• Home
  • Tarih
  • 1791 Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisi
Tarih

1791 Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisi

Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisi

Yazar: Olympe de Gouges

Çevirmen: Derya Temir

1791 Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisi

KRALİÇE’YE,

Sayın kraliçem,

Krallar ile nasıl konuşacağımız konusunda yeterince eğitilmedik, o yüzden bu müstesna yazıyı size ithaf edebilmek için saray mensuplarına övgüler yağdırmayacağım.  Hanımefendi, amacım size kendimi açıkça ifade etmektir; bunu yapabilmek için de Özgürlük Çağını beklemedim. Despotların gafletinin böylesine asil bir cesareti bile cezalandıracakları bir zamanda aynı coşkuyla karşınıza çıkıyorum.

Bu meşakkatli ve çalkantılı zamanlarda bütün İmparatorluk felaketlerden sizi sorumlu tutarken, yalnızca benim sizi savunmaya gücüm vardı. Devlet erkânı içinde yetişmiş bir Prensesin aşağılık fesatlıklar yapabileceğine hiçbir zaman ikna olamadım.

Evet Hanımefendi, kılıcın size doğru kalktığını gördüğümde, gözlerimi bu kılıç ile kurbanın arasına diktim fakat bugün parayla satın alınmış isyancı toplumun, yasaların korkusuyla duraksadığını yakından gözlemliyoruz; öyleyse bugüne kadar dile getirmediğimi size söyleyeyim Efendim.

Bir yabancı Fransa’ya yıkım getiriyorsa, benim gözümde artık haksız yere suçlanmış iyi niyetli bir Kraliçe değil, aksine Fransızların amansız bir düşmanısınızdır. Ah! Efendim, anne ve eş olduğunuzu düşünün; Prenslerin dönüşüne itimat edin.  Bu itimat akıllıca kullanılırsa, babanın koltuğunu güçlendirir, oğul için muhafaza edilir ve size Fransızların sevgisini kazandırır. Bu vakur uzlaşma bir Kraliçenin gerçek görevidir. Sizin de entrika, dalavere ve hunhar planlara meyilli olduğunuzdan şüphe duyacak olursak, bu gibi niyetleriniz düşüşünüzü hızlandıracaktır.

Hanımefendi, sizi diğerlerinden ayrı kılan daha ulvi bir görev var; bu görev hırsınızı canlandırıyor ve bakış açınızı daraltıyor. Kadın Haklarının ilerleyişine ağırlık vermek ve başarısını hızlandırmak sadece tesadüflerin getirdiği üstün mevkideki birine düşer. Eğer cahil olsaydınız Efendim, kişisel çıkarlarınızın hemcinslerinizin çıkarlarının üstünde olacağından korkardım. Şanı seviyorsunuz, öyleyse şunu düşleyin Efendim: En ağır suçlar unutulmaz erdemlermiş gibi ölümsüzleşiyor ama şatafatlı tarihte ne de farklı anılıyor! Biri durmaksızın örnek alınıyor, öteki ise sonsuza dek insan ırkının nefreti olarak görülüyor.

Ahlaki kurallarımızı iyileştirmek veya hemcinslerinize bu hassas istikrarı sağlamak için sizi zorlamak gibi bir suç işlemeyiz. Bu bildiri yeni rejimde maalesef bir günde hayata geçirilecek bir iş değil. Bu devrim ancak bütün kadınlar korkunç kaderlerinden ve toplumda kaybettikleri haklardan sıyrılabildiklerinde gerçekleşebilir. Yakında bir krallığın yarısına ve diğer yarısının en az çeyreğine sahip olacaksınız. Bu güzel davayı destekleyin Hanımefendi, bu mutsuz cinsiyeti (kadınları) koruyun.

İşte Efendim, işte bu başarıyla kendinizi gösterip itibarınızı korumanız gerekmektedir. İnanın bana Efendim, hayatımız çok basit; hele bir Kraliçe için milletinin sevgisiyle ve yapılan iyiliklerin ebedi cazibesiyle güzelleşmedikçe bu hayatın ne anlamı var?

Fransızların kendi vatanlarına muhalif olan güçlere karşı silahlandıkları doğruysa, bunun sebebi nedir? Önemsiz imtiyazlar için mi yoksa birtakım kuruntular için mi? İnanın Efendim, eğer bu durumu hislerimle yargılarsam, monarşi yanlılarının kendi kendini yok edeceğini ve bütün zorbalara sırtını döneceğini söyleyebilirim. Böylece herkes vatanını korumak için tek yürek olacaktır.

İşte Efendim, işte benim prensiplerim. Size vatanımdan bahsederken bu yazıyı yazmamdaki asıl amacı unuttum. İşte böyle iyi bir yurttaş kendi şanını feda eder ve amacı yalnızca ülkesinin çıkarları olur.

 

Hanımefendiye en derin saygılarımla,

En mütevazi ve itaatkâr kulunuz olan,

De Gouges

***

Kadın Hakları

Ey adam, adil olabilir misin? Bu soruyu soran bir kadın. En azından sorma hakkını elinden almazsın. Söyle bana, hemcinsimi ezme hakkını kim verdi sana? Gücün mü? Yeteneklerin mi? Yaratıcının bilgeliğini gözle; yakınlaşmak istiyormuş gibi göründüğün doğayı tüm yüceliğiyle seyret ve cesaretin varsa baskıcı bir imparatorluğun örneğini göster.

[1]Hayvanlara dön bak, elementlere başvur, bitkileri incele, son olarak da yapılaşmış doğanın bütün değişikliklerine göz at ve onların rehberliğinde kuşkularından arın; yapabilirsen doğanın işleyişinde cinsiyetleri araştır, karıştır ve ayrıştır. Onların, her yerde birbirine karışmış, her yerde ahenk içinde, el birliğiyle bu ebedi başyapıt için çalıştıklarını göreceksin.

Yalnızca erkek kendi istisnai koşullarını ayrıcalıklı kıldı. Bu aydınlanma ve sağduyu çağında; bu tuhaf, kör, bilimle şişirilmiş ve yozlaşmış adi cahiliyeti ile devrimden faydalanarak bütün entelektüel yetilere sahip olan bir cinsiyete despotça hükmetmek istiyor.

***

Kadın ve Yurttaşlık Hakları Bildirisi

Meclisin son oturumunda veya yasama döneminde alınacak kararname.

 

Giriş

Anneler, kızlar, kız kardeşler, ulus temsilcileri, Büyük Millet Meclisini yapılandırma talebinde bulunuyorlar. Kadın haklarına yönelik bilgisizliğin, kayıtsızlığın ve hürmetsizliğin toplumsal felaketlerin ve siyasal yolsuzlukların yegâne sebebi olduğu göz önüne alındığında, kadının doğal, kutsal ve devredilemez hakları bu resmî bildiride çözüme kavuşmuştur.

Toplumun her kesimine sunulacak olan bu bildiri, kadınlara her zaman sahip oldukları hakları ve görevleri hatırlatmayı amaçlamaktadır. Böylelikle kadınların ve erkeklerin yetkilerine yönelik yasalar, saygı duyulan siyasi kurumların da erekleri doğrultusunda her fırsatta mukayese edilebilecektir. Bu sayede kadın yurttaşların artık yalın ve tartışmasız prensiplere dayalı talepleri, anayasanın, iyi ahlakın ve herkesin huzurunun korunmasına hizmet edecektir.

Sonuç olarak, anneliğe özgü acılarda olduğu gibi güzellikte de üstün olan bu cinsiyet (kadın), Tanrı’nın huzurunda ve himayesi altında yazılmış olan Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisini kabul ve beyan eder.

  1. Madde: Kadınlar, hür ve erkeklerle eşit haklarla doğar ve yaşarlar. Sosyal farklılıklar yalnızca kamu yararına dayandırılabilir.
  2. Madde: Bütün siyasal birliğin amacı Kadının ve Erkeğin doğal ve devredilemez haklarını muhafaza etmektir. Bu haklar; özgürlük, iyelik, güvenlik ve en önemlisi baskıya direniş haklarıdır.
  3. Madde: Egemenlik yalnızca millete aittir; millet ise yalnızca Kadının ve Erkeğin birliğidir. Hiçbir kuruluş, hiçbir birey sarih bir şekilde diğerinin üzerinde otorite kuramaz.
  4. Madde: Özgürlük ve adalet, kişilere hakları olanı iade etme üzerine kuruludur. Kadının doğal haklarını kullanmasının tek engeli dar görüşlü erkeğin devamlı ezmesidir. Bu dar görüş akıl ve doğa yasalarına göre düzeltilmelidir.
  5. Madde: Doğa ve aklın yasaları topluma zararlı her eylemi bertaraf eder: bu bilge ve kutsal yasalar tarafından yasaklanmamış hiçbir şey engellenemez ve hiç kimse bu yasaların emretmediği bir şeyi yapmaya zorlanamaz.
  6. Madde: Yasa, toplum iradesinin ifadesi olmalıdır. Bütün kadın ve erkek yurttaşlar bizzat veya temsilcileri ile aynı amaca yönelmelidirler. Yasalar herkes için eşit olmalıdır: yasa önünde eşit olan bütün kadın ve erkek yurttaşlar meziyetleri ve yeteneklerinden başka fark gözetmeksizin, kapasitelerine göre her türlü kamu görevlerine, yüksek görev ve mevkilere kabul edilebilirler.
  7. Madde: Hiçbir kadın ayrıcalıklı değildir. Yasaların kararına göre zanlı olabilir, gözaltına alınabilir ve tutuklu kalabilir. Kadınlar, erkeklerin tabi olduğu ceza yasalarına tabidir.
  8. Madde: Yasal olarak yalnızca bariz ve kaçınılmaz cezalar uygulanır. Hiç kimse yürürlükteki yasalar dışında cezalandırılamaz ve yasal olanın dışında kadınlara uygulanamaz.
  9. Madde: Suçlu bulunan her bir kadına yasaların gerektirdiği yaptırımlar uygulanır.
  10. Madde: Kimse, temel farklılıklarda bile fikirlerinden dolayı kaygılanmamalıdır. Kadın idam sehpasına çıkma hakkına sahip olduğu gibi, kamu düzenini bozmama şartıyla konuşma kürsüsüne de çıkma hakkına sahiptir.
  11. Madde: Düşüncelerin ve fikirlerin özgür ifadesi kadının en değerli haklarından biridir. Bu özgürlük babaların çocuklarına olan meşruluklarını sağlar. Her kadın yurttaş yasal haklarını suistimal etmeme şartıyla özgür bir şekilde, barbar bir önyargının gerçeği saklamasına izin vermeksizin şunu söyleyebilir: “Sizin çocuğunuzun annesiyim”.
  12. Madde: Kadın ve yurttaş haklarını güvence altına almakta büyük fayda vardır. Bu taahhüt yalnızca kadının değil, kamu yararı için sağlanmalıdır.
  13. Madde: Kamu gücünün muhafaza edilmesi için idari harcamalarda kadının ve erkeğin katkıları eşittir. Bütün angarya ve zahmetli görevlerin bir payı da kadınlara düşer. Bundan dolayı aynı payı mevki dağıtımında, işlerde, yükümlerde, yüksek görevler ve endüstride de almalıdır.
  14. Madde: Kadın ve erkek yurttaşlar, bizzat veya temsilcileri aracılığıyla kamu vergisinin gerekliliğini tespit edebilirler. Kadın yurttaşlar yalnızca kabul görülen eşit pay bölüşmeleriyle vergilere katılır, yalnızca iyelikte değil, vergilerin kamu yönetimi ve pay miktarını, konumlama ve tahsilat süresini belirlemede de pay edinirler.
  15. Madde: Erkeklere katkıda bulunmak adına birlik olan kadın topluluğu, mali yönetimde olan her bir kamu görevlisine hesap sorabilir.
  16. Madde: Hakları güvence altında olmayan, belirli yetkilerin ayrılmadığı hiçbir toplumun anayasası yoktur. Ulusu oluşturan bireylerin çoğu Anayasa yazılma sürecinde iş birliği yapmadığı müddetçe, Anayasa hükümsüzdür.
  17. Madde: Mülkiyet ister evli ister boşanmış olsun, her cinsiyetten insana aittir. Her birinin dokunulmaz ve kutsal hakkı vardır. Mülkiyet dokunulmaz ve kutsal bir hak olduğu için yasa ile belirlenen kamu ihtiyacı açıkça gerekmedikçe ve adil ve peşin bir tazminat ödenmedikçe kimse bu haktan yoksun bırakılamaz.

***

Sonsöz

Kadın, uyan! Mantığın çanları bütün evrende duyuruyor seslerini, haklarını bil. Doğanın güçlü imparatorluğu artık önyargılarla, fanatizmle, batıl inanç ve yalanlarla kuşatılmış değil. Gerçeklik meşalesi bütün budalalık ve gasp bulutlarını dağıttı. Köle adam güçlendi ve zincirlerini kırabilmek için senin gücüne de ihtiyaç duydu. Özgür olduktan sonra eşine karşı adaletsiz oldu. Ey kadınlar! Ne zaman gözlerinizi açacaksınız? Devrimle elde ettiğiniz kazanımlar neler? Daha belirgin hâle gelmiş bir küçümsenme ve göze çarpan bir hor görülme. Ahlaksızlık çağlarında yalnızca erkeklerin zaaflarında hükmünüz sürdü. Şimdi imparatorluğunuz yıkılınca neyiniz kaldı? Elinizde kalan yalnızca erkeğin adaletsiz olduğuna dair sağlam ve samimi inancınız. Size ait olanı istemek doğanın erdemli yasalarının özündedir; bu kadar güzel bir teşebbüs gerçekleşebilecekken neyden korkuyorsunuz? Kana’daki düğünün[2] yasa koyucusunun konuşmasından mı? Uzun süre politika dallarına tutunmuş, artık yersiz olmasına rağmen bu ahlakı düzelten Fransız yasa koyucularımızın, şunu deyip tekrarlamasından mı kaygılanıyorsunuz: Kadınlar, sizinle bizim aramızdaki ortak noktalar neler? Bu soruya “her şey” diye cevap vermeniz gerekiyor. Eğer erkekler bu tutarsızlığı kendi ilkeleriyle çelişkili hâle getirmek için acizliklerinde diretirlerse, cesaret ve mantık gücüyle onların bu anlamsız üstünlük iddialarına karşı çıkın. Felsefe sancağının altında toplanın ve kişiliğinizin bütün enerjisini yayın. Yakında bu kendini beğenmişlerin arsızca ayaklarınızda süründüklerini göreceksiniz ve sizinle Tanrı’nın hazinelerini paylaşmaktan gurur duyacaklar. Önünüze ne kadar engel koyulsa da bunları aşmak sizin elinizde, bunu istemeniz yeterli. Şimdi ise toplumda yer aldığınız korkunç tabloya geçelim ve madem konu şu an milli eğitim, bakalım bilge yasa koyucularımız kadınların eğitimi hakkında sağlıklı düşünecekler mi?

Kadınlar yararlı olmaktan çok yararsız oldular. Baskı ve ikiyüzlülük ortak noktaları oldu. Baskının onlardan aldığı gücü hilekârlıkta buldular. Çekiciliklerinin bütün kaynaklarına başvurdular ve en kusursuz güzelliğe sahip olanı bile bu duruma dayanamıyordu. Zehir olsun, kılıç olsun her şey ellerinin altındaydı. Suçu da erdemi de onlar yönetiyordu. Hele ki Fransız hükümeti, onlar asırlar boyunca kadınların gece hayatını idare etmelerine bağlı kaldılar. Patavatsızlıklarından dolayı kabinelerde sır yoktu. Hem saygı duyulan hem de küçümsenen bu devrimden beri büyükelçilikler, komutanlık, bakanlık, başkanlık, papalık, kardinallik[3] gibi makamların hepsi, erkeklerin bütün budalalıklarını ayırt eden, kutsal olan ve olmayan her şey, hor görülmüş ve saygı duyulmuş bu cinsiyetin açgözlülüğü ve hırsına itaat eder oldu.

Bu tür karşıtlıklara söyleyecek o kadar çok sözüm var ki! Bunu yapmak için çok kısa bir zamanım var fakat o an geldiğinde söyleyeceklerim en uzak gelecekteki nesillerin bile dikkatini çekecektir. Eski rejimde herkes fesattı, herkes suçluydu fakat bu fesatlıkların özünde bile bazı koşulların iyileştiğini fark edemez miyiz? Bir kadının tek görevi güzel veya sevecen olmaktı. Bu iki niteliğe sahipse önüne bir servet dökülüyordu. Bu nitelikleri kullanmazsa, onu zenginliklerden mahrum bırakan garip bir özelliği veya pek de kabul görmeyen bir felsefesi oluyordu. Artık toplumun gözünde sadece dik kafalı biri olurdu. En densizine bile altınlarla saygı gösterilirdi. Kadın ticareti, birinci sınıflara sunulan bir tür sektördü ve bundan sonra geçerliliği olmayacak. Geçerliliği olursa, devrim yolunu kaybeder ve bu kez yeni sebeplerden dolayı ahlaki çöküş yaşanır. Bununla birlikte erkeğin kadınları, Afrika koylarından satın alınmış köleler gibi görerek onları bütün servetlerden mahrum bıraktığı gerçeği de gizlenemez. Aralarında büyük bir fark olduğunu biliyoruz. Efendisi kölesine (kadına) karşılıksız özgürlük verirse köle efendisini yönetir fakat bütün çekiciliğini yitirdiği bir yaşta bu çulsuz kalan kadın ne hâle gelecek? Hor görülmüş bir oyuncak… İyiliğin kapıları bile kapalıdır ona, fakir ve yaşlı deriz onun için. Neden zengin olamadı? Daha dokunaklı örnekler geliyor akla. Sevdiği adam tarafından kandırılmış deneyimsiz bir genç kadın, ailesini o adam için terk eder; nankör adam onu birkaç yıl sonra bırakır, çocukları varsa bile terk eder ve kadının onunla yaşlandıkça zihin bütünlüğü sarsılır. Zenginse, asil kurbanlarıyla servetini paylaşmaktan çekinmez. Verdiği bazı sözler sorumluluklarını hatırlatırsa, bütün yasalardan medet umarak güç kullanır. Evliyse, bütün söz haklarını kaybeder. Hangi yasa bu fesatlığı kökünden sökebilir? Cevabım: kadınlar ve erkekler arasında servet ve kamu yönetimi paylaşımı yasası. Zengin bir ailede doğmuş kadının eşit paylaşımlardan çokça kazandığını akıl etmek zor değil fakat erdemli, fakir bir ailede doğmuş kadının payına ne düşüyor? Fakirlik ve utanç. Yetkinliği olmasına rağmen belli bir düzeyde müzik veya resim sanatında ilerlemezse hiçbir kamu sektörüne giremez. Olayları kuş bakışı göstermek istiyorum. Yakında notlarla birlikte halka sunacağım ve tüm siyasi çalışmalarımı içeren yeni kitabımda bu noktaları derinleştireceğim.

Yazıma, gelenekler ile devam edeceğim. Evlilik güven ve aşkın mezarıdır. Evli bir kadın kocasına cezasız bir şekilde gayrimeşru çocuk verebilir ama servet hakkına sahip değildir. Evli olmayan kadının küçücük bir hakkı vardır: eski ve insani olmayan yasalar çocukları soy isim ve baba varlığından mahrum bırakıyorlardı. Henüz bu konu hakkında yeni yasalar çıkarmadık. Eğer hemcinslerime şeref ve adalet vermeye çalışmam bir paradoks gibi algılanıyorsa, dahası bunu benim yapmam boşa kürek çekmek sayılıyorsa, bu konuyu işlemenin şanını davaya katılacak erkeklere bırakırım fakat bunu olmasını beklerken örfü, adeti ve evlilik uzlaşmalarını milli eğitim ile birlikte onarabiliriz.

***

Erkek ve Kadın Arasında Toplum Sözleşmesi Formu

Biz, ______ ve ______, kendi isteğimizle harekete geçtik, kendi yaşamımız ve gelecektekiler için şu koşullar altında hayatlarımızı birleştiriyoruz: Servetimizi topluma katmak istiyoruz ve tabii ki çocuklarımız veya yakınlarımızın iyilikleri için birazını ayırma hakkımızı koruyarak bunu yapacağız. Çocuk hangi yataktan çıkarsa çıksın, mal varlığımızın doğrudan çocuklarımıza ait olduğunu, onları kabul eden anne ve babanın soy ismini hiçbir ayrım gözetmeden taşımaya hakları olduğunu ve kendi soyunu inkâr edenleri cezalandıran yasalara bu taleplerimizi dayatıyoruz. Aynı zamanda boşanma durumunda servetimizi bölüşmeyi ve çocuklarımızın yasalarda belirtilen paylarını almalarını mecbur kılıyoruz. Kusursuz bir birliktelikte ise ölen kişinin mal varlığının yarısı çocuklarına kalır, ölen kişinin çocuğu olmaması ve mirasının yarısını bir başkasına bırakmaması hâlinde, mirasının tümü hayatta olan varise kalır.

Yürürlüğe koyulmasını teklif ettiğim evlilik yasasının az çok formülü bu. Bu ilginç yazıyı okurken bazı iki yüzlülerin, “aşırı namuslu kadınları”, kiliseyi ve tüm cehennem tayfasının bana karşı ayaklanacağını görebiliyorum. Ancak mutlu bir devletin yetkinleşebilmesi için bilgelere ne kadar manevi bir araç sunuluyor! Sizlere biraz somut kanıt sunacağım. Zengin ve çocuksuz Epikürcü, komşusunun ailesinin durumunu iyileştirmeyi iyilik olarak görüyor. Günün birinde fakir bir kadının çocuklarını zengin bir adama evlatlık vermesine izin veren bir yasa çıkarıldığında, toplumsal bağlar sıkılaşacak, toplumun ahlakı iyileşecektir. Bu yasa belki toplumun iyiliğini muhafaza edebilir ve uzun zamandır doğayı inleten, birçok mağduru utanca ve rezilliğe sürükleyen, insani değerlerin yozlaşmasına neden olan bu kargaşayı durdurabilir. Böylesine faydalı felsefi fikirleri hakir görenler ise suçu, ilkel ahlak kurallarına atmayı bıraksınlar ya da alıntılarının kaynağında kaybolsunlar[4].

Dul olan ve bir erkeğe bağlanıp yalan sözlerle aldatılmış kadınların yararına bir yasa daha istiyorum. Diyorum ki, bu yasa kararsız bir kişiliğe sözlerini tutmasını zorunlu kılacak ya da servetinden belirli bir ödeneğe mecbur tutacak. Bu yasanın kanıtlanmış bir şekilde kendisinin uygunsuz davranışlarıyla ihlal ettiği yasaya yüzsüzce başvurmaya kalkışan kadınlar için de keskin bir şekilde geçerli olmasını isterim. Aynı zamanda, 1788’de yayımlanan Le bonheur primitif de l’homme (Erkeğin İlkel Saadeti) adlı eserimde açıkladığım gibi, hayat kadınlarının belirli semtlere yerleştirilmelerini istiyorum. Ahlakın bozulmasına neden olanlar hayat kadınları değil, toplum kadınlarıdır. Sonuncuları düzelterek ilkleri değiştiriyoruz. Bu kardeşlik zinciri önce karışıklığa neden olacaktır fakat sonrasında harika bir birlik sağlayacaktır.

Kadınların ruhunu uyandırmak için yenilmez bir yol gösteriyorum. Bu da kadınların erkeklerin bütün faaliyetlerine ortak olmasıdır. Erkek bu yolun uygulanamayacağını düşünürse yasaların erdemine göre servetini kadınla paylaşsın, kendi kaprislerine göre değil.  Önyargılar düşer, gelenekler arınır ve doğa bütün haklarını geri alır. Buna rahiplerin evliliğini de ekleyin. Kral, tahtındaki yerini pekiştirir ve Fransız hükümeti de perişan olmanın nasıl bir şey olduğunu unutur artık.

Adalarımızdaki sözüm ona sorun çıkaran siyahiler lehine olacak kararname hakkında da birkaç söz söylemem kaçınılmaz. İşte burada doğa korkunçluktan titriyor. Tam bu noktada insanlık ve mantık, katı ruhlara dokunmamıştır; hele ki tam bu noktada ötekileştirmek ve geçimsizlik vatandaşları kışkırtıyorken. Fitnecilerin yangına körükle gitmesini tahmin etmek pek zor değil. Bunlar Büyük Millet Meclisinde bile bulunuyorlar. Avrupa’da Amerika’yı alevlendirecek ateşi yakıyorlar. Sömürgeciler, babaları veya kardeşleri olduklarını söyledikleri insanlar üzerinde despot bir hâkimiyet kurduklarını ileri sürüyor ve doğanın haklarını yok sayıyorlar. Kanlarının son damlasına kadar kaynakların peşine düşüyorlar. İşte bu insan dışı sömürgeciler derler ki: kanımız onların damarlarında geziyor ama açgözlülüğümüzü veya hırsımızı gidermek için gerekirse hepsini dökeriz. Doğaya en yakın olan bu yerlerde baba kendi oğlunu yok sayıyor; akan kanların çığlıklarına kulak asmadan, doğanın bütün büyüsünü söndürüyor. Peki biz buna nasıl karşı koyabiliriz? Doğayı şiddet kullanarak baskı altına almak onu korkunç hâle getirmek, zincirlere mahkûm etmektir; dahası bütün felaketleri Amerika’ya yöneltmektir.

Kutsal bir el sanki insana özgürlük adında doğuştan kazandığı bir ayrıcalığı dağıtıyor. Yalnızca yetkileri yozlaşırsa, yasaların bu özgürlüğü sınırlama hakkı vardır fakat yasalar herkes için eşit olmalıdır. Adalet ve ihtiyatın dikte ettiği yasaların kendisi Büyük Millet Meclisi’nin kararnamelerini yönlendirmelidir. Fransa hükümeti için de aynı şekilde davranmalı, her gün daha ürkütücü olan eski yolsuzluklara karşı olunduğu gibi yenilere karşı da dikkatli olunmalı! Bana göre, yürütme yetkisini ve yasama yetkisini onarmalı çünkü sanki biri her şey ve diğeri hiçbir şey gibi. Buradan ne yazık ki Fransız İmparatorluğu’nun kaybı doğar. Bu iki yetkiyi (yasama ve yürütme), güç ve meziyet açısından eşit olan ve iyi bir ittifak yaratabilmek için bir araya gelmesi gereken kadın[5] ve erkek olarak görüyorum.

Demek kimsenin kaderinden kaçamadığı doğruymuş. Bugün deneyimliyorum.  Bu yazıda espri adına en küçük kelimeyi bile söylemeyeceğime kararlı ve azimliydim fakat kader başka bir karar aldı. İşin esası: Bu yoksulluk zamanlarında, ekonomi korunamıyor. Kasabada yaşıyorum. Bu sabah saat sekizde Auteuil’den yola çıktım ve Paris’ten Versailles’a giden, sürekli yoldan geçenleri toplayan meşhur ve ucuz kır kahvehanelerinin bulunduğu yolu tuttum. Şüphesiz sabahtan beri bir bahtsızlık beni takip ediyordu. Hatta o üzgün asil Noel ağacını bile bulamadığım sınıra ulaştım. Memurları muhafaza eden yapının merdivenlerinde dinleniyordum. Saat dokuz çanları çalınca yoluma devam ettim. Bir araba göründü, arabaya bindim ve dokuz çeyrekte Pont-Royal’e vardım. İki saat farklı gösteriyor. Çam ağacını aldım ve Christine sokaktaki her zaman gittiğim matbaaya doğru koştum çünkü sabahın köründe yalnızca oraya gidebilirdim. Baskı provamı yaparken, mesela sayfalardaki satır aralıkları yeterince ayarlanmamışsa veya iyi doldurulmamışsa, sürekli yapacak bir işim çıkıyordu.  Yaklaşık yirmi dakika kaldım orada. Yürümekten, kompozisyon yazmaktan ve basım yapmaktan yorulmuş bir hâlde, genelde akşam yemeğine gittiğim Temple semtinde banyo yapmaya karar verdim. Banyodaki saate göre on bire çeyrek kala vardım; arabacıya bir buçuk saatlik borcum vardı ama tartışmamak için 48 FOLS hediye ettim. Daha fazlasını istedi, normalmiş gibi sesini yükseltti. Ona borcum olandan daha fazlasını vermeyi istememek için bir hayli direndim zira adaletli bir insan cömert olmayı kandırılmış olmaktan daha çok sever. Yasayla tehdit ettim onu, umurunda olmadığını söyledi bana. Bir de iki saatlik ücret ödememi söyledi. İsmini vermeme cömertliğinde bulunduğum bir komisere gittik, bana karşı kullandığı otorite eylemi resmî olarak bildirilmeyi hak ediyordu. Şüphesiz ki hakkını savunan bu kadının eşitlikçiliği ve hayırseverliği savunan pek çok eserin yazarı olduğunu görmezden geliyordu. Komiser merhametsiz bir şekilde, gerekçelerime bile aldırmadan, arabacıya istediği ücreti vermemi emretti. Yasaları ondan iyi bilen ben, dedim ki “Beyefendi, kabul etmiyorum ve mevkiinizin değerlerine dikkat etmenizi rica ediyorum.” Böylelikle bu kudurmuş adam gittikçe öfkelendi ve beni hemen ödeme yapmadığım takdirde güç kullanmakla ya da bütün gün ofisinde esir tutmakla tehdit etti. Otoritenin kötüye kullanılmasını şikâyet etmek için ondan beni belediye veya ilçe mahkemesine götürmesini istedim. Bu hödük memur, üslubu gibi tozlu ve iğrenç olan cübbesiyle bana keyifle şöyle söyledi: “Yani bu dava Büyük Millet Meclisi’ne kadar gidecek, öyle mi?” “Bu pekâlâ mümkün” dedim ona ve bu modern çekme akıllının yargıları karşısında biraz sinirli biraz da gülerek ekledim: “Demek aydınlanmış toplumu yargılayacak olan erkek türü buymuş!” Sadece bunu görüyoruz. Benzer muameleler ayrım gözetmeksizin yurttaşların iyisine de kötüsüne de yapılıyor. Şube ve mahkemelerin düzensizliğinde yalnızca bir feryat var. Adalet yerine getirilmiyor, yasalar tanınmıyor ve polislerin ne işler çevirdiklerini bir Tanrı biliyor. Artık eşya emanet edecek arabacılar bulamıyoruz, keyfince arabanın numarasını değiştiriyorlar ve benim gibi birçok kişinin önemli kayıpları oldu. Eski rejimde, hangi eşkıyalık olursa olsun, arabacılar isimleriyle çağırılarak ve araba numaraları özenle teftiş edilerek kayıp eşyaların izleri sürülüyordu; sonuç olarak güvendeydik. Barış hâkimleri ne yapıyorlar? Yeni rejimin müfettişleri olan komiserler ne yapıyorlar? Budalalık ve vurgunculuk dışında hiçbir şey! Büyük Millet Meclisi bütün dikkatini toplum nizamını kuşatan bu meseleye yöneltmelidir.

 

Dipnotlar

[1] Bana sorarsanız Paris’ten Peru’ya, Japonya’dan Roma’ya kadar dünyadaki en aptal hayvan insandır. (y. n.)

[2] İncil’e göre İsa’nın ilk mucizesi olan suyu şaraba çevirmesi Nasıra şehrinin kuzeyindeki tepelerde bulunan Kana’daki bir düğünde gerçekleşmiştir. (e. n.)

[3] Bayan Pompadour tarzında, Bay Bernis.

[4] İbrahim’in, karısının hizmetçisi olan Hacer’den doğma fazlasıyla meşru çocukları vardı. (y.n.)

[5] Bay Merville’in harikulade akşam yemeğinde Ninon, XVI. Louis’in metresinin kim olduğunu sormuştu. Ona şöyle cevap verdik: “Onun metresi bu Millet. Onu çok fazla imparatorluk alırsa hükümet bozulur.”

 

Kaynakça

http://dusuncetarihi.kapadokya.edu.tr/makale/insan-ve-yurttas-haklari-bildirisi-1789.html

 

Redaktör: Melis Fettahoğlu-Hallier

Editör: Cemre Yıldırım

 

Metnin orijinali için:

https://gallica.bnf.fr/ark:/12148/bpt6k64848397

 

Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisi Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisi Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisi Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisi Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisi Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisi Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisi

Related posts

Leave a Comment