• Home
  • Politika
  • Kahire’nin Büyük Opera Binası Kültürel Emperyalizmin Bir Aracı Mıydı?
Politika

Kahire’nin Büyük Opera Binası Kültürel Emperyalizmin Bir Aracı Mıydı?

Opera

Yazar: Adam Mestyan

Çevirmen: Ansı Ersoy

Kahire’nin büyük opera binası, kültürel emperyalizmin bir aracı mıydı?

Umman’daki yeni Kraliyet Opera Binası; Maskat ve Abu Dabi’deki yeni Louvre Müzesi önemli soruları gündeme getirmektedir. Bu “yeni” kurumlar, Batı egemenliğinin bir aracı mı yoksa bu tarz kültürel alanlar Müslümanların sosyal yaşamıyla uyumlu olabilir mi? Kuramcı Edward Said, Kahire’nin Khedivial Opera Binası’nın bir süs işlevi gördüğünü ve Aida‘nın[1] sömürge operası olduğunu öne sürer. Culture and Imperialism (1993) (Kültür ve Emperyalizm) kitabında, Avrupa kültürünü Avrupa kurallarıyla özdeşleştirmiştir. O zamandan beri, emperyalizmin kültürel bileşeni hakkındaki bu fikir, imparatorluğun bilim dünyasında güçlü bir rol oynamıştır. Bazı opera uzmanları “sömürgeci opera” etiketini reddetse de kültürün, emperyalizmin ve sömürgeciliğin alanı olduğu fikri, eğitimde hâlâ önemini korumaktadır. Said’e göre, günümüzde Basra Körfezi’ndeki yeni kültürel kurumlar Batı egemenliğinin birer temsilcileridir. Ancak bu ampirik bir sorudur ve tarih bize daha kurnaz ve ilginç bir hikâye anlatmaktadır.

Mısırlılar, Kahire’yi “dünyanın annesi” olarak adlandırmış ve bu tanım 1860’lı ve 70’li yıllarda gerçekten de yerinde olmuştur. Bu 20 yıl içinde sermaye, teknoloji ve yabancılar Kahire’ye akın etmiş, oradan da Mısır’a geçmişlerdir. Süveyş Kanalı’nın yapımında yaşanan İngiliz-Fransız rekabeti, zengin paşalar ve Osmanlı entrikaları ile birbirine karışmıştır. Bu heyecan verici dönemde, 1870 yılının Şubat ayında bir pazar akşamı genç bir Müslüman gazeteci olan Muhammad Unsi, Khedivial Opera Binası’nda, Rossini’nin bestelediği Semiramis operasını dinlemiştir. Tiyatro, dil ve vatanseverlik arasındaki bağı hemen anlamış ve eleştiri yazısında şöyle yazmıştır: “Keşke bu kadar incelikli işler Arapçaya başarılı bir şekilde çevrilseydi. Mısır tiyatrolarında Arapça dilini yenilik olarak gösterecek şekilde sergilenmiş ki bu durum tiyatro söz konusu olunca yerel gruplar arasında kolayca yayılabilir. Bu, Avrupa ülkelerinin ilerlemesini sağlayan ve içsel durumlarını iyileştirmeye yardımcı olan vatansever öğelerin bir özetidir.”

Peki Batı kültürünün Orta Doğu’ya gelişi, en basit şekilde Avrupa emperyalizmiyle özdeşleştirilebilir mi? Avrupa burjuva sınıfı, Marx’ın sözleriyle “Kendi suretinde bir dünya mı yaratıyordu kendisine?”[2]  Önce iktidar sorusunu gözden geçirelim. Khedivial Opera Binası ve diğer yeni Batı tarzı kültürel alanlar, Kahire sokaklarındaki sıradan insanlar için bir otorite göstergesidir. Avrupa devletlerinin amacı, Mısır dâhil olmak üzere, Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki ekonomik çıkarlarını güçlendirmekti ki modern tarih boyunca bunu çok net bir şekilde gözlemleyebiliriz. Tıpkı Süveyş Kanalı örneğinde olduğu gibi.

Askerî, kültürel ya da teknolojik olsun Avrupa’ya nihai değişimi atfetmenin tehlikesi, birilerinin yerel idareyi küçümsemesi ve en nihayetinde reddetme ihtimalidir. 1860’larda Mısır’daki opera salonu, o dönem hüküm süren yerel Osmanlı elitlerinin gücünü temsil ediyordu. 1882 yılında İngilizlerin Mısır’ı işgalinden çok daha uzun bir süre önce Vali İsmail Paşa, opera binası için gereken meblağın karşılanmasını ve inşa edilmesini emretmişti.

Dahası, kültürel alanların yerel entelektüeller ve sıradan insanlar tarafından kullanımı kimin görüşlerini temsil ettiğini tanımlar. Kurumların sosyal tarihi ve ortaya koydukları fikirler, toplumdaki nihai işlevlerine, kuruldukları andan daha fazla ışık tutmaktadır.

Unsi’nin operaya ve aslında baleye olan ilgisine karşın İsmail Paşa’yla birlikte Avrupalıların elit temsilcileri olduğu, Said ile aynı görüşte olanlar tarafından tartışılabilir. Gerçek bir temsil yetkileri yoktu ve Unsi’nin alışılmadık kişisel ifade biçimleri bir yanılsama yaratıyordu.

İlk bakışta, Batının Oryantalist hayal gücü için Müslüman bir gazetecinin Kahire’deki İtalyan operasına gitmesinden daha egzotik ne olabilir? Egzotizmden[3]  kaçınmak ve kültürel süreçleri yönlendiren gücün kim olduğunu keşfetmek için daha derinlere bakmamız gerekir.

Unsi tutkulu bir Arapça öğretmeni ve 1860’larda Kahire’de gelişen basılı kitap piyasasında yer alan ufak çaplı bir iş adamıydı. Babası Abu al-Su’ud, hükûmet çevirmeni ve Unsi’nin eleştirisini yaptığı Semiramis‘in yer aldığı derginin editörüydü. 1872’de Unsi ve İtalyan bir öğretmen bir araya gelip hükûmete, genç Mısırlılar için tiyatro açılması teklifini sundular. Bu sırada, günümüzde de efsanevi olarak kabul edilen Mısırlı İtalyan Yahudisi olan James Sanua, geçici Arap tiyatrosu topluluğu kurmak için teklifte bulundu. Bu rakip projelerin hiçbiri gerçekleşmedi. Ancak bunun sebebi, Avrupa sömürgeciliğinden ziyade Vali İsmail Paşa’nın ilgisizliğiydi. Belki de Vali İsmail Paşa, tüm bunları çok rahatsız edici, vatansever veya potansiyel olarak siyasî bulmuştu. Bunun arka planında elit Avrupa ürünlerine körü körüne bir hayranlık değil en nihayetinde Vali İsmail Paşa’nın kendi hükûmetinden destek almamış, aktif ve kendinden emin bir şekilde değişimin aktörü olması yatıyordu.

Opera binasının dışına çıkalım. Ben, Said’in aksine, “kültürü” daha geniş ve dağınık bir çerçevede anlamayı tercih ederim. Doğu Akdeniz, göstericileri ağırlayan kültürel bir pazardı: Araplar, Ermeniler, Türkler, İtalyanlar, Yunanlar ve Fransızlar gibi. Kent kültürü, boş zamanı değerlendirmenin çeşitli yollarını barındırıyordu. Teoride, sosyal sınıf ve cinsiyete dayalı katı bir ayrım vardı: Fakir yerlilerin ve Avrupalı işçilerin şarkıları, denizcilerin ve askerlerin barlarda ve genelevlerde ahlaksızlıklarını hızlıca tatmin etmesi, zengin tüccarların salonları ve tiyatroları ve hükûmetin Kahire’deki Opera Salonu.

Özellikle artan ucuz ve hızlı Akdeniz buharlı gemilerindeki teknolojik buluşlar, İtalyan, Fransız, Osmanlı ve Arap tiyatro turnelerini daha ulaşılabilir hâle getirdi. Aktörler, şarkıcılar, enstrümanlar ve “fikirler” deniz aşırı seyahat edebiliyordu. Görülmüş olduğu üzere kültür ayrıca bir iş koludur.

Bu hızlı yükseliş nedeniyle 19. yüzyılın sonlarında Arap ve Türk (ayrıca Yunan, Ermeni, Fransız, İtalyan) karışımı bir müzikal tiyatronun kültür ekonomisi gelişti. Arap müziği, Avrupa oyunculuğunu geçerli kıldı ve yeni bir performans türünün kabul edilmesine katkıda bulundu. Arap opereti, son zamanlarda Mısır’ın eski-yeni askeri liderleri için sahnelenen resmî devlet revülerinde[4] bile bugün var olan “alt” ve “üst” uyarlamaları gelişti.

19. yüzyılda kültür, sembollerin ve boş vakit geçirme biçimlerinin imparatorluğun yeni teknolojileri ve rotaları sayesinde daima deveran ettiği çok katmanlı sosyal bir alandı. Bu çerçevede Unsi, milyarlarca bağlantı arasındaki tek aktif merkez olarak görülebilir. Avrupa egemenliği, üstünlüğü ve çıkarları hâlâ iktidar hiyerarşisi olarak belirgindir. Ancak bu çok yönlü çerçeve, Batı’ya karşı Doğu’nun kollara ayrılmış bir görüntüsünü veya sömürgeye karşı sömürüleni geçmişte bırakmamızı sağlamaktadır.

Maskat’taki Opera’nın, Abu Dhabi’deki Louvre’un ve Basra Körfezi’ndeki diğer yeni sanat alanlarının geleceği ne olmalı? Unsi örneğinden ders çıkarmak gerekir. Nihayetinde vatandaşlarının yeni yapılara ve sanat biçimlerine sahip olmalarına ve onları kendi zevklerine dönüştürmelerine izin vermek tamamen yerel yöneticilerin inisiyatifindedir. Yalnızca bu şekilde, kültürün bir baskı unsuru olarak görülmesi engellenebilir.

Dipnotlar

[1] Aida, İtalyan besteci Giuseppe Verdi (1813-1901) tarafından bestelenen dünyaca ünlü dört perdelik operadır.

[2] Karl Marx-Friedrich  Engels – Komünist Manifesto (çev. Tanıl Bora), İletişim Yayınları, İstanbul, s. 57.

https://www.iletisim.com.tr/Images/UserFiles/Documents/Gallery/komunist-manifesto-1.pdf

[3] Egzotizm, 19. yüzyıl sonlarından itibaren ortaya çıkan bir sanat akımıdır. Özellikle Avrupa’dan uzak diyarları konu edinen sanatçılar, Batı’nın yeni keşfettiği yabancı kültürlerden etkilenmişlerdir. Akım daha çok müzik ve resim alanlarında yankı bulmuştur. Müzikte Egzotizm dendiği zaman akla Maurice Ravel (Daphnis et Chloé), Claude Debussy (Syrinx for Flute Solo) ve Nikolai Rimsky-Korsakov (Capriccio Espagnol) gelirken; resim sanatı için Paul Gauguin’in Tahiti temalı eserleri örnek gösterilebilir. (e.n)

[4]Bir çeşit sahne gösterisi (e.n)

 

Redaktör: Cemre Yıldırım

Editör: Martı Esin Şemin

Görev Alan Yayın Kurulu: Arman Tekin, Utku Baran Ertan

 

Yazının orijinal linki için:

https://aeon.co/ideas/was-cairos-grand-opera-house-a-tool-of-cultural-imperialism

Opera Opera  Opera  Opera  Opera  Opera  Opera  Opera  Opera 

 

Related posts

Leave a Comment