Diğer Tarih Yazılarımız İçin Tıklayınız
Yazar: Mark Cartwright
Çevirmen: Ezgi Akbağ
Sengoku Dönemi
Japonya tarihinde ‘‘Savaşan Devletler Dönemi’’ olarak da bilinen Sengoku Dönemi (Sengoku Jidai, 1467-1568), rakip derebeylerinin (daimyo) ülkenin hakimiyeti için acımasızca savaştığı çalkantılı ve hiddet dolu bir devirdi. Japon Ortaçağ tarihindeki Muromachi Dönemi’ne denk geliyordu (Muromachi Jidai, 1333-1573). Bu dönemde Ashikaga Şogunluğunun başkenti Muromachi topraklarındaki Heiankyo (günümüzde Kyoto) şehri idi. Heiankyo, Sengoku Döneminin başlarında Onin Savaşı (1467-1477) sırasında harap edilmişti. Akabinde gerçekleşen çarpışmalar derebeylerin sayısını azaltırken ülkenin de beyliklere bölünmesine sebep olacaktı. Bunun sonucunda da bir derebeyi bütün rakiplerinin üstesinden gelecekti: 1568’te Japonya’yı birleştirme yoluna sokan Oda Nobunaga.
Daimyo ve Ashikaga Şogunluğu
Ashikaga Şogunluğu (1338-1573) Japonya’nın merkezini kontrol altına almıştı. Başkentteki bürokrasi nispeten etkiliydi. Fakat dış vilayetler yarı bağımsızdı çünkü derebeyler kendi topraklarını keyiflerine göre yönetiyorlardı. Yerel memurlar ve toprak sahipleri (Jito) herhangi bir idari güçten korkmayan bu derebeylerden vergi toplamakta zorluk çekiyorlardı. Japoncada ‘‘Büyük İsim’’ anlamına gelen daimyo, kendi samuray ordularını veya ordusuna katılıp topaklarını genişletmek isteyen askerleri yöneten derebeyleriydi.
Bazı daimyolar kendilerine miras kalmış toprakları olan köklü asil ailelerden gelirken bazıları ise zayıflamış şogunluklardan bağımsızlığını ilan eden askeri valilerdi. Ayrıca tüccarların oğlu olan yeni beyler de vardı. Bu beyler küçük ordular toplayıp başkalarının topraklarını gasp ederlerdi. Yeni yöneticilerin var olan düzeni alaşağı etmeleri ve küçük toplulukların geleneksel köklü kabilelerin varlıklarına el koymaları gekokujo, yani “alttakilerin üsttekileri düşürmesi” olarak adlandırılır.
Güçlü bir merkezi yönetimin eksikliği, Şogun Yoshimasa’nın (1449-1473) kendini sanata adamak için Ginkakuji sarayına çekilmesiyle daha kötü bir hâle gelmişti. Dolayısıyla hukukun üstünlüğü yerini güçlünün hükmüne bırakmıştı. Daha güçlü olan beyler zayıf olan rakiplerinin topraklarını ele geçiriyor ve ‘‘sengoku daimyo’’ ismini alıyordu. Daha sonra derebeyleri sahip oldukları mevkiyi erkek varislerine bırakıyorlardı. Böylelikle daimyo soydan geçen bir rütbe haline gelmişti. Pek tabi emri altındakilerin hırsları yüzünden meydan okunmadığı sürece. Daimyonun zenginliği ticaretten, tüccarlıktan ve topraklarındaki çiftçilere bağladıkları vergilerden geliyordu. Daimyolar kendi başlarına birer yasa olabilirlerdi ama emirleri altındaki binlerce kişiyle bir düzen kurabilmek için bazı kanunlar oluşturmuşlardı. Bu kanunlar, topraklarında kale ve sur inşaatının yasaklanmasından tutun dış bölgelerden getirilen pahalı tiyatro oyuncularına harcanan paranın kısıtlanmasına kadar her şeyi kapsıyordu.
Onin Savaşı
Savaşan Devletler Dönemi Onin Savaşı (Onin No Ran, 1467-1477) ile başlamıştı. Bu iç savaş Hosokawa ve Yamana aileleri arasındaki amansız çekişmeler yüzünden meydana gelmişti. On yıllık bir sürecin sonunda, savaş Japonya’nın başlıca ailelerinin çoğunu içine çekmişti. Çatışmaların başlıca sebebi, her ailenin şogunluk için başka bir adayı desteklemesiydi. Şogunluğun da imparator gibi artık yetki barındırmadığı düşünülünce son derece mantıksız bir çekişmeydi bu. Öte yandan, tarihçilere göre bu savaş daha ziyade, fazlasıyla saldırgan olan derebeylerinin samuray ordularını öyle ya da böyle kullanma isteklerinden kaynaklanıyordu. 1477’de savaş sonlandığında, ortada ne kazanan ne de kaybeden vardı. Bunu izleyen yüzyıl boyunca Japonya’yı tesiri altına alan içsel savaşçı siyaset, derebeylerinin sürekli çatışma içerisinde olduğu fakat hiç birinin hakimiyet sağlayamadığı, çözümü olmayan bir sorun haline gelmişti. Üstelik savaş Heiankyo’nun büyük bir kısmını yok etmiş ve gittikçe de acımasızlaşmıştı. Tarihçi J. L. Huffman bu durumu şöyle özetlemiştir:
İleri gelen samuray ailelerin çoğu, sadece çılgınca bir katliam olarak betimleyebileceğimiz, tapınakların yakılması, marketlerin yağmalanması, rehinelerin katledilmesi ve ölülere saygısızlık yapılması gibi olaylara müdahil oldular. 1477’de artık savaşın sonuna gelindiğinde, merkezi denetimden eser kalmadığı için çatışmalar kırsal bölgelere sıçramış ve Kyoto tamamen yok edilmişti. Savaşın belgelenmesine öncülük eden tarihçi ise, “Sonsuza uzanan yapıların içerisinde hayatın tek belirtisi kuşlardır” demişti.
MS 1500’lü yıllarda yazılmış anonim bir şiir, Japonya’nın kendi yıkımına doğru emin adımlarla ilerlediği o günlerin genel atmosferini yansıtıyor:
Tek bedeninde iki gagası olan, kendini öldüresiye gagalayan bir kuş. (Henshall, 243)
Onin Savaşı ile birlikte, hangi daimyoların daha güçlü, hangilerinin ise daha zayıf olduğu ve sayıca azaldığı açıklığa kavuşmuştu (MS 1600’lere gelindiğinde geriye yaklaşık olarak 250 daimyo kalmıştı). Bunun sonucunda daimyo başına düşen kaynaklar artmış ve ordularının asker sayısı yükselmişti. Orduların tertibi, hafif silahlı piyadeler (ashigaru) gibi uzmanlaşmış görevlerle daha karmaşık bir yapıya evrilmişti. Erzak ve teçhizat tedarik etmek ve bunların ulaşımını sağlamak için özel olarak görevlendirilmiş süvari birlikleri ve askerler vardı. Çarpışmalar daimyoların hanedanlıklarından çok uzakta gerçekleşiyordu. Bu yüzden de hafif silahların kullanımı askeri birliklerin manevralarını kolaylaştırmasından ötürü oldukça yaygın hale gelmişti. Mızraklar, baltalı kargılar ve dönemin ikinci yarısında fitilli tüfekler bazı daimyolar tarafından kullanılmıştı.
Hainlik ve onursuz davranışlar, herhangi bir savaşta olduğu gibi bu savaşta da alışılagelmiş eylemlerdi. Bilhassa samuraylar ve daimyolar, kendilerini yücelten ve düşmanlarına korku salan bir toplumsal imaj yaratmak amacıyla uydurma hikayeler anlatıyorlardı. Kılıçlar ve oklarla donanmış ağır silahlı bu samuraylar, ilerleyen yıllardaki edebi eserlerde sıklıkla disiplinli, sadık ve onurlu savaşçılar olarak betimleniyorlardı; tıpkı Avrupa’nın ortaçağ şövalyeleri gibi.
Kaleler
Bu dönemde sürekli kendini hissettiren savaş ve yağmalama tehdidinin bir sonucu olarak şehirlerde, dağ geçitlerinde, stratejik öneme sahip yollarda ve geniş arazilerde önceki zamanlara göre daha fazla kale inşa ediliyordu. Geniş araziler, yashiki olarak bilinen, güçlendirilmiş surları olan hanedanlıklardı; Ichijodani (Asakura ailesinin karargâhı ) ve kale hendeği ile korunan Tsutsujigasaki (Takeda ailesinin karargâhı) bu yapılaşmanın en güzel örneklerindendir. Biwa gölünün yakınındaki Omi-Hachiman gibi bazı kaleler bütün bir şehrin kalelerin etrafında kurulmasına (jokomachi) önayak olmuşlardır. Henüz 17. yüzyılın taştan inşa edilmiş çok katlı devasa yapıları gibi değillerdi. Ancak bu dönemin kaleleri, yoğun tahta kullanımına rağmen oldukça gelişmiş koruyucu yapılardı. Taş temel üzerine kurulmuş bu ahşap üstyapılarda, duvarlar, kuleler ve okçular için dar pencereleri olan kapılar bulunurdu. Bu pencerelerde iple tutturulmuş kayalar saldıranların üzerine düşürülmek üzere bekletilirdi.
Yerel Yönetim
Kalabalıklar halinde emniyet arayışına giren çiftçiler el ele verip halkın yararına olacak bazı projeler gerçekleştirdiler. Sulama kanalları kazdılar ve su değirmenleri inşa ettiler. Bu gelişmelerin sonucunda köylerin sayısı ve büyüklüğü artmıştı. Merkez yönetimin yoksunluğunda pek çok köy kendi kendini yönetmişti. Bölge halkı adına nizamname oluşturan, cezalara ilişkin kararlar veren ve eğlenceler düzenleyen küçük meclisler kurulmuştu. Bazı köyler ortak menfaatleri için bir araya gelerek ittifak (ikki) kuruyorlardı. Hatta bazıları bölgenin daimyosuna meydan okuyup galip geliyorlardı. Diğerleri ise derebeyinin yokluğundan faydalanıp köylülerin arsalarını geliştirmeye çalışıyorlardı. 1485-1493 yılları arasında, başta Yamashiro bölgesinde olmak üzere, birtakım ciddi çiftçi isyanları da baş göstermişti.
Kasabalar ve şehirler genişlemişti. Uluslararası ticaretin patlayışından dolayı (daimyolar statülerini gösterebilmek adına Ming porseleni gibi lüks eşyalar istiyorlardı) çoğu şehrin nüfusu 30.000 bin kişiyi geçmişti: haftalık pazarlar oluşmuş, esnaf loncaları geliştirilmişti. Ticaretin ilerleyişi için ölçü ve para birimleri pek çok alanda standart hale getirilmişti. Bu sırada pek çok Budist tapınağının kaderi ayaklar altındaydı. İhtiyaçlarını karşılayabilen bir devlet kavramı ortada yoktu ve halktan bağış toplamak o kadar kolay değildi. Daha kötüsü ise, bir savaş lordunun egemenliği sırasında tapınaklara doğrudan saldırı düzenlenmişti: bu daimyo Oda Nobunaga idi.
Oda Nobunaga
Ashikaga Şogunluğu, orta Japonya’ya en nihayetinde belirli bir istikrar getiren Oda Nobunaga (1534-1582) tarafından sonlandırılmıştır. Oda Nobunaga, savaş sanatlarına olan yeteneği ve ateşli silahlara yenilikçi bakış açısı sayesinde MS 1550-60’larda bölgesini Nagoya’dan itibaren düzenli olarak genişletmiştir. İç Savaş Dönemi Heiankyo’nun 1568’de Nobunaga tarafından alınmasıyla sonlanmıştır. Akabinde son Ashikaga şogunu Ashikaga Yoshiaki 1573’de sürgüne yollanmıştır. Ülkenin birleşmesi, Nobunaga’nın varisleri Toyotomi Hideyoshi (1537-1598) ve Tokugawa Ieyasu (1543-1616) yönetiminde devam etmiştir. Japonya’nın bundan sonraki dönemi Azuchi-Momoyama Dönemi (1568/73-1600) olarak bilinmektedir.
Editör: Melis Fettahoğlu-Hallier
Yazının orijinali için tıklayınız.