İskandinav Mitolojisi Yazar: Emma Groeneveld Çevirmen: Batuhan Uncu Giriş İskandinav mitolojisi, Viking Çağı (MS 790-1100)[1] boyunca ve bu periyodu çevreleyen zaman dilimindeki İskandinav mitolojik çerçeveyi ifade etmektedir. İlk tanrıların bir devi öldürerek vücut parçalarından dünyayı oluşturduğu bir yaradılış efsanesi, Dünya Ağacı Yggdrasill’in altında uzanan çeşitli âlemler ve bilinen dünyanın Ragnarök’teki nihaî yok oluşu ile donanmış Kuzey mitoloji dünyası; hem karmaşık hem de bir haylî kapsamlıdır. Tek gözlü Odin[2] tarafından yönetilen çok tanrılı panteon; antik İskandinavların günlük yaşamlarıyla bütünleşmiş olan geleneklerde, büyük saygıyla anılan çok sayıda farklı tanrı ve tanrıçadan oluşmaktadır. Vikingler Hakkında Yazımız İçin Tıklayınız. Ana Kaynaklar Viking Çağı’ndaki asıl halleriyle efsane, inanış ve geleneklerin, özenle detaylandırılmış ve isabetli bir tablosunu oluşturmak için tarihin katmanlarını aralamak, özellikle de o zamanlar İskandinavya’nın daha çok sözlü geleneğe bağlı bir toplum olduğu düşünülürse, öyle alelade yapılacak bir iş değildir. Bu nedenle, konu İskandinav tanrıları olunca, elimizde sadece “anlatılar buzdağının görünen kısmı”[3] bulunmaktadır. Bir yandan, elimizde İskandinav mitolojisinin ögelerini koruyan ve bölgenin Hıristiyanlaşmasından önceki hakiki kaynaklar vardır. Bunlardan, sonraki İzlandaca el yazması eserlerde de korunmuş olan en önemlileri, Edda tarzı şiir (aslında muhtemelen MS 10. yy’dan önce, Hıristiyanlaşma öncesi dönemde yazılmış olan Nazım Edda’daki şiirlerin y. MS 1270 yılındaki derlemesi) ve skaldik şiirdir (krallar ve maiyetindekilere mahkemelerde dinletilen Viking Çağı, yani Hıristiyanlaşma öncesi şiirler).[4] Nazım Edda’da geçen Codex Regius (Kralın veya Kraliyetin Kitabı), daha eski Edda tarzı şiirlerin, tanrılarla alakalı 10 adet ve kahramanlar hakkında 19 adet dahil olmak üzere, anonim bir derlemesini içerir. Bu şiirlerden bazılarının efsaneleri eksiksiz olarak anlatmasına rağmen çoğu, maalesef ki, okuyucuların efsaneler bağlamına aşina olduğunu varsaymaktadır. Aynısı skaldik şiir için de geçerlidir; okuyucunun efsaneler hakkında bilgi sahibi olduğu varsayıldığı için bu kaynakları kullanarak İskandinav mitolojisinin eksiksiz bir resmini çizmek, haylî zor seviyede bir Sudoku bulmacası çözmek gibidir biraz. Edda Hakkında Yazımız İçin Tıklayınız. Öte yandan, Snorri Sturluson’un “Nesir Edda”sı[5] (y. MS 1220) ve Saxo Grammaticus’un bundan önce kaleme aldığı eseri “Gesta Danorum” gibi daha sonraki Orta Çağ kaynakları, değişken, çözümlemesi zor ve biraz karışık bir yapıda olan ilk Viking kaynaklarını daha iyi yapılandırılmış anlatılara dönüştürmüşlerdir. Snorri’nin çalışmaları, şu an İskandinav mitolojisi ve efsaneleri genelinde en ufak bir ipucuna sahip olmamızın temel nedenidir ama yazar, Hıristiyan bir bakış açısıyla yazdığı için bu kaynaklar aynı zamanda eleştirel bir açıdan da okunmalıdır. Daha eski Edda tarzı ve skaldik şiirler, mitolojinin Viking Çağı toplumlarında oynadığı dinamik ve bütünleşik role bariz bir şekilde daha büyük bir önem atfetmektedirler. “İskandinav mitolojisinin Vikinglerin günlük hayatıyla bütünleşik doğası, dine en yakın kavramları olan “gelenek” anlamındaki “síður” kelimesinde açıkça görülmektedir.” Viking Toplumunda İskandinav Mitolojisi İskandinav mitolojik çerçevenin Vikinglerin günlük hayatıyla bütünleşik doğası, Eski Kuzey dilinin sahip olduğu, dine en yakın kavram olan gelenek anlamındaki síður kelimesinde açıkça görülmektedir. Tabii ki o zamanlar sürdürdükleri yaşamları ve mevcut tüm farklı İskandinav tanrıları göz önünde bulundurulduğunda, Vikinglerin tam olarak neye inandığını belirlemek oldukça zor olmaktadır. Fakat arkeolojik bulgular, insanların kendilerini bağlı hissettiği tanrılara bireysel anlamda adanmış olduklarına ve buna eşlik eden gelenek ve ritüellerin günlük yaşamın olağan bir kısmı haline geldiğine işaret etmektedir. Ayrıca kaynakların verdiği izlenime göre İskandinav tanrıları, kesin sınırlarla ayrılmış etki alanlarından ziyade birbirinden farklı karakterlere sahipti. Daha geniş bir boyutta, tüm halk da tanrılara büyük saygı duyar ve dualarında onlardan medet umardı. Örneğin tapınma eylemlerinin gerçekleşmiş olduğu olası mekanlar, bir tanrının isminin, Fröslunda’da (Freyr ismideki tanrıya adanmış koru) görüldüğü gibi, bu yerlerin adlarında geçmesinden belirlenebilir. O dönemde popüler olan benzer nitelikteki belli başlı alanlara, kaynaklar tarafından da atıflarda bulunulmaktadır. Bremenli Adam’a (y. MS 1070 yılında anlattıklarını söylentilere dayandırmaktadır) göre, İsveç’in Uppsala kentinde, bünyesinde Thor, Odin ve Freyr’in resimlerini bulunduran bir tapınak vardı. Bu tanrılara, sırasıyla açlık ya da salgın zamanında, savaşlarda ve düğünlerde kurbanlar verilirdi. Aynı zamanda Adam, her dokuz senede bir halkın, uzun Viking buklelerini sergileyerek; insan, at ve köpeklerin kurban edildiği ve bunların bedenlerinin daha sonra kutsal korudaki ağaçlara asıldığı muhteşem bir festivalde bir araya geldiğini aktarır. Arkeolojik kayıtlar gerçek bir tapınağın varlığını desteklemese de tarihleri MS 3. yy ve 10. yy arasına dayanan, içlerinde geniş bir salon da bulunan, başka yapıların kalıntılarına rastlanmıştır. Bu nedenle, Viking toplumlarında İskandinav mitolojisinin varlığı birkaç farklı alanda hissedilmiştir. Anne-Sofie Gräslund’un sözleriyle: “Eski Kuzey dini, durağan bir olgudan ziyade zaman içinde yavaş yavaş değişmiş ve şüphesiz ki bir sürü yerel varyasyonu olmuş olan, dinamik bir din olarak ele alınmalıdır” (56). Antik İskandinavya, hepsi kendine özgü özelliklere ve işlevlere sahip ilahi güçlere olan inancın bolca görüldüğü bir dünyaydı. İskandinav dünya görüşü, Hıristiyanlığın MS 11. yy’ın ikinci yarısında baş gösteren etkisiyle, yavaşça değişti. Bu yavaş değişim ise çok tanrılı olan Vikinglerin, İsa’yı, zaten hayli uzun olan tanrılar listesine basitçe eklemesinden ibaretti ve farklı geleneklerle inanışlar uzunca bir süre birlikte görülmeye devam etti. Mitolojik Dünya Görüşü Özünü en iyi şekilde çeşitli kaynaklardan elde edebileceğimiz İskandinav dünya görüşü, aslında şu genel inanca indirgenebilir: Dünyanın hayat döngüsü dört aşamadan oluşmaktadır. Bunlar: Dünyanın ve içindeki her şeyin yaratıldığı süreç, zamanın başlatıldığı dinamik evre, dünyanın Ragnarök’te yok oluşu ve denizden yeni bir dünyanın yükselişi. “Odin, Vili ve Vé, Ymir’i öldürerek etinden yeryüzünü, kafatasından gökyüzünü, kemiklerinden dağları ve kanından denizi yaratır.” Snorri’ye göre herhangi bir şey var olmadan önce yalnızca zıt dünyalar olan buzlu Niflheim ve ateşli Muspelheim (diğer kaynaklarda Muspell) vardı. Bu iki dünya görünürde Ginnungagap boşluğu tarafından güvenli bir mesafeyle ayrılmış olmasına rağmen neticede soğuk ve sıcak yayılarak buluşur. Sonuçta da Muspelheim’ın ateşi buzu eritir ve iki tane sırılsıklam olması muhtemel figür belirir: (Daha sonra asıl formunu alacak olan) dev Ymir ve inek Audhumla. Audhumla buzu yalayarak tanrıların atası olan Búri’yi ortaya çıkarır; onun oğlu Borr ise bir devin kızı olan Bestla ile birleşerek ilk tanrılar Odin,Vili ve Vé’nin babası olur. Bu üç tanrı, Ymir’in uygun boyutlarından faydalanarak onu öldürür ve artakalanlarını dünyayı yaratmak için kullanır. Etinden yeryüzü, kafatasından gökyüzü, kemiklerinden dağlar ve kanından deniz meydana gelir. İlk insan çifti Ask ve Embla’ya, iki ağaçtan ya da odun parçalarından kendi şekilleri verilmiştir. İnsanların ortaya çıkışıyla yeni bir evreye geçilir; artık zaman başlamıştır ve tüm tanrılarla diğer yaratıklar ve içinde bulundukları alemler, Ragnarök’e kadar kendi işleriyle meşgul olurlar. Zaman ve uzayın ekseni Dünya Ağacı Yggdrasill, tanrıların yaşadığı alem olan Asgard’da dikilir ve kökleri, insanların yaşadığı Midgard … Okumaya devam et İskandinav Mitolojisi
WordPress sitenizde gömmek için bu adresi kopyalayıp yapıştırın
Sitenize gömmek için kodu kopyalayıp yapıştırın