3. Sayı Yazıları

Kurban(lık) Kavramı

Kurban

E-dergimizin 3. sayısındaki diğer yazılar için tıklayınız.

Yazar: Serkan Alpkaya

Kurban(lık) Kavramı

“Dünyaya geliş, bir itaatsizlik, şiddet yoluyla ortaya çıkar. Yeni bir düzenin kurulması kurban edimi pahasınadır ve her kültürün başlangıcında bir öldürme hikâyesi vardır.” [1]

Saime Tuğrul

Giriş

Kurban günümüzde “feda” kelimesiyle iltisaklıdır. Kurban kelimesinin etimolojisine indiğimizde Arapça “krb” köküyle karşılaşırız ve bu kök, “yaklaşma-yakınlık” anlamına gelmektedir. Aynı kökten münhasır “akraba” ve “takriben” kelimeleri, tıpkı kurban edimi gibi “yakın olanı” ve “yaklaşık olanı” çağrıştırmaktadır. Kurban kelimesinin birincil kullanımı dinî (kutsal) olmakla birlikte gündelik hayata sızan dinî kavramlarla birlikte, seküler bir ikincil anlamda kullanımı da söz konusudur. Kurban ile kutsal, biri olmadan diğerinin olmadığı bir ikiliktir. Bu ikililiğin içeriğini belirlemek, dönemin hâkim zihniyetinin tasarrufundadır.

1. Kurban ve Diriliş

Kurbanın yaratılış mitleriyle açıktan olmasa da -belki de apaçık- damarlarında gezinen bir iltisaklığı da vardır. Sözgelimi, Babil Yaratılış (Enuma Eliş), Gılgamış Destanları özelinde Mezopotamya mitolojileri, Yunan ve Roma mitolojilerinde örneklerine sıklıkla rastladığımız kurban edimi, “yeniden doğuşu-diriliş-küllerinden doğma” gibi anlamlar taşımaktadır. Bu esasında kutsallığın içselleştirilmesinin bir aracı olarak kurban ediminin gerekliliğine işaret eder: Kurban edimi olsun ki, kutsallık olsun; kutsallık olsun ki, kurban edimi olsun. Topluluğu ortak bir bilince, duygusal ve maddi söylemlerle birlikte, ulaştırmanın en kolay yolu savaştır.[2] Savaşlar da insanlar ölür ve egemen olan, iktidarını ölülerin üzerinden yükseltir ve mitleştirir; özel günlerde anarak yılın belli dönemlerinde bu dinamiği insanlara hatırlatır.

Bu edim, sadece topluluğun yeniden yaratılması gayesi güden bir davranış değildir. Bireysel ya da ailesel sınırlar içerisinde dahi etkin olan bir edimdir. Yeni bir menkul kıymete sahip olmanın, hastalıktan kurtulmanın, üniversite sınavını kazanmanın ve üniversiteden mezun olmanın sonrasında yapılan hayvan kurbanı veya hayvansal bir kurbandan ziyade gönül borcu olarak ebeveynlere ilk alınan maaşın verilmesi (kefaret/diyet) gibi yeniden doğuş-diriliş-kendin olma-“kendi ayaklarının üzerinde durma” gibi anlamlar birincil kullanımın izlerini taşıyan ikincil kullanımlara bir örnektir.

2. Birincil Kullanımına Katkı

Tek tanrılı dinlerde kurban, İbrahim peygamberden Habil ile Kabil’e kadar uzanır. Çok bilinen hikâye olan İbrahim peygamberin efsanesi, Tevrat’ın Tekvin bölümünde ve Kur’an’ın Saffat suresinde kendine yer bulur.

Saime Tuğrul, Girard’dan ödünç alarak sorduğu soruyu burada yinelemek uygun: “… kurbanlık mekanizmasının kökenlerini irdeleyerek, bütün dinlerin özünde neden kurban verme eyleminin olduğunu sorgular. Kurban, dinin en arkaik formlarından birisidir Girard’a göre, ancak neden insanoğlu, kurban verme gereğini duyar?”[3] Bunu olasılıkla Paleolitik atalarımızdan bize kalan bir miras olarak okumak mümkün. Beslenmek için ihtiyaç duyduğumuz hayvanların avlanmasının bir ritüele dönüşmesi oldukça olağan. Paleolitik dönemde, av ve avcı ilişkisinin yakınlığını (başta bahsettiğim “krb” kökünden olan “akraba” kelimesinin “yakınlıkla” ilişkisi ve aynı kökten gelen “kurban” kelimesinin ilişkisini hatırlatmakta yarar var) mağara resimlerindeki avlanma sahnelerinde görmekteyiz. Ayrıca sadece kurban ediminin hayvanların avlanması olarak görmemek gerekir.

Günümüzde ise kurbanın ilahî temelini, en azından üç büyük din için, Habil ve Kabil hikâyesinin oluşturduğunu söyleyebiliriz. Aralarındaki problemi çözmek için kurban sunmaya karar verdiklerinde Habil çoban olduğu için sevdiği besili bir koçu; Kabil ise çiftçi olduğu için mahsulünün değersiz kısmından bir demeti sunar. Ancak burada iki farklı kurban sunumuna dikkat çekmek gerekmektedir: Kabil’in kansız kurbanı ve Habil’in kanlı kurbanı. Burada Orta Doğu menşeli dinî kurbanın temelini görebilmekteyiz ancak daha evrensel perspektiften baktığımızda kurban edilecek olgunun toplumun ya da topluluğun temel ekonomik uğraşısının çıktısı olduğunu belirtmeliyiz. Genelde bitki (çiftçi toplum) ve av hayvanları sunulmakla birlikte ekonomik durumu iyi olan toplumlarda mücevherler, ekonomik durumu düşük toplumlarda ise hamurdan ve balmumundan yapılmış hayvan heykelcikleri kurban olarak sunulmuştur. Çoğu inanç, hem kanlı hem kansız kurbana açık olmasına rağmen Sibirya Şamanları, Avustralya Aborijinleri ve Taoizm, kanlı kurban istemez.[4]

Birincil kullanımın dinî bağıntısını kendi içinde kanlı ve kansız olarak, kökenine de değinerek inceledik. Şimdi ise ikincil kullanımını yani seküler bağıntısına değinelim.

3. İkincil Kullanımına Katkı

Tayfun Atay’ın kitabının adı olan “Din Hayattan Çıkar” kelâmından hareketle Sekülerizm Din’den Çıkar gibi oldukça tartışmalı bir ifadeyle bu alt başlığa başlıyorum. Habil ve Kabil benzeri efsanelerin ötesinde kurumsal anlamda dinî bir otoritenin olmadığı ve siyasi mekanizmanın klan seviyesinde kaldığı toplulukların kurban anlayışıyla, son yüzyıllarda algılanan kurban anlayışı bir hayli farklıdır. Burada sosyoekonominin farklılaşması ve buna binaen şekillenmiş bir kurban âdeti geliştiği aşikardır. Sosyoekonominin kurbanla ilişkisiyle ilgili son sözü Freud’a bırakmak yerinde olur: “Özel mülkiyetin ortaya çıkışıyla birlikte kurban da Tanrı’ya bir armağan, mülkiyetin insandan Tanrı’ya devri olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Ama bu yorum, kurban töreninin bütün özgünlüklerini açıklamasız bırakmıştır. Eski çağlarda kurban hayvanının kendisi de kutsaldı, yaşamı dokunulmazdı; sadece bütün klan üyelerinin olaya katılmasıyla ve Tanrı huzurunda suçu paylaşmasıyla öldürülebilir, böylece kutsal öz (madde) klan üyeleri tarafından tüketilebilir ve birbirleriyle ve Tanrı ile olan özdeşlikler güvence altına alınabilirdi. Kurban bir kutsama, kurban edilen hayvan ise klanın bir üyesiydi.  Klan üyelerince öldürülen ve tüketilen, Tanrı’ya benzerliklerini tazeleyen ve güvence altına alan şey, totem hayvanıydı, ilkel Tanrı’nın kendisiydi.”[5]

Yukarıdaki bahsin dışında, bireyin bir ülkü uğruna feda edilmesinden yola çıkan şehit, mağdur ve mazlum kavramları da kurban ile iltisaklıdır.

Şehitlik gibi dinî bir kavramın millî vakıalara tezahür etmesi kurbanlığın en seküler -hayata dair- bileşimidir. Şehitlik kavramı, İbrahim sonrası dinlerde sıklıkla karşılaşılan bir fenomendir. İslâm inancında şehitlik mertebesi, dinî mücadeleler esnasında ölen/öldürülen kişilere verilmektedir. Ancak İslâm inancındaki şehitlik kavramında oldukça radikal bir değişiklik göze çarpmaktadır: Eskiden, savaşa mücadele için gidenler ve günümüzde savaşa ölmek için yani şehit olmak için gidenler olarak. Benslama’nın da belirttiği gibi: “Geleneksel İslâm’da, şehit, ölmeyi arzulamadan ölümü karşısında bulan bir savaşçıdır. Ölümü başka savaşçılarla mücadelesinin doğasında olan bir tehlike olarak kabul eder ama yaşamak ister: Ölürse, fazladan bir ödül alır. İslâmcılığın yeni şehidi içinse, ölüm mücadele sırasında gerçekleşebilecek bir şey değil, mücadelenin ereğidir. Ölmektir zafer.”[6]

Dinî söylem yerine millî söylem örneklerini Sermaye-Ulus-Devlet[7] birlikteliğiyle yani 20. yüzyılla birlikte görmek mümkündür. “Vatan için feda olsun”, “canım sana feda”, “şehitlerin kanıyla yeşeren toprak” vb. söylemler, vatan toprağının kutsallığına işaret eder ve bu kutsallığı korurken ölmenin şehitlikle özdeşleştirilir. Dinî bir kavramın millî veya seküler diyebileceğimiz değişimine en iyi örnek “vatan toprağı” için ölmektedir. Şehitlik, her ne kadar sağ cenaha yakın ideolojilerinin tekelinde olduğuna dair vurgu yapsak da sol cenah içinde de kullanılan bir kavramdır. Örneğin, Hıristiyanlarda şehit, tac ile süslenir ve Müslümanlarda ise şehit cennetteyken başına tac takılır. Buna benzer bir gelenek, Saime Tuğrul’un aktardığına göre, Türkiye’deki seküler, devrimci ve radikal bir eylem olan ölüm oruçlarında görülür. Eylemciler, beyaz bantlarını (taca benzer) kuşanarak ölüm orucuna çıkarlar. “Ben de bugün ölüm orucuna başlıyorum. Yedi yoldaşımızla birlikte onur bandımızı kuşanıyoruz. Ben kurban değilim […] Kanım da canım da bu vatan için feda olsun. […] Bir devrimci için doğal olan şehitlik kimseyi üzmesin. [Vurgular bana ait. S.A.]”[8]

4. Sonsöz Yerine: Kurban Kelimesinin Gündelik Dilde Kullanımı

Farklı isimlerden, mevkilerden, düşüncelerden insanların kurban kelimesini bağlamından ne denli kopararak kullandığını burada alıntılayarak gösterip bu kısa yazıya son vereceğim. Yazıların içindeki vurgular bana aittir.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Bizim ilan ettiğimiz OHAL’e kurban olsun onlar. (Şubat 2018)”[9] diyerek yabancı basın mensuplarına OHAL ile ilgili sorularına tepkisini dile getirirken…

Mesud Barzani, “Şehitlerimizin dökülen kanına ve verilen bedellere karşı göstereceğimiz en büyük vefa, Kürdistan’ın bağımsızlığıdır. KDP’nin en büyük amacı; Kürdistan’ın bağımsızlığı, barış ve birlikte yaşamdır. Bu yolda kurban vermeye de hazırdır. (Ağustos 2017)”[10], diye açıklama yapmıştı Kürdistan Demokrat Partisi’nin 71’inci kuruluş yıldönümünde.

Gökhan Kök, “Kendisinin ve ailesinin FETÖ’nün kurbanı olduğunu öne süren Gök, psikolojisinin bozulduğunu ve ilaç kullanmaya başladığını ifade etti. (Nisan 2018)[11]

CHP Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu, “Şeker pancarını küresel şirketlere kurban etmemek için şeker fabrikalarına sahip çıkmalıyız (Şubat 2018)[12]

“Jazz hız kesmiyor! Son kurban Spurs… (Şubat 2018) ” Bir Basketbol haberi.

Doğan Cüceloğlu, “Maalesef farkına varmadan meslek başarısı uğruna kurban edilmiş pek çok evlilik ve aile başarısı var (Nisan 2018)” aile yaşamı ve iletişim adlı konuşmasında…

 

Dipnotlar 

[1] Saime Tuğrul, Ebedi Kutsal Ezeli Kurban, s. 20.

[2] Saime Tuğrul, Ebedi Kutsal Ezeli Kurban, s. 20.

[3] Saime Tuğrul, Ebedi Kutsal Ezeli Kurban, s. 113.

[4] Saime Tuğrul, Ebedi Kutsal Ezeli Kurban, s. 115.

[5] Freud, 1999: 203-204

[6] Benslama, 2018.

[7] Ulus-devlet denilen organizmaya Karatani, Sermaye’nin de eklenmesi gerektiğini söyler. Yani Sermaye-Ulus-Devlet. Bu kavramların her biri kendiliğe sahip olmasına rağmen biri olmadan diğerleri bir anlam ifade etmeyeceğini ve hatta Borromean halkaları benzetmesini yapmaktadır. Bu görüşü benimsiyorum ve bu görüş izleğinde yazıya devam ediyorum. Karatani’nin ilgili kitabı için: Dünya Tarihinin Yapısı, Metis Yayınları, 2017.

[8] Tuğrul, 2014, s. 167.

[9] https://www.birgun.net/haber-detay/soylu-bizim-ilan-ettigimiz-ohal-e-kurban-olsun-onlar-204931.html

[10] http://www.rudaw.net/turkish/kurdistan/150820176

[11] https://www.sabah.com.tr/gundem/2018/04/25/istiklal-marsli-savunma-yapan-feto-sanigi-icin-karar-verildi

[12] http://www.hurriyet.com.tr/chpli-kayisoglu-seker-pancarini-kurban-etmeye-40747743

 

Kaynakça

Benslama, F. Ölüm Siyaseti, çev. Orçun Türkay, İletişim Yayınları, 2018.

Freud, S. Dinin Kökenleri, Çev. Selçuk Budak, Ankara, Öteki Matbaası, 1999.

Tuğrul, S. Canım Sana Feda, İletişim Yayınları, 2014.

Tuğrul, S. Ebedi Kutsal Ezeli Kurban, İletişim Yayınları, 2016.

https://www.birgun.net/haber-detay/soylu-bizim-ilan-ettigimiz-ohal-e-kurban-olsun-onlar-204931.html

http://www.rudaw.net/turkish/kurdistan/150820176

https://www.sabah.com.tr/gundem/2018/04/25/istiklal-marsli-savunma-yapan-feto-sanigi-icin-karar-verildi

http://www.hurriyet.com.tr/chpli-kayisoglu-seker-pancarini-kurban-etmeye-40747743

http://www.hurriyet.com.tr/sporarena/jazz-hiz-kesmiyor-son-kurban-spurs-40740176

http://www.hurriyet.com.tr/cuceloglu-evlilik-ve-aile-basarisi-meslek-b-40810229

http://www.birikimdergisi.com/haftalik/7916/kurban#.Wsv-WYhubIU

Related posts

Leave a Comment