Yazar: Cristian Violatti
Çevirmen: Serkan Alpkaya
Giriş
Hint-Avrupa dilleri, günümüzde Amerika, Avrupa ile Batı ve Güney Asya’da yaygın şekilde konuşulan dil ailesidir. Tıpkı İspanyolca, Fransızca, Portekizce ve İtalyanca ve benzer dillerin tümünün Latinceden geldiği gibi Hint-Avrupa dillerinin de artık konuşulmayan Proto-Hint-Avrupa olarak bilinen farazi bir dilden geldiği varsayılmaktadır.
Bu dili en eski konuşanların aslında Ukrayna’da ve komşu bölgelerde Kafkasya ile Güney Rusya çevresinde yaşamış olmaları, daha sonra Avrupa’nın geri kalan kısmına ve sonradan Hindistan’a doğru yayılmış olmaları olasılığı yüksektir. Proto-Hint-Avrupa dilsel bütünlüğünün mümkün olan en erken son döneminin MÖ 3400 civarında olduğu düşünülmektedir.
Proto-Hint-Avrupa dilini konuşanların bir yazı sistemi geliştirmemesinden ötürü fiziksel bir kanıtımız yoktur. Dilbilim, Proto-Hint-Avrupa dilini çeşitli yöntemler kullanarak yeniden yapılandırmaya çalışmaktadır. Kesin bir yeniden yapılandırma imkansız gözükmesine rağmen bugünkü genel resme bakıldığında Proto-Hint-Avrupa dilini konuşanlarının hem dilsel hem de kültürel açıdan ortak yönlerinin var olduğunu görmekteyiz. Karşılaştırmalı yöntemlerin kullanımına ek olarak, mitler, yasalar ve sosyal kurumların karşılaştırılmasına dayalı çalışmalar vardır.
Hint-Avrupa Dillerinin Dalları
Hint-Avrupa dillerinin Anadolu dilleri, Hint-İran dilleri, Grekçe, Keltçe[1], Cermen dilleri, Ermenice, Toharca, Baltık-Slav dilleri ve Arnavutça olmak üzere çok sayıda dalı vardır.
Anadolu Dilleri
Ailenin bu kolu, Türkiye’nin Asya kesiminde ve Kuzey Suriye’nin bazı bölgelerinde baskındır. Bu dillerin en ünlüsü Hititlere aittir[2]. 1906 yılında, Hattuşaş’ta (Hitit Krallığı’nın başkenti), büyük miktarda Hitit buluntularına rastlanmış, kraliyet arşivi kalıntılarında yaklaşık 10.000 çivi yazılı tablet ve çeşitli birtakım parçalar bulunmuştur. Bu metinler, MÖ 2000 ortalarından başlayarak geç döneme kadar uzanmaktadır. Luvice, Palaca, Likçe[3] ve Lidce (veya Lidyaca) bu gruba ait ailelerin başka örneklerindedir. Bu kolun tüm dilleri bugün nesli tükenmiştir. Bu kol, MÖ 1800’lü yıllara tarihlenen en eski yaşamış olan Hint-Avrupa dilinin kanıtıdır.
Hint-İran Dilleri
Ailenin bu kolu, iki alt dala sahiptir: Hint dili ve İran dili. Günümüzde bu diller Hindistan, Pakistan ve İran çevresinde ayrıca Karadeniz’den Batı Çin’e kadar olan bölgede baskındır. Hint dilinin alt dalı olan Sanskrit dili[4], bu kolun ilk dilleri arasında en iyi bilinenidir; en eski çeşidi olan Vedic Sanskritçesi, Antik Hindistan’daki ilahilerin ve diğer dini metinlerin koleksiyonu olan Veda‘larda korunmaktadır. Hint Yarımadası’na Hint dili konuşan insanlar, MÖ 1500 civarında Orta Asya’dan geldiler: Rigveda’da 1131 ilahi, bu göçün geçmişten kalan hatırası olarak görülebilecek efsanevi bir yolculuktan söz etmektedir.
Avestaca (Zentçe), İran grubunun bir parçasını oluşturan dildir. Eski Avestaca (bazen Gathic Avestaca da denir), İran alt dalında en eski korunmuş dildir ve Erken Zerdüşt din metinlerinde kullanılan dil olan Sanskrit dilinin “kız kardeşi”dir. İran alt dalının bir başka önemli dili ise, MÖ 6. yüzyılın sonlarından itibaren Akhamenid İmparatorluğu’nun[5] kraliyet yazıtlarında bulunan Eski Farsçadır. Bu dalın tarihlenebilen en erken kanıtları MÖ 1300 yıllarına kadar uzanmaktadır.
Bugün, Hindistan ve Pakistan’da, Hinduca-Urduca, Pencapça ve Bengalce gibi pek çok Hint dili konuşulmaktadır. Irak, İran Afganistan ve Tacikistan’da Farsça (modern İran dili), Peştuca ve Kürtçe gibi İran dilleri konuşulmaktadır.
Grekçe
Grekçe (ya da Antik Yunanca), ailenin bir kolundan ziyade bir lehçeler grubudur. 3000 yılı aşkın yazılı tarih boyunca Yunan lehçeleri, hiçbir zaman karşılıklı olarak -diğer lehçeler arası- anlaşılmaz duruma gelmedi. Grekçe, Balkanların güney ucunda, Peloponnesos yarımadasında ve Ege Denizi çevresinde baskındı. Yunan dilinin geçmişte kalan en eski yazılı kanıtı Miken medeniyetinin lehçesi olan Mikence’dir ve ağırlıklı olarak kil tabletleri ve Girit Adası’ndaki seramiklerin üzerinde bulunur. Mikenlerin alfabetik bir yazılı sisteminden ziyade Linear B olarak bilinen heceli bir yazı sistemi vardı.
İlk alfabetik yazıtlar, muhtemelen Homeros’a ait İlyada ve Odysseia destanlarının bugünkü şekline ulaştıkları zaman yani MÖ 8. yüzyılın başlarına tarihlendirilmektedir. Antik çağda birçok Yunan lehçesi vardı fakat MÖ 5. yüzyılda Atina kentinin kültürel üstünlüğünden dolayı, Klasik Dönem sırasında (MÖ 480-323) standart yazınsal dil haline gelen lehçe “Attika” denilen Atina lehçesiydi. Bu nedenle Klasik zamanlarda yazılan en ünlü Yunan şiirleri ve nesirleri Attika lehçesiyle yazılmıştır. Aristofanes, Aristoteles, Euripides ve Platon, Attika lehçesiyle yazan yazarlardan sadece birkaçıdır.
İtalik Dilleri
Bu dal, İtalyan yarımadasında baskın hale geldi. İtalik halkı, İtalya’nın yerlileri değildi; MÖ 1000 yılları civarında Alp Dağlarını geçerek İtalya’ya girdiler ve yavaş yavaş güneye doğru ilerlediler. Bu gruptaki en ünlü dil olan Latince, asıl olarak İtalyan yarımadasının merkezinde küçük tarım yerleşimlerinde yaşayan kırsal kabilelerinin konuştuğu nispeten küçük bir yerel dildir. Latincede yazılmış ilk yazılı belgeler MÖ 7. ve 6. yüzyılda belirgin şekilde ortaya çıkmıştır.
Latincenin bu denli büyümesinden Roma sorumludur. Klasik Latince, Ovidius[6], Cicero[7], Seneca[8], Pliny ve Marcus Aurelius[9] gibi Romalı yazarların en ünlü eserlerinin dili Latince formundandır. Bu dalın diğer dilleri şunlardır; Faliscan, Sabellic, Umbrian, Güney Pikence ve Oscan. Bu dillerin hepsinin nesli tükenmiştir.
Günümüzde Latince kökenli diller, İtalik dalından hayatta kalan tek dil ailesidir.
Keltçe
Bu dal iki alt dal barındırır: Avrupa Keltçesi ve Ada Keltçesi. MÖ 600 yıllarında Keltçe konuşan kabileler, günümüzdeki güney Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti’nin batısından neredeyse her yöne, MÖ 400’lere gelindiğinde ise Fransa, Belçika, İspanya ve İngiliz Adaları’na kadar yayılmışlardır. Ayrıca güneye Kuzey İtalya’ya, güneydoğuya Balkanlara ve hatta ötesine doğru yayıldılar[10]. MÖ 1. yüzyılın başlarında, Keltçe konuşan kabileler Avrupa’nın önemli bir bölümüne hakim olmuşlardır. MÖ 50’de Julius Sezar Galya’yı (Antik Fransa)[11] fethetti ve İngiltere de bir asır sonra imparator Claudius tarafından fethedildi. Sonuç olarak, bu geniş Keltçe konuşan bölge, Roma tarafından işgal edildiğinden Latince hakim dil haline geldi ve Kıta Avrupası’nda Kelt dilleri netice itibarıyla öldü. Kıta Avrupa’nın ana dili Keltçe idi.
Ada Keltçesi, Keltçe konuşan insanlar aşağı yukarı MÖ 6. yüzyıla girildiğinde İngiliz Adaları’nda gelişti. İrlanda’da Ada Keltçesi, İrlanda’yı Roma ve Anglosaksonların istilasında nispeten güvende tutan coğrafi izolasyon sayesinde gelişti.
Bugün hala konuşulan Kelt dillerinin hepsi (Irish Gaelic/İrlandaca, Scottish Gaelic/İskoçça, Welsh/Galce ve Breton/Bretonca) Ada Keltçesi’nden gelmektedir.
Cermen Dilleri
Cermen dil ailesi üç ayrı alt dala bölünmüştür: şu an ölü olan Doğu Cermen dilleri; bugünkü modern İskandinav dillerinin atası olan ve Eski İskandinavcayı içeren Kuzey Cermen dilleri; ve Eski İngilizce, Eski Saksonca ve Eski Yüksek Almanca’yı içeren Batı Cermen dilleridir.
Cermen dilinde konuşan insanların en eski kanıtı, MÖ 1. bin yılın ilk yarısına kadar uzanmaktadır. Bu insanlar Güney İskandinav bölgesinden Kuzey Baltık Denizi kıyısına kadar uzanan bir bölgede yaşıyorlardı. Tarih öncesi çağlarda, Cermen konuşan kabileler Fince konuşan insanlar ve doğudaki Baltık-Slav kabileleri ile temas kurdu. Bu etkileşimin bir sonucu olarak, Cermen dili Fince ve Baltık-Slavcadan birkaç terim aldı.
Birçok Viking tarafından Eski İskandinavcanın çeşitleri konuşuluyordu. Yerli İskandinav Hristiyan öncesi Cermen mitolojisi ve folkloru da Eski İskandinavcanın içinde, Eski İzlandaca denilen lehçede korunmuştur.
Batı Cermen alt dalının günümüzde hayatta kalanlarının bazı örnekleri; Flemenkçe, İngilizce, Frizce[12] ve Yidişce[13] iken; Kuzey Cermen alt dalının hayatta kalanları ise Danca, Faroece, İzlandaca, Norveççe ve İsveççedir.
Ermenice
Ermenice konuşan insanların kökeni halen çözüme kavuşmamış bir konudur. Ermenilerin, Frigyalılarla birlikte MÖ 2. binin sonlarında Balkanlar’dan Anadolu’ya gerçekleşen göç dalgasıyla[14] geldiklerine dair bir ihtimal söz konusudur. Ermeniler, Türkiye’deki Van Gölü çevresine yerleştiler; bu bölge MÖ 1. bin yılın başlarında Urartu Devleti’ne aitti. MÖ 8. yüzyılda, Urartu, Asur denetimine girdi ve MÖ 7. yüzyılda Ermeniler bölgeyi ele geçirdi. Med İmparatorluğu hemen sonra bölgeyi işgal etti ve Ermenistan vasal bir devlet oldu. Akhamenid İmparatorluğu zamanında, bölge İran satrapına dönüştü[15]. Pers hakimiyetinin Ermenice üzerinde güçlü bir dilbilimsel etkisi vardı ve bu durum geçmişteki birçok araştırmacıyı Ermenicenin İran grubuna ait olduğuna inandırarak için yanlış bir yönlendirmeye neden oluyordu.
Toharca
Toharca konuşan insanların tarihi hala gizemle çevrilidir. Batı Çin’de yer alan Taklamakan Çölü’nde yaşadıklarını biliyoruz. Bulunan Toharca metinlerin çoğu tanınmış Budist eserlerin çevirisidir ve bu metinler MS 6. ve 8. yüzyıllar arasına tarihlendirilmiştir. Bu metinlerin hiçbiri Toharların kendileri hakkında bilgi vermemektedir. Bu dala ait iki farklı dil bulunmaktadır: Toharca A ve Toharca B. Toharca A dilinin kalıntıları sadece Toharca B dilinin bulunduğu yerlerde bulunmuştur; bu durumda Toharca A’nın zaten soyu tükenmiş olduğunu ve yaşamına sadece dini veya şiir dilinde devam ettiğini ve Toharca B’nin idari amaçlarda kullanılan canlı bir dil olduğunu akla getirmektedir.
Taklamakan Çölü’nde, MÖ 1800’den MS 200’e kadar tarihlenen uzun boylu, kızıl, sarışın ve kahverengi saç gibi Kafkasya özelliklerine sahip iyi korunmuş birçok mumya keşfedilmiştir. Elbiselerin dokuma stili ve desenleri, Orta Avrupa’daki Hallstatt[16] kültürüne benzemektedir. Fiziksel analiz ve genetik kanıtlar, Batı Avrasya’da yaşayanlarla benzerlikler ortaya koymuştur.
Toharca tamamen tükenmiş durumdadır. Tüm Hint-Avrupa dilleri arasında, en uzakta, doğuda konuşulan bir dildir.
Baltık-Slav Dilleri
Bu dil iki alt dala ayrılır: Baltık dili ve Slav dili.
Geç Tunç Çağı boyunca, Baltık toprakları batı Polonya’dan Ural Dağları boyunca uzanmıştır. Daha sonra Baltıklar, Baltık Denizi etrafında küçük bir alanda yaşadı. Baltıkların yaşadığı bölgenin kuzeyindekiler Hint-Avrupa dil ailesinin bir parçası olmayan Finli kabileler ile yakın temasta bulundu: Fince konuşan insanlar, ciddi miktarda Baltık kelimelerini aldılar ki bu da Baltıkların bu bölgede önemli kültürel saygınlığa sahip olduğunu göstermektedir. Gotlar ve Slavların göçlerinin baskısı altında, Baltık toprakları MS 5. yüzyıla doğru daralmıştır.
Arkeolojik kanıtlar, MÖ 1500 yıllarından itibaren ya Slavların ya da atalarının Batı Polonya sınırlarının yakınlarından Belarus’taki Dinyeper Nehri’ne doğru uzanan bir alanı kapladığını göstermektedir. MS 6. yüzyılda, Slavca konuşan kabileler Yunanistan’a ve Balkanlar’a doğru göç ederek topraklarını genişletti: Bu olay, ilk kez Bizans kayıtlarında büyük göçten bahsederken anılıyor. Slavların bir kısmı ya da tamamı Doğu’da, İran topraklarında veya çevresinde daha önce yaşamışlardı zira birçok İran dili erken bir aşamada pre-Slavca sözcüğü kendine almıştır. Sonradan, batıya doğru ilerledikçe Alman kabileleri ile ilişki kurdular ve yeni ilaveten birkaç terim aldılar.
Bugün yalnızca iki Baltık dil hayatta kalmıştır: Letonca ve Litvanca. Birçok Slav dili ise bugün hala konuşulmaktadır: Bulgarca, Çekçe, Hırvatça, Lehçe, Sırpça, Slovakça, Rusça ve başka pek çok dil örnek olarak gösterilebilir.
Arnavutça
Arnavutça, Hint-Avrupa dillerinin yazılı olarak görünen son dalıdır. Arnavutlar’ın kökeni hakkında iki teori vardır. Birincisi, Arnavutça’nın klasik çağlarda bölgede yaygın olarak kullanılan İlirya[17] dilinin günümüzde yaşayan torunları olduğunu varsaymaktadır. İliryalılar hakkında çok az şey bildiğimizden dolayı bu varsayımı, dilbilimsel açıdan inkar etmemiz veya teyit etmemiz mümkün değildir. Bununla birlikte, tarihi ve coğrafi açıdan bu varsayım mantıklıdır. Bir diğer varsayım ise Arnavutça’nın Traklar dilinin (Thracian) devamından olduğu yönündedir. Traklar dili, İlirya’dan oldukça uzakta, doğuda, konuşulan başka bir kayıp dildir.
Bugün Arnavutça, Arnavutluk’ta resmi dil olarak; Eski Yugoslavya’daki bazı bölgelerde ve ayrıca İtalya’nın güneyinde, Yunanistan’da ve Makedonya Cumhuriyeti’ndeki küçük enklavlarda[18] konuşulmaktadır.
Bağımsız Diller
Bu gruptaki tüm diller ya yok olmuş ya da modern bir dilin öncülüdür. Bu dil grubuna örnek olarak Frigce, Traklar dili, Eski Makedonca (Slav dalının bir bölümü olan, Makedonya Cumhuriyeti’nde şu anda konuşulan Makedoncayla karıştırılmamalıdır), İlirya dili, Messapic[19] ve Lusitani dili[20] verilebilir.
Hint-Avrupa Dil Ailesinin Tarihsel Gelişimi
Antik çağlarda, bazı dillerin dikkat çekici benzerlikler sergilediği fark edilmiştir: En iyi bilinen örnek Yunanca ve Latincedir. Klasik dönemlerde, örneğin, Yunanca héks “six” ve heptá “seven”ın Latince “sex” ve “septem” kelimelerine benzediği belirlenmiştir. Üstelik, Yunancadaki ilk harf olan -h ile Latincedeki -s harfinin düzenli olarak benzeştiği belirtilmektedir.
Eskilerin açıklamaları, Latince’nin Yunanca bir dilin soyundan geldiği yönündeydi. Yüzyıllar sonra, Rönesans sırasında ve sonrasında, daha fazla dil arasındaki yakın benzerlikler de belirlendi ve İzlandaca, İngilizce ve Latince dilleri gibi belirli dil gruplarının ilişkili olduğu anlaşıldı. Tüm bu gözlemlere rağmen dilbilim MS 18. yüzyıla kadar pek de gelişmedi.
İngiliz sömürgeciler Hindistan’a doğru yayılırken, İngiliz oryantalist ve hukukçu Sir William Jones Sanskrit diliyle tanıştı. Jones ayrıca Yunanca ve Latince bilgisine sahipti ve bu üç dil arasındaki benzerlikleri görünce şaşırmıştı. Sir William Jones, 2 Şubat 1786 tarihli konuşması sırasında yeni fikirlerini ifade etti:
“Sanskrit dili her ne kadar antikite olsa da harika bir yapıdadır; Yunanca’dan daha mükemmel, Latince’den daha geniş kelime dağarcığına sahip ve her ikisinden daha zarifçe işlenmiştir, hem fiillerin köklerinde hem de dil bilgisi formunda olasılıkla tesadüfen üretebileceklerinden daha kuvvetli bir yakınlık taşıyor; gerçekten o kadar güçlü ki, -belki de artık var olmayan- bazı ortak kaynaklardan yayılmalarına inanmaksızın hiçbir filolog bunların üçünü de incelememiştir; Gotların ve Keltlerin çok farklı lehçelerle harmanlanmış olmasına rağmen Sanskrit dili ile aynı kökene sahip olduğunu varsaymak için, oldukça güçlü olmasa da benzer bir neden var; eğer Pers’in eski çağıyla ilgili herhangi bir soruyu tartışmak için yer olsaydı, Eski Farsça aynı aileye eklenebilir.”[21]
O dönemde Grekçe, Latince, Sanskrit dili ve Farsça’nın ortak bir kaynaktan türediği fikri devrimciydi. Bu fikir, dilbilim tarihinde bir dönüm noktası oldu. Latincenin, Yunancanın “kızı” yerine ilk kez “kız kardeşi” olduğu anlaşıldı. Yunanca ve Latinceye coğrafi olarak uzak bir dil olan Sanskrit diliyle tanışan ve bu şansını diller arasındaki benzerlikler için yetersiz dahi olsa açıklamaya kullanan Sir William Jones, modern dilbilim gelişimini tetikleyen yeni bir bakış açısı sunmuştur.
Kaynakça
Durant, W, Our oriental heritage (Simon & Schuster, 1954).
Fortson, B, Indo-European Language and Culture (Wiley-Blackwell, 2009).
Puhvel, J, Comparative Mythology (Johns Hopkins University Press, 1989).
Dipnotlar
[1] https://www.ancient.eu/celt/
[2] https://www.ancient.eu/hittite/
[3] https://www.ancient.eu/lycia/
[4] https://www.ancient.eu/Sanskrit/
[5] https://www.ancient.eu/Achaemenid_Empire/
[6] Publius Ovidius Naso, Romalı şairdir. Şiirlerinde genellikle aşk, terk edilme ve mitolojik temaları kullanmaktadır (Ç.N.).
[7] Marcus Tullius Cicero, Romalı devlet adamıdır. Devlet işleyişi, ahlak vb. konularını kitaplarında işlemiştir (Ç.N.).
[8] Lucius Annaeus Seneca, Romalı devlet adamı ve düşünür. Cicero gibi konuları eserlerinde işlemiştir (Ç.N.).
[9] Marcus Aurelius, Roma imparatorudur ve aynı zamanda Stoacı filozafların en önemli olanlarının arasında gösterilir (Ç.N.).
[10] Anadolu’ya kadar geldiklerine dair Owen Jarus’un bir araştırması vardır. Bu araştırma Gorgon Dergisi’nin 1. Sayısında yayımlanmıştır: https://gorgondergisi.com/keltlerin-tarihi/ (Ç.N.).
[11] https://www.ancient.eu/gaul/
[12] Frizler, Cermen kökenli halktır. Hollanda, Almanya ve Danimarka sınırlarında yaşamaktadır. Almanya ve Hollanda yönetimleri tarafından bu halka azınlık statüsü tanınmıştır (Ç.N.).
[13] Avrupa’da 1000 yıldan beri yaşayan Aşkenaz Yahudilerinin kullandığı bir dildir (Ç.N.).
[14] Bu göç olayı, tarihte Deniz Kavimleri Göçü olarak adlandırılmaktadır. MÖ 13. yüzyıl sonlarıyla 12. yüzyıl başlarında başladığı tahmin edilmektedir. Bu dönemin büyük siyasi güçlerini oluşturan krallıklar ya tamamen tarih sahnesinden silinmişler ya da eski güçlerine bir daha erişememişlerdir. Kaynak: Akkermans ve Schwartz (2000), The Archaeology of Syria. From complex hunter-gatherers to early urban societies (ca. 16.000-3.00 BC), Cambridge University Press (Ç.N.).
[15] Satrap: Pers İmparatorluğundaki eyalet sisteminin adıdır (Ç.N.).
[16] Hallstatt kültürü: Orta Avrupa’da MÖ 8. ve 6. yüzyılları arasında etkili olmuş Avrupa’nın erken Demir Çağı’na ait olan dönemine verilen bir addır (Ç.N.).
[17] İlirya, Balkan yarımadasının batısındaki alana verilen bir bölgesel isimdir (Ç.N.).
[18] Bir ülkenin diğer bir ülke sınırları içinde kalan bölümüne verilen isimdir (Ç.N.).
[19] Messapian, bir zamanlar İtalya’nın güneydoğusunda yer alan Puglia bölgesinde konuşulan ve soyu tükenmiş bir dildir. Bu dilin Türkçe karşılığı olmadığından orijinal metindeki gibi bırakılmıştır.( Ç.N.).
[20] Lusitani dili, Paleohispnaik bir dildir. Bu dil, şu an Portekiz ve Batı İspanya’ya ait topraklarda konuşuluyordu. Hispanik kelimesi, İspanyol kültürüne ait bir terimdir. Dile dayalı bir tanımlamadır (Ç.N.).
[21] Fortson, 2009: 9.
Original article by Cristian Violatti / Ancient History Encyclopedia
https://www.ancient.eu/Indo-European_Languages/
Yayıma Hazırlayan: Büşra Erturan