Mitoloji

Nehuştan

            Tarih yazılarımız için tıklayınız. 

Yazar: April Lynn Downey

Çevirmen: Faruk Eren Aysu

Nehuştan

Tevrat’a göre Nehuştan, çölde gezerken yılanlar tarafından ısırılan Yahudileri iyileştirmek için Tanrı’nın emriyle Hz. Musa tarafından yapılan bir asanın üzerindeki metal yılandır. Asa veya direk üzerine işlenmiş yılan sembolü hem Antik Yakın Doğu’da hem de Akdeniz’de yaygın bir motiftir. Bu sembol kuvvetli bir kültürel güce sahiptir. Gündelik hayatta farkında olmadan karşılaştığımız diğer semboller gibi modern dünyamızda da hâlâ bu sembole rastlarız. İnsanlık, imgeleri toplayıp onlara bağlı kalmaya ve onların içeriğini kurnaz bir şekilde güncel kültürel sisteme uyacak şekilde değiştirmeye meyillidir.

Musa ve Ateşten Yılan, St Giles Katedrali, Edinburgh.  Kaynak


Etrafına yılan dolanmış asa sembolü Yunan ve Roma mitolojisinden geçmiştir ve günümüzde tıp ilmini temsil etmek için kullanılır. Asa, Yunan mitolojisinde Asklepios; Roma mitolojisinde Aesculapius olarak bilinen antik şifa tanrıçasına aittir. Antik Yunan ve Roma’dan geçen başka bir sembol ise ambulansların arka kısmında görülebilen Hermes’in/Merkür’ün asasıdır. Bu sembol, etrafına iki yılan sarılmış ve tepesinde kanatlar olan bir asadır. Her iki sembol çoğu kez kadüse olarak tasvir edilmiştir. Fakat teknik olarak sadece Hermes’in/Merkür’ün asası bir kadüse’dir. Dahası, her iki sembolün de tabiatı gereği şifalı oldukları farz edilir. Ancak Hermes/Merkür Tanrı’nın bir habercisiydi ve hem süratli olmasıyla hem de ölülere ahiret yolunda eşlik etmesiyle bilinirdi. Bu sembollerin modern dünyadaki kullanımları ile Antik Yunan ve Roma’daki kökenleri arasında kolaylıkla bir bağ kurulabilir.

 

Musa ve Yılan

‘‘TANRI MUSA PEYGAMBERE BİR YILAN YARATMASINI VE ONU BİR ASAYA KOYMASINI EMRETTİ.İNSANLAR BU ASAYA BAKTIKLARINDA HASTALIKLARINDAN KURTULACAKLARDI.’’

Asadaki ilahi yılanın hikâyesinden ilk defa Toplu Göç hikâyesinin (Exodus) 21. bölümünün birkaç satırında kısaca bahsedilmiştir. Bu paragrafın yaklaşık olarak MÖ 850 yılında Elohist tarafından yazıldığına inanılıyor (İlahi kaynakların açıklaması için Tevrat’a bakabilirsiniz). Yahudiler Mısır’dan bahşedilen topraklara doğru yolculuk ederken yemek ve suyun azlığından ötürü şikâyet etmişlerdir. Tanrı da ceza olarak bir çoğunu ısırıp öldürsün diye öfkeli yılanlar yollamıştır. Bunun üzerine Yahudiler tanrıdan af dilemişlerdir ve tanrı onları affetmeye karar vermiştir. Musa’ya bir yılan yaratmasını ve onu bir asaya koymasını emretmiştir. İnsanlar bu asaya baktıkları zaman hastalıklarından kurtulurlarmış. Musa bu emre uymuş ve yılanı nechôsheth kullanarak yapmıştır. Bu kelime İbranicede ‘‘tunç’’, ‘‘pirinç’’ veya ‘‘bakır’’ anlamlarına gelir. Günümüzdeki metinlerde bu kelime ‘‘bakır’’ olarak çevrilir.

Bu anlatı, Ugarit’te bulunan bir metinde bahsedildiği üzere, yılandan ve akrepten insanları korumak için yılanlar ile yan yana savaşan Kenanlı büyücüleri çağrıştırır. Ayrıca bu metinler yılan ısırıklarını iyileştirmek için kullanılan çok sayıda efsun içerir. Toplu Göç hikâyesinde bahsedilen bu olay Tevrat ile hızlı bir şekilde yayılmıştır ve olaydaki yılandan 2 Krallar 18’e (Tevrat’ın bir bölümü) kadar bahsedilmemiştir. Ek olarak, (MÖ 727-698 ya da 715-687 tarihleri arasında hüküm sürmüş olan) Yehuda Krallığı Kralı Hezekiah’ın bu yılanı o süreçte bir pagan kültürü objesi hâline geldiği için yok etmesi anlatılır. Yılandan bahsederken ‘‘Nehuştan’’ ismi kullanılmıştır. Kral Hezekiah, inanışları paganizme ve putperestliğe kayan Yahudileri tekrar monoteist hale getirmek için birçok kültürel objeyi ve yeri yok etmiştir. Yılanlı asanın adamakıllı bir isme nasıl kavuştuğu ise hala bilinmemektedir.

 

Çeviri ve Filoloji

Bu tartışmadaki bazı İbranice kelimelerin çevirisi hem kafa karıştırıcı hem de büyüleyicidir. Yine de Nehuştan’ın anlamını deşifre etmeye başlamak gerekir. (Bu makaledeki İbranice kelimeler Westminster Leningrad Codex’i kullanan BibleHub.com sitesinin satır arası Tevrat’ından alınmıştır.) Tevrat’ın 21:8. bölümünde Tanrı Musa’ya bir sârâph yaratmasını buyurmuştur. Bu kelime ‘’yakmak’’ veya ‘’yanmak’’ anlamına gelen sâraph sözcüğünden türemiştir. Teknik olarak, Tevrat’ın bu kısmında Tanrı, Musa’ya ‘‘ateşten (veya yakıcı) bir sârâph’’ yaratmasını emretmiştir. Bu kelime mecazi olarak sıklıkla (James Strong’un İbranicenin Detaylı Bağlamı kitabında bahsettiği gibi) “zehirli” anlamında kullanılmıştır. Yılanlarla birlikte ele alınmasının dışında bütün diğer bağlamlarda ‘‘yakıcı’’ veya ‘‘ateşten’’ olarak çevrilmiştir. 6. bölümde insanlara eziyet eden ‘‘ateşten yılanlar’’ (nechâshim serâphim) olarak geçer; 9. bölümde ise Musa bakırdan bir yılan (nâchâsh nechôsheth) yaratır. Kelimenin çevirilerinin ortaya çıkış sırası şu şekildedir: ateşten (zehirli) yılanlar, ateşten bir yılan ve bakırdan bir yılan.

Tevrat’a göre bu asa insanları hakikaten iyileştirir. Dolayısıyla Musa’nın onu Tanrı’nın belirlediği özelliklere göre yarattığı ve bu yüzden de “ateşten şeyin” aslında bir yılan olduğu varsayılır. Fakat bu oldukça yaygın ve kabul edilen bir görüş olsa da, varsayımdan öteye geçmemektedir. Isaiah bölümünde, serâphim kelimesinin (nechâshim olmadan kullanılmış) Strong’un Kapsamlı İncil Dizini’ne göre (Strong’s Exhaustive Concordance of the Bible) ‘‘yılan’’ olarak tercüme edildiği bazı paragraflar vardır. Sözcükler ilişkili oldukları halde onları birbirlerinin yerine kullanmak basite kaçmak olur. Sayılar Kitabı’nın (Numbers) MÖ 850 yılı dolaylarında yazıldığı düşünülmektedir. Isaiah 6, 14 ve 20 bölümlerinde sârâph ve serâphim kelimeleri ‘‘uçan’’, ‘’kanatlı ve ayaklı’’ gibi farklı mitolojik tasvirlerle kullanılmıştır. Isaiah 6’nın en erken MÖ 8. veya 7. yüzyıllarda, Isaiah 14 ile 30’un ise MÖ 6. yüzyılın ortalarından itibaren yazıldığı düşünülmektedir.

 

”Saraph” ve ”Nachash” sözcüklerinin İbranice kökenleri. Kaynak


Yukarıdaki tabloya göre İbranice dilinde “bakır” ile “yılan” kelimeleri arasında apaçık bir bağlantı vardır. Strong bu bağlantının ‘‘tsss’’ sesinin metal bir zilin çıkarttığı ya da bir yılanın boğazından çıkan ses ile ilişkilendirilmesi sonucu ortaya çıkmış olabileceğini öne sürer.

Bu iki kelimenin ayrıca “büyü” sözcüğüyle de bir bağı olduğunu görebiliyoruz. Büyücülük Tevrat’ta sıklıkla tenkit edilen bir uğraştır ve özellikle de  Nehuştan’ı yok eden Kral Hezekiah’ın elçisi Isaiah tarafından hiç hoş görülmez. Bizim burada göremediğimiz şey “kızgın” ve “yılan” sözcükleri arasındaki dilsel bağdır. Bu dilsel bağ, yukarıda da bahsedildiği üzere, bağlama göre türetilmiştir. Fakat o dönemin dili ve kültürü göz önüne alındığında, etimoloji ve mitolojinin de etkisiyle, bu bağ muhtemelen kolayca anlaşılabilirdi. Bu yazı, mevzu bahis tartışmayı sadeleştirmek ve ilerletmek adına, geleneksel çevirilere riayet ederek ‘‘kızgın” ve “yılan” sözcükleri arasındaki dilsel bağ hakkındaki şüpheyi askıya alacaktır.

Yılan kültünün antik Yakın Doğu’da var olduğunu biliyoruz. Buna rağmen “yılan” ile “kâhinlik” sözcükleri arasındaki dilsel bağı yaratan kültürel bir sebebin olup olmadığını açıklamaya yetecek kadar arkeolojik bulgu yoktur. Bu tür arkeolojik eserlere iki örnek verilebilir: ilki Bet Şean şehrinin üzerinde sürünen yılan motifleriyle bezenmiş Demir Çağı’na ait seramik vazo; ikincisi ise Timna’da bulunan yaldızlı bir kafaya sahip bakır yılan heykeli. Belki de o zamanlar yılanları kullanarak iki dünyayı ayrılmaz bir şekilde bağlamayı sağlayan özel bir kehanet biçimi vardı.

“Yılan, antik Yakın Doğu’da sıklıkla doğurganlığın, verimliliğin ve kutsanmışlığın sembolü olarak kullanılmış olsa da çoğu zaman tanrı tarafından mağlup edilen bir canavar olarak görülmüştür.”


Orijinal İbranicede sesli harfler için özel semboller olmadığını bilmek gerekir. Nâchash (fısıldamak), nachash (büyü) ve nâchâsh (yılan) sözcüklerinin kökensel olarak hiçbir yazılı farkı yoktur. Bu sözcüklerin telaffuzları bakımından bir farkları olup olmadığı sorgulanabilir ancak dilbilimi bakımından hiç şüphesiz bir bağları vardır. Öyleyse bu sözcükler arasında kültürel bir bağlam olması muhtemeldir. Tevrat’ın geri kalan bölümlerinin çoğunluğunda, hem nâchash hem de nachash kelimeleri çocuk kurban etmek ve büyücülük gibi başka türlü şeytani uygulamalarla bağdaştırılmış ve şiddetle ayıplanmıştır. (Daha detaylı bilgi için Tevrat’ın Genesis 30:27, 44:5 ile 44:15; Levicitus 19:26; Deuteronomy 18:10; 1 Kings 20:33; 2 Kings 17:17 ile 21:6 ve 2 Chronicles 33:6. bölümlerine bakınız.)


Deniz Canavarları & Kaos

Yılanlar, ‘zehirli’ sözcüğü ile olan bağlantıları dışında, Tevrat’taki deniz canavarlarıydılar. Bazen birden çok başları vardı ve Tanrı tarafından hor görülmüş ilkel yaratıklardı. İlkel kötülükle başa çıkmak için öne sürülmüş yaygın çok tanrılı yaklaşımlardan biri şöyledir: yardımsever bir tanrı büyük kozmik bir savaşta kaos yaratan canavarlara (sıklıkla su ve/veya deniz ile ilintili) karşı savaşır ve onları alt eder. Tevrat, ‘kozmosa içkin iyilik’ hakkındaki görüşünün pagan kültürünün kozmosun doğasındaki kötülük ve kaos hakkındaki görüşünden farklı olmasına rağmen, kozmik savaş motifini etrafındaki kültürlerden almıştır. Tevrat’ın Isaiah 27:1, Isaiah 51:9, Job 26:13, Psalm 74:13-14, Psalm 77:16, Job 26:13. bölümleri bu konu ile ilgili örnekler içerir.

Yılan Antik Yakın Doğu’da çoğunlukla doğurganlığın, verimliliğin ve kutsanmışlığın sembolü olarak kullanılırdı. Bununla birlikte tanrı tarafından mağlup edilen bir canavar olarak görüldüğü de olmuştur. Yılanı mağlup eden tanrı genellikle fırtına tanrısıdır. Antik Ugaritçe metinlerde  geçen doğaüstü varlıklar ‘iyiliksever’ ve ‘yok edici’ olmak üzere iki büyük gruba ayrılır. Yok edici varlıklar başlıca şunlardır: hayvan tanrıları, canavarlar ve yılanları da içeren evcilleştirilmemiş hayvan türleri. İyiliksever varlıklar ise boğa, buzağı, kuş ve inek gibi antropomorfik (insan benzeri) evcilleştirilmiş hayvanlardır. İyiliksever bir tanrı ile şeytani bir yılanın arasındaki bu kozmik savaş antik Yakın Doğu’da binlerce yılı aşan bir sürece yayılmıştır.

Tiamat’ı yılan olarak betimleyen Yeni Asur dönemine ait silindir mühür, Trustees of the British Museum. Kaynak


Tunç Çağı’nın başlarında eski Anadolu ve eski Suriye’nin mühürlerinde fırtına tanrısı genellikle yılanlar ile ilişkilendirilmiş ve bir yılanı yenerken resmedilmiştir. Suriye mitlerinde tanrıça Anat ve tanrı Baal yedi başlı yılan Lotan’ın hakkından gelmiştir. Lotan (Litan) ismi İbranice Tevrat’ta geçen deniz canavarı Leviathan’ın Kenancadaki karşılığıdır. Isaiah 27:1 bölümünü Ugaritçe metin ile karşılaştıralım: “Kaçak yılan Litan’ı öldürdüğünüzde ve yedi başlı kurnaz yılanın işini bitirdiğinizde, tıpkı cübbenizin kıvrımlı yerleri gibi, gökkubbe solar ve güçsüzleşir.’’ Diğer Ugaritçe metinlerde Tunnanu yedi kafalı devasa bir yılan-ejderdir. Isaiah’daki bu paragraf Tanrı’nın ilkel kaos ve doğanın güçlerine karşı verdiği kozmik savaşlara bir örnektir.

Babil mitolojisindeki bu antik savaşın başka bir örneğine Tevrat’ın Yaratılış 1 bölümünde değinilir. Babil yaratılış destanında (Enuma Eliş) Tiamat, eşi Consort Apsu’yu (tatlı su tanrısı) öldürdükleri için diğer tanrılara savaş açan bir tuzlu su tanrıçasıdır. Marduk Tiamat’ı mağlup edebilen tek kişi olduğu için tanrıların kahramanı olmuştur. İlginç olan ise Yaratılış 1:2 bölümünde geçen “derin” kelimesinin İbranice çevirilerinden biri Tiamat’ın direkt tercümesi olan Tehom sözcüğüdür. Fakat bu sözcük hakiki bir isime karşılık gelmediği için orijinal İbranicede tanımlayıcı metinlerin hiçbirinde kullanılmamıştır. Tehom, Tevrat’ta mitolojik savaşların anlatıldığı kısımlarda da geçer. Örneğin, Habakkuk 3:10 bölümünde, Tanrı’nın savaştığı doğal güçlerden biri olarak yazılmıştır. Yaratılış 1 bölümü hiç kuşkusuz Enuma Eliş’ten izler taşır.


Cennet Bahçesi

Cennet Bahçesi, Jan Brueghel de Oude ve Peter Paul Rubens, 17. yy. Kaynak


Yaratılış Kitabı’nın (Genesis) 3. bölümünde Aden Bahçesindeki yılanın (nâchâsh) hikâyesinin bir tanıtıma ihtiyacı yoktur. Yine de bu hikâye ile ilgili birkaç ilginç noktaya dikkat çekebiliriz. 14. satırda Tanrı yılanı lanetlediğinde şöyle der: “Bundan sonra karnının üstünde gidesin ve hayatın boyunca toz yutasın.” Bu satırlardan anlaşıldığı üzere, yılan karnının üstünde değildi ve demek ki, o ya da bu şekilde, yerde de sürünmüyordu. Belki de yılan bir ağacın üzerindeydi. Bu yorum asanın üzerindeki yılan tasvirine güzel bir şekilde uyuyor. Fakat dikkat çekilmesi gereken bir nokta var: yılanın ağaçta olabileceğinin ima edilmesi onun yerde sürünmediğini gösteren tek örnek değil. Deniz yılanlarıyla ve (serâphimde olduğu gibi) kanatlarla olan ilişkilendirmeler söz konusudur. Her ne kadar bu mantıklı bir açıklama gibi gözükse de diğer mitolojik betimlemelerde nâchâsh’ın konuşabilmesi dışında başka hiçbir özelliğinden bahsedilmemiştir.

Mısır’da Bulunan Asalardaki Yılanlar

Musa ile zehirli yılan olayı yaşanmadan önce, Yahudiler hâlâ Mısır’da iken, Aaron asasını Firavun’un önüne atar ve onu yılana çevirir. Bu olay Exodus (Mısır’dan Çıkış) 7’de geçer. Bu, Firavun’a Musa’nın ve Aaron’un otoritesini göstermek için Tanrı tarafından gerçekleştirilen bir mucizedir. (Exodus 4’de yazdığına göre Musa, Yahudileri serbest bırakmak için Mısır’a dönmeden önce bu mucizenin bir denemesini yapar.) Firavun’un büyücüleri de aynı mucizevi kabiliyete sahiptiler fakat Aaron’un asası onları yemiştir. Metinde diğer ‘‘asaları’’ yutanın teknik olarak Aaron’un ‘‘asası’’ olduğu yazar. Yılanların tekrar ne zaman asaya dönüştüklerine ya da bu yeme olayının tam olarak nasıl gerçekleştiğine dair bir bilgiye sahip değiliz.

Mısır arkeolojisine yabancı olanlar için bu olay rastgele bir eylem gibi gözükebilir fakat asanın üzerindeki yılan imgesi antik Mısır’da yaygındır. O döneme ait sanat eserleri yılanlı asaları içerir ve Mısır tanrıları Thoth, Nehy ve Heka bu asaları tutarken tasvir edilmişlerdir. Yılan, timsah ve akrep gibi hayvanlar antik Mısır’da diğer zehirli hayvanlardan korunmak için kullanılırdı. Antik Mısır’da yılan sembolizmi oldukça çeşitlidir ve bazı Mısır tanrıları ile ilişkilendirilmiştir. Bu tanrılar şunlardır: Apophis, Hathor, Isis, Mehen, Meretseger, Nehebkeu, Nephthys, Renenutet, Shay, Wadjet, Wenut, ve Werethekau.


Mezopotamya’da Bulunan Asalardaki Yılan Tasvirleri

Antik Mezopotamya’da asaların gövdesine kıvrılmış yılan imgesi erken Sümer döneminden Yeni Sümer dönemine (MÖ 13. yüzyıl boyunca) kadar tasvir edilmiştir. Bunun mükemmel bir örneği MÖ 21. yüzyılda Kral Gudea tarafından Sümer tanrısı Ningishzida’ya adanmış ve Lagash şehrinden (Sümer şehir devleti) gelen bir tastır. Bu tasın üzerinde bir asanın etrafına dolanmış iki yılan bulunur.

Ningishzida bir yeraltı tanrısıdır ve Gishbanda’da bulunan bir tapınak ile birlikte anılır. Babil’in son zamanlarında, hem Ningishzida hem de cehennem kraliçesi Ereshkigal, Hidra Takımyıldızı ile bağdaştırılmıştır. Babilliler bu takımyıldızını kafası mušḫuššu ejderhasına benzeyen ve aslan pençelerine sahip kanatlı bir yaratık olarak tasvir etmişlerdir. Mušḫuššu ejderhası uzunca bir süre farklı tanrıların sembolü olarak kullanılmıştır. Akkadlardan Helenistik döneme kadar ise koruyucu güçler olarak görülmüştür.

Mušḫuššu, Babil tören yolu, MÖ 6. yy. Kaynak


Eski Babil metinlerinde, Ningishzida’nın babası Ninazu ‘‘Yılanların Kralı’’ olarak bilinir.  Baba-oğul, tıpkı sonraki metinlerde Tanrı Marduk ve oğlu
Nabû gibi, mušḫuššu ejderhasını paylaşmışlardır. Yukarıda bahsedilen Gudea’nın tasında yılanların yanısıra her köşede ejderhalar da vardır. Bu tür ejderhalara bašmu denmektedir ve mušḫuššu’ya çok benzeyen yaratıklardır. Antik Mezopotamya sanatı ve mitolojisindeki bašmu figürü gerçek hayattaki ‘‘Boynuzlu Viper’’ isimli yılandan esinlenilmiştir. Bu figür (Kassite kudurrus taşları, Yeni Asur mühürleri ve heykelleri; ve Akatlıların sanat eserleri dahil olmak üzere) birçok farklı yerde ve zaman diliminde ‘‘Asurlu koruyucular’’ olarak tasvir edilmiştir.

Belki de Ningishzida’nın bu tasvirleri Nehuştan’ın kökenidir. Aralarında geniş bir zaman farkı olsa da sahip oldukları ortak sembolizm göze çarpmaktadır. Bu ikisini potansiyel olarak  birbirine bağlayan bir başka bulgu ise Ningishzida isminin “İyi Ağacın Efendisi” anlamına gelen etimolojisidir. Yaratılış Kitabı’nda görüldüğü üzere bu görsel benzerliklere ek olarak ‘‘ağaç’’ ve ‘’yılan’’ kelimeleri arasında da dilbilimsel benzerlikler vardır. Eğer Nehuştan ile Ningishzida arasında direkt bir bağ olduğu kanıtlansaydı bizler yine de şunları merak ediyor olacaktık: Sayılar Kitabı’nda (veya ‘‘Çölde Sayım’’) geçen yılanlı asa motifinin kullanılmasının sebebi Musa döneminde Ningishzida’ya dair sahip olunan evvelki bilgiler miydi? Veya bu yılanlı asanın 2 Kral’da Tanrı Nehuştan’a evrildiği efsanesi o dönemde yaşayan Yahudilerin muhtemelen aşina olduğu Ningishzida mitinden etkilenmiş olabilir miydi?

Sonuç

Birkaç açıklayıcı cevap dışında antik Yakın Doğu boyunca Nehuştan’ın gizemine bağlam kazandırmış, karmaşık ve uydurma fikirlerden oluşan bir bağlanabilirlik teorisi vardır. Antik Yakın Doğu’da yaşamış halklar çok çeşitliydi. Buna rağmen sıklıkla aynı motifleri benimsemişlerdi. Karşılıklı ilişkiler kurmak kolay olduğu halde yılanların, asaların, bakırın, ateşin ve deniz canavarlarının nasıl böylesine iç içe geçtiği daima gizemini koruyacaktır.

 

 

 

Redaktör: Gonca Aktaş
Editor: Melis Fettahoğlu-Hallier
Yayın Kurulu: Arman Tekin, Melis Fettahoğlu-Hallier

 

Metnin orijinali için:
https://www.worldhistory.org/nehushtan/#:~:text=According%20to%20the%20Bible%2C%20Nehushtan,Near%20East%20and%20the%20Mediterranean.

Related posts

Leave a Comment