Yazar: Mehmetcan Soyluoğlu (Bu yazı Gorgon e-Dergisi’nin 2. Sayısı’nda yayınlanmıştır.)
Günümüzde gittikçe globalleşip dünyaya bağlanırken, bizi biz yapan, bulunduğumuz çevreyi şekillendirmiş veya bulunduğumuz çevre ile şekillenen kültürel ve doğal mirasımızın yok oluşu gözlerimizin önünde gerçekleşiyor. Öte yandan git gide popülaritesi artan ve global bir harekete dönüşen “Slow Food” veya “CittaSlow” hareketleri sürdürülebilir bir çevre ve kültür yaratma konusunda sistematik bir yol çizerek aslında kültür mirasının yaşatılması ve devamlılığının çevresel normlara göre doğallığında devam ettirilmesine büyük katkı koyuyor. Bu çalışmada, kültürün yaşatılması ve sürdürülmesinin söz konusu organizasyonlarca nasıl sağlandığı incelenmiş ve kültürel mirasın, “CittaSlow” unvanı almak için gerekli kriterler içerisinde ne derece önemli olduğu değerlendirilmiştir.
CittaSlow, yavaş akımı içerisinde kültür mirası korunması açısından en önemli yapılanma olarak gösterilebilir. 1999 yılında İtalya’da ortaya çıkan akım İtalyanca Citta-Şehir ve İngilizce Slow-Yavaş kelimelerinin birleşmesiyle Türkçeye “Yavaş Şehir” olarak aktarılmış. CittaSlow aslında Slow Food felsefesini temel alarak oluşmuş ve benliğini kaybetmiş, birbirine benzeyen şehirleşme modeline karşın her bölgenin kendine özel kültürel ve doğal mirasını merkez alan ve bölgelere kendilerine has bir benlik kazandırarak gelişmesini sağlama yoluna giden bir organizasyon.[1] Slow Food akımı ise aslında 1989 yılında İtalya’nın başkenti Roma’da kurulacak olan bir Fast food zincirini protesto etmek amacı ile ilk kez bir kitlesel hareket olarak ortaya çıkmış, kuruculuğunu Carlo Petrini ve arkadaşlarının üstlendiği Bra[2] merkezli bir harekettir.[3] Fakat bu tarihten önce de Carlo Petrini ve arkadaşları aslında kendi yaşadıkları bölge ve civar bölgelerde geleneksel üretim, yemek hazırlama metotları ve tatların korunması ve sürdürülebilmesi için aktif çalışmalarda bulunmuşlardır.[4]
Tüm “Slow (Yavaş)” hareketlerinde ortak sembol ise salyangozdur. Salyangoz, Slow Food Devrimi adlı kitabın arka kapağında belirtildiği üzere, ömrü boyunca yavaş ve emin adımlarla arkasında iz bırakarak kendi gövdesinin ötesinde yollar kat eder[5]. Günümüzde “Slow Food” hareketi 160 ülkede temsil edilirken[6], “CittaSlow” organizasyonu da 236 şehirde yürütülmekte[7] ve bu rakamlar genel düşünce yapısı olarak yavaş hareketin ne kadar büyük kitlelere yayılım göstermekte olduğunu ve küreselleşme ile gelen sorunlar arttıkça daha da büyük bir hale geleceğini göstermektedir.
Belirtilmelidir ki, yavaş hareket ya da bu felsefe hareketin hızını temel almaz! Bunun yerine bahsedilen yavaşlık aslında hızlı ve çoğu zaman kontrolümüz dışında giden yaşamı biraz yavaşlatıp, yaşamdan keyif alabilmek ve yaşam kalitesini arttırabilmektir.[8] Tabi bunun yanında bu düşünceyi benimsemiş birey veya şehir sürdürülebilir bir çevre, yerele ve doğadan gelene destek veren kültür, sahip çıkan ve bunu yaşatmaya çalışan bir anlayışı benimsemiş durumda olmalı. Bu parametreler özellikle “CittaSlow” organizasyonunda belirgin birer kriter halini alır ve bir şehrin bu organizasyona katılıp katılamayacağını belirler. Bunun yanında kriterlere uyum sağlamış bir şehir aslında kendi bölgesi içerisinde bulunan kültürü ve kültür mirasını korur ve var olan kültürlerin devamlılığını sağlamış olur.
CittaSlow Temel Kriterleri ve Kültürel Miras
CittaSlow organizasyonuna üye olacak şehir eğer 50.000 nüfuslu olma kriterine uygun ise ve belirlenen kriterlere göre yapılan bir puanlamada barajı geçerse “Slow City” yani “yavaş” veya “sakin şehir” unvanını almaya hak kazanır.[9] Peki, nedir bu kriterler ve bir şehir bu unvanı kazanınca ne elde etmiş olur?
Ana maddeler şu şekilde gruplanabilir:
- Çevresel politikaları
- Altyapı politikaları
- Şehir kalitesini arttırabilmek için tesislendirme ve teknolojik yapılandırma çalışması
- Yerel üretimi kurtarmak
- Bilgilendirme (Eğitim)
- Misafirperverlik
- Slow Food hareketini destekleyen projeler yapmak
Belirtilmiş maddeler ana başlıklar olup kendi içlerinde de detaylandırılabilirler. Bu detaylandırmalar ile birlikte aslında bu maddelere uymuş bir şehir sürdürülebilir bir çevre politikasını yürüten, yerel kültür ve üretimine sahip çıkmış ve bunun eğitimini alıp bilinçlenmiş teknolojiyi de hayatı kolaylaştıran bir avantaja çevirebilmiş, yaşam kalitesi yüksek bir şehir anlamına geliyor.
Peki, bu kriterler kültür mirasının korunması ve yaşatılması ile ne derece ilişkili? Belirtilen maddeler detayları ile incelendiğinde, kültür mirasının korunması ve yaşatılmasın öngören iki madde öne çıkıyor. Bunlardan biri yerel üretimi kurtarmak, diğeri ise altyapı politikaları ile ilişkili maddelerdir. Yerel üretimi kurtarma politikası detaylı incelendiğinde, geleneksel üretim ve zanaatların kurtarılması, kayıt altına alınması ve kalitesini korunarak devam ettirilmesinin amaçlandığı görülür. Bu şekilde gelişmiş bir politika zanaatkarın değer görmesi ve gelecek nesillere de kültürel aktarımın tüm değerleri ile aktarılmasına yardımcı olur. Çünkü, böyle bir ortamda üreten zanaatkar ticari amaç gütmekten çok işinin değerinin bilindiğine inanır ve onu yapabildiği en kaliteli şekilde üretmeye çalışır. Altyapı politikaları ile ilgili kriter ise dolaylı olarak tarihsel kültür mirası ile ilişkilendirilebilir. Bunun ana sebebi, yavaş şehirlerde altyapı çalışmalarının içerisinde, tarihi dokunun ve merkezlerin sahiplenilmesi, geliştirilmesi ve değerlendirilebilmesi politikalarının da yer alıyor olmasıdır.
Türkiye de yapılan bir alan çalışmasına göre bir şehrin “Yavaş Şehir” unvanını alabilmesi için belirtilen ana kriterler içerisinde çevre politikaları, altyapı politikaları ve yerel üretimi kurtarma planlamalarını içeren kriterlerin diğer kriterlere göre daha ağır bastığı sonucuna ulaşıldı.[10] Bu sonuca göre kültür mirasının korunması ve sürdürülebilir bir hal almasını amaçlayan politikaların yavaş şehirlerde en önemli unsurlardan biri olduğunu öne sürebiliriz.
Sonuç
Globalleşen dünyamızda kültürel aktarım gitgide azalmıştır ve toplumsal bir benzerlik halinde tüm coğrafyalarda bir yozlaşma söz konusu olacaktır. Öte yandan hala umut veren Yavaş Yemek ve Yavaş Şehir hareketleri ve felsefeleri bu yozlaşmaya karşı global ama her bölgenin ya da bireyin kendi karakteristik özelliği ile ortaya koyduğu anlamlı bir hareket olarak gitgide büyüyor. Çevresel yok oluştan, kültürel yozlaşmaya pek çok alanda günümüzde yok olan ve toplumların yaşam kalitelerine gittikçe düşüren mevcut düzene bir çözüm bulmak ve sürdürülebilir bir yaşamı geçmişteki gibi tekrar canlandırabilmek felsefesi ile yola çıkan Yavaş Şehir organizasyonu da bunu gerçekleştirirken bölgelerin kültürel miraslarına da sahip çıkılabilecek bir mekanizmayı harekete geçiriyor. Yavaş Şehirler, kültür mirasının yaşam kalitesi ile ilişkisi olduğunu bizlere kanıtlarken, kültür mirasının yaşatılması ve sürdürülebilirliğinin pratikte nasıl hayat bulabileceğini ve hayat bulması gerektiğinin en iyi örneklerini oluşturuyorlar.
Kaynakça
Baldemir E., Kaya F., ve Şahin T. K. (2013). “A Management Strategy within Sustainable City Context: Cittaslow,” Procedia – Social and Behavioral Sciences, vol. 99, p. 75-84.
Petrini C. ve Padovani G. (2012). Slow Food Devrimi (Çev. Çağri Ekiz) (2nd ed.). İstanbul: Sinek Sekiz Yayınları.
Radstrom S. (2014). “A Place-Sustaining Framework for Local Urban Identity: an Introduction and History of Cittaslow,” Italian Journal of Planning Practice, 1(1), 90-113.
Topal T. Ü., Korkut A. ve Kiper T. (2016). “Yerel Kı̇mlı̇ğin Kent İle Buluşması: Cı̇ttaslow-Yavaş Şehı̇rler,” İdil Sanat ve Dil Dergisi, Cilt 5, Sayı 25, 1413-1430.
[1]Cittaslow.net
[2]İtalya’nın Kuzeybatısında yer alan bir kasaba.
[3]Susan, 2014
[4]Petrini ve Padovani, 2012
[5]a.g.e.
[6]Slowfood.com
[7]Cittaslow.net
[8]Susan, 2014
[9]Topal vd., 2016
[10]Baldemir vd., 2013