6. Sayı Yazıları

Nefret Söylemi Üretimi: Twitter Örneği

Nefret Söylemi Üretimi: Twitter Örneği

Bu yazı, 15 Şubat 2019 tarihinde yayımladığımız Gorgon E-Dergisi’nin  6. sayısında yer almaktadır. Dergide yer alan yazıların tamamını görmek için tıklayınız: Tüm Yazılar 

Yazar: Emircan Saç

Söylem, karşımıza bir düşünce aktarım fiili olarak çıkar. Söylem ifadesine daha geniş çerçeveyle dil olarak bakarsak, birbirimizi anlamamıza yarayan iletişim sisteminin ötesinde daha büyük bir öneme sahiptir, çünkü insanlık tarihinin dahi kapısını aralayabileceği bir gerçektir. Yani, söylem dediğimiz şey hayatımızın ve kamusal alanımızın başat faktörü olmakla birlikte, etki gücü tartışmasız bir ögesi olarak kabul edebiliriz.  Bu gerçeği kabul ediş bize kuşkusuz olarak nefret söylemi gibi insanları kolayca etkileyen söylem çeşitlerinin önemini yadsıyamayacağımızı gösterir.

Nefret söylemi gücünü önyargı, ırkçılık, yabancı korkusu (Zenofobi), ayrımcılık, cinsiyetçilik ve homofobi gibi temellere sahip bir grup insanı hedef alan sözlerin tümü olarak kabul edilebilir[1]. Bunun haricinde yasal tanımlamalar daha çeşitli olabiliyor. Bunlardan biri bölgelerindeğişik hassasiyetlere sahip olması olarak söylenebilir. Örneğin, Yahudi karşıtlığı İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaşanan soykırım dolayısıyla, özellikle Avrupa’da ayrı bir yere sahip. Türkiye özelinde, bu konudaağırlığı kuşkusuz Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Söylem 2017 raporu “Türkiye medyasının isteyerek veya istemsiz şekilde nefret söylemi ve ayrımcı söylem ürettiğini” belirterek bu konuya dikkat çekmeye çalışıyor[2]. Bugün içinde bulunduğumuz dünyada ise sosyal medya ile nefret söylemi daha kontrolsüz hale gelmeye başladı. Hatta izlenimlerime göre yazılı medya bu konuda daha kontrollü davranış gösterebilse de sosyal medya birçok nedenden ötürü daha kontrolsüz bir resim çizmektedir.

Nefret söylemi konusunu dert edinmemin nedeni veya daha genel olarak, bu konu neden önemli sorusuna verilecek cevapların birçoğu demokrasiyle ilintili. Çünkü nefret söylemi içinde barındırdığı saldırganlık ile birçok grubu hedef alıyor. Bu hedefe alış ise, bu gruplara tedirginlik, sessizleşme ve demokrasinin ana dinamiği olan sosyal ve siyasal yaşama katılımda sindirilme olarak geri dönüyor[3]. Yukarıda bahsettiğim raporun genel değerlendirme bölümünde şu bilgilere yer veriliyor: “Türkiye’deki yazılı basına bakıldığında yıl boyunca günde 14’ten fazla yazıda nefret söylemi üretildiği, toplamda 79 faklı grubun nefret söyleminin hedefi olduğu görülüyor.” Bu veriler bize gösteriyor ki, Türkiye demokrasisinde bazı şeyler yanlış gidiyor, bazı gruplar nefret söyleminin hedefi olup sessizleşiyorlar. Örneğin, Freedom House’un 2017 raporunda, yukarıdakilerle aynı doğrultuda, sıradan insanların dahi hassas konuları tartışma yerine kendilerini oto-sansüre terk ettiklerinden bahsediyor. Başka bir örnek olarak, Emre Erdoğan’ın yaptığı bir araştırmada, insanların sadece yüzde 15’i kendi fikirlerinden olmayan başka insanlarla siyasi konuları tartışabiliyor[4]. Nefret söylemi üretimine geri dönersek, bu oran sosyal medyanın kontrolsüzlüğünde düşünüldüğünde daha büyük bir sayı elde edeceğimiz kesindir. Bir diğer yönden nefret söyleminin demokrasinin birçok öğesini engellediğinden de bahsetmiştim. Bu ayrıca, The Economist’in paylaştığı veriyle gözler önüne seriliyor. Bu verilerde 2008-18 arasında demokrasilerde yaşanan geriye gidişler hesaplanırken Türkiye demokrasisi 35’e yakın geri gidiş puanıyla karşımıza çıkmakta[5]. Tabii ki hepsinin nefret söylemi konusunun eksikliğinden olduğu düşünülemez, fakat nefret söyleminin demokrasinin pekişmesinin ve aynı ortamda yaşama kültürümüzün önünde engel olarak dikildiği kesindir[6].

Araştırma

Araştırma sosyal medyada nefret söylemi örnekleri toplarken dikkat çekici gözüküyordu. Bu araştırmayı yaparken, topladığım örneklerin içinde üzerinde durulması gereken bir tür nefret söylemi üretimi gördüm. Bu yüzdende bu konu üzerine düşünüp yazmak istedim. Araştırmayı Twitter kullanıcıları arasında gerçekleştirdim. Bu sosyal medya kanalını incelerken QDA Miner programından yararlanarak ihtiyacım olan bilgilere ulaşabildim.

Twitter’ı seçmemin iki nedeni var: İlki fikir paylaşımına ve söylem üretmeye en müsait mecralardan biri olarak kabul edilmesi; ikincisi ise QDA Miner bilgisayar yazılımının Twitter’daki verilere erişimi daha kolay olması dolayısıyla daha çok örnek toplayabildiğimden. QDA Miner yazılımını seçmemin nedeni ise çok üstün bir yazılım olup olmamasından ziyade deneme sürümü vermesi ve bu programı tanımamdır.

Araştırmayı 23.10.2018’den 29.10.2018’e kadar geçen süre günbegün gerçekleştirdim. Yazının ilerisinde de fark edebileceğiniz üzere bu araştırmayı “Yahudi, Ermeni, Suriyeli, Amerikan, İngiliz” gibi anahtar sözcükler üzerinden gerçekleştirdim. Karşıma çıkan verilerin doğruluklarını sağlamak adına tweet atan kişilerin gönderilerini bularak ikinci kez kontrol ettim. Aslına bakarsak, nefret söylemi başlığı altındaki temel pratik yukarıda saydığım kelimeleri kullanan insanların bu kelimelerle ne anlatmak istediklerine ya da bu kelimeleri ne için kullandıklarını öğrenmeye çalışmak. Bunun yanında, kullanış nedenlerini öğrendikten sonra nefret söylemi ile bağlarını ortaya koymak. Bu noktada belirtmem gerekiyor ki, araştırmanın kapsamı nefret söylemi içinde tüm fotoğrafı çekmek yerine nefret söylemi içindeki bir nefret söylemi üretimi biçimini ilgilerinize sunmaktır. Ayrıca, aşağıda modelleyeceğim tip nefret söylemi kullanımının, tüm nefret söylemi üretimlerinin içindeki ciddiyetini kavramak adına daha büyük bir araştırmanın bizleri beklediğini belirtmeliyim.

Görsel 1

İlk bakışta buradan kişinin muhtemelen “Türkçülük, kafatasçılık, ırkçılık ve faşistlik” fikir/tutumlarına karşı bir tepki gösterdiğini gözlemliyoruz. Fakat bununla kalmıyor, üzerinde durduğum meseleyi, yani ‘Yahudi’, ‘Ermeni’ gibi kelimelerin nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor. Kişi “Türkçülük, ırkçılık ve faşistlik” yapanların kendi toplumuna uyum göstermediğini düşünüyor.  Bunun ardından, Ermeni, Yahudi ve devşirme gibi kimlik belirten kelimelere, kişileri grup dışı etme ve ötekileştirmearacı olarak başvuruyor. Kısaca bu kelimeleri belli kişi veya grupları kendi toplumundan/grubundan uzaklaştırmak için kullanıyor. Ayrıyeten burada küçük ama önemi büyük bir nokta daha var, o da kalıpyargılara başvurulması. Aslında tweet’i atan kişi kendi grubunun ne düşünüp düşünmeyeceğini kalıpyargılar aracılığı ile kontrol ediyor. Örneğin, “gerçek türkler asla türkçülük yapmazlar (…)” Yaparlarsa da Türk kalıpyargısından çıkararak halihazırda grupdışı ilan edilen kimliklerle ilişkilendirilirler.

İkinci tweet örneğinde, sosyal medyada tartışması süren ‘andımız’ konusu üzerine bir kullanıcının kendisininkinden farklı bir fikre yönelik gösterdiği tepkiyi gözlemlemekteyiz. Kişi bu tepkisinde farklı bir düşünceye yönelik “Rum-Ermeni dolu sözde muslumanların attiklari twitlere bakiyorum da bunlarin musluman değil kripto Yahudi olduklarına dair şüphem kalmıyor” diyerek karşılık veriyor. Görmekteyiz ki, karşılaştığı fikre verdiği tepkinin o fikre gösterilmeyen hoşgörüsüzlüğün göstergesi olması yanında, tepki verene göre kişinin Müslüman kalıpyargısından çıkıp “kripto Yahudi veya Rum-Ermeni” kimlikleriyle ilişkilendirilmesi gerekiyor. Çünkü Müslüman kalıpyargısı aynı zamanda Müslümanların ne düşündüğünü kontrol ettiği için farklı düşüncelere sahip olan kişiler ancak kripto Yahudi veya diğer kimliklere sahip olabilecekleri algısıyla karşılaşıyor.

Model

 

Yukarıda şematik olarak gösterildiği üzere, kişi ilk adımda bir fikirle/tutumla karşılaşır, bu adımda kişinin ilk olarak düşündüğü şey, belirtilen ifadede sosyal uyum olup olmadığı. Varsa zaten burada bir sorun çıkmayacaktır, onay gelecektir. Fakat sosyal uyum yoksa bir alt kademeye iner. Bu seviyede sosyal uyum göstermeyen kişinin fikri hoş görülecek mi sorusu karşımıza çıkar. Karşı fikir hoş görülecekse insanlar veya gruplar arasında bir sorun çıkmadan halledilir. Yok, eğer hoş görülmezse kişi sosyal uyum göstermeyen kişiyi kendi toplumundan uzaklaştırmaya; onun demokratik topluma yapacağı katkıya inanmayıp, onu kamusal alanda sindirmeye çalışır. Bunu yaparken kişi, en son seviyede kalıpyargıya başvurur. Bu aşamalardan geçen kişinin düşüncesinde ‘ben, biz, grup olarak böyle düşünmüyoruz, demek ki farklı düşünen kişiler farklı gruba aittir’ değerlendirmesi oluşur. Bu noktadaki önemli bir ayrıntı ise uyum göstermeyen kişi toplumdan aforoz ettirilirken zaten toplum tarafından ayrımcılığa uğramış kimliklerin kullanımıdır.

Sosyal Uyma

Davranışlarımızı etkileyen birçok dinamik vardır, bunlardan biri içinde bulunduğumuz ortamdır. Fakat bu etki doğrudan emir veya istek barındırmadan istedikleri her aksiyonu alabilmekte özgür bireyler üzerinde gerçekleşir[7]. Yani, bir şarta bağlı olmaksızın ortam (bir anlamda grup) insan üzerinde büyük baskıya sahiptir. Bu da grup kimliklerimizde davranış düzeni ve grup içinde çatışmadan kaçınmamızı sağlayan bir yaşam alanı yaratır[8]. Ancak bu olgu, bir toplumda veya grupta mutlak bir doğru veya kesin bir fikir birliği olacak diye bir şart yaratmaz. Aksi yönden hoşgörünün azaldığı dış gruba karşı tehdit algısı arttıkça grubun tam uyum ile kendi içinde ahenkli ve ön görülebilir olmayı kuvvetli şeklide arzu ettiği kuşku götürmezdir. Sonuç olarak, sosyal uyumu grup içinde sosyal etki ile yaratılan veya yakalanan ahenk olarak görebiliriz. Ancak bu uyumun yanında grup içinde farklı fikirler de vardır.

Hoşgörü

Tehdit algısı, kutuplaşma, önyargılar, iç ve dış siyasetteki gündemler hoşgörüye bağlı dinamikler olarak kabul edilebilir. Bunlarda oluşacak sertleşme veya yumuşama hoşgörü üzerinde direkt veya dolaylı olarak bir etki oluşturabilir[9]. Tanımsal olarak basitçe açıklarsak hoşgörü kişinin benimsemediği fikir veya tutumu anlayışla karşılayıp ona hoş bakabilmesidir[10]. Bu yüzden de demokrasinin en temel öğelerinden biri olarak kabul edilir, çünkü siyasal ve sosyal haklarla oldukça ilintilidir.  Hoşgörünün yokluğunda ise farklı düşünen ve tutum takınan insanlar veya gruplar arasındaki bağların kopması karşılıklı olarak birbirlerine olumsuz duygular beslenmesine neden olabilir[11]. Diğer yandan, hoşgörüsüzlük ortamının varlığı ise birçok insanın kamusal alanda ifade edilen farklılıkların törpü edilmesine yol açar ve bu da demokratik her ortam için yaralayıcıdır.

Kalıpyargı

Kalıpyargıyı kısaca belirli bir gruba ilişkin bilgi boşluklarını dolduran, karar vermede etkili olan kafamızda oluşturduğumuz imgeler olarak tanımlayabiliriz. Diğer bir deyişle, kalıpyargılar bir grubu diğer, değerlendirme ve farklılaştırma işlevine sahiptir. Kalıpyargı kavramını daha iyi kavramak adına Susan Fiske’nin açıklamasından yardım alacağım. Fiske kalıpyargıyı ikiye ayırarak birini betimsel kalıpyargı diğerini de düşünsel kalıpyargı[12] olarak iki boyutlu kurgulamıştır[13]. İlki dışardan bakıldığında kolay fark edilebilir, karakteristik özellikler olarak kabul edilebilir. Fiske, bunun bir grubun içindeki insanların çoğunun nasıl davrandığına bağlı olduğunu savunur. Bundan ötürü de kafamızda bir gruba bağlı insanın nasıl davranacağı hakkında tahayyüllere sahip oluruz. Örnek olarak, siyahi Amerikalılar sporda iyi fakat okuldaki başarıları kötüdür. Düşünsel kalıpyargı ise bir grubun nasıl düşündüğü ve hissettiğiyle ilgilenir. Bu tür kalıpyargı, gruplar arasında düşüncenin nasıl ve hangi açılardan farklılaştığını ve sosyal uyuma dayalı inşa edilen düşünce sistemlerini betimler. Yani yukarıda bahsettiğim gibi, bir kişi ‘Müslüman’ nasıl düşünürü betimleyerek buna uyum göstermeyeni grup dışına iter ve diğer kimliklerle ilişkilendirir. Bu sayede de kalıpyargılar düşünce kontrolünde önemli ölçüde araçsallaşır[14].

Nefret Söylemi

Yukarıda bahsettiğim nefret söylemi genel bir tanım içerirken burada anlattığım nefret söylemi bir alt başlığı olarak karşımıza çıkıyor.

Nefret söylemi bünyesinde kalıpyargı bulundurur ve bununla bir grubu veya bir gruba ait insanın toplumdan dışlanmasını hedefler[15]. Bir başka yönden nefret söylemi, toplumdaki dış grupla iç grubun ilişkisini zorlaştıracak bir söylem geliştirir[16]. Fakat benim ele alacağım nefret söylemi sadece dış gruba yönelik değil kişileri iç gruptan uzaklaştırmak için de kullanılır. Bu noktada fark edileceği üzere nefret söylemi ayrımcı söylem ile birçok yönden ilintilidir. Bu ilişki iki söylemin de bir grubu hedef alıp onun topluma ait olmadığını dikte edip, kamusal alandan uzaklaştırmaya çalışmasıdır[17]. Bu bir anlamda da insanların birbirleriyle olan iletişimini kopararak, gruplar arasındaki önyargının derinleşmesine neden olur. Bir başka ifadeyle, hedef grup pasifleştirilir ve sessizleştirilir. Buradan da kolayca nefret söyleminin neden demokrasi için zedeleyici olduğunu kavrayabiliriz. Örnek olarak, maskülinite nasıl kadınlar üzerinde bir baskı yaratıyorsa erkekleri de aynı şekilde bir baskı içine sokar. Bu örnekten hareketle, üretilen nefret söyleminin sadece dış grup için üretilmeyip, aynı zamanda iç gruptaki farklılıkları törpülemek adına da kullanıldığı gözlemlenir.

Nasıl Tartışabiliriz?

Burada ele aldığıma benzer konular aslında birçok düşünürün yazılarına yansımıştır. Örneğin, Tanıl Bora milliyetçiliğe değinen kitabında 90’larda gelişen Ermeni kimliğine yönelik algının nasıl ‘anti-Türk’ olarak biçimlendiğinden bahsetmiştir. Ayrıca, Ermeni kelimesinin bir hakarete dönüşerek sıfatlaştığından da bahsetmiştir[18]. Bu örnekte, nefret üretimi olması haricinde bir kimliği peşinen düşmanlaştırmak gibi bir çaba bulunmakta. Bu da demokratik ortama zarar getiren paranoyak bir durumu ortaya çıkarıyor.

Bu konuya önemli bir katkı sunabilecek Yetvart Danzikyan, 90’larda “bu PKK’lılar aslında Ermenidirler, Öcalan aslında Ermenidir, bunlar sünnetsizlerdir” gibi sözlerle karşılaştığını söyler[19]. Bu aslında yukarıdaörneklerle anlattığım tip nefret söyleminin çok benzerdir. Yani kalıpyargılarımızla terör örgütü olarak kabul edilen örgütün Kürt veya Türk olmayacağından emin olup, Ermeni olabileceğinden bahsederek hem Ermeni kimliğini düşman olarak kemikleştirip hem de bu örgütün içinde olanları toplumun dışına itip başka bir kimlikle ilişkilendiriliyor. Baskın Oran bu konuya önemli bir tepki koyup böyle bir deyişin asıl Ermenilerle Türkiye arasında yaratacağı mesafeden bahsederek asıl bölücülüğün bu temelden çıkacağını anlatmıştır[20]. Kısaca, değindiğim yazılar bir anlamda buradaki araştırmayla alakalı olup nefret söylemini daha anlamlı yapacak örneklerdir. Çünkü bu örnekler, modellenen nefret söyleminin içinde bir yerlerde, kenarında köşesinde sık sık rastlanılan şeyler.

Bu örnekte gördüğümüz tweet, Erkan Baş’ın yaptığı konuşmanın bir bölümünde işçilere seslenişi üzerine paylaşılmış. Buradaki metni yukarıda çizilen model üzerinden tartışırsak, il olarak tweeti atan kişi farklı bir fikirle karşılaşıyor ve burada sosyal uyum bulamıyor. İkinci seviyede ise bizi ‘bu fikir paylaşımı hoş görülecek mi?’ sorusu karşılıyor. Hoşgörü davranışı iki şekilde karşımıza çıkabilir, öncelikle fikri kabul ederek nötr bir tavır takınabilir, ikincisi fikri gayet tabii eleştirebilir. Ama ikisinde de hoşgörüsüzlükteki gibi sosyal ortamdan uzaklaştırma çabası bulunmamaktadır ki bizim sorun ettiğimiz de o çabadır. Yani kişinin “sanane Yahudi dölü, Ermeni tohumu, hain” derken düşünceyi farklı bir yere çektiğini görüyoruz. Bu da daha önce çok kez vurguladığım şeye dikkat çekiyor, fikrine karşı çıkılan kişiye topluma sunacağı bir değer olmadığı mesajının verilmesi. Eğer buradaki gibi, kişi fikri hoş görmez ise, kişi kalıpyargısına başvurarak bunları söyleyen kişinin kendi grubuna ait olamayacağını düşünür.  Bunun ardından fikri ortaya atan kişiyi kendi grubundan uzaklaştırmaya başvurur.

Bu örnekte kullanıcı Halk TV’deki bir kadının fikirlerini ve eleştirilerini açıklaması üzerine “bunlar kripto bildiğin Yahudi” diyerek tepki gösteriyor. Modellenen nefret söyleminden hareket edersek, kişi tepki gösterdiği kadın ile arasında bir sosyal uyum bulamıyor. Bir diğer aşamada, tweeti atan kişi kadının fikirlerini hoş görmek ve onu kabul etmek yerine gösterdiği tepkiden bu fikirleri hoş görmediğini anlayabiliyoruz. Bundan sonraki adım da kalıpyargısı kişiye bunun kendi grubunun düşüncesi olmadığını söyleyerek bir dış gruba yani Ermeni, Yahudi, Rum gibi halihazırda toplum tarafından ayrımcılığa uğramış kimlikleri kullanarak iç gruptan uzaklaştırmasına neden olur. Ayrıca bu tepkiyle birlikte topluma bir değer ve katkı sunamayacağı mesajı vermeye çalışıyor.

Sonuç yerine

Nefret söylemini bütünsel olarak kavramak çok önemli. Çünkü kutuplaşmanın arttığı iç ve dış siyasette nefret söylemi, hem siyasi ortamdan etkilenip hem de bu siyasi ortamı derinleştiren bir araca dönüşebiliyor. Diğer bir ifadeyle, kaygan bir zeminde duran nefret söylemi dış siyasetteki olayların yarattığı tehdit algısını bir yabancı paranoyasına çevirebilirken, iç siyasette gruplar arasında uzlaşmaz zeminler yaratması muhtemeldir.

Bu sorunların yanında bu konuda mücadele edenleri de anmakta yarar var. Örneğin Hrant Dink Vakfı 2009’dan beri nefret söylemi ve ayrımcı söylem üzerine araştırmalar, toplantılar ve ders müfredatları gibi çabalar gösteriyor. Diğer bir örnek, daha çok medyanın ayrımcı diline odaklansa da P24 Medya Kitaplığının yayınladığı Ayrımcı Dile Karşı Habercilik Kılavuzu nefret söylemi ve ayrımcı söylem için açıklayıcı olmanın yanında her yönüyle bu alandaki temel kitaplardan biri olarak kabul edilebilir. Son olarak ODTÜ’lü öğrencilerin oluşturduğu Kız Başına projesi bu alanda önemli bir çaba olarak görülebilir. Bu projede, bir yönüyle kadına yönelik nefret söyleminin azaltılması adına mücadele verilmiştir[21].


Kaynakça

ASULİS Laboratuvarı. (2016). Ayrımcılığa Karşı Yeni bir Dil, Diyalog ve Demokrasi için ASULİS. İstanbul: Hrant Dink Vakfı Yayınları.

ASULİS Laboratuvarı. (2018). Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Söylem 2017 Raporu. İstanbul: Hrant Dink Vakfı Yayınları.

Bora, T. (2006). Medeniyet Kaybı: Milliyetçilik ve Faşizm Üzerine Yazılar. İstanbul: Birikim Yayınları.

Çalışkan, H., & Halil, S. İ. (2012). Hoşgörü Eğilim Ölçeğinin geliştirilmesi ve İlköğretim Öğrencilerinin Hoşgörü Eğilimlerinin Çeşitli Değişkenler Açısından İncelenmesi. Educational Sciences: Theory and Practice , 1431-1446.

Dankizyan, Y. (2018). Türkiye’de Ermeni Olmak. Ü. Doğanay içinde, Ayrımcılığın Yüzleri (s. 111-119). İstanbul: Derneği, Kapasite Geliştirme.

Erdoğan, E. (2018, Şubat 20). Dimensions of Polarization in Turkey. The German Marshall Fund of United States: http://www.gmfus.org/publications/dimensions-polarization-turkey adresinden alınmıştır

Erişen, C. (2018). Political Behavior and The emotional Citizen: Participation and Reaction in Turkey. New York: The palgrave Macmillan.

Fiske, S. T. (1993). Controlling Other People: The Impact of Power on Stereotyping. American Psychologist , 621-627.

Göregenli, M. (2015). Temel Kavramlar: Önyargılar, Özcü İnançlar ve Ayrımcılık. M. Çınar içinde, Medya ve Nefret Söylemi: Kavramlar Mecralar Tartışmalar (s. 23-37). İstanbul: Hrant Dink Vakfı Yayınları.

İnceoğlu, Y. (2013). Tartışmalı Bir Kavram: Nefret Söylemi. M. Çınar içinde, Medya ve Nefret Söylemi: Kavramlar Mecralar Tartışmalar (s. 75-92). İstanbul: Hrant Dink Vakfı Yayınları.

Kağıtçıbaşı, Ç. (2010). Günümüzde İNSAN ve İNSANLAR. İstanbul: Evreim Yayınevi ve Bilgisayar San. Tic. Ltd. Şti.

Keyman, F. (2013). Nefret Söylemi, Nefret Suçu, Demokrasi ve Birlikte Yaşama: Türkiye Örneği. M. Çınar içinde, Medya ve Nefret Söylemi: Kavramlar Mecralar Tartışmalar (s. 7-13). İstanbul: Hrant Dink Vakfı Yayınları.

Oran, B. (1999). PKK Ermenidir demek, Türkiye’yi Bölmektir! Aydınlık Dergisi.

Sosyal Değişim Derneği. (2013, Ekim). Nefret Suçları ve Nefret Söylemi İzleme Rehberi. https://aciktoplumvakfi.org.tr: http://aciktoplumvakfi.org.tr/pdf/nefret_suclari.pdf adresinden alınmıştır

Taylor, E., Peplau, L. A., & Sears, O. (2007). Sosyal Psikoloji. Ankara: İmge Kitapevi.

The Economist. (2018, Haziran 16). Democracy’s Retreat. The Economist , s. 51-53.


Dipnotlar

[1] ASULİS Laboratuvarı, 2018

[2] ASULİS Laboratuvarı, 2018

[3] İnceoğlu, 2013

[4] Erdoğan, 2018.

[5] The Economist, 2018

[6] Keyman, 2013

[7] Taylor, Peplau, & Sears, 2007

[8] Kağıtçıbaşı, 2010

[9]Hoşgörü ifade özgürlüğünün temeli olarak kavranmamalı, ifade özgürlüğü bir haktır. Bu yüzden bunun önünde hiçbir şey duramaz. Metinde bahsedilen eyleme yapılan sosyal etkidir.

[10] Çalışkan & Halil, 2012

[11] Erişen, 2018

[12] Fiske, 1993

[13] Descriptive ve Perspective Streotype olarak İngilizce’de kullanılıyor.

[14] Fiske, 1993

[15] Sosyal Değişim Derneği, 2013

[16] Göregenli, 2015

[17] Sosyal Değişim Derneği, 2013; ASULİS Laboratuvarı, 2016

[18] Bora, 2006

[19] Dankizyan, 2018

[20] Oran, 1999

[21]http://www.sivilsayfalar.org/2018/07/26/odtululerin-siddet-ve-nefret-soylemine-karsi-hazirladigi-kiz-basina-projesi-dunya-2-si-oldu/

Related posts

Leave a Comment