Ay Kültü
Bu yazı Gorgon E-Dergisi’nin 12. Sayısında yayımlanmıştır. 12. Sayımıza ulaşmak için tıklayınız.
Mezopotamya’da Ay Kültü ve İnancı
Yazar: Kübra Karaköz[1]
Giriş
Birçok yazılı ve sözlü anlatıma; mitolojiye, edebiyata, masallara, efsanelere ve sanata konu olan Ay, gökyüzünün çıplak gözle görülebilen bize en yakın parlak cismi olması sebebiyle çağlar boyunca insanların dikkatini çekmiştir. Bu binlerce yıllık süreç boyunca her toplumda farklı duyguları tetiklemiştir: korku, endişe, kaygı; bereket, huzur, mutluluk, güven…

Günümüzden binlerce sene önce Ay inancı dini, tarımı, ticareti etkilemiş; insanlara, toplumlara ve kültürlere yön vermiştir. Toplum üzerindeki etkisi ve gücü daha fazla olduğu için Ay ile ilgili dinî fenomenlerin ve inanışların sayısı Güneş ile ilgili olanlardan daha fazladır (Eşmeli, 2014: 197). Evreleri, parlaklığı, değişen rengi, konumu, uzaklığı gibi etmenler Ay’ı diğer gökyüzü cisimlerine göre ayrıcalıklı konuma sokmaktadır. Dinî fenomenlerin içinde Ay, yerini yerleşik hayata geçip Güneş’i merkez alan toplumlara bırakmadan önce göçebe toplumların inancındaki yapı taşlarından biri idi. Öyle ki insanlar, Paleolitik Çağ’dan itibaren Ay gözlemlerini küçük taşlara veya kemiklere kazımıştır (Sayılı, 1982: 21).
İlk kez arkeolog Alexander Marshack tarafından 1970’li yıllarda yapılan çalışmalarda[2] ortaya atılan sav tartışma yaratmıştır. Buna göre Marshack, Paleolitik Çağ’a ait taşınabilir objeler üzerindeki işaretlerin takvimsel hesaplamalar için kullanıldığını ve bunların mevsimlerin başlangıcını ya da ekinoksları temsil edebileceğini ifade etmiştir. Marshack, yazılı kaynaklar veya kile işaretlenen astronomik detayların temellerinin Paleolitik Çağ’a ait olduğunu, Mezopotamya’da Sümerler ile ortaya çıkan astronomik gözlemlerin temelinin de bu buluntulara dayandığını iddia etmiştir (Pasztor, 2011: 2).
Paleolitik Çağ bulgularının bu açıdan değerlendirilmesi tartışmalı olsa da tarımın yaygınlaşmasından önce Ay’ın döngüsünün gözlemlendiği ve kayıt altına alındığı yaklaşımı kabul görmektedir (Eliade, 2005: 188). Fransa’da Abrisous-roche Branchard’da MÖ 27 bin yıllarına ait bir kemik plaka bulunmuştur (Ateş, 2001: 27). Kemik Plakanın üzerinde Ay’ın iki aylık astronomik dönüşüm hareketleri işlenmiştir.

Paleolitik Çağ’da, Sibirya’da spiral, yılan ve yıldırım simgelerinin bulunduğu buluntuların Ay’ın değişimlerini ve verimliliğini gösterdiği düşüncesi de hâkimdir (Eliade, 2005: 187). Öyle ki Ay’ı simgeleyen sarmalın Ay’ın hareketleri haricinde verimlilikle ilişkilendirilen kadın cinsel organını, suyu, boynuz ya da sarmal kabuklu böcekleri temsil ettiği düşünülmektedir. Örneğin, muska amacıyla inci takan bir kadın suyun gücü ile Ay’ın gücünü kullanır, cinsellikle, doğumla, embriyo ile bütünleştirdi (Eliade, 2005: 187-189). Paleolitik Çağ’daki kadın figürinlerinde görülen sembollerinin kadın cinselliğini ve doğurganlığını temsil etmiş olabileceği düşünülmektedir. Ay’ın dolunay evresi ise muhtemelen gebe bir kadının karnıyla ilişkilendirilmiştir.
Anlamlarını Ay’dan alan tüm simgeler, aynı zamanda Ay’ın ta kendisidir. Sarmal hem aydınlık hem karanlığı ifade eden, insanın Ay’ın gücünün etkisi altına girebileceği bir unsurdur. Ay’ın farklı görünümler içerisinde olan yansıması onun hakkında “canlı” izlenimini yaratmaktadır (Eliade, 2005: 187). Bu canlılık zaman, hayatın ve doğanın düzeni, gelgit, tohum ekme ve hatta regl dönemleri ile bağlantılıdır. Birbirinden farklı görüngülerin hepsi, Ay’ın uyumlu hareketlerine göre ayarlanır ya da ayın bu hareketlerinin etkisi altındadır. Neolitik Çağ’da tarımın yaygınlaşmasıyla beraber Ay’ın; bereket, deniz suları, yağmur, kadının ve hayvanın verimliliği, doğa, ölüm, ölümden sonraki hayat ile ilişkisi kuvvetlenmiş, dinsel açıdan tanrı ve kutsal kültünde Ay dinsel bir fenomen olarak inanç bağlamında yerini almıştır (Eliade, 2005: 187).
Ay ve Bereket

Ay’ın bereket üzerinde tesiri olduğuna inanılmıştır. Ay ve bitkiler arasında bir ilişki olduğu tarımın yaygınlaşmasından önce de bilinmekteydi (Eliade, 2005: 187). Bitkiler, Ay’ın hareketlerine göre idare edilir ve onun dairesi altındadır. Bitkilerin yeşermesi, olgunlaşması ardından yapılan hasat; döngüsel olarak yeniden doğmayı, ebedi dönüşü sembolize etmektedir (Eliade, 1994: 71). Yaratılışın tekerrür etmesi, Ay kökenli gizemcilikten kaynaklanmaktadır.
Ekin ve hasat zamanında, hayvanların çiftleşmesinde ve kadının doğurganlığı üzerinde de Ay’ın tesiri olduğuna inanılırdı. Örneğin boynuz, Yeni Ay’ın simgelerinden biridir (Eliade, 2005: 187). Boynuz aynı zamanda boğa ve boğayla özdeşleştirilen bereketlilik ile ilişkilidir. Bereket tanrılarının atribüsü[3] boğadır.
Doğanın ve gökyüzünün gözlemlenmesiyle beraber ekim ve hasat zamanı, Ay’ın döngüleri göz önüne alınarak yapılırdı. Modern tarımın yaygın olduğu toplumumuzda dahi Ay’ın tesiri hâlâ geçerlidir. Bugün kırsalda kereste kesileceği zaman Yeni Ay olmasına dikkat edilir. Anadolu’da ağaç eğer ay karanlığında kesilirse ağaç kurtlarının ağacı yiyerek onu kullanılmaz hâle getireceğine, Ay’ın aydınlığında kesildiğinde ise uzun süre kesilen ağacın dayanacağına inanılmaktadır (Eşmeli, 2014: 197). Ayrıca Ay hilal hâlindeyken iki ucu aşağı dönük olursa o ay yağmurlu, kuzeye yakın olursa kurak geçeceğine inanılmaktadır (Eşmeli, 2014: 197).
Ay ve Su
Su, canlıların varlığını devam ettirebilmeleri için en temel unsurlardan biridir. Yaşam, dolayısıyla canlı organizmaların devamlılığı suya bağlıdır. Ay, bereketlilik ile doğrudan etkili olan su ile ilişkilendirilmiş hatta insanlar suyun bizzat Ay’dan geldiğine inanmıştır.
Suların metcezir durumu ve taşkınlığı konusu eskatolojik mitoslar içinde sıkça tufan konusu altında geçmiştir. Tufanın, Ay’ın üç gün karanlığından (yani Ay’ın ölümünden) kaynaklandığı düşünülmüştür. Ancak mitolojik anlatımlardan da yola çıkılarak her tufandan sonra yeni bir yaşam döngüsü, yeni bir tarih başlamaktadır denebilir. Bu, Ay’ın döngülerinde üç gün süren karanlığın ardından yeniden ortaya çıkmasıyla bağdaşmaktadır.
Mezopotamya’da yağmur, metcezir ve tufan ile su ve Ay arasında bir ilişki olduğuna inanılmıştır. Ay tanrısı Sin için yazılmış bir ilahide, tanrının suyla ilişkisi açıkça görülmektedir (Eliade, 2005: 187-88). Bu ilahideki “Sen bir kayık gibi suyun üzerinde yürüdüğün zaman, saf Fırat Irmağı, doluncaya kadar su ile doldurulur.” ifadesi ile Sümerler, Sin’in bir kayık üzerinde yıldızlar ve gezegenler eşliğinde Fırat’ta yolculuk yaptığına inanmıştır (Hooke, 1993: 26).

Su ve Ay temelli inançlar yalnızca Mezopotamya’ya özgü değildir. Mezopotamya’dan binlerce kilometre uzaklıkta yaşamış Amerikan Yerlilerinin inancına göre Ay bir su tanrısıdır (Eliade, 2005: 188). Meksika ve Brezilya’da da benzer inançlar vardı. Avrupa’da Eski Yunan ve Kelt inançlarında ise metcezirin Ay tanrısı tarafından yönetildiğine inanılıyordu (Eliade, 2005: 196). Eski Yunan’ın oldukça doğurgan olan Ay tanrıçası Selene, sözcük olarak Ay anlamına gelir ve Ay’ın kişiselleştirilmiş şeklidir (Ateş, 2001: 137). Mısır’da da bereketin, suyun tanrısı Hathor aynı zamanda Ay ile ilişkilendirilen bir tanrı figürüdür (Eliade, 2005: 196).
Birbirinden farklı coğrafyalarda benzer inanç kültünün oluşması, insanların binlerce sene doğayı ve gökyüzünü gözlemleyerek oluşturduğu inanç prototipinden kaynaklanmaktadır. Nitekim kültün temellerinin Neolitik öncesi döneme dayandığı kabul edilmektedir.
Ay, Yılan ve Kadın

Ay’ın gücü, yalnız insanlarda değil; daha önce de sözünü ettiğimiz gibi bitkiler, hayvanlar ve sular üzerinde de etkilidir. Hayvanların üremesi ve büyümesi için Ay’ın gücüne ihtiyaç vardı. Ancak tüm hayvanlar âlemi içerisinde insanlığı oldukça meşgul eden bir hayvan Ay ile bizzat ilişkilendirilmiştir: Yılan.
Yılan kendi bünyesinde zehri ve panzehri barındıran bir hayvan olduğu için mitolojilerde yeniden doğuşu sembolize etmektedir (Eliade, 2005: 200). Taşıdığı öz, yılana şifa dağıtma ve can alma misyonu kazandırmıştır. Aynı zamanda toprak altında yaşayan yılanların ölü kültüyle ilişkisi bulunduğuna, ölen ata ruhlarını da taşıdığına inanılırdı (Armutak, 2004: 144). Çünkü yılan hayatının bir kısmını yeraltında geçirirken aynı zamanda yeryüzünde de yaşayan bir canlıdır. Yılanın yeniden doğuşu sembolize etmesi ile Ay’ın düzenli olarak belirli formlar ile yeniden doğması, yılan ve Ay arasında ilişki kurulmasının sebeplerindendir. Bunun yanında yılanın deri değiştirmesi ve kendini yenilemesi ile Ay’ın geçirdiği evreler de insanların dikkatini çekmiştir. Campbell’a göre (2003: 17) Ay, gelgitleri ile geceleri ölen (uyuyan) bitkileri canlandırır, suların ilahıdır. Yılan da suların ilahıdır. Ağaç köklerinde, su kaynaklarında ve bataklıklarda yaşar. Yılan görünüş olarak fallusu akla getirir, kadın cinsel organı ise biçim olarak onu yutandır. Kadın içerisinde yılan figürü ve spiral-yılan motifleri Üst Paleolitik Dönem’den beri bilinmektedir. Çatalhöyük’te Neolitik Çağ’a tarihlenen spiral-yılan betimlemesi kadın tasvirlerinin göbeğinde yer almaktadır (Ateş, 2001: 107).
Yeraltına girmesi, çağlar boyunca yılanın ölümsüz olduğu inancını doğurmuştur. Nitekim deri değiştiriyor olması, yılanın ölümsüzlüğe sahip bir hayvan olarak algılandığını göstermektedir. Bu algı, yılanı sağlığın da sembolü hâline getirmiştir. Yunan mitolojisinde Sağlık Tanrısı Asklepios’un, Mezopotamya’da “Yaşam Ağacının Hâkimi” Ningiszida’nın, atribüleri bugün de modern tıbbın sembolü olan yılandır (Kılıç ve Eser, 2017: 142-143).
Mitolojik olarak yılan figürü ilk kez Gılgamış Destanı’nın üç ayrı kısmında geçmektedir (Kılıç ve Eser, 2017: 144). Siduri’nin kayıkçı Ursanabi’nin yolunu Gılgamış’a tarif ettiği bölümde yılanın konu edildiği görülmektedir: “Teknenin yılanlı pruvasını o yontar ona dikkatli bak. Belki de onunla birlikte ölüm denizini geçebilirsin” (Kılıç ve Eser, 2017: 144). Bu kısım Gılgamış’ın ölümsüzlüğü aramada bir yılanın üzerinde yolculuk yapacağı anlamına gelmektedir. Mitos içinde ikinci kez yılanın geçtiği kısım tam anlaşılmamaktadır. Mitosun son kısmında Gılgamış, gençlik otunu aldıktan sonra su içmek için nehre dalınca, nehirde yatmakta olan yılan bitkinin kokusunu almış ve onu Gılgamış’tan kapmıştır. Otu yuttuktan hemen sonra derisini değiştirerek gençleşmiştir (Kılıç ve Eser, 2017: 144).
Yunan mitolojisinde Glaukos’un öyküsü de benzer motif içermektedir. Girit Kralı Minos ile karısı Pasiphane’nin oğlu Glaukos, çocukken bir farenin peşinden koşarken ağzına kadar bal dolu olan bir küpün içerisine düşmüş ve ölmüştür (Gören, 2014: 13). Oğlunu arayıp bulamayınca kâhin Polyikos, güçlerini kullanarak çocuğun yerini bulmuştur. Minos, ölü oğlunu canlandırması için Polyikos’u görevlendirmiştir. Çaresizlik içerisindeyken Polyikos, ölü bir beden üzerinde bir yılana rastlamıştır. Kendisine zarar vereceğinden korkan Polyikos, yılanı taş atarak öldürmüştür. Ardından başka bir yılanın, ölü yılanın üzerine ot koyarak onu dirilttiğini görmüştür. Kendisi de aynı işlemi Glaukos üzerinde yaparak onu diriltmiştir (Gören, 2014: 13).

Anadolu mitoslarından insanın sonsuz yaşamı elde etme çabasını içeren Lokman Hekim efsanesi, Şahmeran’ın ölümüne dayanamayan Tahmasb’ın, dünyadaki tüm bilgiye muktedir olması ancak sevdiğini kaybetmenin acısını unutmak için yollara düşmesini konu almaktadır (Balıkçı, 2018: 58). Bu mitos aynı zamanda şifa ve sağlık ile ilişkilidir. Yılanın bereket, doğum ve şifa ile olan ilişkisi pek çok toplumda yılan-kadın-Ay (bereket) üçlemesini oluşturmaktadır. Nitekim Anadolu’da kadınların bereket getirmesi ve nazardan koruması için çeyizlerine koydukları yarı yılan yarı kadın formundaki Şahmeran tasvirlerinin kökeni de bu üçlemeye dayanmaktadır (Abiha, 2016: 105).
Birçok toplum, Ay’ı kadınlar ile cinsel ilişkiye giren bir adam ya da yılan formunda düşünmüştür (Eliade, 2005: 200). Dünyada birçok toplum da yılanların çocuk getirdiğine inanmıştır. Avrupa’da, özellikle Orta Çağ’da, yeni regl dönemine girmiş bir kadının saçları kazınır ve toprağa gömülürse saçların yılana dönüşeceğine inanılırdı (Abiha, 2016: 102). Eskimolar arasında bekar kadınlar, hamile kalma korkusuyla Ay’a doğrudan bakamazlar ve evlenen Eskimo kadınları evliliklerini yeniay doğduğunda kutlarlardı (Ateş, 2001: 136; Eliade, 2005: 200). Yakın bir döneme kadar Orta Avrupa’da kadınlar, uykuları esnasında ağızlarından giren yılanlar nedeniyle hamile kalacaklarına inanırlardı. Bugün Hindistan’da çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar hâlâ bir kobranın huzuruna sunu yaparak ona yakarmaktadır (Eliade, 2005: 200-201).
Ay ve yılanın yenilenmesi ile doğurganlık arasındaki ilişki, kadınların siklus ve menstrüasyonunun yansımaları olduğuna inanılmıştır (Eliade, 2005: 200). Kadınların hem doğurganlığı hem de her ay “yenilenmesi” yılanla ilişkilendirilmesine yol açmıştır. Bu bağlamda inanca göre kadınların regl dönemlerini de Ay düzenlemektedir.

Akdeniz ve Levant dinlerinde bereketin, doğurganlığın temsilcisi Ana tanrıçalar ellerinde yılanla betimlenmektedir. Astarte, Artemis, Hekate ve Demeter bu tanrıçalardan bazılarıdır (Eliade, 2003: 176). Bunlar haricinde Medusa ve Gorgonlar yılanlardan oluşan saçlarıyla bilinir. Yunan mitolojisinde adaleti ve evrenin düzenini koruyan, aynı zamanda öç tanrıçaları olan Erinyelerin de saçları yılan şeklindedir.

Yılan, kadın ve büyünün birbirleriyle olan ilişkisi Eliade’ye (2003: 173) göre, ayın simgeciliğinden kaynaklanmaktadır. İlk biçimlerine dönen, sonsuzluk döngüsü içindeki Ay, yaşamın tüm etmenlerini temsil etmektedir. Bazı hayvanların Ay’ın evrelerini, varlıklarıyla çağrıştırmaktadır. Yılan, ayı, kurbağa bu hayvanlardan birkaçı olmasına rağmen deri değiştirdiği için ölümsüzlük ve yenilenme fenomenleri ile bağdaştırılır. Kadınların ve yılanlar arasındaki doğurganlık ilişkisi mitlere de konu olmuştur. Makedonyalı İskender’in annesi Olimpia’nın yazılı kaynaklarda yılanlar ile oynadığı yazmaktadır. Dio Cassius, Augustus’un annesinin Apollo tapınağında bir yılanın kucağında ondan hamile kaldığını aktarmaktadır (Eliade, 2005: 200). Anlatılar yalnızca doğurganlığı temsil etmez; doğurganlıkla bağlantılı olarak kaderi de konu almaktadır.
Ay ve Kader

Kaderin, Ay ile bağdaştırıldığı birçok hikâye vardır. Canlıların lideri, ölülere önderlik yapan ve tüm kaderleri belirleyen Ay olarak düşünülmüştür. Kaderin yazılması sembolik olarak tıpkı bir örümceğin ağlarını örmesine benzetildiği için mitosların, ilahilerin veya inanca ilişkin diğer unsurların arasında da görülmektedir. Örneğin, Eski Yunan’da kader tanrıçaları olan Moiralar aynı zamanda ay ile ilişkilidir. Homeros destanlarında bu tanrıçalara hitaben “örücü” denmektedir (Eliade, 2005: 219).
Eliade’ye göre (2005: 219-220), büyük tanrıçaların birçok vasfı ay ile ilgilidir. Ay’ın güçlerinden etkilenen kültürlerde toprak ve bitkiler ile insanların kaderini ören kirmen[4] ve öreke[5] doğrudan ay ile ilgilidir. Troia’da bulunan ve yaklaşık olarak MÖ 2. bin yılın ilk yarısına tarihlenen elinde kirmen tutan tanrıça heykeli bu duruma örnektir. Mezopotamya tanrıçalarından Atargatis ve İştar’ın, Afrodit ve Artemis ile benzer şekilde tasvir edildiği görülmektedir.
Ay’ın kader ile olan bağlantısı, tanrılardan gelecek olan işaretleri gösteren kutsal bir öge olmasına neden olmuştur. Tarih boyunca gökyüzü, yalnızca tarım ve mevsimsel olaylar için incelenmemiştir. Geleceğin merak edilmesi, tanrılar ile olan bağlantısı, kutsal ve olağanüstü güçlerle olan ilişkisinin, insan yaşamında gündelik olayların bir şekilde gökyüzü ile bağlantısı olduğuna inanılmıştır. Yeryüzünde yaşanan pek çok olay gökyüzünde yaşanan olayların yansımasıdır. Hatta tanrısal güçler ve formlar, insanlara gelecekte yaşanacak olayları bildirmek için gökyüzünden birtakım işaretler göndermekteydi. İnsan, geleceği tahmin etme arzusuyla gezegenleri ve yıldızları tarih boyunca incelemiş ve kehanetlerde bulunmak için gözlemlenmiştir (Şahinbaş-Erginöz, 2007-2008: 201-203):
“Eğer bir çocuk ay doğduğu zaman doğarsa onun hayatı mükemmel, şanslı ve uzun olacaktır. Eğer bir çocuk Venüs doğduğunda doğarsa onun hayatı sakin ve verimli olacaktır. Eğer bir çocuk Mars doğduğunda doğarsa o hep hasta olacak, zarar görecek ve çabucak ölecektir”
Benzer inançlar günümüzde de devam etmektedir. Bugün bile dolunay zamanı doğan çocukların aileye sevgi getireceğine, kız çocuğu ise ay gibi parlak ve güzel olacağına inanılmaktadır (Eşmeli, 2014: 197).
Ay, Ölüm ve Yeniden Doğuş
Ay’ın sürekli olarak metamorfoz geçirmesi, tarih boyunca insanların dikkatini çekmiştir. Üç gece boyunca hava karanlıktır ama Ay dördüncü gecede doğar; üç gün boyunca ölü olan Ay, dördüncü günü yeniden doğar, dirilir. Ay’ın hareketliliği, insan zihninde bir olgu oluşturur: ölüm tamamen bir yok oluş değildir (Eliade, 2005: 187).
Ölüm, bir cismin varlık derecesinin değişmesidir ve bu değişim de geçicidir. Çoğu inanışa göre ölüm yalnızca diğer bir hayata ait bir kapıdır. Ay’ın hareketliliği, ölümün içinde hayat olduğunu insan bilincine yerleştirir. Ay bu eksende yeni bir oluş başlatmak için yeraltı dünyasına iner, orada üç gece kalır ve yeniden diğer dünyaya döner. Ay ölüler yurdudur, ruhları alır ama aynı zamanda onları tekrar canlandırır. İnsanlık Ay’ı tıpkı kendisi gibi düşünmüş, batışı ölüm algısı yaratmıştır (Eliade, 2005: 187). Romalı Yazar Cicero, Ay’ın ölümsüzlük ile olan ilişkisini şöyle anlatmıştır:
Infra autem iam nihil est nisi mortale et caducum praeter animos munere deorum hominum generi datos, supra lunam sunt aeterna omnia, …[6]
“Ay’ın üzerinde her şey sonsuz, altında çürümeye mahkûm, insanlara tanrıların lütfuyla verilen ruhların ölümlülüğü hariç bir şey yok…”
Ay ve Alfabe Sistemi-Dil
Ay’ın dolaylı yoldan etkili olduğu bir diğer unsur da alfabe sistemidir. Araştırmacılar, İbrani ve Arap alfabelerinin bir kısmının Ay’ın görünümlerinden etkilenerek oluştuğunu öne sürmektedir. Örneğin, yazı öncesi dönemde Ay’ın atribüsü olan boğa, sembolik olarak alfabedeki Alef’e א tekabül eder (Dillon, 2017: 2; Pellar, 2009: 5-7).

İndo-Ari dillerde Ay anlamına gelen en eski kelime “me” dir. Me, Sanskrit dilinde “mami” yani “ölçerim” anlamına gelmektedir. Bu dil ailesine bağlı diğer tüm diller bu kökten meydana gelmiştir: Mas (Sanskrit dili), Mah (Avestik) Mah (Eski Pers), Menu (Litvanya), Mene (Yunan), Mene-Mensis (Latin), Moon (İngilizce) (Eliade, 2005: 188).

Ay tanrısı Men, kadınlarda regl dönemi için menstruation; insan anlamına gelen man -Sanskrit dilinde Manu- Batı dillerinde ölçümle ilgili me-ma (Mathematic/ Metr) sözcükleri arasında var olan etimolojik bağlantı, Ay’ın etkisine örnek teşkil etmektedir. Aynı zamanda Ay’ın eril kabul edilen hilal hâli, bazı kentlerin adını oluşturmaktadır. Fallus için kullanılan RK kelimesi Orta Doğu’daki bazı şehir adlarında yer almaktadır. İsrail’deki Beyt Yerak, Yeriko; Irakta’ki Erek, Anadolu’daki Urfa (Urukha) Ay kültürünün egemen olduğu şehirlerdir (Demirci, 2013: 31-32).
Mezopotamya’da Ay Kültü
Mezopotamya inancına göre gökler, tanrıların iskân ettiği bölgeydi. Yıldızlar, takımyıldızları, gökyüzü olayları, atmosferik olaylar tamamen tanrıların elinde, onların isteği doğrultusunda şekillenmekteydi. Bu, Mezopotamya astronomisinin din ve mitoloji ile karışmasına neden olmuştur. Bu nedenle mitoloji, astronomi ve dini ayırt etmek oldukça zordur (Sayılı, 1982: 323- 327).

Kaynak12
Zaman ve Takvim
Ay’ın incelenmesi ve yaşam içerisinde önemli bir kült öğesi hâline gelmesinin çok çeşitli etkileri bulunmaktaydı. Nitekim bunlardan biri Mezopotamya’da zaman hesaplamaları ve takvim sistemidir. Mezopotamya takvim sisteminde gün, ay ve yıl şeklinde üç birim bulunmaktaydı. Bir ay ortalama olarak 29 veya 30 güne denk gelmekteydi. 12 aylık bir ay yılı 354 gün yapardı. Güneş yılından 11 gün daha kısaydı (Şahinbaş-Erginöz, 2007-2008: 200).

İlkbaharda nehir sularının ısınması, taşması, tarladaki meyvelerin büyümesi ve olgunlaşması Güneş’e bağlıydı. Ay yılı esas alınarak yapılan takvim bir noktada eksik kaldığı için birkaç sene arayla değişime uğruyordu. Yılı düzenli hâle getirebilmek adına yeni aylar ilave ediliyordu. İki ya da dört senede bir yapılan değişiklikler ile Ay takvimini kullanılabilir hâle getirme girişimleri, düzensizliklere rağmen MÖ 1. bin yıla kadar devam etmiştir (Şahinbaş-Erginöz, 2007-2008: 200).
Kaynaklara göre Sümerlerin, 30 günlük 12 aydan oluşan ve yılı 360 güne dayandıran bir takvimleri mevcuttu (Sayılı, 1982: 321). Ticari işlerde ay takvimi kullanılmakla beraber güneş takvimi de kullanılırdı. Zamanı ölçmek için geliştirilen yöntem bir kaba aktarılan su ile oluyordu. Bölümlü bir kaba aktarılan su seviyesi yardımıyla zaman belirleniyordu. Güneş ve su saatleri sayesinde gece ve gündüz uzunluklarının değiştiği gözlemlenmiş; saatler ve beraberinde oluşturulan takvim de bu su seviyesini ölçen kaplar sayesinde olmuştur (Sayılı, 1982: 329). Mezopotamya’da bu ölçümler için ayrı bir iş bölümü bulunmaktaydı. Yazılı kaynaklara göre uzun ve soğuk kış günlerinde zamanı ölçenler ile aynı mevsimin gündüzünde ölçüm yapanlar aynı ücreti almamaktaydı. Yaz gecelerinde bu işi yapanların aldığı maaş, yazın gündüz ölçüm yapanlara göre nazaran daha azdı.
Tarım ve ticari faaliyetlerde kullanılan Ay takvimi, Ay’ın belli safhalarında belirlenen biçimlerine göre ayarlanırdı. Aylar, hilalin görülmesiyle başlatılırdı. Ortalama 29-30 gün süren periyotta yılın ilk ayı ilkbahar gündönümünden sonra gözüken ilk hilal ile başlayan Nisan yani Nisannu ayıydı (Sayılı, 1982: 330).
Yeni Assur dönemine tarihlenen MUL.APIN tabletlerinde, sene içerisinde dört mevsimin yaşandığı kayıt edilmiştir. Dört mevsim, Ay ve Güneş’in konumlarına göre Enlil, Anu ve Ea olarak tanrı isimleri verilen Yengeç, Ekvator ve Oğlak bölgelerinden bahsedilmektedir. Yaz mevsiminde güneş Enlil’de, sonbaharda Anu’da, kışın ise Ea’da bulunur; yılın başlangıcı kabul edilen ilkbahar mevsiminde ise güneş yeniden Anu’ya hizalanırdı (Sayılı, 1982: 330).
Mezopotamyalıların geliştirdiği takvim, daha sonra Mezopotamya ve Suriye bölgelerinde kullanılmaya devam etmiştir. Takvim, bazı değişiklikler ile Yunanlar ve Mısır kökenli Caesar takviminin kabulüne kadar da Romalılar tarafından kullanılmıştır (Sayılı, 1982: 331). Museviler tarafından Roma döneminde kullanılan takvim, Müslümanlar arasında da geçerliliğini sürdürmüştür. Monoteist dinlerin kullandığı takvimin kökeni ilk kez Mezopotamya’da ortaya çıktığı için ay temelli Mezopotamya takviminin etkisinin hâlâ devam ettiğini söyleyebiliriz.

Kehanet ve Ritüel
Ay takvimi esas alınarak yapılan aylık periyodlarda, ayın belli günleri uğursuz sayılmaktaydı. Ay’ın karanlık olduğu zamanlar Sümerce Bubullu, uğursuz kabul edilirdi. Musevilerin Şabat geleneği ve kutlamaları, Sümerlerde haftalık periyoda denk düşen Şabattu gününün bir devamıdır (Demirci, 2013: 32). Ay’ın 7, 14, 21 ve 28’ine denk gelen günlere ayrı bir önem verdikleri, bu günlerde özellikle kralların birtakım işleri yapmalarının uğursuz sayıldığı görülmektedir (Sayılı, 1982: 332).
Yeni Ay Bayramı’nın ilk gününde kurban töreni, ayın 15’inde ise dolunay töreni yapılırdı. Bu bayramlar halkın katılımına açıktı. Katılımlara bağlı olarak kurban sayısı arttırılırdı. Bu bayramlar esnasında kahinler, kehanette bulunurdu. Müzisyenlerin ve dansçıların da katılımıyla devam eden bayram, Mezopotamyalılar için oldukça önemliydi (Schmökel, 1976: 371- 372).
Mezopotamyalılar, gelecekleri hakkında uyarmak için tanrıların gökyüzünden işaretler gönderdiğine inanmışlardı. Sümerce Giskim, Akadça İttu bu işaretlere verilen isimlerdi.[7] İşaretler yani kehanetlerin yöntemi oldukça çeşitliydi. Hayvanlar, bitkiler, gökyüzü cisimleri baz alınırdı. Özellikle Ay ve Güneş tutulmaları, gezegenlerin birbirlerine yaklaşıp uzaklaşmaları, astronomik olaylar ve diğer atmosferik olaylardan yola çıkarak kehanetlerde bulunurlardı (Baysal, 2018: 463).
Gökyüzü olaylarının yeryüzünde savaş, barış, kıtlık, bolluk ve hastalıklara sebebiyet verdiklerine inanmışlardır (Reiner, 1995: 12). Bir gezegenin başka bir gezegenle veya yıldızlarla olan ilişkisinin hastalığa, kıtlığa, yenilgiye, savaşa neden olacağına inanıldığı gibi bir kimsenin zenginleşeceğine yahut zafer kazanacağına da inanılırdı (Sayılı, 1982: 324-326; Baysal, 2018: 463). Ülkenin ve hanedanın geleceği için yapıldığından kehanetler önem arz etmekteydi. Örneğin, Enuma-Anu-Enlil[8] tabletlerinde bahsi geçen bir Ay tutulmasına göre, “Eğer Nisannu Ayı’nda bir Ay tutulması gerçekleşirse, Akad Kralı ölecek ve yerine oğlu geçecektir.” (Baysal, 2018: 463). Bahsi geçen kehanet ise Akad Kralı Naramsin ve babası Manistusu’nun ölümüyle bağdaştırılmaktadır. Gerçekleşen Ay tutulmasından sonra kralın ölmesi yüzünden Ay tutulması toplum genelinde uğursuz sayılmıştır.
Çivi yazılı tabletlerde ülkenin korunması için yapılan bazı uygulamalar mevcuttu (Duymuş-Florioti, 2013: 31). Kötü kehanetler sonrasında yapılan Namburbi ritüeli, kelime olarak kötülüğü defetmek anlamına gelmektedir. Çivi yazılı kaynaklarda Namburbi ritüelinin uygulanmasını gerektiren Ay hareketleri hakkında bilgi sahibi olabilmekteyiz (Duymuş-Florioti, 2013: 35):
“Eğer ay ve güneş, ayın 13. günü ters olarak görünürse, dürüst olmayan bir konuşma geçecek, ülkede kötü alışkanlıklar açığa çıkacak ve düşman ülkeyi ele geçirecek”
“Eğer Jüpiter ayın arkasında bulunursa, ülkede düşmanlık baş gösterecek”
“Eğer ay, anormal bir şekilde geç çıkarsa ve görünür durumda olmazsa, idare şehrine saldırı”
“Eğer Mars, bir gezegenin çevresinde yayılırsa, arpa pahalı olacak”
“Eğer ayın 16.günü, ay görülürse Subartu kralı kuvvetli olacak ve hiçbir rakip tanımayacak”
“Eğer ayın etrafı hâle ile dolarsa ve önünde bir gezegen olursa, hırsızlar öfkelenecek”
“Eğer ayın etrafı hâle ile dolarsa ve önünde Mars olursa, vahşi hayvanlar ve büyükbaş hayvanlar telef olacak…batı coğrafyası küçülecek”
“Eğer ay, bir gökkuşağı giyerse, Adad ekinlere zarar verecek, (yağmur yağacak)”
“Eğer ayın ve güneşin ışığı çok azsa, kral halkına ve ülkesine öfkelenecek”
“Eğer ay görülmezse, tanrılar ülke hakkında olumsuz bir karar alacaklar”
“Kral ayın bu hareketlerini gözlemlemeli ve göz ardı etmemeli, Namburbi ritüelini uygulamalıdır”
“2. günün gecesinde, Jüpiter ayın hâlesinde kaldı. Onların Namburbi ritüelini yapmalarına izin ver” (Duymuş-Florioti, 2013: 35).
Mezopotamya astronomisinin oluşturulması, Ay’ın hareketlerinin incelenmesi ve zaman çizelgesinin oluşturulması MÖ 3. bin yılda Sümerliler tarafından gerçekleştirilmiştir (Baysal, 2018: 463). Aslında Mezopotamya için bahsedilen en erken tarihin Sümerlere dayandırılması, gözlemlerin bizzat onlar tarafından başlamasından değil; konuyla ilgili yazılı kaynakların en erken Sümer dönemine gitmesinden kaynaklanmaktadır. Bu gözlemler, tanrıların mesajlarını okuyarak kehanetlerde bulunmak amacıyla kullanılmaktaydı. Sümerler; Güneş, Ay ve diğer gök cisimlerini inceleyip onların hareketleri ve konumlarını gözlemleyerek gördükleri cisimlere isimler vermişlerdir. Her bir cisim, bir şehrin koruyucu ilahı kabul edilmiş ve şehir o ilahın tapınakları, kültleri ile donatılmıştır (Sayılı, 1982: 342). Tanrı ve tanrıçalar onuruna yapılan bu düzenleme Mezopotamya’da gökbilimin temellerini oluşturmuştur.
Yeni Assur Dönemi’nde, Assur krallarının saraylarında astronomların yaşadığı ve bu astronomların yaptıkları gözlemleri hükümdara rapor ettikleri bilinmektedir (Sayılı, 1982: 342). Mezopotamyalı kahinler kendi aralarında gruplara ayrılmaktaydı. Gök cisimlerini inceleyen, ülkenin ve kralın geleceği hakkında kehanetlerde bulunan kahinler bulunmaktaydı (Sayılı, 1982: 342). Kahinler için gezegenlerin konumları, birbirlerine olan yakınlık ve uzaklığı, bu mesafelerin değişmesi, değişim süresi, yılın hangi ayında gerçekleştiği, tutulmaların sıklığı ve zamanlaması önemliydi. Yöntemler benzer olsa da kültürel farklılıklar nedeniyle kehanetler birbirinden farklı olabiliyordu. Örneğin, gezegenlerin anlamları birbirinden farklıydı. Jüpiter genellikle uğurlu olan bolluk, bereket ve güçle anılan bir gezegen iken başka toplumlar için Mars bu konumda bulunuyordu (Şahinbaş-Erginöz, 2007-2008: 202).

Kehanetlerde gök cisimleri kullanılarak dörtlü sınıflandırma yapılırdı. Bu sınıflandırma dört gök tanrısına dayanmaktaydı. Ay tanrısı Nanna/Sin, Güneş Tanrısı Utu/Şamaş, Venüs ile özdeşleşen İnanna/İştar, fırtına tanrısı Adad’dır (Sayılı, 1982: 324). Ay tutulmasından önce krallar, ülkeyi vekillerine bırakmaktaydı. Kral Ninova’da ise vekili Babil’de olurdu (Bottero, 2003: 171-172). Yeni Assur Dönemi’ne ait yazılı kaynaklarda “dinî tören, tören işlemi” anlamına gelen Nepesu, aynı zamanda ay tutulması ritüellerinde geçmektedir. Kral kentten uzakta olduğunda yapılan bu ritüelde Ay tutulması sırasında gelen kötülüğü defetmek için harp, flüt ve kutsal davul çalınırdı. Ay’ın ortadan kaybolması önlenerek kötülük engellenmeye çalışılırdı (Demirci, 2013: 78).
Babil’de Essesu ritüelleri de tam olarak bu amacı taşımaktaydı. Essesu kelime olarak yeni, yenilenme, tekrar doğma anlamlarına gelmektedir (ePSD Essesu mad.; Demirci, 2013: 59). Eskatolojik mitoslarda daha fazla yer alan bu kelime, felaketlerden kaçınma ve iyilikten nasibini alma arzusunun temelidir. Yani her doğum hem şans hem de risktir. Babil kökenli Essesu ritüelinde ayın uğursuz ya da tabu olarak kabul edilen üç evresinde gelebilecek belaları defetmek amaçlanırdı (Demirci, 2013: 59). Babil’de bu günler Sapattu adıyla bilinmektedir. Uğursuz kabul edilen günlerde yapılan arınma ritüelleri mitoslarda yer almaktaydı. Atrahasis destanına göre bu günlerde Enki arınma banyosu yapardı (Demirci, 2013: 59).

“Hilal olan ayı gözlemledim ve güneş (çoktan) doğmuştu. Hilal olarak ay belirdi. Ayın 15. gününde gözlemlendiği gibi, 16. günü de muhtemelen (ters pozisyonda) gözlemlenecekler. Bu, kötü bir işarettir. Fakat bu, Manna kralı için kötü bir işarettir. Her nerede bir düşman bir ülkeye saldırırsa, o ülke, bu kötülükle baş etmek zorunda olan ülkedir. Efendim, kralımın ordusu, Manna’ya saldırdığı, kalelerini fethettiği, kasabalarını yağmaladığı için, o şimdi tekrar dönmek ve ülkeyi tamamen yağmalamak zorunda. Eğer efendim, kralımın ordusu, düşmana karşı gitmemiş olsaydı, bu tehlikeli bir durum olabilirdi. Güneş ve ayın 5 ay boyunca ters pozisyonda durdurduğu geçen yıl, Sidon acı çekmedi mi (bu kötü işaret yüzünden)? Şehir harap edilmedi mi? Şehrin sakinleri ele geçirilmedi mi? Şimdi de aynı şekilde. Manna kralının kasabaları yağmalanacak, insanları tutsak olarak ele geçirilecek ve o (Manna kralı), kralım, efendim elini koyana kadar kendini sarayına kapatacak. Kralım, efendimin içi rahat olsun. Sen (kral), düşmanlarını ele geçireceksin ve uzun yıllar Babil’de Bel’in elini tutacaksın.” (Duymuş-Florioti, 2013: 36).
Boğazköy’de bilingual (iki dilli) bulunmuş ay kehaneti hakkında bilgi veren metinlerde de dolaylı yoldan Akad ve Elam Krallarından söz edilmektedir (Kıymet, 2019: 44):
“Eğer Ay, görünür hâle gelirse boynuzu (ucu)… Akad ve Elam?’ın yıkılması […] Eğer Ayı görürsen, boynuzu, güneye dönmüş, ve (uza)mış ise Akad ve Elam’ın Kralı ölecek. Eğer ay görünür hâle gelirse boynuzu Akad düşmanı yenecek. Eğer ayı görürsen ve boynuzu kuzeye uzamış ise Akad’ın kralı düşmanı yenecek.” (Kıymet, 2019: 45).
Ay Tanrısı Nanna-Sin/Sin

Nanna-Sin, Mezopotamya’nın eril Ay Tanrısı’dır. Nanna, Sümerce metinlerde geçerken Sin ise Assur, Akad ve Babil gibi Semitik toplumlara ait metinlerde tanrıya verilen isimdi. Nanna’nın diğer isimleri arasında Asimbabbar, Namraşit, Nanna-Sin, İnbu bunlardan birkaçıdır (Black ve Green, 2003: 49). Ay’ın hilal biçimine Sin, dolunay hâline Nanna, büyük hâline ise Asimbabbar olarak adlandırılmaktadır.
Mitoslara göre Nanna-Sin, Enlil’in yerden göğü ayırmasından sonra yarattığı bir tanrıydı (Kramer, 2002: 340). Enlil ve Ninlil’in oğludur. Mitosa göre, Ninlil’in annesi Nippur kentinin ihtiyar kadını Nunbarşegunu, kızına Enlil’in sevgisini nasıl kazanacağını anlatıp ona öğütler verir (Kramer, 2001: 78). Irmakta yıkanmasını ışıltılı gözlerle ona doğru süzülerek ilerlemesini tembih eder. Ninlil’in güzelliğini fark edince de onunla beraber olacağını öğütler. Nunbarşegunu’nun öğütleri işe yarar Enlil, Ninlil ile beraber olur. Bu beraberlikten Ninlil gebe kalır (Hooke, 1993: 26). Mitoslara göre yeraltında doğan Nanna, kralların işlerini denetleyen, yeraltında ölüleri yargılayan, kaderi belirleyen, “dinlenme gününde” yeraltına inen şefkatli ve adil bir tanrı olarak düşünülmüştür (Kramer, 2001: 177).
Ayın ilkel toplumlarda adalet, ölüm, yeniden doğuş, bereket, doğurganlık, kader ve ceza gibi mistik yönleri Nanna ile bütünleşmişti. Nanna yokken ülkenin başına bir felaket gelebileceğine inanılmış, gökyüzünde yeniden parlamasıyla birlikte kentte festivaller düzenlenerek yeniden doğması coşku ile karşılanmıştır.
Ay tanrısının ibadetine ayrılan bir şehir olan Harran’da Tašritu’nun 17’sinde açık bir şekilde kutlanan Sin’in bir Akītu festivali vardı (Demirci, 2013: 61). Yeni Babil Dönemi’nde Nisannu ayında Marduk, Tasritu ayında ise Sin şerefine Akitu festivali düzenlenirdi. Harran’da MÖ 363’e tarihlenen bir festival listesinde Ay tanrısı ve Venüs için bir kutlama bulunmaktadır (Geller, 1997: 55).

Akitu bayramı, daha sonraki dönemlerde siyasi ideolojiye bağlı olarak kullanılıp ilk amacından uzaklaşmış bir bayramdır. Akitu, MÖ 1. binden itibaren Marduk/Assur onuruna kutlanan bir bayram olması sebebiyle kralın kozmik düzendeki yerini vurgulamayı amaçlamaya başlamıştır. Bayram Helenistik Mezopotamya’da, eskatolojik olarak sona erecek olan kozmik düzenin yeniden var olmasını sembolize etmiştir. Zamanla farklı biçim ve anlamlarla devam eden bayram, Hristiyanlıkla beraber önemini kaybetmiştir. Temelinde dönüşüm, ekim, hasat baharla beraber gelen bereketlilik olan bayram, günümüzde de form değiştirmiş bir hâlde kutlanılmaktadır.
Eski Babil Dönemi’nde boğa, Ay tanrısı Nanna’nın atribülerinden biridir (Black ve Green, 2003: 49). Mühürler üzerinde boğa hilal ile ilişkilendirilmiştir. Boğa aynı zamanda Taurus takımyıldızlarını da temsil etmektedir (Black ve Green, 2003: 48-49). Hilal motifi, Eski Babil Dönemi’nde Ay tanrısının motifidir. Hilal Akadça Uskaru’dur. Küçük farklılıklar olsa da bir kazığın üzerinde tasvir edilmiş, bağımsız bir figür olarak mühürlerde yer almıştır. Kassit döneminden itibaren hilal motifi bir daire içerisinde tasvir edilmiştir (Black ve Green, 2003: 103). İçerisinde yer aldığı daire, güneşi sembolize ediyorsa hilal ve güneşin arka arkaya çizilmesi ay tutulmasına işaret etmektedir.

Kaynak19
Nanna’nın simgesi yan yatmış hilaldir. Hayvanı ise bir boğa ya da bir aslan-ejdarha’dır. Sin için yapılan kehanetlerde D30[9] olarak geçmektedir (Demirci, 2013: 23). Nanna, Utu’nun da babasıdır. Güneş tanrısı Utu/Şamaş, Nanna ve Ningal’in çocuğudur. Nanna, Ningal için Ur, Harran ve Kuzey Suriye’de tapınaklar inşa edilmiştir. Erken Hanedanlık Dönemi’nde tapınılsa da zaman içerisinde önemini yitiren fırtına tanrısı Numuşda’nın da babasıdır (Black ve Green, 2003: 165).
Nanna’nın en önemli yerleşim merkezi Ur şehridir. Ancak Yeni Babil Dönemi’nde Kuzey Suriye’de ve Harran’da önem kazanmaya başlamıştır. Suriye ve Harran’da Sin ve oğlu kabul edilen Nusku’ya birlikte tapınılıyordu. Urfa’da yapılan Nanna tapınağına Eski Babil Dönemi’nde EHUL.HUL yani “mutluluk evi” adı verilen bir tapınağı bulunmaktadır. Harran’da Sin tanrıların tanrısı “il usa ilani”, tanrıların kralı “sar ilani”, tanrıların efendisi “bel ilani” olarak adlandırılmıştır (Gündüz, 1998: 140).
Babil Kralı Nabonid Dönemi’ne ait bir stelde Harran’da Sin için bir EHUL.HUL yaptırıldığı yazmaktadır. Tapınak’ta bulunan stelde ayin ve kutlamalar yazmaktadır. Buna göre:
Nisannu 3: Venüs’e ritüel ve kurban töreni
Nisannu 6: Ay tanrısına hayvan kurban töreni
Nisannu 20: Sin tapınağında hac, Saturn- Mars ve Sin’e kurban töreni
Ocak 24: Ayın doğum kutlamaları (Mutlu ve Albayrak, 2018: 137).
Nanna, Mezopotamya’da zamanı belirleyen tanrı olarak bilinmektedir (Altuncu, 2014: 147).
Nanna’ya yapılan ilahilerin birinde:
“Kuvvetli genç boğa, kaim boynuzlu, kusursuz uzuvlarla, lacivert sakallı, bolluk ve bereketle dolu! Levent endamlı, kendinden yetişen meyve, muhterem görünen, bereketinden doymamıza imkân olmayan, her şeyi doğuran ana rahim, canlı varlıkların ortasında mukaddes bir ikametgâh kuran sen! […] Senin ağzından çıkan söz, yukarıdan rüzgâr gibi gelip geçince, çayır ve otlaklar bereketli mahsul verir. Senin ağzından çıkan söz, yeryüzünde söylenince yeşillikler yetişir. Senin ağzından çıkan söz, davar sürüsünü, koyun ağılım büyütür, canlı varlıkları çoğaltır. Senin ağzından çıkan söz, adalet ve hakkı muhafaza eder, insanlar doğru ve samimi konuşurlar. Senin ağzından çıkan söz uzak gökler gibidir, kimsenin görmediği gizli yeraltı ülkesi gibidir. Senin ağzından çıkan söz onu kim anlar, ona kim tahammül eder?” (Schimmel, 1998: 54-55).
Ay’ın evreleri, evreler arasındaki zaman diliminin periyodik olarak tekrarlanmasına yönelik farkındalığın gelişmesiyle Mezopotamya’da MÖ. 3. binden itibaren özellikle Ur Kentinde astro-naturalizm[10] temelli etkiler açıkça görülmeye başlamıştır. Kozmik olaylar ile ay arasında bir bağlantı kurulmuş, metcezir ve dolayısıyla sular ile Ay arasında bir ilişki olduğuna inanılmıştır. Ay’ın, özellikle de dolunayın insan psikolojisi üzerindeki tesiri, göçebe toplumların çobanları için gece aydınlatıcı olması ve pek çok doğal fenomenin etkisi ile Ay ilahi bir güç kabul edilmiştir (Demirci, 2013: 31).
Ay tanrısının Ur’dan sonraki diğer bir kült merkezi Harran, MÖ II. binyılın ilk yarısında oldukça önemli olduğu, Sin’in bu bölgede etkili olduğu anlaşılmaktadır. Prehistorik dönemlerden itibaren gezegen ve ay inancı yerleşmeye başlasa da bölgeye MÖ 2. bin yılın ilk yarısında gelen göçebe Sami kabileler ile kült merkezi hâline gelmiştir. Muhtemel bir biçimde astronomik gözlemlerin yapılması, göksel inancın din ve mitoloji ile harmanlanmasını Sümerler de dâhil olmak üzere Ortadoğu toplumlarına kazandıranlar bu göçebe Samilerdir (Demirci, 2005: 114).
MÖ 2. binde Hitit Kralı I. Şuppiluliuma ile Mitanni Prensi Mattiwaza arasında yapılan iki anlaşmada yemin tanrısı olarak Sin geçmektedir. Yine aynı şekilde Mari mektuplarından Harran’daki Sin tapınağının birkaç kez onarım gördüğü anlaşılmaktadır. Sin için Harran’da yapılan tapınaklar günümüze kadar gelemese de sekizgen bir biçimde yapıldığı bilinmektedir (Ekinci, 2011: 49). Satürn tapınağı altıgen, Jüpiter tapınağı üçgen ve Merkür tapınağı dikdörtgen içinde üçgen iken Ay tapınağı sekizgendir. Harran’daki Sin kültürü, III. Salmanassar döneminde Harran’dan vergi alan ve kentteki onarım faaliyetleri hakkında bilgi veren yazıta göre “Assurnasirpal’in oğlu Salmanasssar Harran şehri içinde Tanrı Sin’in tapınağı olarak bir EHUL.HUL yaptırdı” şeklinde yazmaktadır (Mutlu ve Albayrak, 2018: 137).

Harran’daki Ay kültü daha sonraki dönemlerde de korunmuştur. Roma döneminden Anadolu’nun İslamlaşma sürecine dek bu kültürün izleri devam etmiştir. Harran’a yakın konumda bulunan Soğmatar Kutsal Alanı’nda bulunan rölyef bir yazıtta Süryanice “Tanrı 476 yılı Adar ayının on üçüncü gününde bu sureti Ma’na’ya emretti” yazmaktadır (Mutlu ve Albayrak, 2018: 138). Diğer yazıtta ise “Sila’nın oğlu Sila bu sureti Adona’nın oğlu Tirdat ve kardeşlerinin hayatı anısına tanrı Sin için yaptı” yazılıdır (Mutlu ve Albayrak, 2018: 138). Yazıtların buluntu yerinin yakınlarında Pognon Mağarası olarak bilinen mağarada insan kabartmalarının bir kısmının üzerinde Tanrı Sin’in sembolü olan hilal motifi bulunmaktadır. Harran’da ay kültünü uzunca bir süre yaşatan Süryanilerde Ay, insanların hayal gücünde göksel bir cennet olarak yer edinmiştir (Murray, 2006: 310).

Sonuç
Ay, binlerce yıl boyunca insanlığın zihnini meşgul eden, kendine has biçimleri, evreleri, konumu parlaklığı ile kimi insana korku, kimine endişe, kimine mutluluk ve huzur veren bir gök cismidir. Güneşin batmasıyla yeryüzündeki karanlığın aydınlanması, onu umudun ve aydınlanmanın sembolü hâline getirmiştir. Ay’a kutsallık atfedilmiş, hayatın devamlılığı için gerekli olan tarım, bereket, canlılığın devamında etkili olduğuna inanılmıştır.
Tarımın yaygınlaşmasıyla beraber daha iyi verim almak için Ay döngüsü takip edilmeye başlanmış, tarımın sürekliliği için döngüleri izlemek bir gelenek hâline gelmiştir. Paleolitik ve Neolitik çağlarda kısıtlı olanaklarla takip edilen döngüler, bölgelerin kendi kültür havzaları içerisinde gelişim göstermiştir. Takvimler oluşturulurken Ay ve Güneş ön plana çıkmış; döngülerinin hesaplanması için pek çok yöntem geliştirilmiştir. Ay temelli oluşturulan takvimler, önemini kaybetmeden günümüze kadar gelmiş, tek tanrılı dinlerde kullanılan takvimlerin öncülleri olmuştur.
Ay’ın değişken yapısının insan psikolojisine olan etkileri binlerce yıldır fark edilmiş bir husustur. Astroloji, gezegen ve yıldız hareketleri ile insanın ruh hâli ve karakteri üzerindeki ilişkiye odaklanmıştır. Ay’ın gözüktüğü enlem ve boylamların insanlar tarafından fark edilmesi, konumlarına göre öngörülen inanç ve olgular, astrolojinin oluşmasında etkin rol oynamıştır. Geleceği merak eden, karşılaşılacak iyi ve kötü durumlar karşısında önlem almak isteyen toplumlar, Ay’a yönelik tapınımlarına dinlerinde geniş yer vermiş, birçok ritüel, dua ve büyü metodu geliştirmiştir. Ay’ı ilkel kutsallık vasfından öteye taşıyarak tanrısallaşmasına neden olmuştur. Ay tanrısına atfedilen kentler oluşturulmuş, bu kentlerde tapınaklar inşa edilmiştir. Ay tanrısı için yapılan bayramlarda bu tapınaklar kullanılmış, yılda birkaç kez yapılan bayramlar kentler ve kent halkı için ekonomik olarak gelir kaynağı olmuştur.
Ay’ın yeryüzü suları üzerindeki etkisi çağlar boyunca insanın zihnini kurcalamıştır. Orta Çağ’a kadar deprem gibi bazı doğal afetlerin Ay ile bağlantısı olduğuna inanılmıştır.
Ay ile özdeşleşen kabuklu hayvanlar, balıklar ve din-mitolojide daha geniş yer tutan yılan, bugün dahi toplumsal-kültürel algılarımızda bulunmaktadır. Zaman içerisinde değişen mitos, gelenek ve inancın oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bereketle özdeşleşen kadın figürlerinde görülen yılan, kabuklu deniz hayvanları, inci gibi ögeler; politeist dinlerin ve Ana tanrıça kültünün arketiplerinden birinin Ay olduğunu ortaya koymaktadır. Ay, geçirdiği değişimler ve geceleri aydınlatan parlaklığıyla insan hayatını, inancını, mitoslarını ve sanatını binlerce yıldır etkilemiş, onun zihninde yer etmiştir.
Dipnotlar
[1] Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Eskiçağ Tarihi Bölümü Doktora Öğrencisi, karakozkubraa@gmail.com
[2] Marshack, A. (1970). Notation dans les gravures du paléolithique supérieur: nouvelles méthodes d’analyse, Imprimeries Delmas: Bordeaux. Marshack, A. (1972) The Roots of Civilization, Thames & Hudson: London.
[3] Atribü, bir bireyin, toplumun ya da inancın ayırt edici, belirtici özelliğidir. Heykel, mühür gibi eserlerde tasvir edilen tanrıların, doğaüstü güçleri belirtmeye yarayan ayrıntı, giysi, aksesuar ya da figür ile özdeşleşen hayvan için kullanılmaktadır. (y.n)
[4] Yün, pamuk veya keten gibi ip elde edilen maddeleri eğirmeye yarayan araç. (e.n)
[5] Yün eğirilirken tutturulan ucu çatal biçimli değnek (e.n)
[6] Cicero, De Re Publica, Somnium Scipionis, 6. 17. https://www.thelatinlibrary.com/cicero/repub6.shtml İngilizce tercümesi için bkz. www.attulus.org/translate/republic6.html
[7] Sumerian Dictionary http://psd.museum.upenn.edu/nepsd-frame.html
[8] En erken yazılış tarihi Eski Babil Dönemi’nde MÖ 1800’lere kadar inen ve MÖ 1200’lere kadar da kopya edilen en kapsamlı astronomi serisidir. Adını “Bir zamanlar tanrılar Anu ve Enlil” giriş cümlesinden almaktadır. Günümüze 70 tablet gelmiştir. Gökyüzü ve astrolojik olaylar ile ilişkili yaklaşık 7000 kehanet içermektedir. Kehanetlerin çoğu Ay ile ilgilidir (Baysal, 2018: 463).
[9] D, Sumerce tanrı anlamına gelen DINGIR’in kısaltılmasıdır.
[10] Politeist dinlerin kökenlerinde genişçe yer tutan doğada bulunan varlıklara tapma, doğa unsurlarını kutsallaştırma, inancın natüralist yönünü ön plana çıkarmaktadır. Güneş, ay, yıldız ve gezegenler gibi gökyüzü cisimlerinin ön planda olması, dinde astronominin ezoterik yönünü ortaya koymaktadır.
Kaynakça
Abiha, B. Ç. (2016). “Geleneksel Halk Sanatında Şahmaran Motifleri ve Bu Motiflerin Dili”, Folklor/Edebiyat, 22/88, 99-116.
Altuncu, A. (2014). “Sümer Mitolojisi Bağlamında Otorite Tarafından Şekillendirilen İbadet ve Törenler”, Kilis 7 Aralık Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1, 141- 165.
Armutak, A. (2004). “Doğu ve Batı Mitolojilerinde Hayvan Motifi II. Sürüngenler, Balıklar, Kanatlılar ve Mitolojik Hayvanlar”, İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Dergisi, 30,2, 143-157.
Ateş, M. (2001). Mitolojiler ve Semboller Ana Tanrıça ve Doğurganlık, İstanbul: Elif Kitapevi Milenyum Yayıncılık.
Balıkçı, Ş. (2018). “Şahmeran Efsanesi ve Yılan Tılsımlarının Psikanalitik Açıdan Değerlendirilmesi” Uluslararası Folklor Akademi Dergisi, 1/1, 53-64.
Baysal, A. S. (2018). “Mezopotamya Astrolojisinin Doğuşu, Gelişimi ve Kaynakları” Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2018, 6/65, 461- 475.
Black, J. ve Green, A. (2003). Mezopotamya Mitolojisi Sözlüğü Tanrılar İfritler Semboller, (çev. Necdet Hasgül), Aram yayınları: İstanbul.
Bottero, J. (2003). Mezopotamya: Yazı, Akıl ve Tanrılar, (çev. Mehmet Emin Özcan), Dost Kitapevi: Ankara.
Campbell, J. (2003). Yaratıcı Mitoloji Tanrının Maskeleri, (çev. Kudret Emiroğlu), Ankara: İmge Kitabevi.
Demirci, K. (2005). “Antik Urfa’da Sin Kültü”, Milel ve Nihal, 2/2, 111-123.
Demirci, K. (2013). Eski Mezopotamya Dinlerine Giriş Tanrılar, Ritüel, Tapınak, İstanbul: Ayışığı Kitapları.
Dillon, J. (2017). Alphabet Codes, Hebrew Letters, and the Day of Genesis.
Duymuş-Florioti, H. (2013). “Eski Mezopotamya’da Kehanet Olgusuna Genel Bir Bakış”, Tarih Okulu Dergisi, 6/15, 23-42.
Ekinci, A. (2011). “Edessa ve Harran’da Tanrı ve Tanrıçalar”, (Ed.) Yusuf Ziya Keskin, Geçmişten Günümüze Şanlı Urfa’da Dini Hayat, Türk Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 43-60.
Eliade, M. (1994). Ebedi Dönüş Mitosu, (çev. Ümit Altuğ), Ankara: İmge Kitabevi.
Eliade, M. (2003). Dinler Tarihine Giriş, (çev. Lale Arslan), İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
Eliade, M. (2005). Dinler Tarihi, Dinlerin ve İbadetlerin Morfolojisi, (çev. Mustafa Ünal), İstanbul: Yeni Zamanlar Dağıtım.
Erginöz- Şahinbaş, G. (2007-2008). “Hititlerin Astronomi Bilgisine ve Hitit Takvimine Bir Bakış”, Osmanlı Bilimi Araştırmaları, IX/1-2, 199-213.
Eşmeli, İ. (2014). “Dinler Tarihi Açısından Gök Cisimleri ve Tabiatla İlgili İnanış ve Uygulamalar (Muğla-Yatağan Örneği)”, Dini Araştırmalar, Temmuz-Aralık, 2014, 17/ 45, 195-208.
Geller, M. J. (1997). “The Last Wedge”, Zeitschrift Für Assyriologie 87, 43-95.
Gören, E. (2014). “Yakındoğu Kökenli Yılan Motifinin Yunan-Roma Dinindeki Alımlanışı” (Ed). Emine Gürsoy Naskali, Yılan Kitabı, İstanbul: Kitabevi, 5-53.
Gündüz, Ş. (1998). Mitoloji ve İnanç Arasında, Samsun: Etüt Yayınları.
Hooke, S. H.(1993). Ortadoğu Mitolojisi Mezopotamya, Mısır, Filistin, Hitit, Musevi, Hristiyan Mitosları. (çev. Alaeddin Şenel), Ankara: İmge Kitabevi.
Kılıç, Y. ve Elvan E. (2017). “Eskiçağ Toplumlarının Mitolojisinde Ölümsüzlük Arayışı (Ölümsüzlük Sembolü olarak Bazı Bitki, Su ve Hayvanlar)” Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 4,13, 122-156.
Kıymet, K. (2019). “Hitit Metinlerinde Akad Çağı ile İlgili Kayıtlar”, Tarih Araştırmaları Dergisi, 38/66, 2019, 1-66.
Kramer, S. N. (2001). Sümer Mitolojisi, (çev. Hamide Koyukan), İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
Murray, R. (2006). Symbols of Church and Kingdom: A Study of Early Syriac Tradition, London: T&T Clark.
Mutlu, S. İ., ve Albayrak, Y. (2018). “Harran ve Soğmatar’da Sin Kültünün Varlığı”, Karadeniz, 37, 133-144.
Pasztor, E. (2011). “Prehistoric Astronomers? Ancient Knowledge Created By Modern Myth”, Journal of Cosmology, Vol. 14. 1-8.
Pellar, B. (2009). “On the Origins of the Alphabet”, Sino-Platonic Papers, 196, Philadelphia.
Reiner, E. (1995). Astral Magic in Babylonia, Philadelphia: American Philosophical Society.
Sayılı, A. (1982). Mısırlılarda ve Mezopotamyalılarda Matematik, Astronomi ve Tıp, Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Schimmel, A. (1998). Dinler Tarihine Giriş, Kırkambar Yayınları, İstanbul.
Schmökel, H. (1976). “Sumer Dini II”, (çev. Mehmet Turhan Özdemir), Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, C. XXI, 367– 390.
Web Kaynakçası
https://webspace.science.uu.nl/~gent0113/eclipse/eclipsecycles.htm
https://webspace.science.uu.nl/~gent0113/babylon/babybibl_sunmoon.htm
https://www.nationalgeographic.com/news/2014/4/140413-total-lunar-eclipse-myths-space-culture-science/
https://blogs.jccc.edu/astronomy/lab-manual/experiment-two-lunar-phases/
www.britishmuseum.org/research/collection_online/collection_object_details.aspx?assetId=325946001&objectId=303316&partId=1
https://www.thelatinlibrary.com/cicero/repub6.shtml
www.attulus.org/translate/republic6.html
https://www.ancient-origins.net/news-history-archaeology/another-venus-rare-neolithic-female-figurine-discovered-turkey-006663
https://www.ancient-egypt-online.com/ancient-egypt-religion.html
https://www.worldhistoryedu.com/egyptian-goddess-hathor-story-depictions-importance/
https://www.hermitagemuseum.org/wps/portal/hermitage/digitalcollection/25.+Archaeological+Artifacts/1401495/?lng=
https://www.ancientpages.com/2019/04/06/moon-what-was-its-role-in-beliefs-of-ancient-people/
https://www.cavescript.org/research/astronomy-at-abri-blanchard/
https://theconversation.com/hidden-women-of-history-ennigaldi-nanna-curator-of-the-worlds-first-museum-116431
https://www.theoi.com/Daimon/Moirai.html
http://www.indiaoutsidemywindow.com/2009/07/sacred-snakes.html
http://oracc.museum.upenn.edu/amgg/listofdeities/nannasuen/
http://www.mesopotamiangods.com/nannar/
https://www.britishmuseum.org/research/collection_online/collection_object_details.aspx?assetId=135127001&objectId=369364&partId=1
https://www.thoughtco.com/laussel-venus-upper-paleolithic-goddess-173069
http://people.reed.edu/~wieting/mathematics537/SideriusNuncius.pdf
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sin_(mitoloji)
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eahmeran
http://psd.museum.upenn.edu/nepsd-frame.html
https://www.penn.museum/documents/publications/expedition/PDFs/29-1/Monumental1.pdf
Görsel Kaynakçası
1- https://www.donsmaps.com/images31/spiralholeplaque.jpg
2- https://www.cavescript.org/research/astronomy-at-abri-blanchard/
3- https://www.thoughtco.com/laussel-venus-upper-paleolithic-goddess-173069
4- https://www.ancient-egypt-online.com/ancient-egypt-religion.html
5https://en.wikipedia.org/wiki/Snake_worship#/media/File:Serpent_god_Ningishzida_on_the_libation_vase_of_Gudea,_circa_2100_BCE.jpg
6- https://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eahmeran#/media/Dosya:%C5%9Eahmaran.jpg
7- https://artsandculture.google.com/asset/medusa-called-medusa-murtola-michelangelo-merisi-da-caravaggio/CgG9FZiGCt3udw
8- https://psjfactoids.blogspot.com/2019/07/furies-erinyes.html?spref=pi
9- https://www.theoi.com/Gallery/K16.2.html
10- Pellar, 2009: 5
11- https://www.britishmuseum.org/collection/object/W_K-8538
12- https://webspace.science.uu.nl/~gent0113/babylon/babybibl_sunmoon.htm
13- https://www.britishmuseum.org/collection/object/W_1882-0522-1800
14- https://www.britishmuseum.org/collection/object/W_1907-1014-1
15- https://www.nationalgeographic.com/news/2014/4/140413-total-lunar-eclipse-myths-space-culture-science/
16- http://yakeka.blogspot.com/2015/02/anadolu-merkezli-dunya-tarihi-ur-nammu.html
17- http://oracc.museum.upenn.edu/amgg/listofdeities/nannasuen/
18- https://es.wikipedia.org/wiki/Sin#/media/Archivo:Khashkhamer_seal_moon_worship.jpg
19- https://theconversation.com/hidden-women-of-history-ennigaldi-nanna-curator-of-the-worlds-first-museum-116431
20- https://www.sanliurfa.bel.tr/icerik/237/71/sogmatar-antik-sehri
21- https://www.ajansurfa.com/kultur-sanat/nihayet-sogmatarda-kazi-calismalari-basladi-h7497.html
Ay Kültü Ay Kültü Ay Kültü Ay Kültü Ay Kültü Ay Kültü Ay Kültü Ay Kültü Ay Kültü Ay Kültü Ay Kültü Ay Kültü Ay Kültü Ay Kültü Ay Kültü Ay Kültü Ay Kültü Ay Kültü Ay Kültü Ay Kültü