Gizem Korkmaz

Kral Arthur

Kral Arthur

King Arthur

Yazar: Joshua J. Mark

Çevirmen: Gizem Korkmaz

Kategori: Tarih

Kral Arthur, tüm zamanların en tanınmış edebi karakterleri arasındadır. Arthur dönemi efsanesi Yuvarlak Masa Şövalyeleri, Camelot, Kutsal Kâse Arayışı, Lancelot ile Guinevere’in aşkı ve büyücü Merlin yüzyıllar boyunca yazınsal eserleri, müziği ve diğer sanatsal görüşleri etkilemiş ve ilham vermiştir. Avrupa’da 1136 ve 1485 yılları arasında gelişen, 19. yüzyılda diriltilen ve günümüzde hâlâ popülerliğini koruyan Arthur dönemi efsanesinden esinlenilmiş ya da yeniden anlatılmış sayısız kitap, büyük çaplı filmler, operalar, televizyon dizileri, oyunlar, oyuncaklar, tiyatrolar ve çizgi romanlar bulunmaktadır.

Charles Ernest Butler (1864-1933) tarafından yapılan Kral Arthur tasviri.

Bu büyük efsanevi kral, büyük bir olasılıkla MS 5. ya da 6. yüzyıllardaki gerçek bir tarihi şahsiyete istinaden ortaya çıkmıştır. Arthur’u belirli bir tarihi şahsiyet olarak tanımlamanın zorluğunun sebebi onun hikâyesini anlatan birincil kaynaklardır.

Britanyalıların, Badon Tepesi Savaşında -Arthur ile yakından ilişkili bir olay- Saksonlara[1] karşı kazandığı zafer ile kendilerini gösterdikleri eski tarihi kayıtlar vardır fakat Arthur, Britanyalıların[2] lideri olarak tanımlanmaz. Farklı kaynaklarda Ambrosius’un çavuşu olarak Arthur adında biri olması dışında, Ambrosius Aurelianus isimli şahsın ismi en eski kaynaklarda verilir ve bu Ambrosius’u tarihi Arthur için en iyi aday yapar. Genellikle efsanevi Arthur’un gerçek bir şahıstan baz alınarak ortaya çıktığı kabul edilir fakat bu kişinin kim olduğu belli değildir. En akla uygun anlayış ise efsanevi Arthur’un, Arthur adında tarihi bir savaşçıya istinaden ortaya çıktığıdır.

Tarihsel Arka Plan

Efsanevi Arthur’un gerçek bir kişiden ortaya çıktığı iddiası, Arthur isminin Galce olması ve Romalı aile adı Artorius’dan türediği gerçeği ile desteklenmektedir. Ambrosius Aurelianus adlı şahsa Artorius ismi verilmiş olabileceği tartışılmaktadır. Milattan sonra 43’te Claudius’un[3] fetihlerinden itibaren Britanya’da Roma isimleri yaygınlaşmıştır.

Roma, MS 3. yüzyılda imparatorluğu istilacı barbarlardan koruma amacıyla askeri birliklerini çekmeye başladı. Bu zorluklar aşağı yukarı 200 yıl boyunca, 5. yüzyıla kadar şiddetli bir şekilde artmıştı ve Roma, Britanya’da askeri birliklerinin olması gerektiği yerlerde garnizonlarını giderek kaybetmekteydi. Gotların da Roma’yı yağmaladığı aynı yıl olan MS 410 yılından itibaren bütün Romalı garnizonlar Britanya’dan çekilmişti.

Roma’nın askeri birliklerini geri çekme kararı, Britanyalıları işgalciler karşısında çaresiz bırakmıştı. Hadrian[4] duvarına ve diğer bölgelere yerleştirilen Roma ordusu o güne kadar Britanyalıların 300 yılı aşkın bir süredir koruyucusu olmuştu. Roma’nın geri çekilmesinden aldıkları güç ile Kuzeyli Piktler ve İskoçlar bu fırsat ile Britanya’nın tarlalarına ve köylerine akın etmeye başladılar.

Neredeyse aynı zamanda, kıtadaki Sakson birliği bozuldu ve Sakson göçmenler ve istilacılar Britanya’nın güney doğu kıyılarında belirmeye başladılar. Anglo-Sakson tarihi kayıtları:

“MS 443. Bu yıl Britanyalıları denizaşırı Roma’ya gönderdi ve Piktlere karşı destek için yalvarttı; fakat karşılık alamadılar, çünkü Romalılar Hun[5] kralı Atilla ile savaştaydı. Ardından Angluslara gönderdi ve aynı şeyi o halkın soylularından istediler.”

Roma’dan yardım gelmediği zaman Britanyalı kral Vortigern, Piktleri ve İskoçları püskürtme amacıyla, Saksonları bir askeri kuvvet getirmeleri için davet etti. Saksonlar kabul etti fakat işgalcileri mağlup ettikleri an kalmaya karar verdiler. Gildas (MS 500-570), Bede (MS 672-735) ve Nennius (9. yüzyıl) -diğerleri de dâhil olmak üzere- gibi tarihçilere göre Sakson göçü, Britanya’nın sürekli talan edilip yağmalandığı bir işgaldi (modern bilim insanları tarafından tartışılan bir iddiadır).

Britain, c. 600 CE
Britanya, MS 600’ler

Bu dönemde büyük bir Britanya kralı boy gösterdi, insanları etrafına topladı ve Badon Tepesi Savaşında Saksonları yenilgiye uğrattı. Bu kahramana Gildas ve Bede, Ambrosius Aurelianus, Nennius ise tarihte ilk defa ismini kullanan kişi olarak Arthur diyordu. Arthur, Nennius’un eserlerinin öncesinde de zaten iyi biliniyor gibiydi. MS 600 yılında yapılan Catraeth Savaşı’nda hayatını kaybeden savaşçılar için yazılmış ağıt olan Y Gododdin isimli Galce şiir, bu ismi büyük bir kahraman olarak anar. Her ne kadar mevcut el yazmaları yalnızca 13. yüzyıla kadar uzanabilse de, bu eserin savaştan kısa bir süre sonra yazıldığı düşünülmektedir.

Monmouthlu Geoffrey (1100-1155) tarafından yazılmış Britanya Krallarının Tarihi’nin önsözünde açıkça belli olduğu gibi Arthur zamanının büyük bir kralı olarak kabul ediliyordu, fakat Geoffrey’nin bu eseri onu efsanevi bir konuma yükseltecekti.

Arthur Efsanesi

Monmouthlu Geoffrey Kral Arthur karakterini geliştirmesi, hikâyeye efsanevi unsurlar eklemesi ve daha sonra diğer yazarlar tarafından geliştirilen birçok ana karakteri ve motifi eklemesi ile Arthur Efsanesinin yaratıcısı olarak bilinir.

Arthur Efsanesi deyimi birçok farklı hikâyeyi kapsar fakat günümüzde özellikle Sör Thoman Malory’nin 1485’te William Caxton tarafından basılmış İngilizce eseri Le Morte D’Arthur (Arthur’un Ölümü) eserini ifade eder. Efsane, Molary’nin 1469’da hapishanede derlediği, düzenlediği, gözden geçirdiği ve şiir formatında tekrar yazdığı ana kadar sayısız eklemeleri ve sürümleri ile çoğaltılarak Fransa’ya, Almanya’ya, İspanya ve Portekiz’e ve ardından tekrar İngiltere’ye verilen Britanya’nın Krallarının Tarihi kitabından geliştirilmiştir.

King Arthur & the Lady of the Lake
Kral Arthur ve Gölüm Hanımı Henry Gilbert, King Arthur’s Knights: The Tales Retold for Boys and Girls, Edinburgh and London, T.C. & E.C. Jack, 1911, s. 40

Esas hikâye şöyledir; bir zamanlar Merlin adında bir büyücü, yüce kral Uther Pendragon’un, başka bir kralın karısı olan kraliçe Igrayne ile yatmasını sağlamıştır. Merlin’in koşulu, bu ilişkinin çocuğu doğduğu anda ona verilmesidir. Bütün bunlar olması gerektiği gibi olur, çocuğa Arthur ismi verilir ve Arthur Sör Hector adında bir başka lord’a, kendi çocuğu Kay ile beraber büyütmesi için verilir. Yıllar sonra Arthur büyür, Kay’in yarışacağı bir turnuva için Kay ve Hector’a eşlik eder ve Kay’in kılıcını evde unuttuğunu fark eder. Bu yüzden ormanda bir taşa saplanmış olarak bulduğu kılıcı alır. Bu kılıç yalnızca Britanya’nın gerçek kralı tarafından taştan çekip alınabilecek olan Taşa Saplanan Kılıçtır.

Merlin bu noktada geri döner ve evlatlık olduğunu bilmeyen Arthur’a durumu anlatır ve tahtta hak iddia eden diğer lordlar ile savaşmasına yardım eder. Taşa Saplanan Kılıcın sıklıkla ünlü silah Excalibur ile ilişkilendirilmesine rağmen ikisi farklı kılıçlardır. Arthur’un taştan çekip aldığı kılıç Sör Pellinore ile olan mücadelede kırılmıştır ve Merlin Arthur’u Gölün Hanımı’nın (Lady of the Lake) Excalibur’u verdiği gizemli su kaynağına getirir.

Excalibur, bir kılıçtan çok daha fazlasıdır; o Arthur’un yüceliğinin bir sembolüdür. Efsanenin bazı örneklerinde Arthur, kılıcı Sör Gawain’e verir fakat çoğunlukla kılıç sadece Arthur’a aittir. Bu birçok eski hikâyelere ve efsanelere uygun olarak büyük bir kahramanın bir tür büyülü silaha sahip olması durumudur. Arthur diğer lordlara meşruiyetini kabul ettirdiği zaman güzel kraliçe Guinevere ile evlenir ve Camelot’ta hükümdarlığını kurar.

Krallığın en büyük şövalyelerini ziyafete davet eder fakat şövalyeler geldikleri zaman en iyi koltuğa oturacak kişi olmak için kavga etmeye başlarlar. Arthur bu kargaşayı çıkaran şövalyeyi ağır bir şekilde cezalandırır ve gelecekte benzer bir durumun tekrarlanmaması için kayınbabasından yuvarlak bir masa kabul eder. Bundan sonra diye açıklar, kendisi dâhil masada oturan herkes eşit olacak ve herkesin görüşü sosyal konumu her ne olursa olsun ciddiyetle tartışılacak. Dahası, bu salonda yardım talep eden herkes iyi karşılanacak ve her tür yanlış Arthur ve şövalyeleri tarafından haklanacaktı.

Büyülü silahın yanı sıra Yuvarlak Masa motifi, Arthur’u kendinden önce gelmiş olan, sahip oldukları güç ile doğru ve yanlışları dikte ettiklerine inanan krallardan ayırmaktadır; Arthur herkesin görüşünün geçerli olduğuna inanır ve gücü doğruyu desteklemek için kullanır, tanımlamak için değil. Arthur tekrar asil şövalyelere kendisine katılmaları için davetiye yollar fakat bu sefer elçileri Britanya sınırlarından da ileriye gider.

Knights of the Round Table
Yuvarlak Masa Şövalyeleri Evrard d’Espinques, from folio 610v in Bibliothèque Nationale de France

Bu çağrıya kulak veren şövalyeler arasında düelloların rakip tanınmayan Fransız şövalyesi Lancelot da vardır. Lancelot ile Arthur arkadaş olurlar, aynı zamanda da Guinevere ile birbirlerine âşık olurlar. Bu ilişki perde arkasında devam ederken, Yuvarlak Masa Şövalyeleri her türlü olağanüstü maceralar ile meşguldür. Eğer ortada bir macera yoksa, Arthur gider ve bir tane bulur. Gawain ve Yeşil Şövalye’nin meşhur hikâyesinde meydan okuyan kişi saraya gelir ve macerayı başlatır. Jaufre (Girflet olarak da bilinir) hikâyesinde ise şövalyelik nişanını almak için saraya gelir, geri dönmeden ve diğerlerini dâhil etmeden kendi maceralarıyla devam eder.

Şövalyelerin başladığı en harika macera Kutsal Kâse (the Holy Grail) arayışıdır. Efsanenin Fransız versiyonunda kâse aslen bir tabak, Galler versiyonunda ise bir kazandır. Ancak Malory, hikâyeyi yeniden elden geçirdiğinde İsa’nın Son Akşam Yemeği’nde kullandığı bardağa dönüşmüştür ve şu an çoğunlukla algılandığı şekli budur. Kâse arayışı yalnızca saf bir kalbe sahip bir şövalye tarafından tamamlanabilir ve en sonunda Lancelot’un oğlu Galahad tarafından tamamlanır.

Bütün bu maceralar boyunca Guinevere bir takım tehditkâr lordlar tarafından birkaç defa kaçırılır ve kurtarılmak zorundadır ya da diğer leydiler tehlike altında olurlar ve onların da soylu bir şövalyenin yardımına ihtiyaçları olur. Ejderhalar, devler, görünmez ruhlar, kutsal kuyular, geçilmesi gereken ve sonu gelmeyen su yolları, hareket eden ve konuşan cansız varlıklar, cesur kahramanlar, entrikacı kötü adamlar, güzel ve soylu kadınlar ve güzellikleriyle aldatıcı doğalarını perdeleyen kadınlar vardır. Bütün bunlarla karşılaşan Arthur, hükümdar olmak için ona meydan okuyan gayrimeşru oğlu Mordred’in kraliçenin ve en yakın arkadaşının arasındaki aşk ilişkisini ortaya çıkarana kadar iyi ve soylu olmaya devam eder.

Mordred ve Arthur’un son çatışmasında Mordred ölür ve Arthur ölümcül bir şekilde yaralanır. Guinevere bir rahibe olarak her şeyden uzaklaşır ve Lancelot da inzivaya çekilir. Saraydaki diğer bütün şövalyeler öldürülmüştür. Sör Bedevere, Arthur’a savaş alanında yardım eder ve Excalibur’u Gölün Hanımına teslim eder. Kılıç iade edildiği an Arthur ölür ve bir gemi ile Avalon adasına götürülür.

Alegori Olarak Efsane

The Death of King Arthur
Kral Arthur’un Ölümü /  Kral Arthur’un ölümünü betimleyen John Garrick’in 19. yüzyıl tablosu.

Kral Arthur ve şövalyelerinin hikâyesi, Geoffrey eserini 1136 yılında yayımladıktan sonra Orta Çağ’da okuryazar kesim arasında hızlıca yankılandı. 1160 yılında Normandiyalı şair Wace bu eseri Eski Fransızca yerel diline çevirdi ve akabinde Provence’lı Chretien de Troyes (1130-1190) eserlerinde bunu geliştirdi. Efsane, diğer Fransız şairleri tarafından genişletildi, Alman yazarlar tarafından tekrar çalışıldı ve eklemeler yapıldı, ardından rahip Layamon (12. / 13. yüzyıllar) tarafından İngilizceye çevrildi. Bunun üstüne Malory’nin de 1469’da üzerinden çalıştığı ana kaynak olan Vulgate Cycle’da (1215-1235) olduğu gibi İngiliz düzyazısında yeniden incelendi.

Efsanenin değişmez motiflerinden biri, bir şövalye tarafından kurtarılması gereken yardıma ihtiyaç duyan kadındır ki bu kadın birçok hikâyede, şövalye ile evlenir. Arthur efsanesinin Chretien de Troyes zamanından itibaren kadınlarınn gücünü yükselttiğine dikkat çekilmektedir. Yardıma ihtiyaç duyan kadın bile çoğu zaman büyük bir servete, toprağa ve büyülü eşyalara sahip olan bir kraliçe haline gelir. Bu, Orta Çağ edebiyatında kadınların genellikle uğruna savaşılması ya da korunması gereken nesneler olmasından öteye gitmesi açısından önemlidir.

Efsanelerin, inançlı kişilerin iman yolculuklarının sembolik olarak sunulduğu Hıristiyan alegorileri oldukları söylenilmektedir. Örneğin Kutsal Kâse görevi Hıristiyan yolunu temsil eder: Görevi tamamlayabilmek için kişinin kalbinin saf olması gerekir fakat değilse bile çabaları doğrultusunda kişinin hayatı yine de gelişme gösterir. Efsanelerin aynı zamanda mistik alegoriler olduğu da iddia edilmektedir. Din adamı David Livingstone bu bakış açısını geliştirir ve Arthur efsanelerinin “Tanrı ile mistik bir kavuşmaya yönelik yolculuğu saran yargıların ve tehlikelerin kabala (Yahudi ruhaniliği ile ilgili) alegorileri” (317) olduğunu söyler. Birçok yorum, hikâyelerin Hıristiyan temelleri ve geliştirmek amacıyla kullanılan Hıristiyan sembolleri olduğu konusunda hemfikirdir.

Daha az bilinen bir teori ise efsanelerin 12. ve 13. yüzyılda güney Fransa’da gelişen ve katharizm olarak bilinen, Hıristiyanlığa aykırı bir düşünceyi temel aldığıdır. Katharlar (Yunanca “saf olanlar” anlamına gelen “Catharoi” kelimesinden gelir) Orta Çağ’da Meryem Ana’ya olan hürmet ile bağdaşan bir iman ile Tanrıça Sophia’ya (Yunanca bilgelik) saygı gösterirler; aynı zamanda İsa’nın kurban edilmesi, bir Tanrının ölmesi ve dirilmesi de kendi inançlarına uyar. Katharlar, Katolik kilisesindeki yozlaşmalar ile kıyaslandığında ruhun saflığına, hareketlerdeki soyluluğa ve imanlarının samimiyetini vurguladıkları zaman kendilerine birçok inancını değiştiren kimseler getirmiştir, ta ki kilise Albigeois Haçlı Seferi’ni[6] başlatıp, 1209-1244 yılları arasında katliam yapana kadar

Denis de Rougemont, Batı Dünyasında Aşk adlı kitabında ifade ettiği teoride, Fransız şairlerinin -bilhassa Chretien – romantik efsanelerde Kathar inancını gizlediğini söyler. Chretien, ikisi de kilisenin öğretilerine başkaldıran ve güney Fransa ile döneme aykırı Kathar inancı ile bağlantılı olan Aquitaine’li Eleanor ile kızı Marie de Champagne’in sarayının şairiydi. Bu görüşe göre, Guinevere’in sayısız kaçırılma olayı kilisenin Sophia’yı, antik bilgeliği, kendine maletmesini ve kurtarılması da Katharların onu geri getirmesni temsil edecektir. Aynı şekilde, Yardıma İhtiyaç Duyan Kadın da Sophia gibi bir Cathar perfecti (“kusursuz olan”) tarafından kurtarılacak ve ardından onunla “evlenecek” ve hediyelerini alacaktır.

Efsanenin en belirgin Hıristiyan tasviri ve sembolizmi, bu bakış ile çatışıyor gibi gözükebilir -ve belki de öyledir – fakat bunu destekleyebilecek birçok ilginç bakış açısı da bulunmaktadır. Bunlar arasında kadınların erken dönem Avrupa Hıristiyan edebiyatında aynı şekilde anlatılmadığı gerçeği vardır. Kişinin sevdiği için feda olduğu, onsuz yaşayamadığı ve hatta uğruna öldüğü bir aşk kavramı Katharların Sophia ile olan ilişkilerinde olduğu gibi Arthur Dönemi Romanslarının temelidir. Saray aşkı kavramının gelişimi, şövalyelik ve güney Fransa bölgesindeki kadınların yükselişlerinin gelişmesi Katharlarla oldukça yakından ilişkili olması da bir başka belirgin bakış açısıdır.

Katharlar kilisenin eziyetleri yüzünden fikirlerini açıkça ifade edemedikleri için, üye olmayanlar tarafından göründüğü gibi yorumlanan mesajlarını şiirin içine saklamışlardır ve Orta Çağ Avrupasına modern zamanların aşk şiirinin ilk örneklerini tanıtmışlardır. Habersiz olanlar, de Rougemont’nun ifadesini kullanmak için sembollerin manevi gücünü fark etmeksizin efsanenin yüzeyindeki mesajına cevap vermişlerdir.

Miras

Arthur efsanesinin mirası o kadar yayılmışır ki dünya kültürünün her noktasına dokunur. Ruhani sorulara cevap aramak için çıkılan maceralar, güçsüzün soylu muhafızı, romantik aşkın saflığı, sadakatın önemi, özgürlük, adalet ve eşitlik, adil ve duyarlı bir hükümet ve iyi ve soylu bir lider, efsanenin bütün bu yönleri yüzyıllardır dünyanın dört bir yanında insanların dünyayı yorumlamalarını etkilemektedir. Dahası, modern dünyadaki romantik ilişki anlayışı doğrudan ya da dolaylı yoldan Arthur dönemi motiflerinden etkilenmiştir.

Camelot, Idylls of the King
Alfred Tennyson, Idylls of the King kitabından

Özellikle edebiyat ve sanat, birçok farklı çevirisi ve etkilediği diğer eserler ile Arthur dönemi efsanelerinin etkisi altında kalmıştır. Efsane Rönesans döneminde gözden düşmüş olsa da Alfred, Lord Tennyson (1809-1892) tarafından 1859 yılında basılan Idylls of the King ile beraber tekrar canlandırılmıştır. Tennyson’ın eseri diğerlerini etkilemiş ve Kral Arthur ve soylu şövalyelerinin, yuvarlak masanın ve manevi anlam ile büyülü mucizenin hikayesine olan ilgiyi canlandırmıştır.

Arthur krallığının büyülü topraklarında herhangi bir zamanda, her şey olabilir ama iyilik her zaman kötülüğe karşı zafer kazanır ve karanlık asla ışığı söndüremez. Kahramana ya da genç kadına her zaman yardım gelir, günahkâr olanlar cezalandırılır, iyiler ödüllendirilir, yaralılar iyileşir ve adalet her zaman geçerlidir ve ödüllendirilir. Yenilgide bile doğru olan üstün gelir ve sayısız mücadelenin ardından şövalye ve genç kadın memnuniyetle dolu uzun bir hayata doğru yolculuğa çıkar.

Hikâyelerde tartışmasız bir hayli dinî ve ruhanî sembolizm olmasına rağmen efsanenin popülaritesini açıklamak için herhangi alegorik yoruma ihtiyaç duyulmamıştır. İnsanların hayatlarının ekseriyetle en iyisi ile sonuçlandığına, hatta Arthur ve şövalyelerinin dramatik düşüşlerinde olduğu gibi kişinin her durumda anlam ve amaç bulabileceğine dair bir öngörü sunar. Bu efsanenin her yaştan insan için popülerliğini devam ettirmesinin sebebi; çoğu zaman büyüden veya görünür bir anlamdan uzak ve birçok insanın sonsuza kadar mutlu yaşamadığı bir dünyayı erteleme isteğidir.


 Yazının Orijinali İçin

Original article by Joshua J. Mark / Ancient History Encyclopedia

https://www.ancient.eu/King_Arthur/

Redaksiyon: Arman Tekin

Editör: Serkan Alpkaya


Kaynakça

The Anglo-Saxon Chronicle: Fifth Century

The Battle of Mount Badon by Sam Boyer (Camelot Project)

Ardrey, A. Finding Arthur: The True Origins of the Once and Future King. (The Overlook Press, 2014).

Brengle, R. L. Arthur: King of Britain. (Prentice Hall, 1964).

Cantor, N. F. The Medieval Reader. (Collins Reference, 1995).

De Rougemont, D. Love in the Western World. (Princeton University Press, 1983).

Eliot, T. S. The Wasteland and Other Poems. (Signet, 1998).

Frazer, J. G. The Golden Bough. (Criterion, 1959).

Geoffrey of Monmouth. The History of the Kings of Britain. (Dutton Books, 1958).

Lacy, N. J. The Arthurian Encyclopedia. (Peter Bedrick Books, 1986).

Lewis, C.S. The Allegory of Love. (Oxford University Press, 1971).

Livingstone, D. The Dying God: The Hidden History of Western Civilization. (Writers Club Press, 2002).

Lumiansky, R. M. Sir Thomas Malory: Le Morte d’Arthur. (Collier Books, 1982).

Matthews, J. An Arthurian Reader. (Aquarian Press, 1988).

Mierow, C. C. The Gothic History of Jordanes. (Evolution Publishing, 2006).

Parry, J. J. The Art of Courtly Love by Andreas Capellanus. (Norton Books, 1969).

Spenser, E. The Faerie Queene. (Penguin Classics, 1979).

Staines, D. The Complete Romances of Chretien de Troyes. (Indiana University Press, 1990).

Tennyson, A. Idylls of the King. (Penguin Classics, 1989).

Vinaver, E. Le Morte d’Arthur of Thomas Malory. (Oxford University Press, 1970).

Weston, J. L. From Ritual to Romance. (Dover Publications, 2011).

Wolfram Von Eschenbach. Parzival. (Vintage Books, 1961).


Dipnotlar

[1] https://www.ancient.eu/Saxons/

[2] https://www.ancient.eu/britain/

[3] https://www.ancient.eu/claudius/

[4] https://www.ancient.eu/hadrian/

[5] https://www.ancient.eu/Huns/

[6] https://www.ancient.eu/Albigensian_Crusade/

Related posts

Leave a Comment