Edebiyat

H. G. Wells ve İlerlemenin Belirsizlikleri

Yazar: Peter J. Bowler

Çevirmen: Nazım Fırat Şemin

H. G. Wells ve İlerlemenin Belirsizlikleri

H. G. Wells insanlığın geleceği hakkında her zaman endişe duymuştu. İnsan ilişkilerinde ilerleme olmasını ümit ederken bunun zorunlu ve sürdürülebilir olamayacağının farkındaydı. Meslek hayatı boyunca devrim yaratan teknolojik gelişmeleri övmüş olsa da bunların yozlaşmaya veya 1914 yılında olduğu gibi yıkıcı bir savaşa yol açabileceğinden korkuyordu. Bununla beraber nelerin ilerleme olarak tanımlanabileceğinin üzerinde de anlaşmazlıklar olduğunun farkındaydı. Özellikle ilerlemeye devam eden teknolojik yenilikler, toplumun sürekli yeniden düzenlenmesini gerektirebileceği için modern endüstrinin yararlarını herkese ulaştırmak yeterli olmayabilirdi. Biyolojik ve sosyal evrimde tamamen yeni işlevler sunan ilerici adımlar aralıklı, açık uçlu ve tahmin edilemezdi. Bu belirsizlikler beraberinde bir farkındalık getirdi: teknolojik yenikliklerin olduğu yerde gelecekteki buluşların ve bu buluşların uzun vadeli sonuçlarının ne olacağını tahmin etmek neredeyse imkansızdı. İlerleme devam etse bile bu geleneksel ilerleme fikrinin savunucularının hayal edeceğinden çok daha açık uçlu, tahmin edilemez olacaktı.[1]

Wells için belirsizliğin en temelinde, insan ırkının mevcut gelişme hızını sürdüremeyebileceği korkusu bulunuyordu.  1895 yılında yayımlanan “Zaman Makinesi” adlı hikâyesinde zaman yolcusu gelecekte olacak dönemleri bize yansıtıyordu: “Bizim zamanımızın herhangi bir binasından daha büyük olan, kocaman ve görkemli yapıların önümde yükseldiğini gördüm, ancak parıltılardan ve sis bulutlarından yapılmış gibilerdi.”[2] Ancak zaman yolcusu, sosyal bölünme ve yozlaşma yüzünden dizleri üstüne çöken bir dünyaya gelmişti. Acımasız Morlock’lar endüstriyel işçilerin neslinden gelirken çocuksu Eloi’ler çalışmayan, yüksek sınıftan geri kalanlardı.  Bu öngörü, Wells’in zoolog arkadaşı E. Ray Lankaster’ın Darwinci teoriye yaptığı eklemeler üzerine kuruluydu. Lankester evrimde popülasyonun çevresine uyum sağlayarak işlediğini, ilerlemenin zorunlu olmadığını, kendini daha az aktif ve bu yüzden daha kolay bir yaşam şekline alıştıran yaşam şeklinin bozulacağını savunuyordu.[3] Burada daha karmaşık bir ilerleme öngörüsü mevcuttu; herhangi bir ilerleme zamanın koşullarına göre değişmekteydi ve bu yüzden önceki eğilimlerin dayanaklarına bakılarak tahminde bulunamazdı.

Bu Darwinci bakış açısı Wells’in kurgusal olmayan, son derece başarılı 1920 yılında iki haftada bir yayımlanmış olan The Outline of History (Ana Hatlarıyla Tarih) yazısında çok daha belirgindir. İnceleme, dünya üzerinde yaşamın gelişimi ve insan türünün evrimiyle başlar. Wells’e göre ilerleme evrim süreci ve taş devrinden itibaren insanlık tarihinde muhakkak yaşanmıştır, ancak sabit bir yükselme eğilimi göstermemektedir. Darwinci biyolojik evrim görüşünün etkisi, birkaç yıl sonra Julian Huxley’le yazdığı The Science of Life isimli üç ciltlik kitabıyla devam etmiştir. Wells’e karmaşık biyolojik yapının veya daha karmaşık bir toplumun sağlanması için birden çok yolun olduğunu göstermiştir. İki alanda da ilerici adımlar gerçekten düzensiz, öngörülemeyen ve açık uçluydu. Wells insan toplumunda ilerleme kaydedildiğinde itici gücün rasyonel düşünce, bilim ve teknolojik yenilikler olduğundan emindi. Ancak tarih, yaratıcılığın faydalarının neredeyse her zaman muhafazakarlık ve toplumsal gerilimler aracılığıyla nasıl baltalandığını ve I. Dünya Savaşı felaketine yol açtığını da göstermiştir.[4]

Wells yeni ve daha az belirleyici bir ilerleme fikrinin üzerinde durmuştur. 19. yüzyıl toplumunun ilerlemenin kaçınılmazlığına olan inancı sadece engelleri hafife aldığı için değil; aynı zamanda ilerlemenin nasıl olacağına dair aşırı basitleştirilmiş bir model atfettiği için yersizdi. Ulaşılacak hedefe dair ne tür görüşleri olursa olsun, Wells’in Marksistler de dâhil olmak üzere bir noktaya kadar övdüğü önceki neslin tarihimizi nihai bir ütopyaya giden, gelişimsel aşamaların bir merdiveni olarak hayal etmişlerdi. Darwinizm yaşam tarihinin merdivenden ziyade dallanan bir ağaçla temsil edilmesinin mantığını göstermiş, bu düşünceyle Wells insanlık tarihinin karmaşık toplum modellerinin de birçok çeşidi olabileceğini görmüştür. Hayvan evrimindeki büyük atılımların çoğu küçük başlangıçlardan gelmiş; bunun gibi insan tarihindeki en önemli gelişmeler de önceki eğilimlerin devamı olarak nitelendirmekten çekinilmelidir. Wells, ağırlıkla Avrupa’da ortaya çıkan bilim ve teknolojinin modern sentezini örnek olarak ele almıştır. Avrupa, tarihinin büyük bir bölümünde ilerlemenin ön saflarında yer alamadı ancak modern bilim ve endüstride yaşadığı gelişmeler onu dünya hâkimi pozisyonuna getirdi. Wells, bu durumu ilk başta önemsiz görünen memelilerin dinozor çağında geçirdikleri evrimleriyle açıkça karşılaştırmaktadır.[5]

Bu modern atılım, kültürel evrimin farklı bir ağacının sadece bir kolundan elde edilmekteydi ki bu kol ne ana görüş içindeydi ne de zamanının en gelişmişiydi. Avrupa’da yaşanan bu bilimsel ve teknolojik atılımın gerçekleşeceğini önceki tarihi eğilimleri ele alarak açıklanamayacağını savunan tek düşünür Wells değildi. Alfred North Whitehead’in de aynı şekilde belirttiği üzere beklenmedik gelişme olmasaydı insanlığın sayısız çağ boyunca durgun kalacaktı. Whitehead modern bilimin yükselişini 19. yüzyıla kadar teknolojiyle bağlantısı olmayan felsefi gelişmenin bir sonucu olarak görmüştür.[6] Wells’e göre Avrupa’nın dünya hakimiyetine yükselmesinin altında yatan sebep insanları deniz keşifleri yapmak için yüreklendiren izole coğrafik konumudur. Geçmişin büyük imparatorluklarıyla kıyaslandığında Avrupa kara yerine su tarafından sınırlanmış zorlu bir coğrafyadır; Atlantik okyanusu ve ötesine bakmaktadır. Bunun sonucu sadece bir Sanayi Devrimi’ni değil, Wells’in “mekanik devrim” olarak nitelendirdiği, buhar ve elektrik gibi yeni güç kaynaklarını da destekleyen bir kültürdü. Bu Wells için bir “insanlık deneyiminde yeni bir şey… İnsan hayatında böyle bir değişimin tarihte yeni bir sayfa açılacağını” müjdelemiştir.[7]

Ancak böyle bir gelişim beraberinde sorunları da getirdi. Henüz geleneksel kültür ve politikanın sınırlandırmalarını aşamamış bir toplumda teknolojik ve bilimsel yenilikler patlamıştı. Teknoloji askeri amaçlar için kötüye kullanılmış ve I. Dünya Savaşı bunun muhtemel yıkıcı sonuçlarını göstermişti. Savaş başlamadan yıllar önce Wells, havacılık gibi yeni teknolojilerin gelecek savaşlarda ne kadar yıkıcı olabileceğini tahmin eden ilk kişiler arasındaydı. Bu durum, 1908 yılında çıkan The War in The Air (Havada Savaş) romanının teması iken 1914 yılında çıkan The World Set Free (Dünya Özgürleşti) isimli romanında sadece atom fiziği alanındaki keşifler sonucunda ortaya çıkan yeni bir enerji kaynağını değil aynı zamanda bir atom bombasının icadını da öngörmüştü. Savaş sonrası dönemde Wells, çoğu insanla beraber sıradaki savaşın uygarlığın sonunu getireceğinden endişe ediyordu. 1933 tarihli fütüristtik The Shape of Things to Come (Gelecek Şeylerin Hâli) isimli romanında yıkıcı savaştan sonra büyük bir kısmı yabanıl bir duruma indirgenmiş dünyayı tasvir etmişti. Ancak Wells’in havacılık uzmanları tarafından yönetilen ufak bir teknokrat topluluğunun hayatta kalacağına ve nihayetinde toplumu daha rasyonel bir çizgide canlandırarak gerçek bir ilerleme çağına gireceğine umudu vardı. İnsanlık sonunda eskimiş kültürel değerlerin bağladığı prangalarından kurtulacaktı.[8]

Gelecekte oluşacak bu toplumun nasıl bir şekle gireceğine dair ise Wells’in çok net planları vardı. Kitap, teknolojik yeniliğin meyvelerinin adil bir şekilde dağıtılmasını garantiye alacak rasyonel derecede düzenli bir “Dünya devleti” kampanyasını destekledi. The Shape of Things to Come (Gelecek Şeylerin Hâli) romanında Wells, demokrat olmamasına karşın kendisinin dünyayı değiştiren havacılardan oluşan “bilim samurayları” adlı elit bir topluluğun faaliyetleri doğrultusunda hareket ettiğini gördü. Herkese bolca malzeme vermekle duygusal ihtiyaçların tatmin edilemeyeceği fikrini de anlayışla karşıladı. İlk başta insanlığın neredeyse ruhani bir birlik yarattığını hayal ettiğini görünce; yarı-dini çizgiler arasında düşünmüş olabileceği akla geliyor. Ancak Alexander Korda’nın çektiği Things to Come (Gelecek Şeyler) adlı filme yazdığı kitaba gevşek bir şekilde bağlı senaryosuna tamamlayıcı bir bölüm ekleyerek dönüştürülmüş bir insan ırkının uzay seyahati aracılığıyla kozmosa yayılması olasılığı dine materyalist bir karşılığı olma seçeneği sunuyor; hayatımıza esas amacını verecek bir şey. Ancak burada bile muhafazakâr düşünürlerin öngörülebilir yaşamlarına gelebilecek bu rahatsızlığı kabul etmemesi tehdidi var. Filmin son sahnelerinde kızgın bir kalabalık genç kozmonotları uzaya yollayacak devasa silahı yok etmeye çalışmaktadır (burada Wells Jules Verne’e saygılarını sunar. Samurayların lideri cennete işaret eder ve bize bir seçenek yapma hakkı verir: “Bütün evren ya da hiçbir şey…  Hangisini istiyorsunuz?” ve sahne karararak yerini “NEREYE, İNSANLIK?” başlığına bırakıyor.[9]

Dünya Devletinin eylemlerini uzaya genişletmek isteyeceği önermesi Wells’in ilerleme görüsünün önemli başka bir bileşenine işaret ediyor. Teknolojik yeniliklerin itici güç olduğu zaman, eski ilerleme düşüncelerinin sabit bir ütopya fikrinin tezahürlerinin artık olamayacağının farkındaydı. İcatlar yapılmaya devam edecek ve toplum buna karşılık uyum sağlamaya devam edecekti. Bilimle itilen teknolojinin cini lambadan çıktığına göre, Wells gelecek buluşları tahmin etmenin ve başarılı olanların sonuçlarının tahmin edilmesinin zor olacağının son derece farkındaydı. Gerçekten rasyonel bir toplum bunu dikkate almalı ve ona göre planlar yapmalıydı.

Öngörülemezlik unsuru, yüzyılın başında oldukça belirgin bir hâle gelmişti. Wells, askeri havacılık uygulamalarının, iyimserlerin hızlı küresel taşıma sayesinde dünya birliğinin sağlanması umutlarını ezeceğinin farkına vardı. Bu konuya The War in the Air (Havadaki Savaş) isimli kitabında değinir, kitapta dünyanın kara taşımacılığı hâlihazırda Louis Brennan tarafından icat edilen jiroskopik monorayla sağlanmaktadır. Monoray kanyonları ve denizleri tek bir ray üzerinde geçebilmektedir. Wells bunun başarılı olabileceğini düşünse de gerçek dünyada bu icat test edilmiş ancak asla kullanılmamıştır.

Wells aynı zamanda farklı alanlardaki teknolojilerin etkilerini tahmin etme zorluğuyla da karşı karşıya kaldı. The Sleeper Awakes (Efendi Uyanıyor) adlı romanında gökdelenlerle dolu bir Amerika deneyimini resmederek hepimizin bir gün mega şehirlerde yaşayarak dış etkenlerden korunacağımızı ima etmiştir.[10] Ancak bir yıl sonra yazdığı romanı Anticipations (Öngörüler), daha ciddi bir öngörü yapma çabasına girerek elektrikli tren ve otomobillerin icadının büyük şehirlerin dağılmasına neden olacağını, insanların dış mahallelere taşınacağını ileri sürmüştür. Wells’e göre bilimsel keşifler sonucu ortaya çıkacak yeni teknolojiler tahmin edilemez ve giderek genişleyen buluşların bolluğundan dolayı hangisinin pazarda başarılı olacağından emin olunamaz. Rakip teknolojiler toplumu farklı yönlere çekecektir ve hangisinin endüstriyel varoluş mücadelesinde başarılı olacağından emin olmak zordur. Bununla beraber, değişimin hızını tahmin etmek de zordur. Anticipations romanının sonraki baskılarında Wells, havacılığın 1950’ye kadar olağan hâle gelmeyeceğine dair ilk önerisinin oldukça kötümser olduğunu itiraf etmiştir.[11]

Yeni bir teknoloji eskilerine yetişmeye başlasa bile başarısının sonuçlarının neler olabileceğini tahmin etmek zor olabilir. Wells 1932 yılında yaptığı bir radyo konuşmasında, araba yollarında büyüyen kaosu örnek göstererek arabaları genel kullanıcının ulaşabileceği hâle getirmenin ne sonuçlar doğurabileceğini tahmin etmekte yaşanılan zorluğa dikkat çekmiştir. Karayolunun artan trafikle baş etmesi için tekrar tasarlanması gerektiği açıktı. Üniversitelere “Öngörülü Profesörleri” alarak gelecekteki buluşların beklenmeyen sonuçlarıyla baş etmeleri çağrısında bulundu.[12]

Tarihçi Philip Blom, günlük yaşamın şaşırtıcı yeni buluşlarla bezendiği yıllar olan 20. yüzyılın başlarını “vertigo yılları” olarak adlandırır.[13] Wells bu bilinmezlik durumunun süresiz olarak devam edeceğinin farkına varmıştı; bu durum meraklıları için bile tahmin etmeyi neredeyse imkânsız kılıyordu. Teknofiller, buluşları ilerlemenin itici gücü olarak selamlıyorlar, ancak ne sırada neyin icat edileceğini ne de toplum üzerindeki nihai etkilerinin neler olacağını her zaman öngöremiyorlar. Bu günümüzde son derece farkında olduğumuz bir durumdur, çok azı bilgisayarların ve dijital devrimin bu kadar etkili olabileceğini beklerdi ve biz ancak yavaş yavaş bu buluşların bize katıksız iyilikler getirmediğinin farkına varıyoruz. Wells’in tahmin ettiği gibi kötü yan etkileri olduğu ortaya çıkan teknoloji çeşitliğinin sayısı oldukça kabarıktır.

Dipnotlar

[1]  There are many studies of Wells’ life and work; those that deal especially with his predictions include Rosslyn D. Haynes, H. G. Wells: Discoverer of the Future (London: Macmillan, 1980); John Huntingdon, The Logic of Fantasy: H. G. Wells on Science Fiction (New York: Columbia University Press, 1982); and Patrick Parrinder, Shadows of the Future: H. G. Wells, Science Fiction and Prophecy (Liverpool: Liverpool University Press, 1995). More generally, see Peter J. Bowler, A History of the Future: Prophets of Progress from H. G. Wells to Isaac Asimov (Cambridge: Cambridge University Press, 2017).

[2]  H. G. Wells, “The Time Machine” in The Short Stories of H. G. Wells (London: Benn, 1926), 27.

[3]  E. Ray Lankester, Degeneration: A Chapter in Darwinism (London: Macmillan, 1880). On Lankester’s influence on Wells, see Joe Lester, E. Ray Lankester and the Making of Modern British Biology, ed. Peter J. Bowler (Faringdon: British Society for the History of Science monographs, 1995), 178 and 198–202.

[4]  H. G. Wells, “The Making of our World”, in The Outline of History: Being a Plain History of Life and Mankind (London: Newnes, 1920), Vol. 1.. See also H. G. Wells, Julian S. Huxley, and G. P. Wells, The Science of Life (London: Cassell, 1938). On changes in the concept of biological progress at the time, see Peter J. Bowler, Life’s Splendid Drama: Evolutionary Biology and the Reconstruction of Life’s Ancestry, 1860–1940 (Chicago: University of Chicago Press, 1996), especially chapters 7 and 9.

[5]  Wells, The Outline of History, 2:492.

[6]  Alfred North Whitehead, Science and the Modern World (Cambridge: Cambridge University Press, 1926), 136.

[7]  Wells, The Outline of History, 2:643–4.

[8]  H. G. Wells, The War in the Air (London: G. Bell, 1908); The World Set Free: A Story of Mankind (London: Macmillan, 1914); The Shape of Things to Come: The Ultimate Revolution (London: Hutchinson, 1933). The World Set Free is dedicated to the physicist Frederick Soddy.

[9]  H. G. Wells, Things to Come: A Critical Text of the 1936 London First Edition, ed. Leon Stover (Jefferson, N.C.: McFarland, 2007), 197–204. See also Leon Stover, The Prophetic Soul: A Reading of H. G. Wells’ Things to Come Together with the Film Treatment Whither Mankind and the Post-Production Script (Jefferson, N.C.: McFarland, 1987).

[10]  This was originally published as When the Sleeper Awakes in 1899; see H. G. Wells, The Sleeper Awakes, ed. Patrick Parrinder (London: Penguin Classics, 2005). The same scenario forms the backdrop to “A Story of the Days to Come”, in The Short Stories of H. G. Wells (London: Benn, 1926), 796–897.

[11]  H. G. Wells, Anticipations of the Reaction of Mechanical and Scientific Progress upon Human Life and Thought: new edition with the author’s specially written introduction (London: Chapman and Hall, 1914). This was originally published in 1900. “The Diffusion of the Great Cities” is the title of chapter 2; for the prediction about air travel see page 191, and on its timidity see the introduction page ix

[12]  H. G. Wells, “Wanted: Professors of Foresight”, The Listener 8 (November 23, 1932): 729–30 (broadcast November 19, 1932).

[13]  Philip Blom, The Vertigo Years: Change and Culture in the West, 1900–1914 (London: Weidenfeld and Nicolson, 2008).

 

Redaktör: Cemre Yıldırım

Editör: Martı Esin Şemin

Görev Alan Yayın Kurulu: Arman Tekin

Yazının orijinali için:
https://publicdomainreview.org/essay/h-g-wells-and-the-uncertainties-of-progress

Related posts

Leave a Comment