Ousmane Sembene
Yedinci Sanat Üçüncü Sinema Üçüncü Dünya İki Siyah Göz
Yazar: Süleyman Bülbül
Ousmane Sembene 1923 yılında Senegal’de dünyaya gelir. Hemen her Afrikalı gibi yoksulluk içinde bir hayat sürmektedir ve Marsilya, Fransa’da limanda işçi olarak çalışmaktadır. İşçi olarak çalışırken bir yandan da bu limanda yer alan diğer işçilerin hikayelerini anlattığı kitaplar yazmaya başlar. Elbette ki kitaplarının içeriği ötekileştirilme, sömürü, ırk çatışmalarıdır. Yazdığı kitaplarda ülkesindeki, yaşadığı coğrafyadaki ve Afrika’daki pek çok sıkıntıya yer verir. Amacı insanlarda bu bağlamda bir bilinç oluşturmak ve belki onları harekete geçirmektir.
Son dönemlerin popüler söylemi olan İbn-i Haldun’un “coğrafya kaderdir” sözü Sembene için de geçerlidir. Yazdığı kitapların içerikleri her ne kadar doyurucu, bilgilendirici, ufuk açıcı ve harekete geçirici olsa da yaşadığı ülkede okuma yazma bilenlerin sayısı çok azdır. Okuma yazma bilenlerin sıkıntısı ise yoksulluktur. Ekmek için, su için bin bir güçlükle kazanılan para kitaplara harcanacak durumda değildir. Ousmane Sembene farkındalık sahibi bir birey olarak bu sorunun de bilincindedir. İstediği gibi halka ulaşamamaktadır. Bunun üzerine yıl 1962’ye geldiğinde tam burslu olarak Rusya’ya, Moskova Devlet Sinema Enstitüsü’ne sinema eğitimi almak için gider. Nerdeyse 40 yaşında sinemayı öğrenmek adına eğitimine başlayan Sembene, eğitimini tamamladıktan sonra ülkesine döner ve birkaç kısa metraj film çeker. Kısa metraj filmlerinin ardından yıl 1966’ya geldiğinde Ousmane Sembene hem kendisinin hem de Afrika kıtasının ilk uzun metraj film olan Siyah Kızın Biri (La Noire de..) filmini çeker.
1966 yapımı Siyah Kızın Biri filminde Dakar/Senegal’de yoksulluk içinde yaşayan bir genç kız olan Diouana’nın hikayesini anlatır. Diouana çocuklarına bakıcılık yaptığı bir Fransız ailesinin isteği üzerine Fransa’ya gider. Yine çocuklara bakıcılık yapacağını zanneden Diouana, Fransa’da küçük bir ev içine hapsedilir ve evde çocuklara bakmak dışındaki tüm hizmetleri yerine getirmeye zorlanır. Yeni bir hayat umudu ile ülkesinden ayrılan genç kız için hayal ettikleri ve yaşadıkları birbirinden çok farklıdır. Yönetmen henüz ilk uzun metraj filmi ile kendi coğrafyasının insanları üzerine yoğunlaşır ve genç bir kız üzerinden Avrupa’nın kendi insanına uyguladığı aşağılayıcı ve ötekileştirici bakış açısını ve tutumu açık bir biçimde sunar. Öyle ki beyazlar içindeki bir Fransız evinde özgürlük ve refah yolunda tutsak edilen, köleleştirilen Diouana için gerçek özgürlük kendi coğrafyasında yalın ayak dolaştığı o günlerde saklı kalmıştır.
Ousmane Sembene için artık halkı üzerinde oluşturmak istediği farkındalık sinema ile hayat bulmaya başlar. Hikâyelerini tamamen kendi coğrafyası üzerine yoğunlaştıran yönetmen derdini anlatırken son derece oryantalist bir bakış açısı benimser. Öyle ki her bir filmi kendi insanları üzerine iyisiyle ve kötüsüyle birer şiir, ağıt, müzik gibidir. Elbette ki yaşadığı coğrafyadaki problemler kendi kendine oluşmamıştır. Sömürge ile başlayan bu kaotik durumun etkisi olarak tüm bu sorunlar miras kalmıştır.
1968 yılında çektiği Havale (Mandabi) filmi ile bu kez yoksulluk üzerine yoğunlaşır. Filmde iki eşi ve çok sayıda çocuğu ile yaşayan İbrahim’in hikâyesini anlatır. Dakar’ın yoksul bir bölgesinde yaşayan İbrahim diğer herkes gibi zor bir hayatın tam ortasındadır. Bir gün İbrahim’in Fransa’da yaşayan yeğeni kendisine bir miktar para gönderir. Bu paranın bir kısmını kendi annesine vermesini, bir kısmını kendisi için saklamasını, kalan kısmının da amcasının olmasını ister. İbrahim ve ailesi için işler yoluna girecek, yoksulluktan kurtulabilecek gibidirler. İbrahim parayı havale etmek için postaneye gider fakat parayı alması için kimliğinin olması gerekmektedir. Oysa İbrahim’in ne kimliği ne de okuma yazması vardır. Ailesi ise havale edilecek paranın umudu ile bakkaldan yiyecek almakta, bölgede yaşayanlar İbrahim’den borç para ve yiyecek istemektedir. İbrahim ise kimlik sahibi olmak için uğraşmakta fakat bu uğraşları onu daha da kötü duruma sürüklemektedir.
Ousmane Sembele, Havale filmi ile ön planda yoksulluğu eleştirirken, arka planda ülkede yaşanan adaletsizlikleri, yozlaşmışlığı, çaresizliği, siyasal sıkıntıları eleştirmektedir. Oy verebilen, evlenebilen, çocuk sahibi olabilen bir karakterin varlığını ispat etmek için giriştiği çaresiz çaba aynı zamanda yok sayılan insanları üzerine trajikomik bir ağıttır.
Çektiği filmlerle ve özgün anlatım dili ile uluslararası alanda da dikkatleri üzerine çeken Ousmane Sembele pek çok büyük festivalden ödül almış, filmlerinin başarısı ve kazandığı ödüller onun ideolojisinin ne denli doğru istikamette yol aldığının bir göstergesi konumunda iken aynı ölçekteki bazı yönetmenler gibi daha sonradan amacının dışına çıkıp yozlaşmak yerine daha da baskın bir halde amacına sıkı sıkıya tutunmuştur.
2004 yılında çektiği ve hayata veda etmeden evvel son kez yönetmen koltuğunda yer aldığı filmi Koruma (Moolaadé) filmi ile böylesi bir karaktere, kariyere ve düşünce inancına yakışır bir vedaya imza atar. Koruma filminde İslam’ı seçmiş bir Afrika köyünde yaşanan başkaldırıyı anlatır. Köyde küçük kızlar gelenek gereği sünnet edilmektedir. Daha önce defalarca kez bu sünnet ritüeli yüzünden kızlar ölmüş, kadınlar ileriki zamanlarda büyük acılar çekmiştir. Fakat erkeklerin egemenliğindeki bu köyde, inanç gereği olarak öne sürülen bu ritüel ısrarla yapılmaya devam edilmektedir. Sünnet töreninden kaçan 6 kızdan 4’ü köyde eşi, kuması ve çocuklarıyla yaşayan Colle adındaki kadına sığınır. Colle de zamanında sünnet edilmiş, bu yüzden iki çocuğunu kaybetmiş bir kadındır ve kızların sünnet edilmesine karşı çıkmaktadır. Öyle ki kendi kızının da sünnetini yaptırmamıştır fakat köyde hiçbir erkek sünnet edilmemiş bir kızla evlenmemekte ve bu durum genç kızlar için bambaşka bir sıkıntıyı doğurmaktadır. Colle kendisine sığınan kızları korumak için eski bir inanç ritüeli olan Moolaadé’yi yapar. Evlerinin önüne bir ip çeker ve hiç kimse kız çocuklarını almak için bu ipi geçemez çünkü moolaadé’ye karşı gelirlerse öleceklerinden korkarlar. Moolaadé’nin bozulması ise ancak onu yapanın elindedir ve Colle asla bunu yapmaya yanaşmaz. Bunun üzerine köyün erkekleri ve kadınların büyük çoğunluğu Colle’ye cephe alırlar. Colle bir başkaldırının öncü ismi haline gelir. Yapılan psikolojik ve fiziki baskılar Colle’yi yıldırmaya yetmez. Colle genç kızlar ve kadınlar için özgürlük şarkıları söylemenin zamanının geldiğine inanır.
Üçüncü sinema olarak kabul edilen tür otoriter rejimlere, baskıya, diktatörlüğe ve dikte edilen her şeye bir başkaldırı olarak ortaya çıkmıştır. Üçüncü sinema ancak ve ancak Üçüncü Dünya Ülkelerinde tam manasıyla karşılık bulabilirdi. Afrika Kıtası ve Üçüncü Dünya Ülkeleri söz konusu olduğunda başı çeken ülkeleri ile Üçüncü Sinemanın tam olarak hayat bulabileceği bir ortama sahiptir. Tek eksik ise yedinci sanatı kullanarak tüm bu sömürü sistemini ayyuka çıkaracak bir çift siyah gözdü.
Afrika halklarını bilinçlendirmek için çıktığı yolda 40 yaşından sonra sinema öğrenen, etnik filmleri ile derdini hem kendi insanlarına hem tüm dünyaya son derece cesur bir biçimde anlatan Afrika’nın öncü ve en büyük yönetmeni Ousmane Sembele kendi ülkesinde Haziran 2007’de hayata gözlerini yumar.
Kaynakça
Sembéne, O., Aas-Rouxparis, N., (2002), Conversation avec Ousmane Sembéne, The French Review, Vol. 75, No. 3, pp. 572-583.
Jonassaint, J., (2010), Le cinéma de Sembène Ousmane, une (double) contre-ethnographie: (Notes pour une recherche), Ethnologies, 31 (2), 241–286.
Dima, V., (2014), Ousmane Sembene’s La Noire de…: melancholia in photo, text, and film, Journal of African Cultural Studies, Vol. 26, No. 1, 56–68.
Ndong, L., Collins, G., (2020), Literary and Cinematic Scenes of Reading in the Works of Ousmane Sembène, Research in African Literatures, 51(1), 94-108.
Rapfogel, J., Porton, R., Sembene, O., (2004), The Power of Female Solidarity: An Interview with Ousmane Sembene. Cinéaste, 30(1), 20-25.
Editör: Cemre Yıldırım
Görev Alan Yayın Kurulu: Arman Tekin, Esra Koca, Martı Esin Şemin, Utku Baran Ertan