Yazar: Aysu Uzer
On beşinci sezonu ile sonlanacağı duyulan Supernatural dizisi, hem dizinin hikâyesinin barındırdığı mitolojik olay örgüleri hem de dinler tarihini iç içe geçirerek yeni bir anlatım biçimi ile kadim hikâyeleri yeniden üreterek bize sunduğu için her zaman beğenerek takip ettiğim bir dizi olmuştur.
Özellikle Antik Yunan mitolojisinin en bilindik öykülerinin versiyonlarının izlediğimiz bölümlerin alt metinlerinde gizli oluşu ve Kahramanın Yolculuğu çemberini olabildiğince açık kullanması nedeniyle bilinen üç büyük mitolojik anlatı üzerinden diziye yön veren üç büyük olayın okumasının yapılabileceğini düşünüyorum.

Supernatural (Eric Kripke – 2005 – ABD) – 1.sezon 1.bölüm – Dean’in, Sam’i babasını bulmak için üniversiteden çağırması
Quest; arayış macerası demektir. Yaşam, başlanılan yerde bitirilen bir şey olmadığı için, öyle veya böyle bir yol alınıyor. Yani yaşamın bir yolculuk olduğu kesin. Dolayısıyla macerayı rutin dışı hareketli bir yolculuk olarak tanımlarsak, ne kadar çok hareket varsa o kadar çok da yaşam vardır. Ama yola sadece macera olması için çıkılmaz, arayış sözcüğünün önemi buradadır, aslında bir şeyin peşinden gidilir.
Quest’te, kahramanı yola çıkarmaya, arayışa çağıracak bir şeye her zaman ihtiyaç vardır. Quest, question kelimesinin köküdür yani bu çağrının net formunu anlatır. Bir sorunun peşinden gidilir quest’te ve o da sizi kozanızdan çıkarabilmek için çok güçlü bir soru olmalıdır ki temelinde her zaman aynıdır: “Ben kimim?”
Bu soru da, “Bu dünyaya Tanrı vergisi ne ile geldim?” sorusunu barındırır. Yani dünyanın en büyük “curse”ü (lanet) olan, yetenek “gift”i. Yeteneğinizin olması, tanrıların size bir hediye vermiş olması demektir ve tanrıların hediyesi her zaman aynı zamanda da lanettir. İlk olarak da o özel yeteneğin keşfedilmesi gerekir, daha sonra bu gift’in hâlihazırda yaşadığımız toplum düzeninde değerli olup olmadığı önemlidir.
Supernatural örneğine bakacak olursak, Sam ve Dean iki kardeştir ve babaları doğaüstü canavarlarla savaşıyordur. Hayatlarının bir kısmında kim oldukları sorusuna cevap aradıkları dönemde ikiye ayrılmıştır yolları ve Sam hukuk fakültesine gitmişken Dean babasının yolunu izlemiştir. Ve babasından haber alamayıp endişelenen Dean, Sam’den yardım istemek için koleje yanına gelir ve onu sevgilisiyle beraber gayet normal ve mutlu bir hayat yaşarken bulur fakat babası için çok endişeli olduğundan dolayı, Sam’den bir süre yardım etmesi için onunla gelmesini ister. Bu quest, Medusa’nın Perseus tarafından öldürülmesine benzer çünkü sonraki sezonlarda sarı gözlü şeytanı öldürene kadar sürecek bir çağrıdır bu.
Medusa’nın Öldürülmesi
Persues’un annesi Danae bir kral kızıdır fakat kralın bir oğlu olmamıştır. Oğlu olmayan kral, krallığın nasıl devam edeceğiyle ilgili bir kehanet öğrenmek ister ve kızından doğacak bir oğlan çocuğunun onu öldürüp kral olacağını öğrenir. Kızının oğlu olmasını engellemek için onu bir kulenin en üst hücresine kapatır. Fakat Zeus, Danae’nin kapatıldığı parmaklıkların arasından bir altın yağmuru olarak süzülerek, üzerine yağar ve Danae gebe kalır.
Aynı imge, Hıristiyanlıkta, İsa’nın rahme düştüğü an olarak Meryem’in üzerine altın yağması olarak gösterilir ve ikisi de bakire doğumdur.
Kral, çocuk doğduğunda annesiyle birlikte onları bir kutuya koyarak denize bırakır. Canlı olarak karaya vurmayı başaran Danae ve Perseus bir nevi kıyıya vurdukları krallıkta, kral için ganimet sayılır ve kral, Danae’ye talip olur fakat Perseus buna karşıdır. Büyümekte olan Perseus’un buna itiraz etmesi üzerine kral doğum günü partisinde hediye getirmiş tüm davetlilerin arasında Perseus’u gücendirerek kendisinin krala verecek bir hediyesi dahi olmayan, hiçbir şeyi olmayan bir genç olarak aşağılar. Bundan çok rahatsız olan Perseus, kraldan ona bir görev vermesini, hediyesine karşılık bu görevi başararak kendisini kanıtlama şansı olarak ister. Kral, Perseus’tan Medusa’yı öldürmesini ister fakat Medusa’nın varlığı bile şaibelidir ve yeri bilinmez.
Perseus diyar diyar gezerek Medusa’yı ararken bilinir ki tüm Pantheon tanrıları ve özellikle de Athena, Medusa’nın öldürülmesini ister. Ve Athena, Perseus’a yardımcı olabilmek için, Three Graces’a[1] sorması gerektiğini söyler.
Three Graces tek göze sahip üç kadındır ve gözü aralarında paylaşırlar. Onlar gözü elden ele geçirirken Perseus, gözü alır ve Medusa’nın yerini söylemeleri karşılığında gözü kendilerine vereceğini söyler. Fakat bu çabanın sonunda bile öğrenebileceği tek bilgi, Medusa’nın dünyanın sonunda olduğudur. Dünya’nın sonu haritanın bittiği yer, yani henüz ayak basılmamış diyarlar demektir ve coğrafi bir anlamda söylenmiştir. Kısacası Perseus’un Medusa’yı bulabilmesi için bilinen dünyanın tamamında arayıp, bilinmeyen yerlere kadar ulaşması gerekir.
Daha sonra Perseus, Hera’nın bahçesine bakan hizmetkârlardan, Daughters of Evening’den[2] haberdar olur. Söylentiye göre o bahçede bir gece geçirebilirseniz eğer, Tanrılar gelip Medusa’nın yerini size söyleyecektir. O gece ise tüm Tanrılar gelir fakat yerini söylemezler, ona hediyeler verirler; Hermes uçan sandalını, Hephaistos kılıcını, Hades takıldığında görünmez yapan bir saati ve Athena ünlü kalkanını verir.
Ve Medusa’nın kafası kesildiğinde kafasından büyülü başka bir yaratık olan Pegasus çıkar. Bu kadar değerli hediyelerle arada kalan Perseus, kendisine verilmiş tüm ödünç hediyeler, Medusa’nın kafasının monte edilmesiyle gücü üç katına çıkmış Athena’nın kalkanı ile Pegasus’un üzerinde uçmaya başlar. Uçarken aşağıda kayalıklara bağlanarak bir deniz canavarına kurban edilen Andromeda isimli bir kadını görür, onu canavardan kurtarıp yanına alır ve güneşe doğru uçmaya başladıkları sırada Zeus at sineğini yaratır, sinek üzerinde uçtukları Pegasus’u rahatsız eder ve Pegasus ikisini de üzerinden atar.
Bu hikâyenin Sam’in çağrılması ile ilk ortak noktası öncelikle teklifi reddetseler de artık kalabilecekleri bir “ev”leri kalmamış olmasıdır. Perseus’un örneğinde tamamen zedelenmiş bir itibarı vardır ve genç erkeğe bunun ağır gelmesi üzerine yitirdiği itibarını geri kazanmak maksadıyla bu çağrıya yanıt verir ve gerçekten var olup olmadığı bile bilinmeyen Medusa’yı öldürmek üzere bu arayış macerasına çıkar.
Sam’in hikâyesinde ise, gayet başarılı ve mutlu bir okul hayatını sevgilisiyle paylaşıyordur ve Dean babaları hakkında endişelendiğini söylemek amacıyla yanına geldiğinde aslında öncelikle bu çağrıyı reddeder çünkü hâlihazırda yaşadığı hayatı bozmak, o kozadan çıkmak istemez. Yani kalabileceği bir evi olması quest’e vereceği yanıtı etkiler ve böylece Perseus örneğindeki gibi, artık kalacağı bir evi olmaması gerekliliği Dean’den sonra sevgilisinin aynı Sam daha beşiğindeki bir bebekten yaşadığı annesinin ölümü gibi, sarı gözlü şeytan tarafından tavana çekilmiş ve orada yakılmıştır fakat bu, asıl olarak Sam’in kalacağı bir yerin artık olmadığını gösterir ve Sam hem intikam almak amacıyla hem de artık kalabileceği bir “ev”i olmaması nedeniyle Dean ile gitmeyi kabul eder. Görselleştirmelerinde Andromeda’yı kurtaran Perseus ve sevgilisi yanarken onu kurtaramayan Sam’i benzetebiliriz.


Aynı Andromeda’nın kayalıklarda zincirlenip deniz canavarına kurban edilmesi gibi Sam’in sevgilisi Jessica da tavana sabitlenmiştir ve şeytan onu yakar.
Ayrıca çağrıyı yapan kişi olarak Dean öncelikle babası için endişelendiğini söyleyerek Sam’den yardım ister, yani quest’i bir teklif olarak sunar aslında ve olması gerektiği gibi ısrar etmeyerek tercihi Sam’e bırakır. Sadece babasının başına ne tür bir tehlike gelmiş olabileceğinden bahseder ve gerçekten önemli olmasaydı iki buçuk yıldır olduğu gibi onu rahatsız etmeyeceğini söyler.
Sam biraz düşündükten sonra Dean ile beraber kısa süreliğine babasını bulmak için gider. Fakat Winchesterlar aslında kuşaktan kuşağa aktarılan bir “huntingthings” yeteneğine sahiptir ve bu yetenek Sam’in üniversiteyi kazanıp güvenli bir hayat kurmak amacıyla babasının yolunu ve evini terk etmesiyle reddedilmiştir ve sadece babasının başına ne geldiğini öğrenmek için abisine yardım edecek olması bu yeteneğini kabul edip kim olduğu sorusuna cevap verebilmiş olmasını sağlamaz. Aynı zamanda sevgilisinin öldürülmesi bu “gift”ten kaçamayacağını yani güvenli ve normal bir hayat tercih edemeyeceğini göstermiş olur; bu da en başta söz edilen hem “gift” hem “curse” kavramına uygundur.
Daha sonra sevgilisinin ölümü ardından Sam gerçekten quest’i kabul eder ve 15 sezondur devam eden dizi başlamış olur.

Quest sonrasında maceranın tamamlanmasıyla tekrar dönülecek yer olarak görülen ev ve eve dönüş yolculuğu, aslında bir dönüş yolculuğu değildir zira ne yola çıkan kişi aynı kişidir ne de onun yokluğunda ev aynı kalmıştır. Dolayısıyla eve dönüşün, quest’in sonu olarak değil, kendi başına yeni bir quest olarak görülmesi gerekir.
Bir eve dönüş hikayesi olarak Odysseus’un maceralarına bakarsak;
İthaka’nın kralıdır ve Troya savaşı sırasında on sene evinden uzak kalmıştır ve savaşının kazanılmasını Truva Atı’nı tasarlayarak sağlayan kişidir. Homer, onu “şehirleri yağmalayan adam” olarak yazar. Arkasında on yıllık bir iktidar boşluğu yarattıktan sonra evine kazanılan savaşın ganimetleriyle gidip durumu telafi etme şansı da vardır. Fakat Odysseus’un evine dönmesi on yıl sürecektir yani onun eve dönüşü de başka bir questtir aslında.
Odysseus’un ilk durduğu yer, Troya’nın komşusudur. Gemiye su ve erzak aldıktan sonra yoluna devam etmek için bu limana uğrarlar. Burada, Troya’nın kaybetmesini sağlayan stratejiyi geliştiren kişi olduğunu gizlemek durumundadırlar çünkü eğer savaş süresinde etrafta adları duyulan yağmacılar oldukları bilinirse burada da bir savaş çıkma durumu vardır. Dolayısıyla kim olduğunu öğrenmek için çıktığı yolda Odysseus ilk olarak en büyük başarısıyla kendisini sürekli olarak tanımlayamayacağını, onu o yapan şeyin her zaman her yerde o sıfat olamayacağını anlamıştır.
İkinci olarak “Lotus Eater”larla karşılaşmıştır.
“Lotus Eater”lar, her şeye sahip bir adada yaşarlar ve Lotus denilen bitkiyi yerler. Yedikleri bitki, uyuşturucu gibi bir etkiyle onları aşırı mutlu eder, herhangi bir şey yiyip içmeye ihtiyaç duymazlar ve o bitkiye bağımlı hale gelirler. Bağımlı hale gelenler orada kalır, diğerleri ise yoluna devam eder.
Üçüncü olarak “Cyclops”ların adasına düşer Odysseus ve adamları. Bunlar tek göze sahip, çobanlık yapan tepegöz devlerdir. Adaya indiklerinde bu devler hayvanları otlatmaya çıkardıkları için ortada yoklardır ve Odysseus ile adamları bir mağaradan ihtiyaçları olan erzakları almaya başlarlar ve bu sırada mağaranın sahibi olan tepegöz gelir ve onları mağaraya kapatıp bir kısmını yemeye başlar. Odysseus, Troya’dan aldığı şarabı deve içirir. Onunla sohbet etmeye başladığında dev ona adını sorar ve Odysseus onu “hiç kimse” olarak yanıtlar. Yani sadece kimliğini gizlemesi yetmez, yolculuğunun bu adımında aynı zamanda hiç kimse olmayı da kabullenmelidir.
Dev sızdığında adamlarıyla birlikte onun gözünü çıkarırlar, Odysseus her bir adamına kendisini bir koyunun altına bağlamasını söyler ve Cyclops sabah koyunlar huysuzlandığında onları dışarı çıkardığında onları göremez ve onlar da kaçmayı başarmış olurlar.
Dördüncü durak “Flooding Island”; yerleşik olmayan, deniz üzerinde yüzen bir adadır ve bu adadan sonra Odysseus’un kaybolduğu söylenir. O ve adamları adada Truva’yı yağmalayan Yunanlar olarak gayet iyi karşılanırlar. Kral onların adayı yağmalamasına gerek kalmaması için onlara büyük ve değerli bir gitme hediyesi verir. Bu değerli hediye “thebag of winds”dir. Yani tüm rüzgârların içerisinde olduğu bir çanta ve sadece Batı Rüzgârı onların eve gitmelerini sağlayacaktır. Odysseus, sadece Batı Rüzgârını kullanarak yola çıkar fakat çantanın içerisinde ne olduğunu bilmeyen adamları büyük bir ganimet hediye edildiğini ve onlarla bunun paylaşılmadığını düşünerek çantayı gece gizlice açarlar ve içerisinden tüm rüzgârlar çıkıp dağılır ve yollarını kaybederler.
Yollarını kaybetmeleriyle birlikte Kirke’nin adasına düşerler. Kirke’nin adasında Amazonlar’da yaşayan bir kadın kabilesi vardır ve Kirke büyü gücüyle adaya hâkimdir. Adaya yanaşıldığında gemilerden sadece bir grup adam adaya iner ve eksiksiz bir adada olduklarını fark ederler, fakat Kirke’nin ikram ettiklerini yiyenler domuza dönüşür zira Kirke büyü yapmıştır.
Adamlarının uzun süre dönmemesi üzerine Odysseus adaya iner. Ormanda karşısına Hermes çıkar ve Kirke’nin verdiklerini yemeden önce yiyeceklerine dökmesi için ona büyülü bir iksir verir. Bu sayede yemekleri yiyen Odysseus domuzlaşmaz ve Kirke bundan çok etkilenerek onunla birlikte yaşamak ister ve Odysseus bir anlaşma yapar, adamlarını tekrar insana çevirmesi karşılığında bir süre Kirke’nin yanında kalacaktır.
Kirke ise adadan ayrılmadan Odysseus’a kendi yarattığı deniz canavarının olduğu kısımdan nasıl geçeceğinin bilgisini verir, söylediğine göre geçmeleri gereken dar kısmın bir yanı bu deniz canavarı, diğer yanı ise girdap olacaktır ve geçebilmeleri için aralarından bazılarını feda ederek o canavara yakın olarak ilerlemeleri gerekiyordur ve olabildiğince girdaptan uzak gitmelilerdir.
Buradan geçtikten sonra Odysseus bir Katabasis yolculuğu yapacaktır. Hades’e inen içi su dolu bir mağara geçidi bulur, orada bir kurban keserek kan döker ve kan kokusuna Hades’ten çıkan Shadeler gelir. Odysseus evi hakkında, oraya döndüğünde ne bulacağı ve kimlerin o gidene kadar ölmüş olduğunu onlardan öğrenir.
Daha sonra da Sirenleri atlatması gerekir.
Sirenler, denizcilere aslında istedikleri şeyin ne olduğunu bilerek o şeyi onlara vereceklerinin vaadini veren, şarkılar söyleyerek onları kayalıklara çekip gemilerinin kaza yapmasına neden olan, genellikle denizkızı şeklinde resmedilen yaratıklardır. Sirenlerin cazibesine kapılıp o tarafa gitmemek ve ölmemek için Odysseus kendisini bağlatır ve adamlarının kulaklarına bal mumu döker. Böylece hem sirenlerin sesine kapılıp o tarafa gidemeyecek hem de adamları sirenleri duymayacaktır. (Aynı zamanda tayfasının kendi emirlerini de duymasını engellemiştir.)
Sonrasında geldikleri yer Apollo’nun adasıdır ve Apollo’nun hayvanları vardır. Eğer bu hayvanlara dokunulursa cezalandırılacaklardır.
Calypso adası ise Odysseus’un macerasının son basamağıdır. Calypso, Atlas’ın kızı olarak bilinir. Odysseus bu adaya tek başına gelmiştir artık ve bir peri kızıyla karşılaşır. Odysseus’un Calypso ile 7 yıl geçirdiği söylenir fakat bu süre içerisinde yediği önünde yemediği ardında bir peri kızıyla çok güzel bir adada yaşasa da, sürekli olarak evine dönmek ister, melankoliye kapılmıştır. Onun üzüntüsüne dayanamayan Calypso bir çözüm üretir ve onu evine bırakacak sihirli bir sal yapar. Sal kendiliğinden onu eve götürecektir fakat Odysseus bayılır ve yakından geçen bir gemi onu alarak İthaki’ye bırakır. Evine, ülkesine ulaştığı anda baygındır. Nerede olduğunu ancak çevresindekilere sorarak öğrenir. Yani bu uzun seyahatten sonra değişmiştir, evini tanıyamaz. Athena gelir ve ona yokluğunda olanları anlatır. Odysseus, ilk olarak bir domuz çobanının yanında saklanır. Yıllarca geride bıraktığı karısı Penelope, herkesin yeni biriyle evlendirilmesini istemesinin baskısı altındadır. Onun izdivacına ve dolayısıyla iktidara talip olan 116 kişi, sarayın avlusunda seçilmeyi beklerler fakat Penelope evlenmek istemez ve süreci uzatmak için kocasının anısını yüceltecek, onun kahramanlıklarını anlatacak bir duvar halısı dokuyacağını ve ondan sonra evleneceğini söyler. Onu avludan izleyen 116 kişinin önünde her gün bir miktar dokur ve her gece o gün dokuduğu kısmı söker, böylece sonsuza kadar uzayabilecektir zamanı. Daha sonra Odysseus, bu iktidara talip 116 kişiyi atlatabilmek için evine yani sarayın kapısına dilenci olarak gelir ve oradaki hâlihazırda bulunan dilenciyle kavga eder, Penelope bunun üzerine yeni dilenciyi görmek ister ama geçen uzun yılların ardından kocasını tanımaz ve evleneceği kişiyi seçebilmek için bir yarışma düzenler. Sihirli olduğu için kocasından başkasının kullanamayacağını sadece kendisinin bildiği ok ve yay ile hedefi vurabilecek kişiyle evlenecektir.
Dilenci olarak Odysseus katılır yarışmaya ve kazanır fakat Penelope hala onu tanımaz ve yeni bir hayata başlamak için yataklarını başka bir odaya taşımalarını söyler. Sadece Odysseus ve Penelope’nin bildiği üzere yatak canlı kökleri olan bir ağaçtan yapılmıştır ve taşınamaz. Odysseus’un bunu söylemesi üzerine Penelope ona inanır.
Sam’in kapatıldığı Lucifer’in kafesinden çıkışı da tam olarak Truva’nın yıllarca zorlanıp açılamayan kapılarını açıp orayı fethetmek gibidir çünkü Lucifer’in kafesi de Truva’nın kapıları gibi açılması imkansız anlatılır. Fakat Sam, oradan çıkıp dünyaya döner fakat aynı Odysseus gibi, direkt olarak eski evine dönemez.
İlk olarak Sam, kafesten ruhu olmadan çıkmış yani ruhsuz kalmıştır ve bu nedenle hissedemez. Bu tam olarak Odysseus’un savaştan dönüşünde kim olduğunu gizlemek zorunda kalmasını gerektiğini anladığı andır çünkü Sam altı sezon boyunca kim olduğu sorusunu soracaktır fakat tam da dizideki en büyük başarısını kazanıp Lucifer’i yendiğini düşündüğü sırada ruhunu yani o da kimliğini kaybedip hiç kimse olmuştur. Bu yüzden dünyaya geldiği gibi kardeşinin yanına giderek hayatına devam etmez onun yerine başka bir hayat kurup onu yaşamaya başlamıştır. Calypso ile yaşamak gibi.
Ayrıca kendisini kafesten kimin çıkardığını bilmemektedir bu da aynı kendisine zehirli bir yemeğin ikram edilmesi gibidir çünkü kimin neden ve hangi amaçla onu kafesten çıkardığını bilmemektedir, dolayısıyla her mitolojik anlatıda olduğu gibi sebebi bilinmeyen iyiliğin kaynağı ve o kaynağın amacı şüpheli ve tehlikelidir.

Ayrıca Penelope’nin kocasını tanımaması gibi tam karşılaştıkları anda da Dean, Sam’in gerçekten kardeşi olduğuna inanmaz, onun içine girmiş bir şeytan veya benzeri başka bir yaratık olduğunu düşünür. Sam kendisini gümüşle kesip üzerine tuzlu su içerek içinde herhangi bir yaratık olmadığını ispat etmek zorunda kalır.

“A reward is a punishment, a punishment is a reward.”
Yunan mitolojisinde ana çerçeve olarak, insanların belli uğraşlar ve zorluklar sonucu kazandıklarını düşündükleri yani çabalarının karşılığı olarak kendilerine hak gördükleri “reward”lar aslında Tanrılar tarafından insanlara verilmiştir fakat aynı zamanda da punishment olma özelliği taşırlar. Truva atı örneğine bakılırsa, on yıl boyunca surlarını kapayarak ülkelerini savunmaya çalışan Truvalılar on yıl süren sefaletin ve kıtlığın ardından Tanrıların onlarının kazanmasını müjdeleyen bir nişanı olarak gördükleri için kapılarını açtılar ve onu içeri aldılar. Truva atı onlar için on yıl boyunca süren kıtlık, sefalet ve açlığın sonucunda Tanrıların onlar için özellikle yarattığı, başarılarının ödülüydü. Bu kadar uzun bir zaman surlarını kapayan, tarım yapamayan, gıda kıtlığı başlamış ve sürekli olarak kayıp veren bir toplumun bu kadar büyük zorluklar ve fedakârlıklar sonrasında tam da hak ettiklerine inandıkları bir ödül olarak belirdi Truva atı. Hâlbuki onların sonlarını hazırlayacaktı. Dolayısıyla tam da ihtiyaç duyulan ödül, özellikle kaynağı divine-ilahi olana, Tanrılara dayandırılıyorsa, ceza mı ödül mü olduğu anlatıların çoğunda belirsizdir ve çoğunlukla da ikisi de geçerlidir.
Zaten “hak etme/deserve” kelimesi hem rewardlar hem de punishmentlar için kullanılabilir.
Phaeton’un hikâyesi de bu bağlamda gösterilebilir.
Apollo’nun ölümlü bir kadından olmuş olan oğludur ve yetiştirilme sürecinde yanında olmamıştır ve babasının Apollo olduğunu söyleyen çocuk alay konusu olmuştur ve annesi babasına haber verir. Babası oğluna kendisinden ne istediğini sorduğunda babası olduğunu kanıtlamak için Apollo’nun arabasını ister ondan. Bu araba güneşi çekerek her gün doğup batmasını sağlayan arabadır. Fakat babasından gereken eğitimi görmemiş, yeteneği gelişmemiş bir çocuk için (Phaeton için) kullanması çok zor ve üst seviyedir. Dolayısıyla onlarca yıl babasız kaldığı, özlem duyduğu, acı çektiği ve sonunda da alay konusu olduğu için bu arabayı kullanmayı hak ettiğine inanarak onu babasından tüm bunların sonucundaki bir ödül olarak alsa da arabayı kullanmayı başaramaz.
Aynı zamanda güneş bilginin kaynağının sembolü olduğu için mitolojik anlatılarda, aslında sembolik olarak bakıldığında bütün bilgiyi sırtlanmış sayılır Phaeton ve düşüşleri de çoğunlukla İkarus’a benzetilir. Yani çocukça ve yetersiz heveslerinin altından kalkamayacağı bir sorumluluk yüklemesi gibi görülebilir, fakat hikâyelerin örgüsünün sonunda bu altından kalkılamayacak yük öncelikle her zaman bir çeşit ödül olarak görülecektir.
Bu hikâye ile Supernatural’da bir anda ortaya çıkan Kevin oldukça benzer.
Kevin üniversiteye hazırlanan aşırı derecede yetenekli ve başarılı bir çocuktur. Uzun bir zaman boyunca en iyi üniversiteyi kazanabilmek için günler geceler boyu uğraşıp durmuş sonunda Tanrı’nın ona atfettiği bir güce sahip olmuştur.
İlerleyen zamanlarda kim olduğu anlaşılır; o tabletleri çevirme yeteneğine sahip olan Elçi olarak seçilmiştir. Bu elçi çalışarak geçirdiği günlerin sonucunda elçi olarak kazandığı kadim bilgiler, bilinmeyen dilleri okuma gücü hak ettiğine inanabileceği bir ödül gibi görülebilir. Zira bu seçim Kevin’ın şimdiye kadar yaşadığı disiplinli çalışma dolu, başarılı hayatı takip ederek gelmiştir ve Kevin’ın yeteneği dünyayı kurtarmalarını sağlayabilecektir.


Fakat bu ilerleyen bölümlerde önce Kevin’ın tüm hayatını saklanarak harabe bir teknede geçirerek günde üç saat uyuyarak büyük bir özveriyle çalışması gerekecektir, yani sahip olduğu güç itibariyle sahip olduğu bilgi gücü için ödemesi gereken bedel eskisinden daha yoğun daha zor ve katlanılmaz bir hayata dönüşecektir. Annesi ve arkadaşları ile görüşemeyecek ve hazırlığını yaptığı hiçbir gelecek planını gerçekleştiremeyecektir fakat bu da yetmeyecek, kısa süre sonra Kevin hayatını kaybedecektir yani reward’ı dünyayı kurtarma gücüne sahip olmak iken, kendi hayatını feda etmesi gerekecektir.
Dizi görselleştirilmelerinde de özellikle bu hikâyelerin
benzerliğinin alt metninin okunabileceği ışık-güneş-ateş’in sembolik olarak
bilgiyi temsil ettiği üzerinden önce Kevin’ın gücünü sonrasında ise hayatını
kaybedişini göstermiştir.
[1] Graeae: Bir gözü ve bir dişi aralarında paylaşan üç kardeştir. İsimleri; Enyo, Pemphredo ve Deino’dur. Ayrıca Gorgonların da kız kardeşleridirler. (e.n.) Kaynak: http://www.greek-gods.info/monsters/graeae/
[2] Hesperidler: Gaea’nın Hera’ya, Zeus’la düğünündeyken hediye ettiği, altın elma veren ağacın bulunduğu bahçeyi korumakla görevli nemfler. (e.n.) Kaynak: https://www.britannica.com/topic/Hesperides-Greek-mythology
Editör: Büşra Erturan