Veba
Yazar: Cemre Yıldırım
“Veba” Üzerine Birkaç Söz
Bazen, huzursuzluk veren olgular başımıza gelmeden ciddiyetini anlayamayız. Bazen felaketi insana yakıştıramadığımız için onu, gerçek değilmiş gibi görürüz; felaket “geçip gidecek kötü bir rüyadır”[1]. Felaket geçip gittiğindeyse, hayatını kaybedenler ve felaketzedeler herkes için yalnızca birer sayıdan ibaret olur, onların yakınları dışında. Ölümün absürtlüğü, başkaldırı, dayanışma gibi temalarla, felaketlerin etkilerine, kapitalizme ve etkilerine, insanın saçma kaderine dikkat çeker Albert Camus. Nedret Tanyolaç Öztokat tarafından Türkçe’ye çevrilen ve Can Yayınları tarafından yayımlanan “Veba” (La Peste) isimli kitabında Camus 2. Dünya Savaşı’nı, veba salgını bağlamında metaforik olarak ele almıştır.
Veba salgını, “194…” yılında, Cezayir’in Fransız şehri olan Oran’da meydana gelmiştir. “İlginç olaylar” anlatıcının güncesinde kronolojik olarak sıralanmış, ölen farelerin ve insanların bilgisi sayılarla verilmiştir. Roman, tıpkı tragedya gibi 5 bölümden oluşur ve her karakter belirli bir bakış açısını sembolize eder. Camus bizi, ilk bölümden son bölüme kadar adım adım her olayın seyircisi yapar. Bunu yaparken de zaman zaman bizi durumları, olguları sorgulamamız için zorlar. Metaforik olarak 2. Dünya Savaşı ve Paris Kuşatması anlatılsa da insanın felaketlere verdiği tepkiyi ve onlar üzerindeki etkisini gerçekçi bir şekilde anlatmıştır.
Felaket başımıza gelmeden, hatta geldikten sonra bile anlayamayız, tıpkı Doktor Bernard Rieux’nün ifade ettiği gibi: “içinde onurlu alışkanlıklarla uğraşan alçak gönüllü memurların da bulunabildiği bir kentte vebanın nasıl yerleşebileceğini anlayamıyordu bir türlü.” Daha sonra karantina dönemi gelir, böylece “bireysel yazgı diye bir şey artık” kalmaz. Camus, hastalığın bizdeki etkisini “kendi kendimize acı çekmemizi sağlıyor ve böylece bizi acıyı kabullenmeye itiyordu” ifadesiyle belirtir. Bu, yalnızca acıyı kabullenmek değildir, aynı zamanda ölümün bizim için sıradanlaşması anlamına da gelir. Umutsuzluğa, ölüme ve felakete alışmak kayıtsızlıktır ve bu da her şeyden beterdir. Giderek artan stres ile birlikte, insanlar belleklerini yitirir, tek umut kendilerinden “daha tutsak” birilerinin olmasıdır ve en nihayetinde de düşünmemeye başlarlar. Bu noktada Camus, kendi hümanizm tanımını yapar. Salgının gerilediğini görürüz, insanlar hiçbir şey değişmemiş gibi daha önceden alışkın oldukları hayatlarına geri döneceklerdir.
Camus; varoluşu, dönemin şartlarını, yabancılaşmayı sorgular, sorgulatır. Herkes kitapta kendi hayatından, bulunduğu durumdan bir parça bulacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki ölümün ve varoluşun absürtlüğü her zaman oradadır. “Yaşam bu, işte hepsi bu kadar.”
Dipnot
[1] Alıntıların tamamı, Camus, A. (2017). Veba. (N. T. Öztokat, Çev.) (31. baskı). İstanbul: Can Yayınları
Editör: Martı Esin Şemin
Görev Alan Yayın Kurulu: Arman Tekin, Melis Fettahoğlu-Hallier