İsa
Tarih yazılarımız için tıklayınız
Yazar: Rebecca Denova
Çevirmen: İlayda Su Altınoğlu
İSA MESİH

İsa Mesih, Kuzey İsrail’deki Celile’den gezgin bir Yahudi peygamber olan Nasıralı İsa’nın unvanıdır (MS 30). İsa, Tanrı krallığını yeryüzünde kuracağı zaman, Yahudiler’in Tanrı’sının pek yakında insan ilişkilerine müdahale edeceğini vaaz etmiştir. İsa adı (Yunanca Jesus) İbranice kökenli Joshua (‘‘kurtaran kişi’’ anlamına gelir) isminden türemiştir. Christ (Yunanca’da Christos olarak geçer) sözcüğü ise İbranice meshiach (mesih) isminden çevrilmiştir. Mesih “meshedilmiş kişi” anlamına gelir. Bunun sebebi, Tanrı tarafından yapılan taç giyme törenleri sırasında Yahudi kralların başına kutsal yağ sürülmesi işlemine ‘meshetmek’ denmesiydi. ‘Jesus the Christ’ zaman içinde kısalarak ‘Jesus Christ’ şeklini almış ve bu süreç ilk olarak MS 1. yüzyılın 50’li ve 60’lı yıllarında Pavlus’un mektupları ile başlamıştır. “Tanrı’nın Oğlu” unvanı hem tabiatı hem de işlevi bakımından İsa’nın yaygın ismi haline gelmiştir.
Tarihsel Bağlam
Yahudiler çoğunlukla İsrail’de yaşamış fakat Akdeniz Havzası çevresine de topluluklar halinde yerleşmiş çeşitli kabilelerden oluşan etnik bir gruptu. Topluca İsrail ulusu olarak bilinirlerdi. Komşularıyla birçok dini unsuru paylaşmalarına rağmen belli rejim yasaları, sünnet uygulamaları ve Sebt Günü (her yedi günde bir dinlenme günü) kutlamalarına sahip olmalarıyla farklılık gösterirlerdi. Başka bir ayrım ise evrendeki diğer tanrıları kabul ettikleri halde yalnızca kendi tanrılarına kurban sunmalarına izin verilmesiydi. Bu ibadet Kudüs’teki Tapınak kompleksinde yapılırdı.
Yahudiler yüzyıllar boyunca, Asur İstilası (MÖ 722), Babilliler tarafından Kudüs’ün zapt edilip oradaki Tapınağın yıkılması (MÖ 587), Yunan (MÖ 167) ve ardından Roma istilası gibi felaketlere uğradılar. Romalı General Pompey (MÖ 106-48) İsrail (MÖ 63) dahil tüm Doğu’yu ele geçirdiğinde barışı korumak, Roma diktelerini yerine getirmek ve vergi toplamaktan sorumlu müşteri-krallar belirledi. Büyük Hirodes ‘‘Yahudilerin Kralı’’ (MÖ 37-4) olarak adlandırıldı. Fakat Kudüs’teki Tapınak kompleksini restore etmesine rağmen Roma ile olan ilişkisinden ötürü birçok kişi tarafından kötülendi.
Bilindiği üzere, Yahudi peygamberlerin (kahinlerin) kitapları bu gibi olayların suçunu insanların günahlarına, çoğunlukla da putperestliğe (diğer tanrılara tapmak) yüklediler. Öte yandan bu peygamberler Yahudi Restorasyon Teolojisi olarak bilinen bir umut mesajı da vermişlerdi. Gelecekteki bir zamanda, Tanrı’nın İsrail ulusunu yeniden kurmak için tarihe son bir kez müdahale edeceğini iddia ettiler. Böylelikle Tanrı, İsrail’in zalimlerine karşı Tanrı’nın ordularına önderlik etmesi için bir mesih gönderecekti.
MS 1.yüzyıla kadar İsrail geleneklerini sürdüren ancak yaşam tarzları ve Roma’ya karşı olan tutumları bakımından farklılık gösteren ve kendi aralarındaki çekişmelerle meşhur olan birçok Yahudi grubu (tarikatı) vardı. İsrail’den Mesih olduklarını iddia eden birkaç etkileyici kişi ortaya çıktı. Hepsi de Roma hükümetine karşı Tanrı’nın müdahalesini talep ediyorlardı. Kudüs’teki dini bayramlar sırasında Tanrı’ya Romalıları yok etmesi ve kendi krallığını kurması için seslenerek kalabalığı kışkırtmışlardı. Roma’nın yanıtı ise hem lideri hem de yandaşlarını tutuklayıp idam etmek olmuştu. Roma olmayan bir krallığın lehinde vaaz vermek Roma İmparatorluğu’nun refah ve istikrarını tehdit etmekteydi ve bu vatan hainliğinin cezası çarmıha gerilmekti.
Nasıralı İsa’nın müritleri, o dönemdeki çoğu tarikatın arasında, yeni bir Yahudi mezhebi daha oluşturdular. MS 20’lerde, İsa gelen vahiyi bildirdi: “Tövbe edin, çünkü Tanrı’nın krallığı yakındır.” (Mark 1.15). Bu mesaj önce “iyi haber”, sonra da bir Anglo-Sakson terimi olan “baş öğreti” (İncil) olarak sunuldu.
İsa için Ayrılan Zaman
Yalnızca iki İncil (Matta ve Luka) İsa’nın doğuş hikayesini bizlere aktarır. Ancak ikisinin de verdiği tarihler farklıdır. Luka İsa’nın Quirinus’ın Suriye valisi olduğu dönemde (MÖ 6) doğduğunu iddia ederken Matta Büyük Hirodes’in (MÖ 4) ölümünden yaklaşık olarak iki sene önce doğduğunu ileri sürer. Her ikisi de, İsa’nın annesi Meryem’in Tanrı’nın ruhu tarafından hamile bırakıldığını, böylece Meryem’in bakireyken doğum yaptığını rivayet eder.

Bütün İncil yazarları İsa’nın aracılığının ve ölümünün Roma vekili Pontius Pilatus’un saltanatlık dönemine denk geldiğini belirtmişlerdir. Pilatus’un MS 26-36 yılları arasında hüküm sürdüğünü bilmekteyiz. Ortak kararla, İsa’nın evrensel ölüm tarihinin MS 30-33 arasında olduğu belirlenmiştir.
İncillerde İsa’nın Aracılığı
İsa’nın aracılığı, Vaftizci Yahya olarak bilinen bir adam tarafından vaftiz edilmesinden sonra başladı. Vaftiz için yapılması gereken tek şey kişiyi suya batırmaktır. Yahya, biri günahlarından pişmanlık duyduktan sonra sembolik olarak bu su ayininden faydalanıyordu. Vaftiz ayini en eski Hristiyan ritüellerinden biridir ve topluluğa girebilmek için inançlıların kabul töreninin bir parçası olmuştur.
Markos İncili (en eski İncil, MS 70) İsa’yı etkileyici bir şeytan çıkarıcı, Tanrı vergisi özel yeteneklere sahip ve Tanrı’nın ruhu aracılığıyla faaliyet gösteren (tıpkı İsrail’in peygamberleri gibi) gezgin bir vaiz olarak takdim eder. Markos’un İsa’sı, Celile’nin küçük kasaba ve köylerini dolaşıp peygamberlerin son günlerle ilgili kehanetlerinin pek yakın olduğu mesajını getirmişti. Markos’a göre İsa, günlük kavramlar ve detaylar içeren kısa hikayeler anlatarak öğretisini yayıyordu. Ortak çıkarları temsil eden bir grup oluşturmak amacıyla İsrail’in 12 kabilesinin yeniden kurulmasını simgeleyen 12 havariyi (öğrenci) yanına çağırmıştı.
Markos başta olmak üzere tüm İnciller aracılık döneminin en başından itibaren Yahudi liderliğinin (ağırlıklı olarak riyakarlar, katipler, ve en nihayetinde Tapınak’tan sorumlu Sadukiler) İsa’nın öğretisine karşı olduğunu anlatır. İsa ve havarileri Fısıh bayramını kutlamak için Kudüs’e giderler. Daha sonra İsa Haremi Şerif’e uğrayarak hayvan satıcıları ve sarrafların hizmetlerini engeller. Markos’a göre, İsa’nın ölümüne sebep olan olay budur. Fısıh yemeğini (Hristiyan ritüeli haline gelecek olan Son Akşam Yemeği) kutladıktan sonra, İsa ve havarileri dua etmek için Zeytindağı’na yürürler. İşte orada Yahuda (İsa’nın havarilerinden biri) İsa’nın yakalanabilmesi için Yahudi yetkilileriyle işbirliği yapıp ona ihanet eder.

İncillerde farklı grupların (Sanhedrin, Kudüs’ün yönetici konseyi, Başrahip) önünde yapılan bir dizi sabah ve akşam davalarından bahsedilir ve İsa’nın şirk koştuğu gerekçesiyle mahkum edildiği anlatılır. Lakin İsa suçsuzdu. İncil yazarları İsa’nın nasıl öldüğünü biliyorlardı fakat onu Roma’ya teslim edebilmek için bu şirk koşma iddiasını bir komplo aracı olarak kullanmışlardı.
İsa bir Cuma günü öğleden sonra idam edildi. Cumartesi Sebt günüydü ve Cuma gün batımında başlamıştı. Bu yüzden kadınlar cenaze törenlerini bitirmek için Pazar sabahına kadar mezara gidememişlerdi. İşte o zaman havarileri İsa’nın bedeninin yok olduğunu ve Tanrı tarafından diriltildiğini iddia ettiler. İsa’nın bedenen cennete yükseldiği öne sürüldü.
Mesih olarak Nasıralı İsa
Dört İncil de Nasıralı İsa’nın Yahudi Kutsal Yazıtlarının vaat ettiği Mesih olduğu iddialarıyla ilgili bazı sorunlarla uğraştı. İsa sadece ölmekle kalmamış aynı zamanda Roma’ya hainliğinden çarmıha gerilerek öldürülmüştü. Böylece Tanrı’nın yaklaşan krallığının vaazi gerçekleşmemişti. İsa’nın havarileri arasında iki farklı tepki ortaya çıktı. Peygamber Yeşaya’nın 53-54. bölümlerinde, işkence edilmiş, acı çekmiş, can vermiş ve Tanrı’nın tahtını paylaşmak üzere yükseltilmiş “dürüst bir hizmetkar” tanımı yapılır. Peygamber Yeşaya’nın tarihsel bağlamında, acı çeken bu hizmetkar İsrail ulusunu temsil ediyordu. İlk Hristiyanlara göre Yeşaya, bu acı çeken hizmetkarın Nasıralı İsa olduğunu öngörmüştü.
İsa yeryüzündeyken Tanrı’nın krallığının gerçekleşmemesi sorunu Hristiyan reformu tarafından çözüme kavuşmuştur. Bu parousia ( Hz. İsa’nın ikinci gelişi) veya ‘‘ikinci görünüm’’ olarak bilinir. Şu an cennette olan İsa, ilerleyen zamanlarda geri dönecek ve o zaman Tanrı’nın saltanatının geri kalan unsurları yeryüzünde açığa çıkacaktır. Bu inanç, ayrıntılarının Patmoslu Yuhanna tarafından Vahiy Kitabı’nda özetlendiği Hristiyanlığın merkezinde olduğu gibi devam etmektedir.

İsa’nın havarileri onun mesajını İmparatorluğun şehirlerine yaydılar. Şaşırtıcı biçimde, Yahudi olmayan özgür Roma vatandaşları havarilere katılmak istedi. Başta bu insanların tamamen Yahudiliğe (sünnet olma, beslenme kuralları ve Sebt töreni) geçip geçmemeleri gerektiğiyle ilgili bir tartışma çıksa da MS 49 senesinde Kudüs’te bu mecburiyete aykırı bir karar verildi. Yine de Yahudiliğin ensest kanunlarına uymak zorundaydılar; içinde kan olan et yemek ve Roma İmparatorluğu’nun geleneksel tanrılarına tapınmak yasaktı. MS 1. yüzyılın sonuna kadar geleneksel Roma dinine karşı vaaz vermek daha sonraları Hristiyanların zulme uğramasına yol açmıştı.
Tarsuslu Pavlus, cennetteki İsa’yı hayali bir biçimde gördükten sonra bu akıma katılıp Roma İmparatorluğu’nun çeşitli şehirlerinde “iyi haberi” vaaz vermeye başlamıştı. Ancak, Pavlus’un cemaatinin tarihsel bağlamı içinde yeni bir din değildi bu. Bilakis Yahudiliğin çarpıtılmış haliydi. Pavlus, Yahudilerden ve Yahudi olmayanlardan oluşan iki kademeli cemaatler kurdu. Lakin her iki taraf da Peygamberlerin eskatolojik (kıyamet günü ile ilgili bilim) öğretilerinin yerine getirilmesi gerektiğine inanıyordu. Pavlus’un yazdığı mektupların çoğu İsa’nın havarilerine yönelikti. İsa yeryüzüne geri dönene kadar o aradaki zamanda nasıl yaşanması gerektiğine dair tavsiyeler veriyordu. Pavlus, evrenin dönüşümü İsa vasıtasıyla tamamlanana kadar kendi neslinin eski düzenin sonuncusu olmasını umut ediyordu.
İsa’ya Tanrı olarak Tapmak
Nasıralı İsa’ya İsrail Tanrısı (Tanrı’nın tahtını paylaşarak) ile beraber ibadet edildiğine dair en eski kanıtları Pavlus’un cemaatlerinde görüyoruz. Müritler bu ibadetlerde İsa’ya dua ve ilahi okurlar, onun adıyla vaftiz ederler ve şeytan çıkarırlar; Son Akşam Yemeği’ni hatırlayıp ölümünü anmak için her hafta bir araya gelirlerdi. Pavlus’un dediği gibi, İsa’nın önünde “bütün dizler bükülmelidir.” Bir Tanrı’ya duyulan hürmeti gösteren çok eski bir ritüeldir bu.

Pavlus’un Romalılara yazdığı mektupta, İsa’nın insan bedenine bürünmüş bir Tanrı olma anlayışını neyin oluşturduğuna dair ilk referansı görmek mümkündür. Bu anlayış (Tanrı’nın sıfatlarının insanda tezahür etmesi) Tanrı’nın emrine karşı riayetsizliği düzeltecek veya telafi edecek bir kurban ibadetine işaret ediyordu. İncil’deki Romalılar 5 bölümünde “ilk insan, son insan” analojisini uyguladı. İlk insan olan Adem günah işledi ve cezası kendi soyundan gelenlerin ölümüydü. Son insan olan İsa ise öldü ve sonsuz yaşam getirdi. Bu Nasıralı İsa’nın ölümünün bir gerekçesi olarak anlaşıldı. İsa, bizim günahlarımızın cezasını çekmek uğruna fiziksel anlamda öldü. İsa’ya olan inanç (sadakat) vasıtasıyla kurtarılmak, İsa geri döndüğünde havarilerinin tinsel bedenlere dönüşeceği ve Mesih’le birlikte yeryüzünde hüküm sürecekleri anlamına geliyordu. Bu anlayış, ilk nesil hakikaten öldükten sonra, inançlıların ölümden sonra cennetteki yaşamlarından keyif alacakları fikrine evrildi.
MS 2. yüzyılın ortalarında, daha sonraları Kilise Papazı olarak belirlenen Hristiyan liderler (çoğunlukla psikoposlar) Roma İmparatorlarına ve diğerlerine Hıristiyanlığı savunan bir savunma yazısı yazmaya başladılar. Çeşitli felsefe okullarında eğitim görmüş kişiler olarak, İsa’nın Hristiyan görüşlerini felsefi iddialara uygun hale getirmek amacıyla evrenin felsefi kavramlarından ve terminolojisinden yararlandılar. Böylelikle Nasıralı İsa, harikalar yaratan Yahudi bir kimseden evrendeki tüm gücün kaynağı konumuna yükseldi.
İsa’nın Yaşamına ve Hizmetine Dair Kaynaklar
Kimse o dönemleri kayıt altına almadığı için İsa’nın yaşamı ve hizmetlerine dair modern kaynaklar elimizde bulunmamaktadır. Yaygın inanışın aksine, İnciller İsa’nın havarileri tarafından yazılmamıştır. Esasında İnciller, Hristiyanlar bu kitaplara isim ve yazarlık atamadan yaklaşık yüz yıl önce de vardı. İncillerin evveliyatı Kudüs’ün ve oradaki tapınağın yıkılması ile sonuçlanan Yahudi Ayaklanması’na kadar uzanır. (MS 66-73). Bu olaydan İsa’yı Mesih olarak reddetmelerinin cezası olarak bütün Yahudiler sorumlu tutuldu. İncil yazarları, Yahudi liderliği ve dini farklılıkların sonucunda, İsa’nın ölümünü öne sürerek Yahudileri ve isyancıları birbirinden ayırdılar. Romalı bir hakimin İsa’yı masum ilan etmesi dolaylı olarak İsa’nın havarilerinin de hainlik suçlamasından kurtuldukları anlamına gelmiştir.
Ayaklanma esnasında Yahudi bir komutan olan Flavius Josephus’un (MS 36- yaklaşık 100) eserleri arasında İsa’yı anlatan ve Hristiyanlık inancı taşımayan en eski kaynaklar bulunuyordu. Josephus taraf değiştirip Yahudilerin tarihinin birkaç cildini yazabilmek amacıyla Roma’ya taşındı. Vaftizci Yahya’nın ölümü (Markos versiyonundan farklı olarak) ve İsa’nın erkek kardeşi olan James’in MS 62 senesinde infaz edilmesini anlatan hikayelerle ilgili bu eserler Hristiyanlar tarafından korunmaktaydı. Aynı zamanda, Testimonium Flavianum olarak bilinen tartışmalı bir bölüm de mevcuttur. Testimonium, İsa’yı Mesih olarak kabul etmesine rağmen yazılarının hiçbir yerinde İsa’dan tekrar bahsetmez. Bu nedenle şüpheli kabul edilir. Akademisyenler bu kısmın Hristiyanlar tarafından daha sonraları eklenip eklenmediğini hala tartışmaktadırlar.
İlk Roma kaynakları daha sonraki yazılı eserlerden gelmiştir. Genç Plinius (Karadeniz kıyılarındaki Bithynia valisi) MS yaklaşık 110 yıllarında Hristiyan davaları hakkında yazmıştır. Tarihçi Tacitus (MS yaklaşık 110) MS 64 senesindeki büyük yangından sonra Nero’nun (MS 54-68) Roma’daki Hristiyanlara yaptığı zulmün hikayelerini anlatmıştır.
Yasal Bir Din Olarak Hristiyanlık
Yaklaşık 300 yıl boyunca Hristiyanlar Tanrıları kızdırdıkları için Romalılar tarafından zulme uğradılar. MS 312’de, I.Konstantin ( MS 306-337) Batı Roma İmparatorluğu’nun İmparatorluk unvanı için diğer rakiplerle savaştı. Roma’daki Milvian Köprüsü Savaşını kazandı ve bu zaferi Hristiyanların Tanrısı’na bağladı. MS 323’de Milano Fermanı ile Hristiyanlık, artık zulme tabi olmayan yasal bir din haline geldi.
Tüm bu süre zarfında standart Hristiyan inançlarını ve ayinlerini belirleyecek (Vatikan’daki Papa gibi) merkezi bir otorite yoktu. Topluluklar, liderlerinin (şu anki psikoposlar) öğretilerinin izinden gitmişler ve birbirleriyle tartışmaya devam etmişlerdi. Büyük Konstantin Hristiyanlığa geçtiğinde Kilise Babalarının öğretilerini tercih etti. Bu öğretiler sonradan Hristiyanlığın standart teolojisi haline gelmiştir.

MS 325 civarında, Hristiyan toplulukları İsrail Tanrısı ve İsa arasındaki ilişki üzerine tartışıyorlardı. Bu tartışmalar bazen alevleniyordu. Konstantin sorunu çözüme kavuşturmak için günümüz Türkiye’sindeki İznik’te ekümenik (kiliselerin tümünü temsil eden) bir toplantı çağrısında bulundu. Bu toplantının sonucunda tüm Hristiyanların üzerinde mutabık kalacağı İznik Amentüsü kabul edildi. Yahudilikten kalan miraslarını koruyan İsrail Tanrısı en büyük Tanrıydı. Fakat İsrail Tanrısı’na ve Tanrı’nın ruhu (Kutsal Ruh) ile birlikte Tanrı’nın eş ruhu olan İsa’ya aynı anda ibadet edilecekti. Bu kavram Kutsal Üçlü olarak bilinmektedir.
MS 451’de Khalkedon Kurulu’nda son bir mesele daha kesin karara bağlandı. Bu, Mesih’in insani ve kutsal niteliğini içeriyordu. Bir dizi tartışma sonrası liderler meseleyi bir karara bağlamak için bir araya gelerek İsa’nın aynı anda insani ve kutsal olmak üzere iki nitelikli olduğunu beyan ettiler. Bu iki nitelik birbirini asla etkilemedi. Nasıralı İsa’nın eşsiz ve bağımsız unsurları olarak kaldılar.
Modern Hristiyanlık
MS 1053’te Bizans İmparatorluğu ve Batı İmparatorluğu’ndaki Hristiyan kiliseleri dogmatik farklılılardan dolayı ikiye ayrıldı. Bizans kiliseleri bütünüyle Ortodoks toplulukları olarak bilinirlerdi. Konstantinopolis’teki Bizans İmparatorluğu, MS 1453’te Osmanlı Türkleri’nin yönetimi altındaki Müslüman fethine kadar bu toplulukların en önemli lideriydi. Roma’daki Katolik Papa’nın başkanlığını yaptığı Vatikan, Batı Avrupa’daki Ortaçağ Kilisesi üzerinde egemenlik kurmuştu. MS 1519’da, Martin Luther isimli Augustine keşişi bu sistemdeki birçok ayin ve inanışı reddederek Proteston Reformu olarak bilinen hareketi başlattı. Luther, bireysel kurtuluş yolu olarak yalnızca inanca odaklanmıştır.
Hristiyan misyonerler, sömürgeci genişleme dönemi boyunca çeşitli toplulukların öğretilerini Çin ve Japonya, ardından Afrika ve Amerika kıtalarına aktardılar. Bugün Hristiyanlık, yaklaşık 1.3 milyar din mensubu ile en büyük dünya dinlerinden biridir. Seküler bir dünyada yaşamamıza rağmen İsa’nın hayatındaki olayları yeniden canlandıran Hristiyan bayramları hala takvimlerimizde öne çıkmaktadır.
Redaktör: Burak Erdem
Editor: Melis Fettahoğlu-Hallier
Yayın Kurulu: Arman Tekin, Melis Fettahoğlu-Hallier
Metnin orijinali için:
https://www.worldhistory.org/Jesus_Christ/