Hitit Duaları
Bu yazı e-dergimizin 11. Sayısı içerisinde yer almaktadır.
Yazar: Özlem Uysal[1]
Çivi Yazılı Belgeler Işığında Hitit Dualarına Bir Bakış
Giriş
Anadolu coğrafyası, tarihin en eski devirlerinden itibaren doğudan ve batıdan birçok kavmin istilasına uğramış, pek çok medeniyetin beşiği olmuştur. Bu coğrafyanın bir geçiş noktası olmasında doğu ve batıdan gelen grupların yanı sıra yeryüzü şekilleri, su kaynakları, iklimi ve benzeri coğrafi etmenler de önem teşkil etmektedir (Memiş, 2015: 104-105). Anadolu’da kurulmuş olan köklü ve büyük medeniyetlerinden biri de şüphesiz Hititlerdir. İmparatorluk Çağı (MÖ 1360/50-1180) olarak adlandırılan, I. Şuppiluliuma’dan II. Şuppiluliuma’ya kadar devam eden dönem içerisinde Hititler, siyasi ilişkilerini sürdürmekte oldukları diğer büyük devletlere karşı bir denge politikası izlemiştir. Bu tutum Hititlerin refah ve istikrarını pekiştirmiş ve Geç Tunç Çağı’nın “süper gücü” hâline gelmesinde önemli bir rol oynamıştır (Macqueen, 2018: 8; Schachner, 2019: 13).
Resim 1: Hitit Dönemi Anadolu Coğrafyası – Kaynak: Yaman, 2006: 120
Hint-Avrupa dil grubuna mensup olduğu düşünülen Hititlerin, Anadolu’ya geliş güzergâhı konusunda birkaç fikir öne sürülmüştür. Kesin olmamakla beraber, bu görüşler ışığında Hititlerin; kuzeydoğu-Kafkaslardan, Trakya-Boğazlar üzerinden veya Balkanlar’dan Karadeniz kıyılarını izleyerek Orta Karadeniz üzerinden Anadolu’ya geldikleri düşünülmektedir (Yazıcı, 2014: 30). Yaygın görüşe göre, Avrupa’nın kuzeyinde iskan eden Hint-Avrupalılar, bilinmeyen sebeplerden dolayı MÖ 3. bin yılın son çeyreğinde (MÖ 2250-2000) Atlantik kıyılarından Hindistan’a kadar uzanan bir hat içinde güneye doğru göç etmişlerdir. Bu büyük göç esnasında, Kafkasya üzerinden gelen kavimlerden biri olan Hititler, uzunca bir süre Güneydoğu Anadolu’da iskân ettikten sonra, Orta Anadolu’daki yerlerini almaya başlamıştır (Akurgal, 2005: 35-36).
Hitit Krallığı, MÖ 17. yüzyılın başlarında “Hatti Ülkesi” olarak da adlandırılan Orta Anadolu’da varlık göstermiştir. Sonraki beş yüzyıl boyunca ise Geç Tunç Çağı’nda Hititler, Anadolu coğrafyasının büyük bir bölümünde ve Kuzey Suriye’den, Mezopotamya’nın batısına kadar uzanan bölgede bir imparatorluk inşa etmişlerdir. İmparatorluğun idari ve dinî merkezi Ḫattuša’dır (Boğazköy/Boğazkale) (Bryce, 2002: 8). Çorum il merkezinin güneybatısında, Sungurlu ilçesinin güneydoğusundaki Boğazkale’nin doğusunda yer alan Ḫattuša (Hattuşaş), MÖ 2. bin yılında ün kazanmış ve büyük bir yerleşim yeri hâline gelmiştir (Kılıç, 2015: 126).
Hititler hakkında bize bilgi veren en önemli kültürel kalıntı şüphesiz çivi yazılı kil tabletlerdir. 1902’de Tell el Amarna’da (Orta Mısır’da) bulunmuş iki tablet üzerindeki çivi yazılarının, Assurbilimci J. A. Knudtzon tarafından yorumlanmasıyla birlikte Hitit çalışmalarının ilk adımı atılmıştır (Karasu, 2013: 57). Daha sonrasında ise yine bir Assuroloji profesörü olan Çek asıllı Bedrich Hrozny’nin, 1915’te Alman Doğu Cemiyeti Bildirileri kapsamında yayımladığı “Hitit Sorununun Çözümü” adlı makalesi ile Hitit çalışmalarının ikinci büyük adımı atılmıştır (Brandau, 2018: 27). Boğazköy’de gün ışığına çıkarılan yaklaşık 10.400 tablet ve tablet fragmanı üzerinde yapılan çalışmaların sonucunda metinlerin kapsadığı konuların çeşitliliği ise oldukça dikkat çekicidir. Bu tabletler; antlaşmalar, dinî metinler, bayram merasimleri, törenler gibi konuları içermektedir (Karasu, 2013: 58). Yine bu çalışmalar sonucu ele geçen tabletler üzerindeki çivi yazılı dua metinleri araştırmamızın da konusunu oluşturmaktadır.
Hitit Dini Üzerine Notlar
Din, insanların Tanrı’ya, açıklanamayan doğaüstü güçlere ya da kutsal olarak bilinen varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistematik hâle getiren toplumsal bir kurumdur (Akçelik, 2018: 54). MÖ 2. bin yılda Anadolu’da güçlü bir devlet hâline gelen Hititlerin dünyasında da din konusu çok önemli bir yere sahiptir. Hem çivi yazılı tabletler içerisindeki dinî metinlerin yoğunluğu hem de arkeolojik çalışmalar sonucunda gün yüzüne çıkarılan anıtsal tapınak yapıları, bu sava dayanak oluşturmaktadır (Süel, 1986: 515).
Hititlerin, gelişmiş çok tanrılı bir devlet dinine sahip olduğu, günümüze ulaşmış birçok yazılı belge sayesinde bilinmektedir. Hitit dini, her birinin kendine özgü gelenekleri olan yerel kültler ile başkent Ḫattuša’ya bağlı kralın devlet dininden oluşmaktadır. Hitit panteonu, başkentte bilinip saygı gören ve onlar için tahsis edilmiş rahiplerle hizmet verilen tanrı ve tanrıçalardan oluşmaktaydı (Arıkan, 1998a: 257).
Kendi ülkelerinin tanrılarına “Hatti’nin bin tanrısı” gibi güçlü bir ifadeyle hitap eden Hititlerde, eldeki mevcut bilgiler doğrultusunda bahsi geçen tanrı sayısının bu kadar yüksek olmasının sebeplerinden biri, Hitit Krallığı’nın Kizzuwatna, Suriye ve Batı Anadolu’da genişlemesi ve fethedilen ülkelerdeki tanrıların devlet kültürüne dâhil edilmesidir (Martino, 2019: 203). Bir diğer sebep ise yukarıda da belirtildiği gibi Anadolu’da hem o dönem içinde yaşamakta olan hem de kendilerinden önce yaşamış Sümer, Akkad, Assur, Hatti, Luwi, Hurri ve Mitanni kavimlerinin tanrılarını da benimseyerek kültlerine tapınmış olmalarıdır (Memiş, 2015: 165).
Resim 2: Teşup, Fırtına Tanrısı Kaynak: Yazıcı, 2014: 94
Hitit dini; doğa olaylarını yöneten, “iyi” ve “kötü” niteliklerini kendisinde barındıran, insana özgü özelliklere sahip ve kendi aralarında da belli bir hiyerarşi sistemi olan tanrılar üzerinden şekillenmektedir. Bu hiyerarşinin başında bir çift olarak Fırtına Tanrısı ve Arinna’nın Güneş Tanrıçası yer almaktadır (Bozkurt Cengiz, 2018: 127). Eski Hitit Dönemi’nden itibaren tapınım gördüğü bilinen Arinna’nın Güneş Tanrıçası, Hitit panteonunun en önemli tanrıçalarından bir tanesidir. Güneş Tanrıçası Kültü’nün Anadolu’daki en iyi bilinen tapınağının Arinna kentinde olmasından dolayı bu tanrıça, Arinna’nın Güneş Tanrıçası olarak adlandırılmıştır. Hitit panteonunda Arinna’nın Güneş Tanrıçası ile Hurri kökenli olduğu bilinen Tanrıça Hepat, taşıdıkları sıfat ve özellikler bakımından birbirleriyle özdeştir. Fırtına Tanrısı Teşup’un eşi olan Hepat, verimlilik tanrıçasıdır ve güneş yuvarıyla[2] özdeşleşir. Hem gök cismi görünümünden dolayı göksel tanrıça hem de güneş batarken yerin altına inmek için göğü terk ettiğinden yeraltı tanrıçası olarak bilinmiştir (Uncu, 2013: 356). Bununla birlikte Güterbock, güneşin gökyüzü ile yeraltı hareketlerinden dolayı hem eril hem de dişil cinsiyete büründüğünü, güneşin özellikle de yeraltına indikten sonra cinsiyet değiştirdiğini belirtmektedir (Akt. Bozkurt Cengiz, 2018: 132).
Resim 3: Teşup, Fırtına Tanrısı – Kaynak: Yazıcı, 2014: 95
Bir tablette, Hitit Kralı III. Hattuşili’nin eşi Puduhepa’nın, Arinna’nın Güneş Tanrıçası’na olan duası yer almaktadır. Bu dua, Arinna’nın Güneş Tanrıçası ile Tanrıça Hepat arasındaki ilişkiyi göstermektedir:
Arinna’nın Güneş Tanrıçası, Hanımım, Hitit Ülkesi’nin Hanımı, yerin ve göğün kraliçesi. Arinna’nın Güneş Tanrıçası, Hanımım, tüm ülkenin kraliçesi, Hatti Ülkesi’nde kendinize ‘Arinna’nın Güneş Tanrıçası’ adını verdiniz, dahası, Sedir Ülkesi yaptığınız ülkede kendinize verdiğiniz isim ‘Hebat’idir […] (Houwink, 1969: 90).
Arinna’nın Güneş Tanrıçası’nın en belirgin kültsel özelliği hanedanlıkla, kral ve kraliçe ile olan ilişkisinin iç içe olmasıdır. I. Hattuşili’ye kadar olan yazılı arşivlerde ve kralın yıllıklarında, ana tanrıça niteliğiyle öne çıkan Güneş Tanrıçası astral boyutta, devletin ve evrenin yöneticisi olarak iktidar ile ilişkilendirilerek Hitit panteonundaki yerini almıştır. I. Hattuşili’nin, yıllıklarında iki kez Tanrıça’yı “Hâkimem” olarak ifade etmesi bu durumun en açık örneğidir. Tanrıça bundan sonraki dönemlerde de Hatti Ülkesi’nin sahibi, kral ve kraliçelerin koruyucusu, savaşlarda kralların kılavuzu, adaletin temsilcisi, gökyüzünün sahibi, antlaşma metinlerinin, yemin listelerinin, dua metinleri ve bayram ritüellerinin en önemli aktörü olarak kendini göstermektedir (Bozkurt Cengiz, 2018: 127-128).
Bilim dünyasında Arinna kentinin, Çorum’un 45 km güneyinde bulunan Alacahöyük yerleşiminin olabileceğine ilişkin bazı görüşler öne sürülmüştür. Bu görüşlerin arkeolojik ya da filolojik dayanakları olmamakla birlikte Hititologların, Arinna kentinin Hattuşaş’a kuş uçumu 25 km uzaklıkta olduğunu, dolayısıyla bu yakınlıktaki kült yerleşiminin de Alacahöyük olabileceği yönündeki görüşleri bilinmektedir (Yazıcı, 2014: 108).
Hitit dininde insan olarak tasvir edilen tanrıların elbette yaşadıkları bir evleri olmalıdır. Bu sebeple Hititler, “Tanrının evi” olarak adlandırdıkları tapınaklar inşa etmişlerdir. Devlet dini politikası izleyen Hititler, halka açık tapınma bölümü olmayan bu tapınak yapılarının özel bir odasında tanrıyı sembolize eden bir heykel bulundurur ve bu heykel her gün bir merasim ile temizlenirdi (Akdağ, 2018: 33).
Resim 4: Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı (Brandau ve Schickert, 2017: 27)
Kraliyet ailesi ve rahipler dışında kimsenin giremediği bu kutsal mekânda, Tanrı’yı temsil eden heykele sunulmak üzere heykelin önüne kurbanlar konulurdu. Hitit dünyasında çok önemli bir yere sahip olan bu “bin tanrılı” dinin icrası da büyük bir organizasyon gerektiriyordu. Dinsel faaliyetler başlığı altındaki kehanet, fal, dua, ölü gömme gibi törenleri eksiksiz ve doğru bir şekilde yerine getirmek, Hititlerin inanç dünyasında çok dikkat edilmesi gereken bir görevdi. Çünkü tanrılara hizmet etme esnasında yapılabilecek bir hata, tanrıların kızgınlığına sebep olabilir ve bunun sonucunda ülke felakete sürüklenebilirdi. Bu nedenle tüm tapınak görevlileri hizmet, temizlik ve güvenlik gibi konularda çalışma talimatlarını içeren metinler hazırlamışlardır (Doğan-Alparslan, 2009: 125). Ayrıca tapınak görevlileri, gece gündüz fark etmeksizin sürekli tapınakta kalarak, insan gibi gördükleri tanrılarına hizmet ederlerdi. Onları yıkar, giydirir, yedirir, içirir ve ayrıca müzik ve danslarla eğlendirirlerdi (Brandau ve Schickert, 2018: 71).
Resim 5: Yazılıkaya Tapınağı, A Odası, Merkez Figürler Grubu (Macqueen, 2018: 140)
Hititlerin inancına göre tanrıların insanlardan hiçbir farkı yoktu. İnsanlar nasıl hayatlarında karnını doyuruyor ve aile kurup çocuk sahibi oluyorsa tanrılar da bu gibi eylemleri gerçekleştirebiliyordu. Hatta insan doğasında var olan kavga etmek bile tanrılar arasında yaşanabilmekteydi. Tanrıların da insanlar gibi düşünüldüğü ve bu doğrultuda tasvir edildiğinin en iyi örneği Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı’dır (Doğan-Alparslan, 2009: 122). Yüksekliği en az 12 metre olan bu tapınak, kaya yarığı sayesinde üstü açık iki doğal galeriye dönüşmüştür. Kayanın önünde ise arınma alanı olduğu düşünülen ve tapınağı andıran bir yapı kompleksi bulunur ve buradan asıl tapınağa geçiş yapılırdı (Brandau ve Schickert, 2018: 71).
Kaya yüzeyine kazınarak oluşturulmuş bu kutsal sahnede, tanrıların çoğu sivri, konik ve boynuzlarla çevrelenmiş bir başlık giymiştir. Başlıktaki boynuz sayısı ile tanrının saygınlığı doğru orantılıdır. Boynuz sayısının fazla olması, tanrının daha üst derecelerde olduğunu gösterir. Bel kısmı kemerli kısa etek ile betimlenen tanrıların ayakkabılarının da uçları yukarı doğru kıvrıktır. Tanrıçalar ise başlarında silindirik bir şapka, ayaklarına kadar gelen beli kuşaklı bir etek, bluz ve pelerin ile betimlenmiştir. Figürlerin yanlarında bulunan kutsal hayvanlar, objeler ve hiyeroglif yazıtlar ise figürün hangi tanrı olduğunu bildiren tamamlayıcı sembollerdir (Doğan-Alparslan, 2009: 122-123).
Resim 6: Yazılıkaya Tapınağı, A Odası – Kaynak: Yazıcı, 2014: 94
Resim 6‘da görülmekte olan kutsal sahnede soldan itibaren aşağıdaki Tanrılar görülmektedir:
Dağ tanrıları Namni ve Hazzi üzerine basan Fırtına Tanrısı Teşup, Dört dağ konisi üzerine basmış aslan üzerinde Güneş Tanrıçası Hepat, İki dağ konisi üzerine basmış aslan üzerinde Teşup ve Hepat’ın oğulları Şarumma, Çift Başlı Kartal üzerine basmış Teşup ve Hepat’ın kızları Alanzu ve Teşup’un torunudur (Karauğuz, 2015: 216).
Boğazköy’deki kazı çalışmalarında yer almış, Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Jürgen Seeher, bu tapınağı Fırtına Tanrısının, her sene kutlanan yeni yıl ve ilkbahar şenliklerinde tüm panteonun toplandığı “Yeni Yıl Evi” olarak isimlendirilmiştir (Brandau ve Schickert, 2018: 68).
Hitit Dualarının Kökeni ve Tarihçesi
Diğer pek çok kültür ögesi gibi Mezopotamya kökenli olduğu bilinen Hitit duaları, devletin dini ve idari merkezi olan Ḫattuša’da yerel beğenilere göre uyarlanıp sentezlenerek oluşturulmuşlardır (Macqueen, 2018: 167). Bunlar haricinde, alışılmış dualardan farklı olarak, Babil kökenli ve Hititçeye tercüme edilmiş methiyeler (hymne) de bulunmaktadır. Adından da anlaşılacağı gibi methiyelerin ana teması, tanrılara övgüler yağdırarak onları yüceltmektir. Dualarda da tanrıya övgü vardır; fakat methiyelerdekinin aksine bu övgüler metnin tamamını kapsamaz. Methiyelerde, tanrılardan istekte bulunulmadan önce fal ve büyülerde olduğu gibi güzel, hoş sözler söylenerek tanrıların gönülleri kazanılır ve dikkatlerinin bu dileklere verilmesi sağlanırdı. Bu durum dualarda da sık görülen önemli bir detaydır (Ünal, 2003: 99).
Geçmişten getirdiği bilgi birikimini çivi yazısı ile kalıcı bir hâle getiren Mezopotamya şehir devletleri, sahip oldukları kültürel birikimleri ve inanç sistemleri ile çevrelerindeki toplumları etkilemişlerdir. Bu toplumlardan biri de Hurriler’dir. Coğrafi olarak Kuzey Mezopotamya’ya yakın olan Hurriler; Sümer, Akad, Babil ve Assurların inanç sistemlerinden etkilenmişlerdir. Anadolu’nun güneydoğusu ve Kuzey Suriye’de bin yıllar boyunca yaşayan Hurriler, Anadolu ile Mezopotamya medeniyetleri arasındaki etkileşimin ana unsuru olmuştur. Mezopotamya kültürüne ait pek çok öge, Hurri toplumu aracılığı ile Anadolu’ya geçmiştir (Yıldırım, 2016: 8-11). Hurri dilini konuşan topluluklar; Nuzi’de Assurlular, Mari’de Amurrular, Ugarit ve Alalah’ta Kenanlılar, Kilikya ve Kapadokya’da ise Hititler ile komşu olarak yaşamışlardır (Uncu, 2013: 354).
Hurri ve Luwiler, bitmek bilmeyen taht kavgalarının yaşandığı dönemlerde siyasi güç elde edebilmek için sihir ve büyü gibi ritüellere başvurmuşlardır. Dualar da bu sihir ve büyülerin olumsuz etkilerinden korunmak için söylenmiş sözlerdir ve bu sözleri yazıya döken Hurri ve Luwiler olmuştur. Hititlerin de kişisel menfaatleri ve dünyevi istekleri için büyü ritüelini yaygın olarak kullandıkları bilinmektedir. Bu büyülere karşı söyledikleri sözleri yazıya geçirmenin Hurri ve Luwi etkisiyle meydana geldiği söylenebilir (Brandau ve Schickert, 2018: 106).
Hitit duaları ile ilgili yapılan çalışmalar sonucu ele geçen metinlerin başta kral olmak üzere kraliyet ailesine ait olduğu görülmüştür. Bu dualar ülkenin güvenliği, sağlığı, refahı gibi amaçlarla yapılabildiği gibi dua eden kişinin mevcut sorunu, sıhhati veya huzuru gibi nedenlerle de yapılabilir. Öte yandan Hitit halkının dua edip etmediği, ediyorsa bile nerede ve nasıl ettiği, bu konuda herhangi bir belgeye rastlanmadığı için bilinememektedir. Bununla birlikte tanrılara dua etmeyen bir toplum düşünülemeyeceğinden halkın da dua ettiği fakat bunların yazıya geçirilmediği kabul edilmelidir (Ünal, 2003: 99).
Kraliyet duaları, ülkenin durumu kötüleştiğinde veya ülke içinde bir kriz yaşandığında tertip edilmiştir. İnsanları tehdit edip felakete sürükleyen durumlarla karşı karşıya kalındığında dua eden şahıs, söz konusu tanrılara övgüler yağdırarak ve onların nasıl yardımsever ilahlar olduklarını vurgulayarak onları etkilemeyi; böylece yaşanan felaketlerin önüne geçmeyi amaçlamaktadır (Arıkan, 1998b: 45). Yaşanılan sorunların çözümü için yardım istenilen tanrılar, beklenilen yardımı gerçekleştirebilecek güçte ve resmi olarak tanrılar panteonunun ilk sıralarında olanlardır. Dua tüm tanrılara ya da geniş bir tanrı kitlesine yöneltilmediği zaman, Hitit panteonunun önde gelen tanrısallıklarından Arinna‘nın Güneş Tanrıçası’na veya Hatti’nin Fırtına Tanrısı’na hitap etmektedir (Houwink ten Cate, 1969: 89).
Hitit Dualarının İlk Örnekleri
Hitit toplumunda ilk dua örneklerine Eski Hitit Dönemi’nde (MÖ 1650-1520/1500) rastlanmış ve bu duaların kraliyet ailesine ait olduğu saptanmıştır. Güneş Tanrıçası’na[3] yöneltilen bu duaların çıkış noktası, kraliyet ailesine yönelik iftiralar ve kötü sözlerdir. Kral ve ailesi bu söylemlerin zararlı etkilerini ortadan kaldırıp yok etmek için dualara başvurmuşlardır (Singer, 2013: 494). Dua etme yetkisini elinde bulunduran kral ve ailesi aynı zamanda başrahip oldukları için, halkları ve ülkeleri adına da dualarını okuyabilmişlerdir. Fakat kralın uygun olmadığı zamanlarda onun tarafından yetkilendirilen güvenilir bir rahip ya da katip tarafından da kral adına bu dualar okunabilmiştir (Ünal, 2003: 100).
Arıkan’a göre (1998b:46), Hitit kraliyet dualarında, Mezopotamya örneklerinde görülmeyen lakin Hititlerle karakterize edilen bir “aracı tanrı” fikri geliştirilmiştir. Yapılan duaların Arinna’nın Güneş Tanrıçası’na yöneltilmesinin tek sebebi sadece Hitit panteonundaki güneş tanrılarının diğer tanrı-tanrıçalar üzerindeki hâkimiyeti ile ilgili değildir. Güneş aynı zamanda günlük hareketi esnasında gökyüzünün ve yeraltının tüm tanrılarıyla buluşur ve bu sayede gücenmiş tanrıya yapılan duaları iletebilir (Singer, 2013: 498-499). Bu duruma örnek olarak kraliçe Puduhepa’nın Arinna’nın Güneş Tanrıçası’na yakarışta bulunduğu duasında “Tanrıça Lelwani”, “Tanrıça Zintuhi”, “Tanrıça Mezulla” ve “Zippalanda Kenti’nin Fırtına Tanrısı” aracı tanrılar olarak görülmektedir (Arıkan, 1998b: 50). Aşağıdaki görselde verilmiş olan tablet, Hititler’e ait ilk dua metinlerinden bir örnektir.
Resim 7: Eski Hitit Dönem’ne Ait Bir Dua Metni- Hethitologie Portal Mainz, CTH 371.2, KBo 34,19, 147/a
Eski Hitit Dönemi’ne tarihlenen bu dua metni, adı bilinmeyen bir kral tarafından Güneş Tanrıçası’na ithafen ve kendisine karşı yapılan bir iftira sebebiyle yazılmıştır. Dua eden kral, tanrıdan beklediği yardımı alabilmek için tanrıya adak olarak peynir ve birayı sunmuştur. Peynir ve bira Hititler için çok değerli ve sevilen besinlerdendir (Ünal, 2003: 100).
Güney Anadolu’daki Luwi-Hurri bölgesi olan Kizzuwatna’nın Hitit topraklarına katılmasıyla birlikte MÖ 15. Yüzyıl’ın sonlarından itibaren kişisel dualar görülmeye başlar. Kumanni’nin rahip kralı ve aynı zamanda Hitit Prensi olan Kantuzzili’nin Hititçe ve Hurrice birtakım eserleri kaleme almasıyla yeni bir edebi tür olan bu dualar ortaya çıkmıştır (Singer, 2013: 494).
Aşağıda verilen resimdeki tablet, Kantuzzili’ye ait bir dua metnidir.
Resim 8: Kantuzzili’ye Ait Bir Dua Metni (Hethitologie Portal Mainz, CTH 373, KUB 10/30 Hethitologie-Archiv, N10188, 425/c+558/c+560/c) [4]
Örnekte verilmiş olan metnin Kantuzzili tarafından Güneş Tanrıçası’na yaptığı dua olduğu saptanmıştır. Hastalık ve ıstırap içindeki Kantuzzili’nin Güneş Tanrıçası’ndan yardım istemesi, metnin ana temasını oluşturmaktadır. Transkripsiyonu verilen metnin bu kısmında Kantuzzili, duasına Güneş Tanrıçası’nı selamlayarak başlamaktadır ve kendisine karşı öfkeli olduğunu düşündüğü kendi kişisel tanrısına dualarını ulaştırma çabası içerisindedir. Bunu gerçekleştirebilmek için de Güneş Tanrıçası’ndan aracı olup tanrısını bulmasını talep etmektedir.
Kantuzzili, yapmış olduğu duada yaşadığı hastalıkları ve acıları hangi suçu ya da günahı sebebiyle çektiğini merak etmekte ve tanrının bunu kendisine bir şekilde bildirmesini ummaktadır. Kantuzzili işlediği suçların Hitit inanç sisteminde yaygın olarak görülen rüya ya da kâhin rahip aracılığıyla kendisine açıklanmasını istemektedir.
Hitit Dualarının Ana Hatları
Hitit dünyasında gerçekleşen idari ve dinî gelişmeler hakkında önemli bir bilgi kaynağı olan dualar, Hititler için oldukça güvenilir niteliktedir ve doğrulukları tartışılmazdır. Bunun sebebi ise kaleme alınan kraliyet dualarının, tanrı huzurundaymış gibi bir tövbe ve dürüstlük hâli içerisinde gerçekleşmesidir (Arıkan, 1998b: 45). Ülke zor bir duruma girdiğinde ya da savaş yenilgisi durumunda kral, yaşanan olayları gerçekte nasılsa dualara da o şekilde aktarmak zorundaydı. Çünkü siyasi propaganda amacıyla tarihin sadece olumlu yanlarını yazmak, hatta tarihi saptırmak, her şeyi görüp bilen tanrıların karşısında yalan söylemek anlamına geldiği için Hititler yaşananları olduğu gibi aktarmıştır. Bu niteliği ile dua metinleri Hititlerin hem inanç sistemleri hem de siyasi ilişkileri hakkında önemli bir bilgi kaynağı olmuştur. Hatta bu yönüyle dua metinleri, tarih yazıcılığının ilk biçimleridir (Brandau ve Schickert, 2018: 71).
Resim 9: Arnuwanda ile Aşmunikal’ın Arinna’nın Güneş Tanrıçası’na Duası (Hethitologie Portal Mainz, CTH 375.1, KUB 17.21, N09780)
Resimde verilmiş olan çivi yazılı tablet, Orta Hitit Dönemi (MÖ 1520/1500-1360/1350) krallarından Arnuwanda ile kraliçe Aşmunikal’ın, Arinna’nın Güneş Tanrıçası’na ve diğer tanrılara, Kuzey Anadolu’daki Kaşkalılar’dan şikâyet eden dualarını içermektedir.
Yukarıda verilmiş olan dua metninin ana teması Hititler ile Kaşkalılar arasındaki siyasi mücadeleler sonucu Hititlerin Kaşkalılar tarafından zarara uğratılması ve bunun sonucunda Hititlerin şikayetlerini Arinna’nın Güneş Tanrıçası’na bildirmesidir.[5] Kral ve kraliçe, önce Güneş Tanrıçası’nı selamlayarak sevgi ve saygılarını dile getirerek duaya başlamakta ve tanrıları için verdikleri kurbanlardan, hizmetlerden bahsetmektedirler. Yaşadıkları mağduriyet karşısında tanrıların yardımlarını istemektedirler. Ardından Kaşkalılar’ın yaptıkları hırsızlıklardan ve verdikleri zararlardan bahsetmektedirler. Hatti ülkesinde artık kimsenin tanrılara hizmet etmediğinden, kurban kesmediğinden ve görevlerini yerine getirmediğinden fakat kendilerinin ve birkaç ülkenin daha hâlâ tekrar tekrar dua ettiklerini, tanrılarını unutmadıklarını vurgulamaktadırlar (Alp, 2002: 72-74). Bu dua metni, Hititlerin inanç sistemlerinde yer alan duanın yanı sıra, adak, kurban ve diğer hizmetler gibi tanrılar için yapılan ritüeller hakkında önemli bilgiler içermekle birlikte Hititlerin komşu olduğu diğer toplumlarla olan ilişkisi hakkında da bilgi vermektedir. Bu yönüyle Hitit dualarının, Hititlerin idari ve dinî yapısıyla ilgili önemli bir bilgi kaynağı olduğu söylenebilir.
Dualar ya da Hititçe tercümesiyle “arkuwar” ve “mugawar”, insanların tanrılar tarafından gerçekleştirilmesini istedikleri dilekleri için veya günahlarından ötürü tanrıları kızdırdıkları düşüncesi ile tanrıları yatıştırmak için yoğun olarak kullandıkları araçlardan biridir (Ünal, 2003: 99). Dua metinlerinin temaları zaman içinde bazı değişimlere uğramıştır. Erken dönemdeki dualar, tanrının oradaki mevcudiyetinin daha çok çağrışım, çağırma veya adak ritüeli ile sağlanarak tanrıdan istekte bulunmak, talep etmek gibi eylemler üzerine kuruludur. Bu tür dua sistemleri arkuwar olarak adlandırılır. Mugawar olarak adlandırılan dua türlerinin ana teması ise suç olarak görülen fiillerin itirafı, kişinin kendini savunması ve tanrıya sığınma gibi konulardır (Singer, 2002: 5).
Tanrının dünya üzerindeki en büyük hizmetkarı ve temsilcisi olan kralın sorumlulukları, Hitit toprakları genişledikçe artmaya başlamış ve en önemli görevi olan tanrıları hoşnut etmeyi ihmal etmeye başlamıştır. Ülkede kutlanan bayramlar, tapınak ziyaretleri ve adak gibi ritüelleri aksattığı için tanrının gazabına uğradıklarını düşünen Hitit kralları dualara başvurmuşlardır. Fal, büyü gibi yöntemlerden de yardım alan Hititler, günahlarını öğrenip bunlardan pişmanlık duyarak tanrıya günahlarının affı için yalvarmışlardır (Macqueen, 2018: 129). Hitit krallarının tanrılara karşı yaşadığı bu yoğun suçluluk duygusu dualarının da niteliğini değiştirmiş, “Mugawar” olarak adlandırılan dua türlerinin özellikle imparatorluk döneminde giderek arttığı görülmüştür. Bu bağlamda Hitit sınırlarının genişlemesiyle Hitit duaları arasında bir ilişki olabileceği düşünülebilir.
Resim 10: IV. Tudhâliya’ya ait bir dua metni (Hethitologie Portal Mainz, CTH 385.9, KBo) 12.58, 436/s + 392/t.)
Bu çivi yazılı tablette verilen metin, IV. Tudhâliya’nın (MÖ 1240-1220) askeri başarısı için Arinna’nın Güneş Tanrıçası’na yaptığı duadır. Tudhâliya, tanrılar için kutlanılan festivallere katılmayı ihmal ettiği için tanrıdan af dilemektedir. Kral bu duasında suçunu kabul edip sorumluluğunu almaktadır. Ayrıca Tudhâliya’nın askerî başarı için de tanrıdan yardım istediği görülmektedir.[6] Hitit duaları sadece bir sorunla karşılaşıldığı durumlarda yapılmamış, aynı zamanda insan doğasının gerektirdiği bazı insani isteklerinde de aracı olmuştur. Şefkat, iyilik, gelişme, bolluk ve bereket, uzun bir hayat, neşelilik, zafer, itaat, bol sayıda gelecek nesiller, sevgi, merhamet ve adalet ile gözlerin görme gücü, kas gücü, cinsel güç gibi sağlık konuları bu isteklerin bazılarıdır (Ünal, 2003: 101).
Aşağıda verilen çivi yazılı tablet ise Kraliçe Puduhepa’nın, kocası III. Hattuşili’nin (MÖ 1267-1240) sağlığı için yaptığı duaları içermektedir. Kraliçe Puduhepa bu dua metninde hasta olduğu sanılan eşi Hattuşili’nin sağlığı ile ilgili endişelerini dile getirmekte ve onun sağlığı için yalvarmaktadır. Kraliçe, dualarına aracılık etmesi için Hurri kökenli olduğu bilinen Zintuhi, Mezula, Lelvani ve Zippalanda kentinin Fırtına Tanrısını görevlendirmiştir. Kraliçe duaya Güneş Tanrıçası’na ilahiler söyleyerek başlamakta ve kendisiyle tanrıça arasındaki güçlü bir bağ olduğunu vurgulamaktadır. Metnin devamında kraliçe, önceki kralların tanrı ve tanrıçalarına yapması gereken hizmetleri ihmal ettiğini, fakat eşi Hattuşili’nin her zaman görevlerini yerine getirdiğini vurgulayarak tanrıçayı yatıştırmayı amaçlamaktadır. Puduhepa dualarının kabul edilmesi karşılığında tanrılarına çok iyi bakacağının sözünü vererek tanrılar adına festivaller düzenleyip adaklar adayacağını dile getirmektedir. Eşinin hayatı ile ilgili endişe duymakta olan kraliçe, tanrıların, eşine hangi günahlardan ötürü öfkelendiğini anlamaya çalışmaktadır. Puduhepa tekrar kendi aracı tanrılarına saygılarını sunarak ilahiler söylemektedir.
Resim 11: Puduhepa’ın Arinna’nın Güneş Tanrıçası’na Duası (Hethitologie Portal Mainz, CTH 384.1, KUB 21.27, Hethitologie-Archiv, N04148, Bo 2125 + Bo 2370 + Bo 8159 + 676v + 695/v)
Hitit dualarının genelinde olduğu gibi Puduhepa’nın bu kişisel duasında tanrılara karşı görev ve sorumluluklar ve bunların ihmali, işlenen herhangi bir günahın kendilerine bildirilme isteği, tanrı ve tanrıçaların hoşnutluğunu kazanmak için söylenen hoş söz ve övgüler gibi konuları içermektedir.[7]
Hitit dualarında hissedilen çaresizliğinin yanı sıra bir de kişinin kendini tanrıya karşı güvence altına alma durumu sezilir. Başka bir ifadeyle kişi, tanrıdan kendi iyiliğini ve çıkarlarını gözetmesini beklemektedir. Çünkü tanrı kendisine yakaran insanlara yardım elini uzatmazsa ve kişinin ölmesine izin verirse, kendisine ibadet eden, adaklar ve yiyecekler sunan insanları da kaybedecektir. Hatta kişi biraz daha ileri giderek tanrının kendisine daha fazla adak adayabilecek, kurbanlıklarının bol olduğu düşman topraklarına acı vermesini bile önerebilir (Macqueen, 2018: 168).
II Murşili (MÖ 1318-1290), bu durumu veba dualarında kaleme aldığı “Eğer efendilerim tanrılar, vebayı Hattuşa Ülkesi’nden kaldırmazlar ve ölümler devam ederse, o zaman adak ekmeği ve içkisi sunanlar da ölüp gidecek. Onlar da ölünce hiç kimse efendilerim tanrılara adak ekmeği ve içkisi sunamayacak… Şimdi ailem, evim, ordularım ve arabalı savaşçılarım ölüp giderse durumu nasıl düzelteceğim?” sözleriyle ifade etmektedir. Ülkedeki durumun artık içinden bir çıkılamaz hâl aldığını ve tanrıların da kendilerine çekidüzen vermesi gerektiğini dile getirirken insanların tanrılara, tanrıların da insanlara hizmet etmesi gerektiğini vurgulamaktadır (Brandau ve Schickert, 2018: 204)
Resim 12: II. Murşili’nin Veba Duaları (Hethitologie-Portal, CTH 378.1, KUB 14.14 Bo 2801, Phb 11214, Bo 2801 + 1132/v + 1858/u + 1121/z)
Yaşam ile ölüm arasındaki ilişkiyi vurgulayan Hitit duaları, insanoğlunun faniliğinden ve günahkârlığından bahsetmektedir. Kişinin kendisi temiz ve masum olsa bile atalarının günahları peşini bırakmayarak ve yürek acısı içinde hasta olup sefalet çekmektedir (Macqueen, 2018: 168). Bu konudaki şikayetlerini dualarında da dile getiren II. Murşili bu düşüncelerini şu cümlelerle ifade etmiştir: “Görülen o ki insanlar her zaman günah işler. Babam da günah işledi ve efendim Fırtına Tanrısı’nın dünyasına geçti. Fakat ben hiçbir suretle günah işlemedim. Ama anlaşılan babanın günahlarıyla oğlu da karşılaşıyor ve benin babamınkiler de bana geldi”. II. Murşili yine de bütün bu suçları kabullenerek tanrılara yakarmaya devam etmiştir (Singer, 2013: 495). Bunların yanı sıra Hititlerde, atalarının günahlarının yükünü taşımak istemeyen krallar da mevcuttur. Hastalık içinde acı çekmekte olan III. Hattuşili, bir duasında kendisinden önce tahta oturmuş krallardan ve bu kralların ülke adına aldıkları yanlış kararlar sonucu ülkeyi felakete sürüklediklerinden söz etmektedir. Dolayısıyla o kralların günahlarının bedelini yeterince ödediklerini ve artık kendisinin de bu yükten kurtarılması gerektiği konusunda isyan ederek tanrıçaya yalvarmaktadır.[8] Hatta III. Hattuşili’nin bu adalet arayışı, Arinna’nın Güneş Tanrıçası’nı kınamaya kadar gitmektedir (Singer, 2013: 498).
Hitit dininde Güneş Tanrı-Tanrıçasına, Fırtına Tanrısı’na ya da kişiye özgü tanrılara dua edildiği gibi tüm tanrılara da dua edilebilmektedir; fakat bu dualara, özellikle içinden çıkılamayacak vahim bir durum söz konusu olduğunda başvurulduğu görülmektedir. Duayı eden şahıs tüm çaresizliği ile tanrılara sığınmakta ve onların merhametini dilemektedir. Örneğin II. Murşili’nin krallık görevini sürdürmekte olduğu bir dönemde, tüm tanrılara dua edip yalvarmak zorunda kalacağı bir olay patlak vermiştir. Bu olay ise ülkesini kırıp geçirmekte olan korkunç bir veba salgınıdır. Üzerinden yirmi yıl geçmesine rağmen bitmek bilmeyen bu salgının üzerine Murşili’nin söylediği şu sözler, durumun ciddiyetini gözler önüne sermektedir: “[…] başlayalı yirmi yıl oldu. Hattuşa ülkesinde ölümler bitmiyor, Hattuşa ülkesinden veba silinmiyor. Ben de yüreğimdeki sıkıntıyı yenemiyor, içimden korkuyu atamıyorum” (Brandau ve Schickert, 2018: 202). Dindar olduğu bilinen kral Murşili, çaresizlik içinde kâhinlere gitmiş, Tanrıların verdiği bu cezanın sebebini öğrenmek ve ne tür adaklar istediklerini anlamak için, bunların rüyasında bildirilmesi için tanrılara yalvarmıştır (Singer, 2013: 496). Murşili, kendince önemli gördüğü diğer olaylar gibi duaları da yazıya döktürmüştür. Edebiyatın ilk örneklerinden biri olan bu dualar “Murşili’nin Veba Duaları” olarak literatüre geçmiştir.
Murşili duasına, tüm tanrılara seslenerek başlamaktadır. Hatti ülkesindeki salgın felaketi sebebiyle yaşanan ölümleri ve zararları açıkladıktan sonra bu felakete neyin ya da kimin sebep olduğu konusunda bazı iddialarda bulunmaktadır. Kâhinlerden aldığı bilgiyle beraber Murşili’ye göre babası Tudhâliya’nın, Genç Tudhâliya’nın hakkı olan tahtı illegal yollarla ele geçirmesi ve bununla birlikte gelişen birtakım olaylar bu salgın felaketinin ana sebebidir. (Alp, 2002: 128). Veba dualarının ikinci kısmında (CTH 378.2) ise salgının görünen sebepleri hakkında Murşili’nin bazı tespitleri yer almaktadır. Murşili tespitlerini şu sözlerle ifade etmektedir:
Babam Mısır Ülkesi’nin ordularını ve arabalı savaşçılarını yendiğinde (Burada Suriye seferi kastediliyor), o zaman tutsaklar arasında salgın baş gösterdi ve ölmeye başladılar. Tutsaklar Hattuşa ülkesine getirildiğinde hastalığı Hattuşa’ya da yaydılar. O günden beri Hattuşa Ülkesi’nin iç kısımlarında ölüm hâkim. (Brandau ve Schickert, 2018: 201-202)
Böylece Murşili, babasının suçlarını tanrı meclisi huzurunda itiraf etmiştir. Murşili’nin bu dua metni hem o dönemde yaşanmış olan salgın vakası hem de bunun sonucunda ortaya çıkan toplumsal, psikolojik ve ekonomik problemlerin boyutu hakkında önemli bilgiler içermektedir. Öte yandan diğer dualarda da görüldüğü gibi Murşili’nin duasında da Hititlerin o dönemdeki siyasi ilişkileri hakkında önemli bilgiler de yer almaktadır. Tudhâliya ile Genç Tudhâliya arasındaki taht çekişmesi ya da Murşili’nin babasının Suriye seferleri bu duruma birer örnek teşkil etmektedir.
Murşili’nin Veba Duaları, Hitit dualarının hemen hemen bütün genel özelliklerini içinde barındırmaktadır. Bununla birlikte Murşili’nin dualarında geçen ölüm ve ceza, tanrısal adalet, toplu ceza gibi konuları içermesinden ötürü felsefi ve dini bir niteliğe sahip olduğu söylenebilir.
Dualar sadece baş rahip, kral ve kraliçe, yüksek rütbeli memur ve rahiplerin girebildiği tapınakların kutsal bölümünde, tanrı heykelinin ya da tasvirinin önünde yapılmıştır. Dua eden kişi kral ya kralın ailesinden biri olabilmektedir. Duayı dinleyen topluluk dua sonunda “âmin” anlamına gelen “öyle olsun” diyerek bağırmaktadır. Dua ederken sol elin baş parmağı yukarı doğru kaldırılmaktadır (Akdağ, 2017: 28).
Resim 13: Dua Jesti Olduğu Düşünülen Alacahöyük Kabartmalarında Kral Betimlemesi (Brandau ve Schickert, 2018: 180)
Hititlerin Yağmur Duaları
Hititlerin başlıca geçim kaynaklarından biri olan tarımın düzenli ve sürekli olarak sürdürülebilmesi, ülkenin iklim koşullarına bağlıydı. Hititler, diğer tüm konular gibi iklimin de tanrıların iradesinde olduğunu bildikleri için, tanrılar adına bayramlar düzenleyip dualar ederek tanrılarının hoşnut olmasını sağlamaya çalışmışlardır.
Hitit mitolojisinde “Kaybolan Tanrı Mitosları”, ülkenin bolluk ve bereketi ile tanrılar arasındaki ilişkiyi anlama konusunda önemli bilgi kaynaklarındandır. Çünkü herhangi bir olaya ya da kişiye öfkelenen tanrı ülkeden çekip gitmektedir ve beraberinde ülkenin bolluğunu ve bereketini de götürmektedir (Sir Gavaz, 2016: 577). Bu konu, Telipinu’nun kayboluşunu konu alan metinlerde şöyle ifade edilmektedir:
Telipinu da çekip gitti. (Bunun sonucu olarak) hububat ve hayvanların bolluk, gelişme ve zenginliğini, bozkır ve (verimsiz) çayıra döndürdü. Telipinu da şikayet edip mırıldanarak ormanın içlerine doğru çekip gitti ve ormanlık alanda kayboldu. Onun üzerinde (diğer faydalı olan otların yetişmesine engel olan) zararlı otlar yetişti. Bundan dolayı arpa (ve) buğday artık olgunlaşmadı. Sığır, koyun ve insanlar çiftleşemediğinden artık gebe kal(a)madı ve hamile olanlar da artık doğuramıyor (Karauğuz, 2015: 65).
Bu sebeplerden ötürü ülkenin bolluk ve bereketi için yapılan “Yağmur Bayramı” (EZEN hewaš) ve “Gök Gürültüsü Bayramı” (EZEN tethešnaš), Hititlerin aksatmadan düzenli olarak yaptıkları bayramlardır. Hititler bu bayramları, ülkeye yağacak olan yağmurla birlikte bolluk, bereket ve esenliğin geleceğini ve böylece güçlü Hitit hanedanının soyunun devam edeceğini düşünerek kutlamaktadırlar. Hititlerin özellikle Gök Gürültüsü Bayramı esnasında yaptıkları uygulamalardan biri de hububat kaplarının açılmasıdır. Kapların açılması bahar ve yağmur mevsiminin başlangıcını, kapların doldurularak kapatılması da sonbahar mevsiminin gelişini simgelemektedir (Sir Gavaz, 2016: 573-578). Baharın gelişi ile hububat kaplarının açılması arasındaki ilişki, Urista şehri halkının düzenlediği bir ayinde söylenen şu sözlerde görülmektedir: “Bahar yaklaştığında (ve yıldırım gürlediğinde) ise kabı /açarlar/ (ve) Urista kenti halkı (buğday) öğütür (ve) un hâline getirir .” (Ardzinba, 2010: 37). Bu ritüeller esnasında Fırtına Tanrısına ait hububat kaplarının açılışını doğrudan kayıt altına almak gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle sadece yağmurlara hükmeden ve dolayısıyla hububatın koruyucusu kollayıcısı kabul edilen Hububat Fırtına Tanrısı gibi tanrıların da varlığı söz konusudur. Bu sebeple Urista kentinin halkı hububat kabını açarken kurban keser ve Yağmur Fırtına Tanrısı’na şu dileklerle hitap etmektedir: “Tufan Tanrısı, efendimiz, sen yağmurları arttır işte! Kara toprağı doyur işte! Ve Fırtına Tanrısı’nın buğdayları büyüsün!” (Ardzinba, 2010: 37)
Urista kenti halkının, hububat kaplarını açmaları esnasında Fırtına Tanrısı’na yöneltmiş oldukları bu dualar, Hitit kraliyet ailesi dışında halkın da dua etmesi ve özellikle bu duaların kayıt altına alınması yönüyle Hitit Duaları literatürü içerisinde bir farklılık arz etmektedir.
Sonuç
Her toplum gibi Hititler de kendilerine özgü bir inanç sistemi geliştirmiş ve bu inançlarının getirdiği sorumlulukları hayatlarının her alanında hissetmiştir. Tanrılarına derin bir sevgi ve saygı ile bağlı oldukları görülen Hititlerin, aynı zamanda onlardan ne kadar korktukları da tanrılar adına düzenledikleri çok sayıdaki bayram ve ritüellerinden anlaşılmaktadır. Tanrının yeryüzündeki temsilcisi ve aynı zamanda başrahip sıfatına sahip olan kral ise bu sorumluluğu en derin bir şekilde hisseden şahıs idi. Çünkü ülke veya kendisi adına aldığı kararlar tanrıların hoşuna gitmeyebilir ve onların vereceği cezalar sonucu ülkesini felaketlere sürükleyebilirdi. Bu tür sonuçlardan ölesiye korkan Hititler, başlarına gelen herhangi bir felaket durumunda ya da tanrıların hoşuna gitmeyecek bir şey yaptıklarını düşündüklerinde fal, büyü, kehanet gibi ritüellere başvururlar ve sonuçlarına göre suçlarının affı için tanrılara yalvararak dua ederlerdi. Hitit dualarının geneline bakıldığında bunların daha çok kral ve ailesine ait olduğu görülür. Bu duaların sıklıkla ülkenin başına gelen felaketler, tanrılar adına yapılan bayramların ihmalinden dolayı yaşanan pişmanlık, kral ve ailesine atılan iftiralar, kralların hastalıkları gibi konuları içerdikleri görülür.
Hitit dualarının dikkat çeken bir özelliği de duaların, tanrıların huzurundaymış gibi bir içtenlik ve dürüstlük içinde yapılıyor oluşudur. Her şeyi görüp bilen tanrıların önünde aklanmak için yalan söylemek, Hititlerin pek tercih etmediği bir durumdur. Bu sebeple dualar, Hitit tarihi hakkında bilgi veren yıllık niteliğindeki kaynaklardan biridir. Hititler’e göre öfkelenen, sevinen, küsen bir tanrı ancak insan olabilirdi. Hititler de bu sebeplerden ötürü tanrılarını insan gibi görüp ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmışlardır. Bugün Hitit tapınağı dediğimiz yapılar aslında tanrıların evidir ve orada yaşayıp orada yiyip içmektedirler. Hititler ile tanrı arasındaki bu insani ilişki, kişinin yaptığı dualara da yansımıştır. Nasıl ki bir kişi, sevgi ve saygı duyduğu birisinden zarar gördüğünde bunun sebeplerini anlamaya çalışır, Hititler de tanrının gazabı karşısında işledikleri günahları düşünüp bunu dualar aracılığı ile düzeltmeye çalışmışlardır.
Hititler sadece felaketlerden kurtulmak için dua etmemiş, aynı zamanda kendi hayatlarını idame ettirmek amacıyla da gerekli gördükleri dünyevi istekleri için tanrılara yakarmışlardır. Kraliyet ailesi dışında, halk tarafından yapılmış ve kayıt altına alınmış bir duada, ülkenin bolluğu ve bereketi için tanrıya yalvarıldığı görülmüştür.
Sonuç olarak Hitit duaları, Hititlerin iç dünyasındaki iyi-kötü, suç ve ceza, tanrının adaleti gibi felsefi sorgulamalarını içeren düşüncelerin bir iz düşümüdür. İçinde bulunduğu vahim vaziyetin tüm acizliği ile tanrıya sığınan kişi, her şeyi görüp bilen tanrısının karşısında bütün hırslarını ardında bırakarak, affedilmek ümidiyle tanrının merhametini ummaktadır.
Mevcut veriler ışığında irdelediğimiz Hitit duaları ile ilgili çalışmaların sıklaşması ile birlikte Hititler’in inanç sistemi hususunda bilgilerimizi daha ileri taşımayı umuyoruz.
Dipnotlar
[1] Pamukkale Üniversitesi, Eskiçağ Tarihi Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi, okaradag07@pau.edu.tr
[2] Gök bilimi terimi olarak yuvar, düzgün olmayan küresel biçim anlamına gelmektedir. (y.n)
[3] http://hethport.uni-wuerzburg.de/ (Erişim Tarihi: 27.04.20)
[4] http://www.hethport.uni-wuerzburg.de/txhet_gebet/exemplar.php xst=CTH%20373&expl=&lg=DE&ed=E.%20Rieken%20et%20al
[5] https://www.hethport.uni-wuerzburg.de/txhet_gebet/exemplar.php xst=CTH%20371.2&expl=A&lg=DE&ed=E.%20Rieken%20et%20al
[6] http://www.hethport.uni-wuerzburg.de/txhet_gebet/exemplar.php?xst=CTH%20385.9&expl=&lg=DE&ed=E.%20Rieken%20et%20a
[7] https://www.hethport.adwmainz.de/fotarch/touchpic.phpori=&po=0&si=100&bildnr=N04148&fundnr=Bo%208159&xy=a985ed92d26a62477a3ac606b1e19246
[8] Hethitologie Portal Mainz, CTH 383.1, KUB 21.19
Kaynakça
Akdağ, Ö. (2018). “Hititlerin Tanrılarını Memnun Etme Yöntemleri ve Bunun Hitit Arkeolojisine Yansımaları”, Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırma Dergisi, 2, s. 23-36.
Akurgal, E. (2005). Anadolu Kültür Tarihi, Ankara: Başak Matbaacılık.
Alp, S. (2002). Hitit Çağında Anadolu, Ankara: Tübitak.
Ardzinba, V. (2010). Eskiçağ’da Anadolu Ayinleri ve Mitleri, (Orhan Uravelli), Ankara: Kalkan Matbaacılık.
Arıkan, Y. (1998). “Hitit Dualarında Geçen Bazı Tanrı Adları”, III. Uluslararası Hititoloji Kongresi Bildirileri, s. 45-51.
Arıkan, Y. (1998). “Hitit Dini Üzerine Bir İnceleme”, Ankara Üniversitesi Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 1 2, s. 271-285.
Brandau, B. ve Schickert, H. (2018). Hititler, Bilinmeyen Bir Dünya İmparatorluğu, Ankara: Arkadaş Yayınevi.
Bryce, T. (2002). Life and Society in the Hittite World, New York: Oxford University Press.
Bülbül Yaman, P. (2006). “Hitit Dönemi Anadolu Coğrafyası” Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yayınlanmamış Yüksek lisans Tezi, Afyonkarahisar
B. Cengiz, Tülin (2018). “Hitit Krallığında Arinna’nın Güneş Tanrısına Kültü” Tarih Araştırmaları Dergisi ,64, (125-140).
Demirci, K. ve Falay, B. (2016). “Ana Hatlarıyla Hitit Dini”, Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, 20, s. 35-60.
De Martino, S. (2019). “Din ve Mitoloji”, Hititler: Bir Anadolu İmparatorluğu, İstanbul: Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık.
Doğan Alparslan, M. (2009). Hititolojiye Giriş: “Hitit Dini ve Tanrıları”, Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Makale Derlemesi, İstanbul: Graphis Matbaa.
Houwink ten Cate, P. H. J. (1969). “Hittite Royal Prayers”, Numen, 16, s. 81- 98.
Karasu, C. (2013). “Hititçe ve Hitit Çivi Yazısı”, Hititler: Bir Anadolu İmparatorluğu, İstanbul: Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık.
Kılıç, Y. (2015). “Anadolu’nun İlk Kentleri”, I. Uluslararası Sosyal Bilimler Araştırmaları Kongresi, s. 119-136.
MacQueen, J. G. (2018). Hititler ve Hitit Çağında Anadolu, (çev. Esma Davutoğlu), Ankara: Arkadaş Yayınevi.
Memiş, E. (2015). Eskiçağ Medeniyetleri Tarihi, Bursa: Ekin Basım Yayın.
Salın Akçelik, S. (2018). “Hitit Dininin Niteliksel Özellikleri”, Kafdağı,1, (52- 70).
Schachner, A. (2019). Hattusa Efsanevi Hitit İmparatorluğu’nun İzinde, (çev. Işıl R. Işıklıkaya-Laubscher), İstanbul: Homer Kitabevi.
Singer, I. (2002). Hittite Prayers, Atlanta: Society of Biblical Literature.
Singer, I. (2013). “Tanrılara Yakarmak”, Hititler: Bir Anadolu İmparatorluğu, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Sir Gavaz, Ö. (2014). “Hititlerin Bin Tanrılı Yolculuğu: Hac”, Aktüel Arkeoloji Dergisi, Sayı: 41 s. 50-63.
Sir Gavaz, Ö. (2016). “Hititler’den Günümüze Yağmur Duası”, Uluslararası Bütün Yönleriyle Çorum Sempozyumu, s. 573-585.
Süel, A. (1986). “Belgelere Göre Hitit Tapınakları Nasıl Korunuyordu?”, X. Türk Tarih Kongresi, (515-522).
Süel, A. (1990). “Hitit Kaynaklarında Direktif (Enstürüksiyon) Metinleri” Erdem – İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, Sayı:16 Cilt: 6, s. 265-272.
Torri, G. (2019). “Strategies for Persuading a Deity in Hittite Prayers and Vows”, Die Welts des orients, 49, s. 48-60.
Uncu, E. (2013). “Mezopotamya, Anadolu ve Mısır Medeniyetlerinde Güneş Kültü”, History Studies, 1, s. 349-366.
Ünal, A. (2003). Hititler Devrinde Anadolu – 2, İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
Yazıcı, E. (2014). Hitit Uygarlığı İzinde Anadolu, İstanbul: Uranüs Fotoğrafçılık Ajansı ve Yayıncılık.
Yıldırım, E. (2016). “Hitit Kaynaklarına Göre Mezopotamya İnanç Sisteminin Hurri Mitoloji Anlayışına Etkisi”, Tarih Araştırmaları Dergisi, 59, s. 1-20.
İnternet Kaynakları
http://hethport.uni-wuerzburg.de/ (Erişim Tarihi: 27.04.20).
http://www.hethport.uniwuerzburg.de/txhet_gebet/exemplar.php?xst=-CTH%20373&expl=&lg=DE&ed=E.%20Rieken%20et%20al.
https://www.hethport.uniwuerzburg.de/txhet_gebet/exemplar.php?xst=-CTH%20371.2&expl=A&lg=DE&ed=E.%20Rieken%20et%20al
http://www.hethport.uniwuerzburg.de/txhet_gebet/exemplar.php?xst=-CTH%20385.9&expl=&lg=DE&ed=E.%20Rieken%20et%20al.
https://www.hethport.adwmainz.de/fotarch/touchpic.php?ori=&po=0&-si=100&bildnr=N04148&fundnr=Bo%208159&xy=a985ed92d26a62477a3ac606b1e19246
11. Sayımızdaki tüm yazılarımızı incelemek için tıklayınız.
Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları Hitit Duaları