Göbekli Tepe
E-dergimizin 14. Sayısı’nda yer alan tüm yazılarımıza ulaşmak için tıklayınız.
Yazar: Arman Tekin [1]
Toplanma Alanı Teorisinin Göbekli Tepe Örneği Üzerinden Değerlendirilmesi
Giriş
Yaklaşık 45 milyon yıl önce Doğu Afrika’da gerçekleşen volkanik hareketler ve Etiyopya’nın kuzeyinde yer alan Rift Vadisi’nde meydana geldiği düşünülen tektonik hareketler, bölgede kurak bir iklimin oluşmasına neden olmuştur (Maslin et all, 2014: 2). Proconsul gibi primatlar sınıfı içerisinde yer alan türlerin nesli tükenirken köpek dişli maymungiller nesillerini sürdürmüş ve insansı olarak nitelendirebileceğimiz Australoptihecuslar ortaya çıkmıştır (Andrews, 1992: 641). İlk zamanlarda ağaç kovuklarında yaşadığı düşünülen insansılar, zaman içerisinde çevrelerini görmek amacıyla dik durma eylemini (bipedalizm) gerçekleştirmiştir (Stern, 2000: 113). Bu durum, bu eylemi gerçekleştiren insan gruplarının yaşadıkları bölgeyi daha iyi görmesine ve tanımasına olanak sağlamıştır. Böylelikle insanın çevre ile olan ilişkisi gelişim göstermiştir. Biyolojik, sosyal ve kültürel evrim sürecinde insan, değişen çevre koşullarına uyum sağlayarak ve kendi gelişimini üst seviyelere taşıyarak bugüne ulaşmayı başarmıştır. Bu süreç içerisinde başlangıçta avcı-toplayıcı olan insan grupları, zamanla ilk çiftçi toplulukların oluşmasına öncülük etmiştir. Bu süreçte en büyük gelişme ekonomik ve teknolojik yönde olmuştur.
Kronolojik olarak bakıldığında hem Australopithecusların hem de homo genusu içerisinde yer alan insan türlerinin besin ihtiyaçlarını ilk olarak toplayıcılık ve leş yiyicilik ile karşıladığı düşünülmektedir. Öyle ki, toplayıcılık yoluyla elde ettikleri meyveleri tüketebilmek için doğada bulunan taş, ağaç, kemik ve boynuz gibi hammaddeleri vurgaç olarak kullanma yoluna gitmişlerdir. Çevrelerindeki hayvanların ölülerini yemek, diğer bir deyişle leş yiyicilik ile birlikte insanın beslenme anlayışı içerisine et de dâhil olmuştur. Et (özellikle de yeni ölmüş bir hayvan etini) tüketebilmek için tıpkı meyvelerde olduğu gibi vurgaç niteliğindeki hammaddelere ihtiyaç duymuşlardır. Bu durum, insanın alet yapmasına imkân sağlamış ve zaman içerisinde belirgin bir işlevsellik temelinde çeşitli teknikler geliştirmişlerdir. Bununla birlikte insan gruplarının doğada organik hâlde bulunan başka hammaddelerden aletler yapmış olabilecekleri düşünülmektedir. Ancak bu aletler fiziksel koşullarına bağlı olarak ele geçmemiş olabilir. Bu nedenle yapılan taş aletlerin ilk aletler olup olmadığını net bir şekilde dile getirmek şu an için mümkün değildir.
Başlarda sadece toplayıcılık ve leş yiyicilik ile hayatlarını idame ettiren insansı grupların ağaç kovuklarında yaşadıklarını düşünebiliriz. Bunu düşünmemizin temelinde çok daha önceki dönemlerde yaşamış, primat özelliği gösteren memelilerin davranışsal ve anatomik olarak ağaç yaşamına en iyi şekilde uyum sağlayabilmeleri sayesinde zaman içerisinde yaşanan jeolojik ve iklimsel değişikliklerle ilişkilendirilebilecek tropik, yarı tropik ve savana iklimi gösteren bölgelerde yaşayabilmiş olmaları yatmaktadır (Özbek, 2000: 18). İnsansılar için dile getirebileceğimiz bu durum Homo genusu içerisinde kronolojik olarak ilk sırada yer alan Homo Habilis türünde de gözlenmektedir. Gerek el parmaklarındaki gerekse kürek ve kol kemiklerindeki anatomik özellikler göz önüne alındığında günümüz insan topluluklarına kıyasla Homo Habilis’in kol uzunluğu, bacak uzunluğunun %95’ine yakındır. Bu da Homo Habilislerin ağaçlara tırmanma alışkanlığının devam ettiğinin bir göstergesidir. Buna bağlı olarak bu grupların mağara ve kaya sığınakları dışında ağaç yaşantısını tam olarak bırakmadığını göstermektedir (Özbek, 2000: 55). Daha sonrasında Homo Erectus insan türü ile ilişkilendirilen grupların Fransa’nın Nice şehrinde yer alan Terra Amata açık hava yerleşiminde olduğu gibi ağaç dalları ile yaptıkları basit kulübelerde yaşamaları ise artık insanın zaman içerisinde doğal yaşam koşullarına daha iyi uyum sağladığını ve kendi çevresine hâkim olduğunun bir göstergesidir (Moigne et all, 2016: 195). Kamp yerleri de diyebileceğimiz bu yerleşim türleri avcı-toplayıcı grupların sadece iskân ettiği değil aynı zamanda belli faaliyetleri gerçekleştirmek amacıyla toplandıkları yerler olarak da düşünülebilir. Öyle ki, mevsimsel olarak iskân gördüğü düşünülen bu merkezler sadece bir grubun değil; birçok grubun bir araya geldikleri, fikirsel ve ticari anlamda takas gibi faaliyetleri gerçekleştirdikleri bir toplanma alanı rolü de üstlenmiştir (Bar-Yosef, 2007: 6).
1. Avcı-Toplayıcı Gruplarda Toplanmak ile Takas Arasındaki İlişki
Toplanmak veya bir araya gelmek, Eski Türkçede tüm, bütün anlamlarına gelen “tolp” sözcüğünden türemiştir. Buna yakın diğer bir kelime olan “töp” yuvarlak nesne, küre anlamlarına gelse de köken olarak bir anlam birliği sağlanmaktadır.[2] Bu bağlamda toplanmak eylemini gerçekleştiren kişilerin oluşturduğu ve etimolojik olarak aynı kökene sahip topluluk ve toplum kavramları ön plana çıkmaktadır. Sosyolog Ferdinand Tönnies’e göre topluluk ve toplum arasında birtakım farklılıklar göze çarpmaktadır. Bu ayrıma göre topluluk, belirli bir ortak iradenin olduğu, kişilerin bireysel bir anlayıştan uzak, topluluğun amaçlarına hizmet ettiği, inancın, dinin, örf ve adetlerin ön planda olduğu, tabii bir dayanışma örneğinin sergilendiği ve ortak bir mülkiyetten söz edebileceğimiz yapılardır. Öte yandan toplum söz konusu olduğunda, kişilerin kendi başına bir birey olduğu ve buna bağlı olarak bireylerin kendi iradelerinden ve menfaatlerinden söz edebildiğimiz, belli bir öğretiye, kamuoyuna ve moda anlayışına sahip olan, dayanışmanın bireysel nitelikte bir sözleşme ile korunduğu ve özel mülkiyet anlayışının görüldüğü bir yapıdan söz edilmektedir (Gezgin, 1988: 198).
Sosyolojik temelde ele alınan bu ayrımı arkeolojik açıdan değerlendiğimizde avcı-toplayıcı grupların bu bağlamda topluluk özelliği taşıdıklarını söylemek mümkündür. Tönnies’in ayrımı içerisinde sadece inanç ve din hususuna dikkat etmek gerekebilir. İnanç, kişinin bir şeylerden emin olma ve güvenme isteği dolayısıyla inanma hâlidir. Kişinin yaşadıklarını kendi içinde ispat etmesi önemlidir. Ancak kişinin kendi başına yaşadığı şeyler, başka kişilerin de yaşadığı ortak şeyler olduğunda bu durum paylaşılan ortak bir inanç olur. Aynı duyguyu bir grup olarak yaşamak da doğal olarak “biz” olma hâlini yaratır (Temren, 2017: 302-304). Avcı-toplayıcı gruplar için bunu, avlanmak için mücadele ettikleri ama üstün gelemedikleri bir hayvanın güçlü olduğuna dair duydukları ortak inanç olarak değerlendirebiliriz. Hâl böyleyken avcı-toplayıcı gruplar bir “topluluk” yapısına sahiptir. Oysa din, belirgin bir inanca ve bu inancı temsil eden ritüellere sahip olmakla birlikte, belli bir öğreti çerçevesinde öğrenilmiş normlara uymak zorunda olmayı gerektiren bir inanma ve itaat etme hâlidir. İnanç için bahsedebileceğimiz bireysel ispat düşüncesi, dinde yerini toplumsal bir ispata bırakır. Özellikle ruhsal ve aklı evvel nitelikte olan doğaüstü varlık/varlıklara olan koşulsuz inanç ve ritüel anlayışı vardır. Buna bağlı olarak din, belirgin bir “toplum” yapısı ile ilişkilendirilebilir. Örnek vermek gerekirse hem çok tanrılı dinlerde (Paganizm) hem de tek tanrılı dinlerde (Hristiyanlık, İslam, vb.) tanrıya/tanrıçaya koşulsuz inanç ve ibadet esastır. Şayet dinin gerekleri yerine getirilmediğinde kişi bu eylemleri karşısında cezalandırılır. İnancın ve dinin, topluluk ve toplum olma sürecinde oynadığı rol, grupların toplanma anlayışlarına da yansımaktadır. Avcı-toplayıcılar için sahip oldukları inanç onları bir arada tutmaz. Ancak sahip oldukları ve paylaştıkları ortak inanç bu grupların bir arada durmalarında ve birbirlerine kenetlenmelerinde bir etkendir.
Ortak bir amaç için toplu bir dayanışma sergileyen topluluklar, yaşamlarını sürdürebilmek adına toplayıcılık ve avcılık yapsalar da mikro ölçekte yaşadıkları ortam içerisinde birçok şeye yakın değillerdir. Bu durum, toplulukların kendi ihtiyaçları doğrultusunda kendi çekirdek alanlarının dışına çıkmalarına, diğer bir deyişle alanlarını genişletmelerine olanak sağlar. Buna bağlı olarak avcı-toplayıcı grupların gezici bir karaktere sahip oldukları söylenebilir. Grupların yaşamsal aktivitelerini sürdürebilmeleri için süreklilik arz eden bir besin arayışı içerisinde olmaları elzemdir. Bu arayış, avcı-toplayıcı grupların alet üretme ihtiyacını doğurmaktadır. Hammadde ihtiyacı dolayısıyla belli mesafeler kat eden grupların, kendi gibi başka gruplarla rastlaşmaları ve en nihayetinde etkileşime girmeleri söz konusudur. Bu etkileşim grupların ihtiyaçlarına bağlı olarak karşılıklı bir takas anlayışını beraberinde getirir.
Eski Türkçede tegiş/teŋiş kelimelerinden gelmiş olan “değiş” kelimesi denkleşmek, eşleşmek anlamlarına gelirken [3], buradaki “tokuş” kelimesi ise yine Eski Türkçede karşılıklı vurmak, dokunmak anlamına gelen “tog” kelimesinden türemiştir (Eyüboğlu, 1988: 332). Takas kavramı, çok daha sonraki dönemlerde bahsedebileceğimiz değer biçimi olan para kullanılmaksızın bir malın doğrudan doğruya bir başka malla veya hizmetle değiştirilmesi olarak tanımlanabilir. Takas yapan gruplar, mallarını özdeş bir değer anlayışı içeri- sinde iki şeyi karşılıklı olarak alıp vermektedirler (Doğan, 2008: 33).
Takasın yapılması hususunda toplanma birkaç şekilde kendini gösterir. Bunlardan ilki takasın belli dağıtım törenleri çerçevesinde yapılmasıdır. Dalton, bu törensel nitelikteki takasları ikiye ayırmaktadır. Malinowski’nin betimlediği “Kula” sisteminde yapılan takasın amacı, anlaşma kurmak veya var olan ilişkileri sağlamlaştırmaktır. Öte yandan Ruth Benedict’in Kültür Kalıpları (Patterns of Culture-1934) kitabında ele aldığı Kwakiutl kültürü Potlaç ile özdeşleştirilmiştir. Bu kavram ise grupların gücünü korumak adına, rakip gördükleri grupları verdikleri armağanların zenginliği ile alt etmeyi amaçlayan rekabetçi bir takas anlayışını ifade etmektedir. Bu iki anlayış arasında belirgin farklar vardır (Doğan, 2008: 45). Kula sistemi içerisinde gruplar arasında ticari nitelikte bir ortaklık vardır. Bu ortaklık, ortaklardan birisinin sahip olduğu ürün fazlasını armağanlar ile birlikte götürmesi ile başlar. Diğer ortağın da eşdeğer bir şekilde ürünlerini ve armağanlarını vermesi beklenir. Ancak buradaki önemli nokta grupların toplanıp gerçekleştirdiği törenlerde takası yapılan mallar kadar armağanların da denkliğidir. Trobriand Adaları’nda yaşayan Argonautların komşu adalarla yaptığı bu ticaretler sonucunda kolyeler ile bileziklerin takası gerçekleştirmesi buna örnek gösterilebilir. Potlaç ise karşılıklı takasın armağan ile gerçekleştirildiği dağıtım törenleridir. Bu tören boyunca yemekler yenir ve armağanlar verilir. Potlaç hem aile hem köy içinde ve köyler arasında yapılabilir. Potlaç için çağırılan konuklar, ora- da bulunmaları dolayısıyla bir yükümlülük altına girerler. Potlaç veremeyen konuk küçük düşer. Burada amaç rekabetin sonunda üstün çıkmaktır. Bazı törenlerde bu dağıtım bittikten sonra bir savurganlık başlar. Bu savurganlık değerli eşyaların kırılması ve yakılmasının hatta evlerin yakılmasına kadar gider. Kula ile Potlaç’ın benzer tarafı ise karşılıklı yapılan takasın eşdeğer nitelikte olması gerekliliğidir. Benzer şekilde Kula’da olduğu gibi Potlaç’ta da grupların toplandığı törenlerde gruplardan biri bir seferde ne kadar çok verirse gelecek sefer muhtaç duruma düştüğünde bir o kadar alma hakkına sahip olur (Güvenç, 1977: 236-237).
Takasın yapıldığı ikinci toplanma şekli ise pazar yerleri, panayırlar ve toplanma alanlarıdır. Pazar yerleri küçük çapta bir bölgede kurulan, bununla doğru orantılı olarak ihtiyaçları karşılamaktadır. Alden’a göre (1982: 86-87) pazar yerleri grupların takas yapmalarına imkân sağlaması açısından çok daha verimlidir. Panayır, anlam olarak bütün halkın toplanmasını ifade eden Yunanca panegyris kelimesinden gelmektedir. Yılda bir veya birkaç defa belirli aralıklarla (1 hafta-1,5 ay) kurulan, geniş çapta bir bölgenin ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yerli ve yabancı tüccarların toplandığı fuar alanlarıdır. Ancak arz-talep temelli olması yönüyle benzerlikler taşımaktadır (Doğan, 2008: 46-47, 98). Öte yandan toplanma alanları, grupların belli amaçlarla bir araya geldikleri yerler olması yönüyle daha genel bir niteliktedir. Bu grupların toplandıkları bu alanlarda hem fikirsel hem de ticari anlamda takas yaptıklarını da söylemek mümkündür. Ancak pazar yerleri ve panayırlardan farklı olarak grupların belli sosyo-kültürel ve ritüel amaçlarla da bu alanları kullandıkları düşünülmektedir.
2. Toplanma Alanı Teorisi
Avcı-toplayıcı grupların bir araya nasıl ve neden geldikleri soruları üzerinde duran etnografik temeldeki antropolojik araştırmalar 1930’lardan itibaren görülüyor olsa da (Tindale, 1935: 199-224) “toplanma alanı” kavramı için değerlendirebileceğimiz araştırmalar ilk olarak 1960’ların sonlarında başlamıştır. 1966 yılında yapılan “Man the Hunter” sempozyumu kapsamında birçok antropolog o dönemdeki güncel çalışmalarını sunmuştur. Daha sonrasında ise bu sempozyum aynı isimle kitaplaştırılmıştır (Lee and Devore, 1968, Man the Hunter). Bu ortak çalışmada yer alan antropologlardan David Damas, Eskimo grupları üzerine yaptığı araştırmada, sosyal grupların toplanmalarının boyutu ve süresine dikkat çekmiştir. Bu gruplar yıl boyunca 50’yi aşan ve sıklıkla 100 kişiden oluşmaktadır. Öyle ki ilkbaharda Iglulik ve kışın Netsilik toplanma grupları 15 ila 20 kişilik geniş aile kümelerine ayrılmaktadır. Ancak Netsilik toplanmalarındaki grupların %60 ila 70’ini oluşturan çekirdek grup sabit bir niteliktedir. Örneğin Copper Eskimo av grupları kardeşlik, eş değişimi, uzak akrabalık ve akrabalık dışı olan kişilerden oluşmaktadır. Kuzey Amerika’da carbiou olarak adlandırılan ren geyiklerini avlamak için toplanan grupların bir “topluluk” oluşturduğunu ve bu toplulukların bir araya gelmelerinin “toplanma” olduğunu belirtmiştir (Dumas, 1968: 111-117).
Antropolog Bob Williams ise The Birhor of India and Some Comments on Band Organization adlı makalesinde Hindistan’daki avcı-toplayıcı Birhor topluluklarını ele almıştır. Makalede bu grupların cinsel ve/veya ekonomik anlamda bir bölgecilik anlayışı sergileyeceklerini dile getirmiştir. Gıda tedarik etme ve diğer faktörlerin nüfus sayısındaki değişimi etkileyeceği için bu noktada grupların ekonomik bir bölgeciliğe yönelmesi mekânsal bir toplanmayı beraberinde getirmektedir. Evlilik temelli değişimlerin yarattığı ittifak bağları, etkileşimde olan grupların bir kısmının veya tamamının ekonomik şartları el verdiği takdirde bu törenlerin yıllık olarak yapılmasıyla güçlendirilmektedir. Aile ve akrabalık yapıları ile oluşan grupların yönetilebilir olması av gruplarının oluşmasında kolaylık sağlamaktadır (Williams, 1968: 126-131).
Avustralya’daki grupların evlilik ilişkilerini inceleyen antropolog Frederick Rose, av gruplarının büyüklüklerinin değişken olmasını gıda mevcudiyetinin sadece mevsim geçişlerinde değil yıllık olarak da değişkenlik göstermesiyle açıklamaktadır. Öyle ki yılın belirli bir zamanında, yiyecek kaynakları tek bir aileye bile dağıtılırken, küçük bir alanda yiyecek bol olduğunda, gruplar tek bir kampta iki yüz veya daha fazla gruptan oluşan toplanmalar oluşturmak için bir araya gelirler. Bu büyük gruplar bazen haftalarca hatta aylarca varlığını sürdürür. Bu toplanma ile gerçekleştirilen ergenliğe adım atma törenlerinin ve ritüellerin arttırılması için bol miktarda yiyeceğin olması bir ön koşuldu.
Antropolog Julian Steward da mevsimsel olarak gerçekleşen toplanmaların nüfustaki değişimler ile birlikte farklı coğrafya ve kültürlerde görülse de benzer özellikler taşıdığını ve bu süreçlerin büyük ölçüde kültürel ve ekolojik aktarımlarla oluştuğunu dile getirmiştir (Steward, 1968: 321-334). Antropolog Richard Lee ise Namibya’da yer alan Kalahari Çölü’ndeki !Kung San topluluklara dayanarak birtakım gözlemlerde bulunmuştur. !Kung Sanlar bahar aylarında yağmurların oluşturduğu su kaynakları dolayısıyla yaşamlarını açık havada 7 ila 50 kişilik gruplar hâlinde sürdürmektedirler. Ancak mevsimler sonbahardan kışa geçtiğinde, soğuk ve kurak hava şartları dolayısıyla sayıları 150 ila 200 kişiden oluşan gruplar kalıcı nitelikteki su kaynaklarına yakın kamp alanlarına çekilmektedirler. Ekolojik şartlar dolayısıyla gerçekleşen bu toplanmanın yanı sıra ritüel bir toplanma anlayışından da bahsetmek mümkündür. Choma olarak adlandırılan erkeklerin ergenliğe geçiş törenlerinin yapıldığı kamplar, her dört veya beş yılda bir kışın düzenlenir. Bu törensel toplanma Bushmenlerin en büyük topluluklarını bir araya getirmektedir. Yaşları 20 veya daha büyük en az yedi erkek çocuğa ihtiyaç duyulan bu törenler altı hafta sürer. Bu süreçte erkek çocuklarla birlikte ailelerin de kamp yapması dolayısıyla törenler büyük grupların katılımı ile yapıldığında kamptaki kişi sayısı 200’ü geçmektedir. Choma kampları haricinde yapılan kış kampları da sayıca benzerlik göstermektedir. Bu kış toplanmalarında her grubun şamanları bir araya gelir ve şamanların şifa amacıyla sergiledikleri trans dansları 12 ila 36 saat arasında sürer. Şamanların yanı sıra şarkıcı ve dansçıların da içinde olduğu güruh için yiyeceğin organize edilmesi gerektiğinden bunu sağlayacak yetişkin sayısı en az 15 ila 20 arasında olurdu. Aksi takdirde bu törenlerin gerçekleşmesi çok zordu. Öyle ki birçok şamanın bilhassa aynı anda ve birlikte trans dansı yapmasının tedavinin işe yaraması için etkili olduğuna inanılırdı (Lee, 1972: 345).
Yellen, !Kung San topluluklarından hareketle yerleşim büyüklüğünün ve iskân süresinin uzunluğunun kamp faaliyetlerinin, yapı kontekstinin ve geçim ekonomisi üzerinde önemli bir etken olduğunu dile getirmektedir (Yellen, 1977: 81). Buna bağlı olarak !Kung San bölgesinin ne kadar uzun süre iskân görürse orada herhangi bir özel faaliyetin gerçekleşmesi olasılığının o kadar yüksek olduğunu gözlemlemiştir (Yellen, 1977: 96).
Avcı-toplayıcı yapıdaki gruplar üzerine yapılan etnografik araştırmalar değerlendirildiğinde toplanma alanları olarak ele alabileceğimiz kamp yerleri gruplar tarafından sosyal, kültürel, ritüel ve ekonomik etkenler çerçevesinde yılın belli dönemlerinde ziyaret ve iskân edilmektedir. Bu süreçte gruplar armağan ve mal takasını belirli ritüel uygulamalarla icra etmektedir. Ayrıca bu ritüel anlayış şamanların sergiledikleri performanslar ve erkeklerin ergenliğe girme törenlerinde de kendini göstermektedir. Grupların bir araya gelmesini sağlayan bu toplanma faaliyetleri gruplar arasında evlilik ve akrabalık ilişkilerinin de gelişmesine olanak sağlamıştır. Ayrıca olumsuz çevre koşulları grupların toplanma alanlarında bir araya gelmesinde pay sahibidir.
Kavramsal açıdan Wadley, “toplanma alanı” kavramını modern San Bushmen kamp yerleri için belirgin bir şekilde dile getirmiş olsa da bu kavramın arkeolojik açıdan irdeleyen ilk kişi 1980 yılında kaleme aldığı The Identification of Prehistoric Hunter-Gatherer Aggregation Sites: The Case of Altamira makalesiyle Margaret Conkey’dir. Bu makalede Conkey (1980: 609-630), İspanya’nın Cantabria bölgesinde yer alan ve Altamira Mağarası’ndan ele geçen buluntuları değerlendirerek Üst Paleolitik Dönem’den itibaren toplanma alanlarının olabileceği teorisini geliştirmiştir. Arkeolojik açıdan ele aldığı bu teoriyi sonrasında daha geç dönemlere tarihlendirilen kamp yerleri için de ele almıştır (Conkey and Maher, 2019: 91-137). Bu teori birçok araştırmacı tarafından incelemiş (Vogels et al, 2020: 2-15; Wengrow and Grabber, 2015: 597-619), bazı araştırmacılar ise toplanma alanı yerine ana kamp yeri olarak değerlendirmişlerdir (Conkey, 1980: 620-629).
Conkey, toplanma teorisini ortaya attığı ilk makalesinde toplanma alanlarının belirlenebilmesi adına birtakım arkeolojik göstergeler belirlemiştir. Bu göstergeler; yerleşimin iskân süresi, yerleşimin konumu, döngüsellik, kontekst ve toplanmaya yönelik gerçekleştirilen faaliyetlerin çeşitliliğidir (Conkey, 1980: 609). Aynı makalede bu göstergeleri; grupların büyüklüğü ve bunun iskân edilen yer ile olan ilişkisi, tekrarlanmış veya tekrarlanmamış mevsimsel iskân ve hasat zamanının uzunluğu ile ilişkili olarak iskân süresi, gerçekleştirilen faaliyetlere bağlı olarak yerleşimin yapısı, yerleşim özelliklerinin sürdürülebilirliği, başka bir yerleşimin tahmini yayılımına oranla toplamda daha fazla faaliyetin gerçekleşmiş olması, görece bazı faaliyetlerin tahmini olarak yayıldığı küçük yerleşimlere göre farklılığı, toplanma eylemine neden olmuş veya katkısı olmuş ekolojik faktörler ve bölgesel nitelikteki grupların üyelerinin birleşmesi şeklinde detaylandırmıştır. Bu arkeolojik göstergeleri, diğer bir deyişle kriterleri; arkeolojik merkezin konumunun stratejik olması, alanının büyük olması, grupların bu alanlardaki iskân süresinin döngüselliği, iskân eden grupların büyük olması, merkezde toplanmaya yönelik gerçekleştirilen faaliyetlerin kontekst ile tutarlı olması, ithal malzemelerin varlığı ve sanatsal faaliyetlerin farklı gruplar tarafından gerçekleştirilmiş olması şeklinde sadeleştirmek yerinde olacaktır.
Yapılan araştırmalar doğrultusunda başta Avrupa olmak üzere birçok coğrafyada toplanma alanlarının Paleolitik Çağ’dan itibaren varlığından söz edilmektedir. Bu bağlamda Anadolu coğrafyası içerisinde yer alan arkeolojik merkezlerin birkaçının ilk bakışta toplanma alanı olabileceğini düşünmek pekâlâ mümkündür. Türkiye’nin Şanlıurfa ilinde yer alan Göbekli Tepe, son zamanlarda gerek bir kült merkezi olarak gerekse bir toplanma yeri olarak düşünülmektedir (Doğan, 2008: 123). Bundan hareketle bu çalışma kapsamında, Göbekli Tepe toplanma Conkey’in belirtmiş olduğu kriterler dikkate alınarak incelenecektir.
3. Toplanma Alanı Teorisinin Göbekli Tepe Üzerinden İncelenmesi
3.1. Yerleşmenin Konumun Stratejik Olması
Şekil 1: Göbekli Tepe’nin Coğrafi Konumu (Knitter et all, 2019: 3)
Coğrafi konumuna baktığımızda Göbekli Tepe, Şanlıurfa’nın 15 km kuzeydoğusunda ve Örencik Köyü’nün 2,5 km doğusunda yer almaktadır (Şekil 1). Göbekli Tepe, Şanlıurfa’nın yaklaşık 15 kilometre doğusundaki Germuş Dağları’nda en yüksek noktalarından biri üzerindedir. Deniz seviyesinden 770 metre yüksekte olan yerleşme, batıda Fatik Dağları ve doğuda Tektek Dağları ile çevrilidir. Bölgenin kuzeyinden ufuk noktasına doğru bakıldığında Nemrut Dağı ve Doğu Toros Dağları’nın tepe noktası, doğuda volkanik bir dağ olan Karacadağ ve güneyde Türkiye-Suriye sınırına uzanan Harran Ovası görülebilmektedir (Clare et all, 2019:14). Batıda Dicle ve Doğuda Fırat nehirlerinin arasındaki bölgede yer alan yerleşme, aynı zamanda Culap Nehri taşkın ovasının yer aldığı Culap Suyu Havzasının geçiş noktasında yer almaktadır (Nykamp et all, 2020: 75).
Jeolojik olarak Göbekli Tepe, Culap Suyu havzasının güneyindeki Harran ovasına uzanan Germuş Dağları’nın güney kısmı bir kireçtaşı çıkıntısı üzerinde durmaktadır. Üst Kretase Dönem’den Alt Miyosen Dönem’e kadar olan süreçte farklı kireçtaşı ve marn oluşumları meydana gelmiştir. Üst Miyosen Dönem bazalt kayalarının kalan yamaları platoları kaplayarak izole tepeler oluşturur. Plio-Pleistosen Dönem’den bu yana tektonik, litolojik ve iklimsel etkiler vadi ve taşkın yatağının oluşmasını sağlamıştır. Harran ovası ve Culap Suyu Havzası ise Kuvaterner Dönem’de çevredeki yamaçların yeniden işlenmiş topraklarından ve yamaç molozlarından türetilen alüvyonla dolmuştur.
İklimsel yapısına baktığımızda GÖ 25.000-17.000 arasında soğuk iklim şartlarının görülürken bu durum GÖ 14.000’e gelindiğinde değişmiş ve daha ılıman iklim koşulları ortaya çıkmıştır. Ancak GÖ 12.500’e gelindiğinde yaşanan Genç Diryas iklim olayı ile soğuk ve kurak bir döneme girilmiştir. GÖ 11.700’de Genç Diryas’ın sona ermesiyle birlikte sıcaklık ve nemde artış gözlenmiştir. Böylelikle günümüz iklim normallerine yakın olan Holosen Dönem başlamıştır. GÖ 6500 ile birlikte kurak bir iklim görülmeye başlanmış, bu durum GÖ 4500-4000 arasında antropojenik bir etki ile kendisini göstermeye devam etmiştir (Knitter et all, 2019:6). Modern dönemde ise bölge karasal iklim görülmektedir.
3.2. Yerleşmenin Alanının Büyük Olması
Göbekli Tepe, Şanlıurfa’nın yaklaşık 15 kilometre doğusundaki Germuş Dağları’nda, 587 hektarlık bir alana yayılım göstermektedir (Şekil 4). 9 hektar büyüklüğünde olan yerleşme, 126 hektarlık iç bölgenin içinde yer almaktadır. Bu alan UNESCO tarafından I. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak Dünya Miras Listesine alınmıştır. III. Derece Sit Alanı ilan edilen alanın etrafındaki tampon bölge ise 461 hektar genişliğindedir. Deniz seviyesinden 770 metre yüksekte olan höyüğün tepe noktası 15 metre yüksekliğindedir (UNESCO, 2017: 5-10).
Göbekli Tepe’nin alansal olarak büyüklüğü en son verilere göre 9 hektardır. Coğrafi sınırlar açısından höyüğün yer aldığı Kuzey Mezopotamya Bölgesi’nde hem güney hem de kuzeydoğuda Çanak-Çömleksiz Neolitik A Dönem’e tarihlendirilen birçok yerleşim yer almaktadır. Harita üzerinde yer alan Neolitik Çağ yerleşimlerin hektar cinsinden büyüklüklerine baktığımızda Göbekli Tepe hepsinden daha büyük bir alana sahiptir. Höyüğün tahmini yayılım bölgelerinin büyüklüklerini düşündüğümüzde bu üstünlüğü devam eden kazılarda koruması muhtemeldir (Şekil 2).
Şekil 2: Solda: Kuzey Mezopotamya’nın Neolitik Çağ Merkezleri Sağda: Kuzey Mezopotamya’nın ÇÇNA Merkezlerinin Alan Büyüklükleri ve Tahmini Nüfus Sayıları Tablosu (Clare et all, 2019: 98-99)
3.3. Yerleşmenin İskân Süresinin Döngüselliği
Göbekli Tepe kazılarında ortaya çıkarılan mimari yapıları ritüel ve domestik olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Ritüel yapılar içerisinde yer alan kireçtaşından yapılmış olan T biçimli dikilitaşlar ve anıtsal yapıların varlığına ilişkin kanıtlar tüm alanlarda mevcuttur (Şekil 3). Bu yapılar yaklaşık MÖ 10.000-9000’e tarihlendirilmektedir (Schmidt, 2010: 240).
Şekil 3: Göbekli Tepe’nin Stratigrafisi (UNESCO, 2017: 27)
Öte yandan domestik yapılar olarak değerlendirilen iki yapı vardır. Bunlardan ilki höyüğün kuzeybatı kısmındaki çukurda 2015-2016 yıllarında açığa çıkarılan, doğal kireçtaşı plato üzerine inşa edilmiş, oval planlı, birbirine eklenerek çoğalan bir yapıya sahip K10-13 ve K10-23 açmalarıdır. Diğer anıtsal yapılardan farklı olarak işlik alanının olması ve ocak, taş ve kemik boncuk üretimine yönelik buluntular ile yoğun kemik alet buluntu topluluğu buranın domestik bir yapı olduğunu düşündürmektedir. Bu yapı, ele geçen çakmaktaşı alet endüstrisi düşünülerek yaklaşık MÖ 10.000-9500’e tarihlendirilebilmektedir (Clare et all, 2019: 16) (Şekil 4).
Şekil 4: Göbekli Tepe K10-13 ve K10-23 Açmaları (Clare et all, 2019: 16)
İkinci yapı ise höyüğün en batısında yer alan F alanında kazılan açmalardır (Şekil 5). Oval planlı yapıların zamanla yerini dörtgen planlı yapılara bıraktığını göstermesi açısından kayda değerdir. MÖ 8700-8200’e (Çanak-Çömleksiz Neolitik B) tarihlendirilen bu yapılar bölge açısından da bir ilk değeri taşımaktadır (Clare et all, 2019:17). MÖ 8000’lere gelindiğinde ise yerleşme terk edilmiştir (Peters et all, 2019: 9).
1200 yıldan fazla bir süredir iskân gören Göbekli Tepe içerisinde yer alan anıtsal yapılardan ve bulunduğu alanlardan elde edilen organik materyal üzerinde yapılan radyokarbon analizleri A, C ve D alanlarının yapılarının farklı zamanlarda yapıldığını ortaya çıkarmıştır. Buna göre en eskiye tarihlendirilen alan D iken hepsi içerisinde daha sonra yapılmış olan A alanıdır. Bu durum avcı-toplayıcı grupların bu anıtsal nitelikteki yapıları belli aralıklarla inşa ettiğini bize göstermektedir (Dietrich et all, 2015: 37-39).
Avcı-toplayıcı grupların höyüğü ziyaret edecekleri, başka bir deyişle toplanacakları, zamanı nasıl belirledikleri konusunda bazı araştırmacıların astronomik açıdan getirdiği yorumlar vardır. Sweetman ve Tsikritsis, astronomik bir yazılım yardımıyla Göbekli Tepe’nin ekinoks ve gündönümü tarihlerini ve o tarihlerde gökyüzünde hangi yıldızların göründüğünü hesaplamıştır. Bu yıldızların, anıtsal yapılar üzerindeki kabartmalarla ilişkili olduğunu ileri sürmüşlerdir.[4] Buna benzer diğer yaklaşımlar ise Sirius gibi belli yıldızların görüldüğü ve ayın durakladığı zamanların hesaplanması ve bunun anıtsal yapıların olduğu alanların tarihlendirmeleri ile benzerlik kurmaya çalışmak olmuştur (Colins, 2014:114-122; Lorenzis ve Orofino, 2015: 47-49).
Şekil 5: Göbekli Tepe F Alanı Açmaları (UNESCO, 2017: 34)
3.4. Yerleşmedeki Grupların Büyük Olması
Avcı-toplayıcı grupların bir araya gelerek oluşturduğu toplanmalar, etnografik araştırmalara bakıldığında dönem dönem değişkenlik göstermektedir. Grupların toplanmak için ihtiyacı olan nedenler hem takas ve armağan gibi ticari faaliyetler hem de şamanların yönettiği birtakım törenlere katılmak olabilir. Bireysel nitelikteki grupların zaman içerisinde mekânsal bir yayılım göstermesi kuşkusuz bu toplulukların demografik büyüklükleri konusunda fikir verebilir.
Bu bağlamda Kujit, 1 hektar başına yerleşimde yaşadığı belgelenmiş kişi sayısı ile yerleşimlerin büyüklüklerini birleştirerek hesaplama yoluna gitmiştir. Bunu benzer şekilde Kuzey Mezopotamya’daki Çanak-Çömleksiz Neolitik A Dönem merkezleri için de yaparak bir tablo hazırlamıştır (Şekil 2). Bu tabloya göre, tahmini birinci nüfus seviyesi için 1 hektara 90 kişi, tahmini ikinci nüfus seviyesi için 1 hektara 294 kişi denk gelmektedir. Suriye sınırları içerisinde yer alan Tell Qaramel yerleşimi büyüklüğü (1029 kişi) dolayısıyla tabloda yer alan diğer yerleşimlerden daha fazla nüfusa sahiptir. Bu yerleşimi Anadolu’da 735 kişi sayısı ile Gusir Höyük takip etmektedir. Bu tablo üzerinden Göbekli Tepe’yi bu bağlamda ele alırsak höyüğün 9 hektar büyüklüğünde olması dolayısıyla nüfus; tahmini birinci nüfus seviyesinde 810 kişi, tahmini ikinci nüfus seviyesinde ise 2646 kişi sayısına ulaşmaktadır. Hem ortalamada hem de karşılaştırılan yerleşimlerden sayıca üstündür.
Tablo 1: Avcı-toplayıcılar Arasında Bireysel İletişim Seviyeleri Tablosu (Clare et all, 2019: 100)
İkinci tablo ise antropolog Robin Dunbar’ın geliştirdiği “Dunbar Sayısı”nı temel alarak hazırlanmıştır (Tablo 1). Kişinin beyin neokorteksinin büyüklüğü, kişinin karşılıklı ve yükümlülük ilişkisinde olabileceği kişi sayısını belirler. Modern insan için 150 olan bu sayıya “Dunbar Sayısı” adı verilmiştir (Gowlett et all, 2012: 695). Buna göre, karşılıklı iletişim hâlinde olunan kişi sayısı 150’yi geçtiğinde bireyin bu sorumluluğu kaldırması güç olacaktır. Bu bağlamda avcı-toplayıcılar için kişi sayısı arttıkça ilişkide araya o kadar mesafe girecektir. Bu durum sayıca büyük grupların yönetilmesini zorlaştırabilir. Ancak tabloda da görüldüğü üzere 150 kişiyi aşan topluluklar evlilik ve ticari faaliyetlerle etkileşim ve iletişim hâlinde olan gruplara, bu gruplar da ortak dili konuşan kabilelere dönüşmektedir. Şekil 5 ile kıyasladığımızda tahmini birinci nüfus seviyesinde yerleşimlerdeki kişi sayısı Tell Qaramel, Gusir Höyük ve Hasankeyf Höyük yerleşimlerinde 150’nin üstündedir. Tahmini ikinci nüfus seviyesinde Körtik Tepe ve Jerf El Ahmar yerleşimleri de 150’yi aşarken Demirköy, Hallan Çemi ve Kocanizam yerleşimleri bu sayıyı aşmamışlardır. Göbekli Tepe ise hem tahmini birinci hem de ikinci nüfus seviyesinde Dunbar Sayısı’nın oldukça üstündedir. Tablo 1’e tekrar döndüğümüzde, kişi sayısı bazında Demirköy, Hallan Çemi ve Kocanizam yerleşimleri dışındaki tüm yerleşimler grup niteliğindedir. Buna karşın bu yerleşimler arasında sadece Göbekli Tepe kabile özelliği taşımaktadır.
Toplam Olasılık Yoğunluğu Eğrisi yaklaşık GÖ 10.300’de nüfusta artış görülürken GÖ 8000’den hemen önce ise zirve yapmıştır. GÖ 8000’lerde ise gerçekleşen nüfus artışını GÖ 7400–7000’de Göbekli Tepe çevresinde yoğunlaşan jeomorfodinamik aktivitenin ilk aşaması takip etmiştir. Hayvancılık, yağmura dayalı tarım ve saban kullanımı hâlihazırda yapıldığı için buna eşlik eden sosyokültürel gelişmeler ve arazi kullanımındaki değişiklikler yoğunlaşan jeomorfodinamik aktiviteye de katkı sağlamış olmalıdır (Nykamp et all, 2020: 9).
Şekil 6: Göbekli Tepe Höyük K10-55 Açmasında Görülen Sarnıç Yapısı (Clare et all, 2020: 85; Clare et all, 2020: 16)
Höyüğün kuzeybatısındaki çukurda yer alan K10-55 açmasında oldukça büyük ve derin, kayaya oyulmuş çukur bir yapı, yerleşmede yağmur suyunun depolanması ile ilişkili olabilecek türde bir faaliyetin yapılmış olabileceğini akla getirmektedir (Şekil 6). 8 metre çapında ve 2,8 metre derinliğinde olan çukurun batısında yer alan dar, duvarla çevrili giriş ve/veya kanal yapısının aracılığıyla su tahliyesi gerçekleştirilmiş olabilir. Bu anlamda yapı Göbekli Tepe’de şimdiye dek bulunmuş en büyük sarnıçtır. 2013 yılında yine kuzeybatı çukurda yer alan K10-35 açmasında kayaya açılmış bir şekilde bulunmuş olan kanal ile birlikte değerlendirildiğinde Göbekli Tepe’de Neolitik Çağ’da su elde etme ve depolama stratejilerinin varlığına işaret etmektedir. Bilinçli bir şekilde kireçtaşı levhalarla kapatıldığı düşünülen bu kanal, K10-55’teki geniş çukurun yalnızca 12 metre batısındadır. Kanal ile bu çukurun ilişkili olup olmadığı sorusu gelecek dönem kazılarda yanıt bulacaktır (Clare et all, 2020: 16). Bu tür bir kanal ve su kontrol sisteminin varlığı, burada iskân eden avcı-toplayıcı grupların sayıca fazla olduğunu düşündürmektedir.
3.5. Yerleşmede Toplanmaya Yönelik Gerçekleştirilen Faaliyetlerin Kontekst ile Tutarlı Olması
Göbekli Tepe, ilk kez 1963 yılında İstanbul Üniversitesi ve Chicago Üniversiteleri Doğu Bilimleri Enstitüsü’nün birlikte başlattıkları “Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi Araştırmaları Karma Projesi” çerçevesinde gerçekleştirilen yüzey araştırmasında ortaya çıkarılmıştır. 1995 yılına gelindiğinde Şanlıurfa Müzesi Müdürü Adnan Mısır ile İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Harald Hauptmann’ın bilimsel danışmanlığında, Almanya Heidelberg Üniversitesi Tarihöncesi Enstitüsü’nün ortak projesi olarak çalışmalara başlanmıştır. Harald Hauptmann yönetiminde başlayan kazı çalışmaları, Klaus Schmidt 2014 yılında vefatına kadar kazının başkanlığını yapmıştır (Dietrich, Notroff ve Schmidt, 2015: 92-93). Günümüzde kazı başkanı Şanlıurfa Müzesi adına Celal Uludağ ve kazı sorumlusu ise Dr. Lee Clare’dir (Clare et all, 2020: 1).
Şekil 7: Göbekli Tepe D Alanındaki Dikilitaşlar (Asouti, 2017: 40)
Göbekli Tepe I., II. ve III. Tabakalar ile temsil edilmektedir. I. Tabaka yerleş- menin en üst tabakası olup, Neolitik Çağ sonrası döneme tarihlendirilmektedir. II. Tabakada terrazzo tabanları olan birkaç dikdörtgen planlı yapılar vardır. Yapının merkez kısmında yer alan iki adet dikilitaşın boyut olarak en büyüğü 1,5 metre yüksekliğindedir. Bu tabaka Çanak-Çömleksiz Neolitik B Dönemi’ne tarihlendirilmektedir. III. Tabaka ise Çanak-Çömleksiz Neolitik A Dönemi’ni temsil etmekte ve merkez bölgesinde ve yapıları çevreleyen taştan duvarlar ile birbirine bağlanan, daireler halinde yerleştirilmiş büyük boyutlardaki T biçimli dikilitaşları ile ön plandadır (Şekil 3). Buradaki dikilitaşların boyutları yaklaşık 5 metre olup tümü yekpare ve kireçtaşından yapılmıştır (Dietrich, Notroff ve Schmidt, 2017: 98).
Şekil 8: Solda Harbetsuvan Tepesi, Sağda: Karahan Tepe (Çelik, 2014: 12-18)
Yerleşimlerin yapı kontekstleri, iskân eden grupların tüm faaliyetlerini gösterir niteliktedir. Grupların bu faaliyetleri konakladıkları yerlerde ve/veya geçici kamp yerlerinde gerçekleştirebilir. Ancak bu faaliyetlerin bir kısmı için grupların bir araya gelmeleri gerekmektedir. Göbekli Tepe sahip olduğu kontekste bağlı olarak ritüel bir merkez rolündedir. Bu durum çevre yerleşimlerden grupların diğer bir deyişle klanların Göbekli Tepe’yi belli aralıklarla ziyaret etmeleri ve hatta konaklamalarını beraberinde getirir. Öyle ki gruplar arasındaki etkileşim ile oluşturulan bağlar, materyal kültüre de yansımaktadır.
Göbekli Tepe’nin neredeyse her alanında bulunan dikilitaşlarda bölgede bulunan ve bulunmayan hayvanların kabartmaları ve birtakım sembolik ifadeler yer almaktadır (Peters and Schmidt, 2004:209). Örneğin D Alanında yer alan dikilitaşların üzerlerindeki kabartmalarda örümcek, yılan, akbaba, turna, boğa gibi hayvanlar görülmektedir. T biçimli dikilitaşlar Göbekli Tepe haricinde Nevali Çori, Harbetsuvan Tepesi, Karahan Tepe, Taşlı Tepe ve Sefer Tepe gibi yerleşimlerde de ele geçmektedir (Şekil 8). Tipoloji açısından baktığımızda oldukça benzer özellikler taşıyan dikilitaşlar, bölge içerisinde genel bir dağılım göstermektedir. Bu dağılım ağına şema üzerine baktığımızda Göbekli Tepe’nin T biçimli dikilitaşların olduğu diğer yerleşimlerin tam merkezinde yer almaktadır (Şekil 9).
Şekil 9: Solda: T Biçimli Dikilitaşların Dağılımı, Sağda: T Biçimli Dikilitaşların Dağılım Ağı (Schmidt, 2006; Çelik, 2014: 21)
Göbekli Tepe’de bulunan heykel başlarına baktığımızda göz kısımlarının belirgin, burun yapısının büyük ve kemerli olduğu, çenenin ise ileriye doğru sivriltilmek suretiyle keskinleştirildiği görülmektedir (Şekil 10). Bu tasvir anlayışı Şanlıurfa’da bulunan Urfa Adamı’nda, Nevali Çori’de ve Karahan Tepe’de (Şekil 11) net bir şekilde benzerlik taşımaktadır.
Şekil 10: Göbekli Tepe’de Bulunan Heykellerin Baş Kısımları – Kaynak
Şekil 11: Solda Urfa Adamı – Kaynak, Ortada Nevali Çori Yerleşiminde Terrazo Yapısı’nda Bulunan Kireçtaşından Yapılma “Kuş İnsan” Heykeli (Schmidt, 2010: 245),
Sağda Karahan Tepe’de Bulunan Heykel Başı – Kaynak
Bunun yanı sıra Göbekli Tepe’de bulunan totem direği oldukça dikkat çekicidir (Şekil 12). Başı zarar görmüş bir şekilde ele geçmiştir. 1,92 metrelik uzunluğa sahip olan direk, üst üste üç ana motif tasviri barındırmaktadır. En üstteki yırtıcı bir hayvanı (muhtemelen bir ayı veya büyük bir kediyi) tasvir etmektedir. Başın altında kısa bir boyun, kollar ve eller görülebilir. İnsan benzeri şekilleri dikkat çekicidir. Vahşi bir canavarın elinde tuttuğu insan kafatası başka heykellerde de görülmüştür. İnsan kollarının başın altında betimlenmiş olması, elinde tuttuğu başın, görünmeyen yüzünün insan olduğunu düşündürmektedir. Eller karın hizasında ve karşılıklı birleştirilmiş şekilde tasvir edilmiştir. Aynı tasvir anlayışını Nevali Çori ve Göbekli Tepe’deki T biçimli dikilitaşlarda ve Urfa Adamı’nda görmek mümkündür. Eller ve kolların net bir şekilde tasvir edildiği kısımda bir doğum sahnesinin betimlendiğini düşünebiliriz. Kolların alt kısmında ise büyük yılanlar vardır. Yılanın alt bölümünde ise insan bacağına benzeyen bir tasvir yer almaktadır. [5]
Şekil 12: Solda ve Ortada: Nevali Çori’de Bulunan Totem Direği;
Sağda: Göbekli Tepe’de Bulunan Totem Direği (Schmidt, 2010: 247-248)
Nevali Çori örneğinde ise kafası olmayan kuş, insan kafası ve kuş gövdesinden oluşan karışık bir yaratık görünümü vardır. Koptuğu düşünülen parçanın saç örgüsü olduğu varsayıldığında bir kuştan ve iki insan kafasından bahsedilebilir. Alt bölümde karşılıklı duran iki kuşa ait ayak ve kuyrukları vardır (Schmidt, 2007: 80-81). Bu açıdan bakıldığında kayıp yüzün insana ait olması düşünülebilir. Aşağıya doğru devam ettiği düşünülürse bulunan bu eser de totem direği olarak değerlendirilmelidir.
Şekil 13: Solda: Göbekli Tepe C Alanı 27 No’lu Dikilitaş – Kaynak
Sağda: Ereksiyon Hâlinde Olan Erkek Heykeli – Kaynak
Şekil 13’e baktığımızda soldaki T biçimli dikilitaşın sağ alt kısmında ereksiyon hâlinde bir erkek figürü tasvir edilmiştir. Burada sadece gövde kısmı belirgin iken baş kısmı yoktur. Sağ tarafta görülen ve Göbekli Tepe’de bulunan erkek heykeli de aynı şekilde tasvir edilmiştir. T biçimli dikilitaşlara yapılan tasvirlerin belli bir kutsallık atfettiği düşünülürse dikilitaş üzerinde ereksiyon hâlinde (diğer bir deyişle ithifallik protom durumunda) olan bir şaman olduğunu söyleyebiliriz. Ancak şamanın kafasının olmaması ve hemen üstünde bekleyen akrep ve akbaba tasvirleri, şamanın öldüğünü ve öteki dünyaya geçtiğini betimliyor olabilir.
Şekil 14: Solda: Orta Avustralya Kökenli Wargaia Şamanı Sağda: Göbekli Tepe C Alanı 28 No’lu Dikilitaş – Kaynak
Şekil 14’te verilen karşılaştırmada Göbekli Tepe’de azımsanamayacak şekilde görülen H ve C sembolizminin Orta Avustralya topluluklarından Wargaia veya Wakayaların şaman diyebileceğimiz şifacısının göğsündeki tasvir benzerlik açısından dikkat çekicidir. Bunu ele alan Notroff, sembollerin aynı olmadığını ve birçok aborjin topluluğunun birçok anlamda bu sembolü kullanabileceğini dile getirerek Göbekli Tepe ile aborjinlerin bağlantısının gerçekçi olmayacağını belirtmektedir. Ancak dönemsel ve coğrafi farklılıklar olsa da avcı-toplayıcı yaşam biçiminin belli bir noktada aborjinler vb. gruplar tarafından korunması ve atalarından edindikleri bilgi ve tecrübe düşünüldüğünde benzerlikler kurulması muhtemeldir. Ancak buradaki sembolde dikkat çeken H harfi oluşturan blokların ve U harflerinin karşılıklı olmasıdır. Genel itibarıyla simgeler dünyasında tekrar eden semboller belli bir sonsuz döngüyü işaret etmektedir. Burada karşılaştırma yapılan iki örneğin de şaman olması bu anlamda tesadüf değildir. Çünkü sonsuzluğu simgeleyen semboller kolektif bilincin eseri olarak farklı coğrafyalar ve gruplar tarafından düşünülebilir. Göbekli Tepe özelinde konuşacak olursak Şekil 15’te de görüldüğü üzere bu T biçimli dikilitaş C Alanı içinde yer almaktadır. C Alanına dromoslu bir geçiş ile ulaşmak mümkündür. Dromoslu yolun başında ise yine aynı U şeklinde bir taş yer almaktadır. Sonsuz döngüyü simgeleyen karşılıklı U harflerinin yanı sıra bunları karşılıklı olarak kesen iki blok vardır. Bu bloklar tek başlarına değerlendirildiğinde bir dikilitaşı andırmaktadır. Bu blokların karşılıklı duran U harflerini kesmesi aslında bir sınır koyma olarak değerlendirilebilir. Bilindiği gibi şamanlar, bu dünya ile öteki dünya arasındaki iletişimi sağlar, ata ruhlarla konuşurlar ve şifacılık yaparak transa girerler. Birçok mitolojide en temel üç dünyadan bahsedilir. Bu dünyaların biri yerin altında, biri yeryüzünde ve diğeri de yerin üstündedir. U harflerine sınır oluşturan bu blokların şamanın sonsuz yolculuğunu simgeliyor olduğunu düşünebiliriz.
Şekil 15: Göbekli Tepe’nin Krokisi (Lorenzis, 2015: 41)
3.6. Yerleşmedeki İthal Malzemelerin Varlığı
Şekil 16: Göbekli Tepe Yontmataş Alet Endüstrisi – Kaynak
Avcı-toplayıcı grupların bir araya gelmesindeki amaç, takas yapılması ve/veya armağanlar verilmesidir. Göbekli Tepe özelinde değerlendirdiğimizde yerleşmeden ele geçen Khiam, Helwan, Nemrik ve Bbylos uçlarının varlığı Göbekli Tepe’deki grupların bu alet tiplerini yaptıkları veya takas yoluyla elde ettiklerini düşündürmektedir (Şekil 17). Bunlardan Byblos ve El-Khiam uçları Güneydoğu Anadolu ve Levant kökenli iken, Helwan uç Levant ve Nemrik uç ise Yukarı Mezopotamya ve Levant kökenlidir (Kartal, 2019: 8-34). Bu bağlamda Göbekli Tepe’deki avcı-toplayıcı grupların bu uç tiplerini yakın yerleşmelerden temin etmeleri coğrafi açıdan mümkündür. Ayrıca Göbekli Tepe’nin bulunduğu konum ve bölge açısından sahip olduğu “kült merkezi” rolü itibarıyla grupların burada toplanarak takas yapmaları da kuvvetle muhtemeldir.
3.7. Yerleşmede Sanatsal Faaliyetlerin Farklı Gruplar Tarafından Gerçekleştirilmiş Olması
Kavramsal açıdan baktığımızda sanat, insanlığın hem düşünsel hem de eylemsel olarak varoluşuyla ilintilidir. Buna bağlı olarak nerede bir insan topluluğu varsa orada yaşamı gerekli kılan maddî hayatın yanı sıra sezginin, bilinçaltının ve içgüdüselliğin etkileriyle sanat baş göstermiştir. Avcı-toplayıcı gruplar için konuşacak olursak her grubun bir sanatçısı vardır. Sanatçılar gözüyle gördüğünü kendi yaratıcılığıyla birleştirerek yansıtan kişilerdir. Bu bağlamda her sanatçının kendi üslubu yani imzası vardır. Ancak yapılan araştırmalar, Paleolitik Çağ sanatı ile ilişkilendirilen bazı mağara yerleşimlerinde birden fazla kişinin temasını ortaya koymuştur (Kolankaya-Bostancı, 2019: 66-67). Göbekli Tepe için bu durum aslında tonlarca ağırlıkta, kireçtaşından yapılmış olan T biçimli dikilitaşların yapımının sadece bir organizasyon başarısı değil aynı zamanda üstlerindeki kabartmalar dolayısıyla bu grupların sanat icra ettiklerini söylemek yanlış olmaz. Bu noktada ilk merak edilen şey kuşkusuz sadece bir topluluğun bu yapıları meydana getirip getiremeyeceği olur. Tablo 2 üzerinden bu konuyu ele aldığımızda T biçimli dikilitaşların ortalama ağırlığı yaklaşık 5.3 tondur. Bu anlamda A.1 örneğini ele aldığımızda 14 kişiye ihtiyaç duyulmaktadır. Buna Göbekli Tepe’nin kireçtaşı platosu üzerinde yer aldığını da eklersek teoride T biçimli dikilitaşları taşımak zor görünmemektedir. Ancak birçok coğrafyada yapılan etnografik araştırmalar dikkate alındığında Göbekli Tepe’deki dikilitaşlardan daha hafif yükte ağırlıkları sayıca çok fazla insanla bile sürecin günlerce sürdüğü görülmüştür (Notroff et all, 2014: 94). Buna bağlı olarak matematiksel hesaplamaların pratikte ne kadar geçerli olduğu ve bu dikilitaşların sadece taşınma işlemi üzerinden değerlendirilmesinin yeterli olmayacağını söylemek gerekir.
Tablo 2: Göbekli Tepe’nin T Biçimli Dikilitaşlarının Ağırlığı ve Tahmini Gereken Güç Hesabı Tablosu (Banning, 2011: 623)
Sonuç
Bu araştırma kapsamında, toplanma teorisine gerek etnografik temelde gerekse arkeolojik araştırmalar göz önüne alınarak değinilmiştir. Toplanma eyleminin gerçekleştirilmesinin temelinde toplulukların bir araya gelmek için sosyal, kültürel, ekonomik ve ritüel anlamda ihtiyaçlarını karşılamak istemesi yatmaktadır. Bu faktörler doğrultusunda gruplar belli aralıklarla toplanmış ve bu toplanmalar, etkileşimin iletişime dönüşmesi ile hem sıklaşmış hem de pekişmiştir. Bir Neolitik Çağ yerleşmesi olan Göbekli Tepe özelinde irdelediğimiz toplanma alanı teorisi için birkaç şeye değinmek gerekir.
Conkey’in belirttiği kriterler üzerinden ele aldığımızda, Göbekli Tepe yerleşmesi gerek coğrafi gerek jeolojik açıdan stratejik bir konumda yer almaktadır. 9 hektarlık bir alana sahip olan yerleşmenin çevresinde yer alan mikro ve makro ölçekte birçok yerleşmeden büyüktür.
Yerleşmenin iskân süresi, ritüel nitelikteki törenlerin belli aralıklarla yapıldığı düşünüldüğünde belirgin bir döngüsellik içinde olduğu düşünülmektedir. Ancak yerleşmenin II. Tabakasındaki dörtgen yapılar ve sarnıç yapısı bu yerleşmenin yalnızca bir kült alanı değil aynı zamanda bir yerleşim olabileceğini de göz önünde bulundurmak gerekir. II. Tabakadaki F Alanında yuvarlak ve dörtgen yapıların birlikte görülmesi, bölgenin yuvarlak yapıda mimariden dörtgen yapıda mimariye geçiş hususunda dönemsel açıdan bir ilk niteliğindedir. Öte yandan, sarnıç yapısı bu grupların belli bir su kontrol mekanizmaları olduğunu ve bu ihtiyacın gerek temiz suya olan uzaklık gerekse nüfusun fazla olmasından doğduğunu dikkate almak gerekir.
Yerleşmede iskân eden grupların yerleşmenin büyüklüğü ile doğru orantılı olarak sayıca fazla olduğu düşünülmektedir. Yerleşme kontekstinin toplanma faaliyetleri açısından tutarlı olması hususunda Göbekli Tepe başta T biçimli dikilitaşlar olmak üzere birçok yönden ritüel ve spiritüel bir özellik taşımaktadır. Dolayısıyla klanların evlilik, akrabalık ve şamanik törenler için toplandıkları düşünülebilir. Bu toplanmalar sayesinde fikirsel ve ticari anlamda takas da klanlar arasında gerçekleşmiş olmalıdır. Ayrıca yerleşmede olmayan ama dikilitaşların üzerindeki kabartmalarda yer alan hayvanların kılavuz hayvanları olarak klanları temsil ettiği bir totemizm anlayışı söz konusudur.
Göbekli Tepe’de ele geçen yontmataş alet endüstrisi üzerine çok fazla yayın olmamasına karşın Güneydoğu Anadolu ve Levant kökenli çakmaktaşı uçlarının varlığı, klanlar arasında takas yapılması ile açıklanabilir. Sanatsal faaliyetlerin farklı gruplar tarafından gerçekleştirilmiş olması Göbekli Tepe’deki avcı-toplayıcı grupların ortalama 5 tonu geçen ağırlıktaki kireçtaşı bloklardan meydana getirdiği T biçimli sütunlar düşünüldüğünde bunun birçok klanın bir arada organize olmaları gerekmektedir. Bazı araştırmacılar teorik olarak bu dikilitaşların taşınmasında bir zorluk görmemesine karşın, kireçtaşı blokların tüm işlem zincirinden geçerek bu dikilitaşlara dönüşmesi için belli bir iş bölümüne ve bu iş bölümü için çok fazla kişiye ihtiyaç vardır. Ayrıca klanların Göbekli Tepe gibi ritüel bir merkezde çeşitli törenler yapmak amacıyla yılın belli zamanlarında toplanmasını dikkate aldığımızda, bir grubun diğer bir gruba karşı mahcup olarak Potlaç yaşamak istemeyeceğini düşünebiliriz.
Sonuç olarak Göbekli Tepe yerleşmesi tüm bu kriterler değerlendirildiğinde o bölge için ana kamp yeri olmanın ötesinde bir toplanma alanı özelliği yansıtmaktadır. Batı’da yürütülmüş ve yürütülmeye devam eden etnografik araştırmaların Güneydoğu Anadolu coğrafyasında da yapılması etnoarkeolojik açıdan coğrafyayı anlamamıza yardımcı olacaktır. Ayrıca toplanma alanı teorisi yakın gelecekte Karahan Tepe gibi birçok yerleşme için değerlendirilebilir.
Dipnotlar
[1] Hacettepe Üniversitesi, Arkeoloji Bölümü, Doktora Öğrencisi, armantekin@hacettepe.edu.tr
[2] https://www.nisanyansozluk.com/?k=top1&lnk=1 Erişim Tarihi: 22.01.2021
[3] https://www.nisanyansozluk.com/?k=de%C4%9Fi%C5%9F-&lnk=1 Erişim Tarihi: 22.01.2021
[4] https://www.dainst.blog/the-tepe-telegrams/2017/07/03/more-than-a-vulture-a-response-to-swe- atman-and-tsikritsis/ Erişim Tarihi: 01.2021
[5] https://www.dainst.blog/the-tepe-telegrams/2017/03/01/the-gobekli-tepe-totem-pole/ Erişim Tarihi: 22.01.2021
Kaynakça
Alden, J. R. (1982). Marketplace exchange as indirect distribution: An Ira- nian example. In Contexts for prehistoric exchange, Academic Press, s. 83- 101.
Andrews, P. (1992). “Evolution and environment in the Hominoidea.” Natu- re, 360: s. 641.
Banning et all. (2011). So fair a house: Göbekli Tepe and the identification of temples in the Pre-Pottery Neolithic of the Near East. Current Anthropo- logy, 52(5), s. 623.
Bar-Yosef, O. (2007). “The archaeological framework of the Upper Paleolit- hic revolution”, Diogenes, 54(2), s. 6.
Clare, et all. (2019). Göbekli Tepe: UNESCO Dünya Miras Alanı ve Değişen Yaklaşımlar. Mimarlık, 405, s. 14-18.
Clare, L. (2020). Göbekli Tepe, Turkey. A brief summary of research at a new World Heritage Site (2015–2019). e-Forschungsberichte, 81-94.
Collins, A., (2016). Göbekli Tepe ve Tanrıların Doğuşu, (Çev. Leyla Tonguç Basmacı), Alfa Yayınları, İstanbul.
Conkey, et al. (1980). The identification of prehistoric hunter-gatherer agg- regation sites: the case of Altamira [and comments and reply]. Current anthropology, 21(5), s. 609-630.
Çelik, B. (2014). Differences and Similarities between the Settlements in Şanliurfa Region where “T” Shaped Pillars are Discovered.
Damas, D. (1968). “The Diversity of Eskimo Society”. In Richard B. Lee and Irvin DeVore (eds.), Man the Hunter. Chicago: Aldine : 111-117
DeVore, I., and Lee, R. B. (Eds.). (1968). Man the hunter. Aldine Publishing Company.
Dietrich et all. (2015), “Göbeklitepe-Ein exzeptioneller Fundplatz des frü- hesten Neolithikums auf dem Weg zum Weltkulturerbe/Göbeklitepe-Dün- ya Kültür Mirasına Girme Yolunda Olağandışı Bir Erken Neolitik Buluntu Yeri”, Anatolien-Brücke der Kulturen, Kültürlerin Köprüsü Anadolu, Türk-Al- man Eskiçağ Bilimlerinde Güncel Bilimsel Araştırmalar ve Yeni Bakış Açıla- rı, Tagungsband des Internationalen Symposiums Anatolien – Brücke der Kulturen”, (in) Bonn vom 7. bis 9. Juli 2014, Ed. Ünsal Yalçın & Hans-Dieter Bienert, Museum Bochum: Bonn, s. 91-109.
Dietrich, et all. (2013). Establishing a radiocarbon sequence for Göbekli Tepe. State of research and new data. Neo-Lithics, 13(1), s. 36-47.
Doğan, İ. B. (2008). Arkeoloik ve Etnografik Kanıtlar Işığında Tarih Öncesin- de Ticaret ve Değiş Tokuş. Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
Eyüboğlu, İ. Z. (1991). Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü. Sosyal yayınlar, s. 332.
Gezgin, M. (1988). Cemaat-Cemiyet Ayırımı ve Ferdinand Tönnies. Sosyoloji Konferansları, (22), s. 198.
Gowlett et all. (2012). Human Evolution and the Archaeology of the Social Brain, Current Anthropology. 53, s. 693-722.
Güvenç, B. (1977). İnsan ve Kültür. Remzi Yayınları.
Kartal, M. (2019). Taş Çağlarında Yontmataş Uçlar, Bilgin Kültür Sanat Ya- yınları
Knitter, D., Braun, R., Clare, L., Nykamp, M., & Schütt, B. (2019). Göbekli Tepe: a brief description of the environmental development in the surroun- dings of the UNESCO World Heritage Site. Land, 8(4), s. 72.
Kolankaya-Bostancı, N. (2017) “Paleolitik Çağ Toplanma Alanları ve Ritüel- leri”, Arkeolojide Ritüel ve Toplum, Tematik Arkeoloji Serisi (TAS)-5, s. 66-67
Lee, R. B. (1972). The Intensification of Social Life Among The! Kung Bush- men. MIT Press.
Lorenzis, A. and Orofino, V. (2015). New Possible Astronomic Alignments at the Megalithic Site of Göbekli Tepe, Turkey. Archaeological Discovery. 03, s. 40-50.
Maher, L. A., and Conkey, M. (2019). Homes for hunters?: Exploring the concept of home at hunter-gatherer sites in upper paleolithic Europe and epipaleolithic Southwest Asia. Current Anthropology, 60(1), s. 91-137.
Maslin et al. (2014) East African climate pulses and early human evolution,
Quaternary Science Reviews, 101: s. 2.
Moigne et al. (2016). “Bone retouchers from Lower Palaeolithic sites: Terra Amata, Orgnac 3, Cagny-l’Epinette and Cueva del Angel“, Quaternary Inter- national, 409: s. 195
Notroff et all. (2014). Building Monuments, Creating Communities. Early monumental architecture at Pre-Pottery Neolithic Göbekli Tepe, s. 94.
Nykamp, M., Becker, F., Braun, R., Pöllath, N., Knitter, D., Peters, J., & Schütt, I. (2020). Sediment cascades and the entangled relationship between hu- man impact and natural dynamics at the Pre-Pottery Neolithic site of Gö- bekli Tepe, Anatolia. Earth Surface Processes and Landforms.
Özbek, M. (2000). Dünden bugüne insan. İmge Kitabevi Yayınları, s. 18-55 Peters, et all. (2014). Göbekli Tepe: Agriculture and Domestication, s. 1-11
Peters, J., and Schmidt, K. (2004). Animals in the symbolic world of Pre-Pot- tery Neolithic Göbekli Tepe, south-eastern Turkey: a preliminary assess- ment. Anthropozoologica, 39(1), 179-218.
Roberts et all. (2019). Mediterranean landscape change during the Holo- cene: Synthesis, comparison and regional trends in population, land cover and climate. The Holocene. 29. s. 923-937.
Schmidt, K. (2006). Animals and a headless man at Göbekli Tepe. Neo-Lithi- cs, 2(06), s. 38-40.
Schmidt, K. (2010). Göbekli Tepe–the Stone Age Sanctuaries. New results of ongoing excavations with a special focus on sculptures and high reliefs. Do- cumenta Praehistorica, 37, s. 239-256.
Stern, J. T. (2000). “Climbing to the top: a personal memoir of Australopit- hecus afarensis.” Evolutionary Anthropology: Issues, News, and Reviews 9 (3): s. 113.
Steward, J. H. (1968) “Causal Factors and Processes in the Evolution of Pre-Farming Societies”, In Richard B. Lee and Irvin DeVore (eds.), Man the Hunter. Chicago: Aldine : s. 321-334.
Tel, H.Ö. and Sarıışık, G. (2020). Research on some effective properties in nomination of Urfa Limestone to the “Global Heritage Stone Resource” de- signation. Arab J Geosci 13, s. 958.
Temren, B. (2017). “Din antropolojisi açısından inanç ve din olgusuna ilişkin bir değerlendirme”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Der- gisi, 38(1-2), s. 302-304.
Tindale, N. B. (1935). Initiation among the Pitjandjara natives of the Mann and Tomkinson Ranges in South Australia. Oceania, 6(2), s. 199-224.
UNESCO (2017) Nomination for Inclusion on the World Heritage List, Nomi- nation Text, Göbekli Tepe, s. 5-10
Vogels, et al. (2020). A matter of diversity? Identifying past hunter-gatherer aggregation camps through data driven analyses of rock art sites. Quater- nary International.
Wengrow, D., and Graeber, D. (2015). Farewell to the ‘childhood of man’: ritual, seasonality, and the origins of inequality. Journal of the Royal Anth- ropological Institute, 21(3), 597-619.
Williams, B. J. (1968). “The Birhor of India and some comments on band organization”. In Richard B. Lee and Irvin DeVore (eds.), Man the Hunter. Chicago: Aldine : 126-131
Yellen, J. E. (1977). Archaeological approaches to the present: models for reconstructing the past (Vol. 1). New York: Academic Press.
İnternet Kaynakları
https://www.nisanyansozluk.com/?k=top1&lnk=1 Erişim Tarihi: 22.01.2021
https://www.nisanyansozluk.com/?k=de%C4%9Fi%C5%9F-&lnk=1 Erişim Tarihi: 22.01.2021
https://www.dainst.blog/the-tepe-telegrams/2017/07/03/more-than-a-vulture-a-response-to-sweatman-and-tsikritsis/ Erişim Tarihi: 22.01.2021
https://www.dainst.blog/the-tepe-telegrams/2017/03/01/the-gobeklitepetotempole/
Erişim Tarihi: 22.01.2021
https://www.dainst.blog/the-tepe-telegrams/2017/08/02/neolithic-gathering-and-feasting-at-the-beginning-of-food-production/ Erişim Tarihi: 22.01.2021
https://www.dainst.blog/the-tepe-telegrams/2017/08/02/neolithic-gathering-and-feasting-at-the-beginning-of-food-production/ Erişim Tarihi: 22.01.2021
https://en.wikipedia.org/wiki/Urfa_Man#/media/File:Urfa_man.jpg Erişim Tarihi: 22.01.2021
https://www.basnews.com/tr/babat/651962 Erişim Tarihi: 22.01.2021
http://ubannotated.com/main-menu/animated/topical-studies/gobeklitepe/ Erişim Tarihi: 22.01.2021
https://www.tf.uni-kiel.de/matwis/amat/iss/kap_a/advanced/ta_1_2b. html
Erişim Tarihi: 22.01.2021
https://www.dainst.blog/the-tepe-telegrams/2017/11/28/making-headlines-was-goebekli-tepe-built-by-aboriginal-australian/ Erişim Tarihi: 22.01.2021
https://www.dainst.blog/the-tepe-telegrams/2017/01/02/lithic-analysis-or-meet-the-flintstones/
Erişim Tarihi: 22.01.2021