Yazar: Joshua J. Mark
Çevirmen: Deniz Yılmaz
İskandinav kozmolojisi evreni dokuz dünyaya ayırır. Evrenin merkezi Yggdrasil ağacıydı[1] ve dokuz dünyanın her biri ya bu ağaçtan yayılıyor ya da köklerden aşağıya doğru genişleyerek inerken yan yana sıralanıyordu. Erken Dönem İskandinav kozmolojisine ait eserler olarak kabul edilen Edik ve Skaldik şiirleri, bu dünyaların nerede ve nasıl olduğuna dair çok fazla bilgi içermiyordu ve İskandinav dini ile ilgili başka yazılı kaynak olmadığı için dünyaların bazıları hakkında çok az bilgi var.
İskandinav dini inancı, insanların günlük yaşamlarına tam anlamıyla bütünleştiğinden sidur (“gelenek” ya da “alışkanlık” anlamına gelir) kavramı ile tanımlanır. Dua etmek için kilise gibi bir mabetleri olmayan İskandinavlar, tanrılara kişinin kendi evinde, ormanda bir açık arazide veya kitonik[2] gücün kutsal sayılan yerlerinde dua ederlerdi. Tanrılarına ait tapınaklar olduğu bilinse de burada gerçekleştirilen ritüellere ya da ayinlere ait kayıt yoktur.
“Zaman var olmadan önce, daha hiçbir şey ortada yokken
yalnızca Yggdrasil ağacı ve boşluk vardı.”
İzlandalı mitoloji yazarı Snorri Sturluson (MS 1179-1241) büyük İskandinav sagalarını yazdı. Hıristiyan okuyculara yönelik Hırsitiyan tarzda yazdığı için orijinal metinler değişikliğe uğramıştır. “Güvenilir” İskandinav inançlarını içerdikleri için bilim insanları tarafından düzenli olarak alıntı yapılan Saga of the Volsungs (Valsung’ların Sagası) bile MS 1250 yılında ismi bilinmeyen Hristiyan bir yazman tarafından yazıya geçirilmiştir (Crawford, ix). Bu geç dönem eserleri daha eski ve yerel İskandinav hikâyelerine dikkat çekse de yazıya geçirilirken Hristiyanlığın etkisinde kalmıştır. Örneğin ölümden sonraki yaşam diyarı olan Hel, İskandinavlar yeni bir dinle tanıştırıldıklarında, bilim insanlarının düşüncesine göre, eski literatürde Nifthel olarak geçen bir yeraltı dünyası olsa da İskandinav kozmolojisine eklenen tamamen Hristiyan bir konsepttir.
İskandinav Kozmolojisinin Orijinal Dokuz Dünyası [Snorri Sturluson’un çalışmalarından önce]
Asgard: Aesir’in Dünyası
Alfheim: Işık Elflerinin Dünyası
Jotunheim: Devlerin Dünyası
Midgard: İnsanların Dünyası
Muspelheim/Muspell: Ateş Devlerinin Dünyası
Nidaveillir: Cücelerin Dünyası
Niflheim: Buz ve sis dünyası. Muhtemelen Niflheil’in alt dünyası
Svartalfheim: Kara Elflerin Dünyası
Vanaheim: Vanirlerin Dünyası
Snorri’nin çalışmalarından sonra, dokuz dünya değişti. Kara Elfleri cücelerle karıştırdı, Nidaveillir Svartalfheim ile birleştirilerek tek bir dünya haline getirdi ve diğer dünyalarda değişiklikler yaparken, yeraltı âleminin en kalabalık dünyası olarak Hel’i ekledi. Snorri Sturluson’un yaptığı değişikliklerden ve ondan sonra gelenlerin yazmasıyla birlikte:
Asgard: Aesir Dünyası, Bifrost Gökkuşağı köprüsünden Midgard’a katıldı
Alfheim: Elflerin Dünyası
Hel: Hastalık veya yaşlılıktan ölen insanların dünyası
Jotunheim: Devlerin ve Buz Devlerinin dünyası
Midgard: Asgard ve Jotunheim arasındaki insanların dünyası
Muspelheim: Ateş Dünyası, Ateş Devi Surtr ve Sutr’un Kaos Güçleri
Nidaveillir/Svaltafheim: Yeraltı Dünyasında yaşayan cücelerin (Dwarves) dünyası
Niflheim: Muspelheim yakınında buz, kar ve sis dünyası
Vanaheim: Vanir Dünyası
Bu dokuz dünya Hristiyanlık öncesi İskandinav mitolojisini tam anlamıyla yansıtmasa da bu dokuz dünyanın günümüze en doğru yansımış biçimidir. Aynı şekilde insanları ve dünyanın yaratılışı da İskandinav dininde yansıtıldığından farklıdır.
Dünya Ağacı ve Yaratılış
Zaman var olmadan önce sadece Yggdrasil (Dünya Ağacı) ve boşluk vardı. Büyük ağacın nasıl ve kimin tarafından yaratıldığı hiçbir yerde geçmez, ancak bütün bu dokuz dünya, ağacın içinde ve köklerinin etrafında var oldu. Bir tarafı ateş diyarı Muspelheim, diğer tarafı buz diyarı Niflheim tarafından sınırlandırılmış sisli boşluk Ginnungagp’dan büyümüş gibi görünüyordu. Bir zamandan sonra, Muspelheim’in ateşi, Niflheim’in buzunu eritmeye başladı ve iki yaratık bu sis bulutundan meydana geldi: Dev Ymir ve İnek Audhumla.
Audhumla buzu yalayarak eritti ve buz kütlesinin içinde sıkışıp kalmış olan tanrıların atası Buri ortaya çıktı. Buri’nin Borr isminde oğlu vardı (nasıl meydana geldiği anlatılmıyor) ve Dev Bestla’yla (nereden çıktığı belli değil) evlendi. Bestla ilk tanrılar olan Odin, Villi ve Ve’yi dünyaya getirdi. Bestla doğum yaparken Ymir kendi kendini dölleyerek (autogamy) devleri doğurdu. Ymir uyurken sol koltuk altından bir kadın ve bir erkek, bacağından ise oğlunu doğurdu. Bunlar devlerin atası olacaktı.
“İskandinav Pantheonu’nun en bilinen tanrıları
Odin, Thor, Loki ve Baldr, Aesir’de -Asgard’da- yaşıyor.”
Odin ve kardeşleri Ymir’i öldürdü ve devler onun kanında boğularak öldüler. Fakat Bergelmir ve karısı bir salla kaçmayı başardılar ve onlar tanrıların ezeli düşmanı olacak diğer bütün sonraki devleri yaratacaklardı. Ymir öldükten sonra Odin, Villi ve Ve, Ymir’in Ginnungagap boşluğuna taşıdılar. Orada onun ölü bedeninden dünyayı ve sonrasında iki ağaçtan ilk erkek ve ilk kadını yarattılar. Bu sırada, görünüşe göre, dokuz dünya da yaratıldı.
Asgard
Orijinal olarak düşünülene göre, Asgard insanların olduğu dünyanın bir parçasıydı ama Snorri burayı Midgard’a gökkuşağı köprüsü Bifrost’la bağlanan cennete yerleştirdi. Asgard, Vanir diye bilinen diğer tanrılarla savaşan, barış yapan İskandinav panteonunun tanrılarının çoğunluğu olan Aesir’in evidir. Aesir ve Vanir barışı sağlamak için karşılıklı rehine alıp vermiştir. Bu yüzden, Asgard öncelikle Aesir’in evi olsa da, tıpkı Vanaheim’da Aesir olması gibi orada da yaşayan Vanir vardır.
İskandinav Pantheonu’nun Aesir olan ya da Asgard’da yaşan tanrıları: Odin, Thor, Loki ve Baldr’dır. Asgard büyük duvarlarla çevrili yüksek binaların bulunduğu bir gök diyarı olarak tasvir edilir. Odin’in tahtının da içinde olabileceği büyük salonu Valhalla’nın Asgard’da olduğu rivayet edilir. Buna rağmen Odin’in bütün dünyayı izlediği varsayılan adı (bir yer ya da nesne ismi olabilir) Hlidskjalf olan bu yerin, kraliyet salonu (Valhalla’dan ayrı) mu yoksa tahtın olduğu yer mi olduğu belli değil.
Alfheim
Cennette de bulunan, Asgard’a çok uzak olmayan Alfheim, Işık Elflerinin ve Snorri’nin yaptığı değişikliklerden sonra bütün elflerin evidir. Burası, savaşın bitiminde Vanaheim’dan Asgard’a gönderilen rehinelerden biri olan, Vanir tanrısı Freyr tarafından yönetilmektedir. Elfler genelde sanata, müziğe ve yaratıcılığa ilham veren büyülü, parlak ve güzel varlıklardır.
Bilim insanı John Lindow (ve diğerleri) Alfheimar’ın İsveç ve Norveç arasındaki sınırda, Gota ve Glam nehirlerinin ağızlarının arasındaki coğrafi bölgede olduğunu ve bu bölgedeki insanların diğer bölgelerdeki insanlara nazaran daha “açık tenli” olduğunu belirtir. Mitolojik Alfheim’ın bu bölgeden ilham alındığı düşünülmektedir ancak bu iddiaya itirazlar vardır. Bu dünya, İskandinav yazınında detaylı olarak tasvir edilmemiş olsa da Elflerin yaradılışından dolayı oldukça hoş bir dünya olduğu düşünülmektedir.
Hel
Hel dünyası (Helheim olarak da bilinir), Loki’nin kızı, yılan Midgard ve kurt Fenrir’in kız kardeşi olan Hel tarafından yönetilen karanlık ve kasvetli bir dünyadır. Loki’nin çocukları dünyaya geldiğinde, Odin onların sorun çıkaracağını bildiğinden dolayı onların her birini en az zarar verecekleri yerlere koymaya çalıştı. Yılan Midgard’ı dünyayı çevreleyen denizlere yerleştirdi, Fenrir’i zincirledi ve Hel’i Yggdrasil’in köklerinin altındaki karanlık bir bölgeye fırlattı. Bu dünya o zamanlar, sadece tek bir kapısı olan bir duvarla çevriliydi ve buraya sadece yokuş aşağı inen bir tepede upuzun bir yoldan (Helveg ya da Hel’e giden yol olarak bilinir) ve silahlarla dolu tehlikeli bir nehirden geçilerek gidiliyordu.
Suratsız ve takıntılı bir tanrı olarak tasvir edilen dev Hel’in, 2017 yapımı Marvel filmi “Thor: Ragnarok”ta Cate Blanchett’ın canlandırdığı Hela karakteriyle uzaktan yakından bir benzerliği yoktur. Nedeni tam olarak bilinmese de başlarda Hel dünyası, savaşta ölenler değil, yalnızca hastalıktan ya da yaşlılıktan ölen insanlarla ilişkilendiriliyordu. Zamanla ölenlerin en kalabalık dünyası oldu ve Hel’e gelen ölülerin bir tür alacakaranlıktan geçerek ulaştıkları ve buradaki hayatlarını tıpkı dünyada olduğu gibi sürdürdükleri düşünülüyordu. Hel dünyasına kimin neden gittiğini belirlemek zordur zira Kahraman tanrı Baldr’ın tıpkı diğer savaş kahramanları gibi kolaylıkla Valhalla’ya gitmesi gerekirken, Hel’e gittiği söylenir.
Jotunheim
Asgard ve Midgard’ın yakınlarında bulunan bazı kaynaklarda Utgard olarak da geçen Jotunheim, devlerin ve buz devlerinin diyarıdır. Jotunheim/Utgard bir düzen diyarından çok uzaktır. Kaosun, büyünün ve yabani doğanın ilkel dünyasıdır. Düzenbaz kurnazlık tanrısı Loki, Jotunheim’den gelse de Asgard’da yaşadı. Jotunheim gitmekten çekinilen bir yerdi ancak Asgard’ın tanrılarının bilerek oraya gittiğine dair birçok anlatı vardır.
Orayı Asgard’dan ayıran ve hiçbir zaman donmayan Iving ırmağını geçmek oldukça güçtür ama Odin Jotunheim’a Mimir’in bilgeliği için gitmiştir ayrıca Thor da dev Utagard-Loki’nin kalesine gitmiştir. Tıpkı Thor ve Utgarda-Loki hikayesinde apaçık belli olduğu gibi, Jotunheim’a giden birinin başına her şey gelebilir: Thor’un başından geçen her şey aslında birer illüzyondur ve masalın sonunda kalenin ve içindeki herkes yok olur.
Midgard
İnsan Dünyası ilk önce diğer insanların onların soyundan geldiği Ask ve Embla tarafından doldurulmuştur. Odin, Villi ve Ve Ymir’i öldürüp yeni bir dünya yarattıktan sonra, deniz kenarında yürürken Ash[3] ve Elm[4] adında iki ağaç bulurlar. Ash’den ilk erkeği, Elm’den ise ilk kadını yaratırlar. Bu canlıların devlerin karşısında çaresiz ve kolay bir av olduklarını anlarlar ve bu yüzden onları korumak için Midgard’ı yaratırlar. Nesir Edda’nın[5] Gylafafinning bölümünde hikâye anlatıcı High, Midgard’ı şu şekilde anlatıyor:
“Çevresi yuvarlak (bu dünyanın), etrafı derin okyanusla çevrilidir. Bor’un oğulları (Odin, Villi ve Ve) bu okyanusların kenarlarında, dev kavimlerine yaşayabilecekleri topraklar verdiler. Ama dev topluluğundan korunmalarına yardım etmek için ülkenin iç tarafını kale duvarlarıyla çevrelediler. Duvarını dev Ymir’in kirpiklerinden yaptılar ve kaleye Midgard adını verdiler”(17)
İnsanları yarattıktan sonra tanrılar, korumak için yüksek duvarlı Asgard’ı yarattı ve daha sonra Midgard’da hayvanları ve gökkuşağı köprüsünü yaptıkları düşünülmektedir.
Muspelheim
Muspelheim, Snorri’ye göre, dünyanın yaratılmasında etkili olan ateşin ilkel dünyasıdır. Ateş Devi Surtr bu dünyada yaşar; Asgard’ı ve diğer her şeyi yok etmek için tanrıların alacakaranlığında Ragnarok’te ortaya çıkacaktır. Bununla birlikte, günümüz araştırmacıları Snorri’nin görüşüne katılmıyor. Muspell’in orijinal İskandinav mitolojisindeki tek işlevinin Ragnarok’taki rolü olan, ateşli bir dünyanın devi olduğu düşünülüyor.
Örneğin John Lindow, “Şiirsel Edda’da, Muspell gruplarla, insanlarla ve kendi oğullarıyla ilişkilidir ve iki anlatı da Ragnarok’te dünyayı işgal edecek kötücül topluluklarına değinir” diye vurgular. Simek, Muspell’in çoğunlukla devin ismi olarak alıntılanmasını ve “dünyanın sonu” anlamına geldiğini doğrular. Her ne kadar Snorri kendi anlatısında pek çok orijinal İskandinav konseptiyle birlikte Muspell ya da Muspelheim’i değiştirmiş olsa da, Muspell ya da Muspelheim orijinal olarak bir varlık olarak değil, bir ateş yeri olarak görüldü ve de son birkaç yüzyıldır böyle anlaşıldı.
Nidaveillir/Svartalfheim
Nidaveillir ya da Svartalfheim dünyası evrenin derinliklerindeki Midgard’ın aşağısında bulunan ve demirhanede çalışan cücelerin evidir. Yalnızca duvarlarda bulunan meşalelerle ve demirin ateşiyle aydınlatılan karanlık ve dumanlı bir yerdir. Snorri’nin Gylafafinning’deki orijinal metne dayanarak aktardığına göre tanrılar cüceler diyarını yaratmaya karar verir:
“Sonra, tanrılar tahtlarındaki yerlerini aldılar. Yargılarını sundular ve cücelerin tıpkı çürümüş etten çıkan kurtçuklar gibi yeraltındaki çamurlardan dünyaya geldiklerini hatırladılar. Cüceler ilk olarak Ymir’in çürüyen etlerinden meydana gelerek hayat buldular. O zamanlar kurtçuklardı ama tanrıların kararıyla insan anlayışını kazandılar ve tıpkı insanlar gibi dünyada ve kayalıklarda yaşamalarına karar verildi.”(22)
Cüceler madencileri ve sihri temsil eder. Thor’un çekici Mjolnir ve Odin’in mızrağını yaratan cüceler aynı zamanda tanrı Freyr’in katlayıp cebinde taşıyabildiği sihirli gemisini yapmışlardır. Aynı zamanda cüceler, Odin’in devlerden çalarak, şairleri, alkol vasıtasıyla dizelerini yaratmaları için insanlara ilham veren tanrılara armağan ettiği, “Mead of Poetry”yi korumakla görevlidir.
Niflheim
Niflheim, Muspelheim’la birlikte, dokuz dünyadan en eskisidir. Bütün yaşamın başladığı, buzun, sisin ve karın olduğu ilkel bir diyardır. Snorri, Niflheim ve Niflhell’i kıyaslarken, Hel’in Niflhelm’de olduğunu fark eder. Eğer Niflhel Hristiyanlıktan önce İskandinav kozmolojisinde var olsaydı, Niflheim’da bundan bahsedilmiyordu ve muhtemelen Yunan mitolojisindeki Tartarus (Ölüler Diyarı) ile kıyaslanabilecek ölülerin oturduğu bir yerdi ya da Hel’in sonraki tasvirleri gibiydi: ölülerin ruhlarının kapatıldığı karanlık ve kasvetli bir yer. Niflheim’ın altına yerleştirilmiş olabilirdi.
Buna karşın Niflheim’ın ölüler dünyasıyla hiçbir alakası yoktu. Hiç kimsenin hatta buz devlerinin bile yaşamadığı soğuk ve sisli bir dünyaydı. Odin, Hel’i Niflheim’a fırlattığı ve sonra da ölüler ve dokuz dünyalardaki yaşamlar üzerindeki gücünü verdiği söylenir, ancak Nifheim’dan ve Nifhel’e (Hel’in karanlık dünyası anlamına geliyor) geçtiği ve sonra burada hüküm sürdüğü söylenir.
Vanaheim
Vanaheim doğurganlık ve büyü ile ilişkilendirilen diğer büyük İskandinav ailesi Vanir’in evidir. Aesir’in Vanir ile neden savaşa girdiği bilinmemektedir. Savaşın muhtemel nedeni Aesir tarafından karşı çıkan ensest ilişkinin Vanir tarafından desteklenmesi ve Aesir’in onurunu kıracak büyüler yapması olabilir. Savaş ne olursa olsun, rehinelerin değiştirildiği bir barış anlaşmasıyla sonuçlandı ve Vanir deniz tanrısı Njord, iki çocuğu Freyr ve Frejya ile birlikte Asgard’da yaşamaya başladı.
Üretkenlik ve doyumla kaplı sihir ve ışık dünyası olduğu varsayılan Vanaheim hakkında çok fazla bilgi yoktur. Simek şu şekilde yazmıştır: “Vanir özellikle iyi hasat, güneş, yağmur ve rüzgar için çiftçiler tarafından ya da güzel hava koşulları sağlamaları için denizciler tarafından dua edilen bereket tanrılarıdır.” (350) En çok bilinen İskandinav tanrılarından biri olan Freyja Asgard’da Folkvangr (Halkın Alanı) adındaki bir yerde kendi ölüler dünyasını yönetti ve muhtemelen Vanaheim’daki yurdu kadar hoştu.
Sonuç
Tüm bu, Dokuz Dünya bir arada yaşadı, birlikte çalıştı ve bunu Ragnarok gününe kadar da yapmaya devam edecekti. Dokuz dünyadan bağımsız ve Yggdrasil’in köklerinde bir arada yaşayan Nornlar insanların ve tanrıların kaderini şekillendirdi. Tıpkı Antik Yunan’daki Mireler ya da Antik Mısır dinindeki Yedi Hathor ya da Kader Tanrısı Shay’de olduğu gibi son kararı Nornlar verirdi ve kimse bu kararı sorgulayamazdı. Evren ve Dokuz Dünya yok edilse bile kimse bu konuda bir şey yapamazdı.
Ragnarok, buzlu ve karlı sert bir kışla başlar ve sonra aateş Devi Surtr gelerek dünyayı alevlerle yakıp kül eder aynı anda Midgard yılanı serbest kalır, Midgard’ın etrafındaki suları çalkalar ve dünyayı batırırken tam o sırada büyük kurt Fenrir zincirlerinden kurtularak güneşi yutar. Yggdrasil sallanırken gökkuşağı köprüsü Bifrost kırılarak yıkılır ve tanrılar kaos güçlerinden yarattıkları düzenli dünyayı kurtarabilmek için kendilerini son kez savaşa hazırlarlar. Tanrılar kaybedecektir bunu savaşa giderken bilirler ama avuç dolusu kadarı bu son kargaşadan kurtulur; eskinin küllerinden nihayetinde yeni bir dünya ve diyarların yeni düzeni doğar.
İskandinav dininin inandığı şey buydu: Ölüm ve sevilen herkesin kaybı kesin olabilirdi ama sonrasında başka bir şey vardı. Bu inanç, bireysel olarak ruhun yanı sıra dünyanın kendisi ve içindeki her şey için geçerliydi. Sonrasında nasıl bir şey olacağı tamamen bir gizemdi -Ragnarok’tan sonra yeni dünyanın nasıl olacağına dair hiçbir kaynak yok- ama kayıp ve ölümden sonra, başka diyarlarda yaşamın devam ettiğinin ve yeni başlangıçların olduğu umudu hep vardır.
Dipnotlar
[1] Yggdrasil, hemen hemen tüm mitolojilerde rastlanılan “Hayat Ağacı” epifanisi ise benzer niteliktedir. Hayat Ağacı epifanisi, sadece mitolojik sahnelerde değil, günümüze yakın dönemlerde de sevilen bir figürdür. (edn)
[2] Kitonik (Chthonic), dünyayla özellikle de yeraltı dünyasıyla iltisaklıdır. Yunan mitolojisindeki kitonik figürler arasında, yeraltı dünyasının tanrıları Hades ile Persephone ve ölümünden sonra tapınılan çeşitli kahramanlar vardır. Hatta Zeus bile, kitoniklere sahipti ve Zeus Chthonius (Zeus Kitonik) olarak tapınılırdı. İnkübasyon (kehanet talep eden kişinin kutsal bir mekanda uyuması) yoluyla gelen vahiylerin (kehanetlerin) kitonik güçler tarafından geldiği inanılıyor. Dünya mitolojisinde, kitonik tanrıların atrübütleri ve/veya ikonografilerinde yılanlara sıklıkla rastlanır. (edn)
[3] Dişbudak ağacı (edn)
[4] Karaağaç (edn)
[5] Edda terimi, 13. yüzyılda yazıya geçirilmiş ve derlenmiş iki İzlandaca el yazmasını tanımlamak için kullanılır. Bu iki el yazması, İskandinavların ve proto-Cermen kabilelerin dini, kozmogonisi ve tarihiyle bağlantılı İskandinav mitolojisinin ve skaldik şiirinin esas kaynağıdır. The Prose Edda (Nesir Edda) ya da Younger Edda (Genç Edda) yaklaşık 1220’li yıllara aittir ve İzlandalı şair ve tarihçi olan Snorri Sturluson tarafından derlenmiştir. The Poetic (Şiirsel) ya da Elder Edda (Yaşlı Edda), bilinmeyen bir yazar tarafından yaklaşık 1270 yıllarında yazılmıştır. (edn.)
Yazının Orijinali İçin
Original article by Joshua J. Mark / Ancient History Encyclopedia
https://www.ancient.eu/article/1305/nine-realms-of-norse-cosmology/
Editör: Serkan Alpkaya