kalesi üzerine yapmış olduğumuz bu söyleşide son olarak sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?

K.P. – Antik devrin önemli merkezlerinden olan Milas ve çevresinin Türklerin gelişiyle Menteşe ve Osmanlı dönemlerinde önemini devam ettirdiğini Beçin’de görebiliyoruz. Günümüzde Beçin yaklaşık 550 dönüm birinci derece arkeolojik sit alanına yayılan tarihi eserleri, çok çeşitli bitki ve hayvan türlerini barındıran yapısıyla ülkemizin paha biçilmez tarihi yerlerinden biridir. Burayı her yönüyle ortaya çıkarmak ve tanıtmak için daha fazla ilgiye, ödeneğe ve çalışmaya ihtiyaç vardır. 

 

Gorgon Dergisi olarak bizimle gerçekleştirdiğiniz söyleşi için çok teşekkür ederiz. Size ve kazı ekibinize kolaylıklar diliyoruz.

Dergimizdeki söyleşi/röportaj bölümüne ulaşmak için tıklayınız

Related posts

Leave a Comment