İstanbul’un Sütunları
Evliya Çelebi’nin Gözünden İstanbul’un Tılsımlı Sütunları
Yazar: İpek Ortaer Montanari
İstanbul’a geldiğinizde, hele de Sultanahmet yönüne doğru ilerlediğinizde çevrenize şöyle alıcı bir gözle baktınız mı hiç? Tüm ihtişamları ve göz alıcılıklarıyla karşınıza çıkacak Aya Sofya, Sultanahmet, Süleymaniye Camii ve Yerebatan Sarnıcı’ndan fırsat bulursanız, İstanbul’un tılsımlı sütunlarını da aramaya koyulabilirsiniz belki.
Pek çok Bizans imparatoru İstanbul’u salgın hastalıklardan, kötülüklerden, istilalardan korumak için şehrin farklı noktalarına, farklı dönemlerde pek çok anıt diktirtmiştir. Bu anıtların sayısı genel olarak on beş olarak belirtiliyor. Ancak Evliya Çelebi’nin anlatımlarında göre zamanında İstanbul’da tam on yedi sütun vardı. Çelebi, “İstanbul’un içinde ve dışında olan acayip ve garip tılsımları bildirir” başlığı altında bu on yedi tılsımlı sütunu ve öykülerini bize anlatmıştır. Çelebi (2003: 32-36), Konstantin Devleti’ne yedi iklimden, her ülkeden usta mimarların ve mühendislerin, kâhinlerin, yıldız ilimlerinden kâmillerin geldiğini, İstanbul’da toplanıp bilgi ve becerilerini göstermek için tılsımlar diktiklerini ifade etmiştir.
Okuyucular için not: Bazı tılsımların adlarında göreceğiniz “gülünç, garip” gibi eklemeler Evliya Çelebi’nin seçtiği tanımlardır.
Birinci Tılsım: Arcadius Sütunu
Bu sütun, Cerrahpaşa’daki Kocamustafapaşa Caddesi’nin Yağhâne ile birleştiği yer olan Avrat Pazarı’nda bulunuyordu.[1] Bu sebeple bir süre “Avrat Taşı” olarak da anıldığı bilinmektedir (Arcadius Sütunu Fatih’deki “Kız Taşı” ile karıştırılmamalıdır).
Bin parça beyaz mermerden yapılan, içi boş, merdivenli sütunun tepesindeki peri yüzlü heykelin yılda bir kez feryat ettiğine, bu feryadı duyan kuşların heykelin etrafında dönmeye başladığına inanılırdı. Anlatılanlara göre sütunun etrafında dönen binlerce kuş yere düşer, halk da bu kuşları yerdi. Çelebi (2003: 32-36), rahiplerin sütunun tepesine çıkıp isyancıları gözetlediğini ve isyancıları görmeleri hâlinde çanlara vurup askerleri hazır ola geçirdiklerini anlatır. Nitekim İstanbul’u ziyaret eden Robert de Clari iki tane içi merdivenli sütundan ve bunların tepesinde yaşayan keşişlerden bahseder; ayrıca halkın, sütunun üzerindeki kabartmaların şehrin nasıl istila edileceğini resmettiğine inandığını belirtir. Zamanında dışı kabartmalarla süslü olan bu sütunun içinde 233 basamaklı spiral bir merdiven olduğundan bahsedilir (Gyllius, 1999). Dört köşeli kaidesinin üzerinde yükselen sütunun içi oyuk ve merdivenli idi. En üstte küçük bir balkon ve tepesinde imparatorun heykeliyle son buluyordu. Kaide ve sütunun üzerinde spiral şeklinde dönerek oluşturulmuş kabartmalar vardı (Eyice, 1959: 1013-1019).
404 yılında meydanın ortasına İmparator Arcadius adına diktirilen bu anıtın yüksekliği 40 metreyi aşıyordu. Anıtın tepesindeki heykel ise 421 yılında dikilmiştir. Tarihçi Kedrenus’a göre heykelin bir eli 542 yılındaki depremde düşmüş, ardından heykel, Teophanes ile Malalas’ın anlattıklarına göre 549 yılındaki şiddetli bir fırtına sonucu hasar görmüş ve 740 yılındaki depremde de tamamen yıkılmış; yerine de yenisi koyulmamıştır. Deprem ve yangınlar sonucu hasar görmesiyle birlikte, tehlike arz ettiği gerekçesiyle 1711’e doğru kaidesi hariç geri kalanı yıktırılmıştır. Günümüze sadece, Cerrahpaşa Camii yakınındaki Haseki Kadın Sokağı’ndaki bir evin bahçesinde bulunan temeli kalmış, kaide kısmı yangınlar sonucu kararmıştır. (Akşit, 1981; Eyice, 1994: 306-307). Bu kaidenin içine girebilmenin tek yolu hemen yanı başındaki evin sahibinden izin alarak, evinden geçerek içine girmektir.
Tılsımlı olduğundan kaidesine kimse dokunmamıştır. Günümüze kalan bu temel bile oldukça ihtişamlı gözükür.
İkinci Tılsım: Çemberlitaş
Sütunların en bilinenlerinden Çemberlitaş, Divanyolu üzerinde Atikali Paşa Camii önündeki üç yol ağzında bulunmaktadır. 35 metre yüksekliğinde, porfir taban ve mermer kürsü üzerinde yükselmektedir. Kürsünün üzerinde de yine kırmızı porfirden altı adet büyük blok bulunmaktadır; uç kısmına ise taşlardan yapılmış bir blok daha eklenmiştir. Söylencelere göre bu sütun, hanedanı kötülüklerden, fesattan ve hastalıklardan korurdu (Çelebi, 2003: 32-36).
Roma İmparatoru I. Konstantin, Roma’daki Apollon Tapınağı’ndan getirdiği bir sütunu 330 yılında buraya dikmiştir. Sütunu annesi Helena’nın getirttiği de söylenir. Tapınaktayken üzerinde bir Apollon heykeli bulunurmuş. I. Konstantin, sütunun zirvesinde bulunan ve doğan güneşi selamlayan Apollon heykeli yerine kendi heykelini diktirmiş; ancak bu heykel de yerini zamanla Julianus’un, ardından da I. Theodosius’un heykellerine bırakmıştır (Arseven, 1989).
Sütunun başına farklı zamanlarda çeşitli felaketler gelmiştir. 1081 yılında tepesindeki heykel deprem sonucu yıkılmış ancak I. Aleksios Komnenos sütunu onartmış ve üzerine, Yunanca yazılar olan bir başlık ile haç diktirmiştir. Daha sonra bir yangın sonucu taşları kararmış, büyük ihtimalle bu yangından sonra yabancılar bu sütuna “Yanık Sütun” demeye başlamışlardır. 1701’de, II. Mustafa zamanındaysa kaidesinin desteklenmesi için kalınca bir duvar örülmüştür (Arseven, 1989; Akşit, 1981). Ayrıca, yaşadığı yangınlardan sonra doğabilecek tehlikeleri önlemek amacıyla sütunun çevresine demir çemberler yerleştirilmiştir. Böylece günümüzdeki adı “Çemberlitaş”ı almıştır. Sütunun temelinde Hz. İsa’nın gerildiği çarmıhtan parçaların saklı olduğunu ya da Hıristiyanlığa ait kutsal emanetlerin bulunduğu bir oda bulunduğunu iddia edenler yüzünden bugüne kadar pek çok hazine avcısı altını kazmaya çalışmıştır (Akat, 2019).
Üçüncü Garip Tılsım: Marcianus Anıtı (Kıztaşı)
Bulunduğu mahalleye adını veren Kıztaşı, bir diğer tılsımlı anıttır. Fatih Saraçhane’deki sütun, Büyük Pozantin’in kızının mezarı üzerine diktirilmiştir. İmparator bu taşı yılanlardan, çıyanlardan ve karıncalardan koruması amacıyla kızı için yaptırmıştır. Bir diğer bilgiye göre bu sütunu, İmparator Marcianus (450-457) onuruna 450-452 yıllarında şehrin valisi diktirmiştir. Bu nedenle sütuna Marcianus Anıtı da denilmektedir.
Uzunca bir zaman Saraçhanebaşı’nda yeniçeri odalarında bir evin bahçesinde kalan bu anıt 1908 yılında çıkan Çırçır yangınından sonra yeniden ortaya çıkmıştır. Halk arasında adının Kıztaşı olarak anılmasına sebep gösterilen bir diğer durum ise kaidesinde Nike (zafer tanrıçası) kabartmasının bulunmasıdır. Ama Bizans döneminde Beşinci Tepe’ye dikilen, Süleymaniye Camii’nin yapımında yıkılan başka bir anıta da aynı ad verilmiştir.
Marcianus Anıtı üç kademeli, Aphrodite heykelinin bulunduğu mermer bir kaide üzerine dikilmiştir. 8,75 metre yüksekliğinde olup tepesindeki başlık 1894 depreminde hasar görmüştür, günümüzde kaidenin alt kısmı toprak altında kalmıştır. Kaidesinde yazanlara bakıldığında buraya Marcianus’un heykelinin dikildiği anlaşılmaktadır ancak heykel şu anda yerinde değildir ve hangi zamanda yıkıldığı da bilinmemektedir (Albayrak, 2016). Salzenberg ile Kondakov gibi sanat tarihçileri, tepedeki başlığın üzerinde bir heykel kaidesi gördüklerinden bahsetmişlerdir. Ayrıca R. Delbrueck de bu heykelin İmparator Marcianus’a ait olduğunu iddia etmiştir. Bahsi geçen bu heykel tarz ve teknik olarak V. yüzyıla tarihlenir, yüksekliği 5 metredir (Yalçın, 1994: 17).
Dördüncü Tılsım: Altımermer
Altımermerli Sütun ya da Altımermer bugünkü Kocamustafapaşa’da bulunmaktaydı. Her birini ayrı bir bilginin inşa ettirdiği altı mermer üzerinde Sinek, Leylek, Horoz, Kurt gibi simgeler bulunurdu. Bun simgelerin anlamları farklıydı ve her biri altı tılsımı temsil etmekteydi. Aşağıda okuyacağınız beş, altı, yedi, sekiz, dokuz ve onuncu tılsımlar bu altı mermer ve açıklamalarıdır (Aslan, 2008: 38-54). Bu sütunlar günümüze ulaşmamıştır.
Beşinci İbret Verici Tılsım: Sinekli Sütun
Altı sütundan birinin üzerinde, durmaksızın vızıldayan sinek motifi olan bir mermer bulunuyordu. Bu tılsım sayesinde İstanbul’a sivrisinek girmediğine inanılıyordu. O dönem İstanbul’u saran sineklerin sebebi olarak bu sütunun yıkılması gösterilmiştir (Aslan, 2008: 38-54).
Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde iki tane sinekli sütundan bahseder:
“Dördüncü Tılsım: Altımermer adlı yerde altı adet uzun sütun vardır ki her birini eski bilge üstadlar kurmuşlardır ki birini Kavala Kalesi sahibi Filikos Hakîm inşa etmiştir. O sütun üzere tunçtan bir karasinek sureti yapmıştı. Daima o sinekten eşekarısı sesi gibi bir ses çıkıp İstanbul içre asla sinek gezmezdi.” (Çelebi, 2003: 32-36).
“Beşinci ibret verici tılsım: Yine Altımermer’in birinde Eflâtun-ı İlâhi bir sivrisinek resmi yapıp İstanbul içre asla sivrisineğin girmesi ihtimali yoktur. Hâlâ o tılsımın etkisi devam etmektedir…” (Çelebi, 2003: 32-36).
Altıncı Tılsım: Leylekli Sütun
Bu sütunun üzerinde leylek motifi olan bir mermer bulunmaktaydı. Anlatılana göre bu leylek yılda iki kez çığlık atardı. Birinci çığlıkla birdenbire her yer leyleklerle dolar, ikinci çığlıkta ise İstanbul’daki bütün leylekler ortadan kaybolurdu (Aslan, 2008:38-54).
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde şöyle bahseder:
“Yine Altımermer’de bir yüksek sütun üzere Bukrat Hakîm bir leylek resmi yapmıştı. Yılda bir kere bu leylek ses verince İstanbul içre yuva kuran leylekler helak olurdu. Hâlen İstanbul şehri içinde leylek girip yuva yapmak ihtimali yoktur, ama Eyüp şehrinde çoktur” (Çelebi, 2003: 32-36).
Yedinci Tılsım: Horozlu Sütun
Önceki iki tılsımda olduğu gibi Altımermer’den biri olan bu sütunun üzerinde horoz motifi olan bir mermer varmış. Bu horoz yirmi dört saatte bir ötüp bütün horozlara önderlik edermiş (Aslan, 2008:38-54).
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde şöyle bahseder:
“Yine Altımermer’de bir yüksek sütunun tepesinde Sokrat Hakîm tunçtan bir horoz yapmıştı. Gece gündüz yirmi dört saatte birer kere kanat kakıp ötünce İstanbul’un bütün horozları öterlerdi. Hâlen İstanbul horozları diğer yerlerin horozlarından önce gece yarısı “kukırıkû” diye ötüp hâl dili ile “Seher vaktidir, es-salâ” diye gafilleri ve uyuyanları uyandırır,” (Çelebi, 2003: 32-36).
Sekizinci Tılsım: Kurt-Çoban
Bu tılsımlı sütunun üzerinde kurt motifi işlenmiş bir mermer vardı. Bu anıt sayesinde İstanbul’daki koyun sürüleri başlarında bir çoban olmadan gezinebilir, karanlık çöktüğünde de ağıllarına eksiksiz geri dönerdi.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde şöyle bahseder:
“Yine Altımermer’de bir sütun üzere Süleyman Peygamber asrında Fisagores-i Tevhidî tunçtan bir kurt yapmıştı. İstanbul halkının bütün koyunları çobansız sahralarda gezip vahşi kurt ile koyun birlikte gezelerdi,” (Çelebi, 2003: 32-36).
Dokuzuncu Gülünç Tılsım: Genç Çift Sütunu
Bu sütunun üzerindeki mermere genç bir çift resmedilmişti. Sevdiğinizle aranız iyi değilse ve barışmak istiyorsanız ya da sevdiğiniz kişinin sizinle ilgilenmesini istiyorsanız bahsi geçen iki sevgiliden birinin bu tılsımlı sütuna sarılması yeterliydi (Aslan, 2008:38-54).
Onuncu Acayip Tılsım: Yaşlı Çift Sütunu
Bu sütuna ise bir öncekinin tam tersine iki yaşlı, kartlaşmış, bunamış çift resmedilmişti. Bu tılsımlı sütuna sarılırsanız sevdiğinizden ayrılacağınıza inanılırdı. Sütun, kötü giden bir ilişkiyi bitirmek için de tercih edilen bir yoldu (Çelebi, 2003: 32-36).
On Birinci Tılsım: Veba Sütunu
Evliya Çelebi bu sütundan “Sultan Beyazid’i Veli Hamamının (Beyazid Hamamı) yerinde bulunurdu,” diye bahsetmiştir (Çelebi, 2003: 32-36).Tılsımlı olduğu belirtilen bu sütunun İstanbul’u veba salgınından koruduğuna inanılsa da Sultan II. Bayezid, bir oğlunun vebaya yakalandığını görünce bu tılsımı yıktırıp yerine hamam yaptırmıştı. Yine bir başka söylenceye göre sütunun yıkıldığı gün oğlu ölmüş, şehir de vebadan kırılmaya başlamıştır (Aslan, 2008:38-54).
Sütunun asıl öyküsü ise şöyledir: Veba Sütunu denilen sütunun asıl adı Theodosius Sütunu’dur. Günümüzde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ile Beyazıt Meydanı arasında kalan kısımda İmparator I. Theodosius zamanında Theodosius Meydanı denilen bir alan bulunuyordu. Bu meydana 386 yılında yapımına başlanan sütun, 393 yılında açılmıştı. İmparatorun anıtı kendi onuruna yaptırdığı söylense de aslında İskitlere karşı kazandığı zafer sonrasında diktirmiştir. Açılıştan bir yıl sonra tepesine imparatorun heykeli koyulmuş ancak 480 yılındaki depremde bu heykel yıkılmıştır. 506 yılında I. Anastasios sütunun tepesine kendi heykelini diktirmiştir. 512 yılında ise çıkan bir isyanda imparatorun heykeli indirilmiştir. Son olarak Osmanlı kaynaklarına göre sütun, 1517 yılındaki şiddetli bir fırtına sırasında yıkılmıştır. Anıttan geriye kalan parçalar ise Beyazıt Hamamı’nın yapımında kullanılmıştır. Bu sütun, aynı zamanda İstanbul’da içinde merdiven bulunan ve tepesinde bir keşişin yaşadığı iki sütundan biriydi (diğeri için bakınız Arcadius Sütunu) (Akat, 2019).
On İkinci Tılsım: Kıvılcım Saçan Sütun
Bu tılsım, Tekfur Sarayı’ndaki bir İfrit heykeliydi. Yılda bir kez çevresine ateş saçan heykelin malzemesi tunçtandı. İnanışa göre bu ateşten bir kıvılcım kopartabilen çok sağlıklı olur, hiç hastalanmaz ve ölene dek genç kalırmış. Kısacası bu sütun bir nevi gençlik iksiriymiş (Çelebi, 2003: 32-36).
On Üçüncü İbret verici Tılsım: Koncoloz Mağarası
Günümüzde Fatih’in Zeyrek Mahallesi’nde bulunan Hz. Yahya Kilisesi’nin hemen yanında olması gereken mağaradır. Her yıl zemheri gecelerinde (yani ayaz geceler, karakış geceleri) Koncoloz adı verilen cadıların bu mağaradan çıkarak arabalara binip dolaştıklarına inanılırdı.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, hemen kilisenin yanında bulunan bir sarnıçtan da bahseder:
“Konstantin’in bir büyük kilisesi dahi İstanbul’da Zeyrekbaşı denilen yüksek bir tepe üzerinde, Hz. Yahya adına yaptırılan 360 kubbeli manastırdır. Buraya bitişik bir sarnıç yapıp, içine kırk çeşme pınarlarını akıtıp, yerine bir medrese ve İncil evi yaptırdı. Hala Zeyrekbaşı yakınında abadan Piri Paşa Medresesi derler. Adı geçen su mahzeni sarnıca Soğuk Su derler. Yedi yüz yüksek direk üzerine yapılmış, göl gibi tatlı suyu vardır. Temmuz ayında Unkapanı gemicileri ve başka canlar, oradan susuzluklarını giderirler,” (Çelebi, 2003: 32-36).
On Dördüncü Acayip Tılsım: Dört Melek Sütunu
Bu tılsım, Ayasofya’da bulunan dört sütunlu bir anıttı. Dört sütunun her birinde Cebrail, Azrail, Mikail ve İsrafil kabartmaları bulunur ve hepsi de ayrı bir tılsıma karşılık gelirdi. İnanışa göre dört büyük melekten Cebrail kanat çırpıp bağırırsa Doğu’da bolluk, bereket olacak; İsrafil kabartması kanat çırparsa Batı’da kıtlık başlayacaktı. Mikail kanat çırparsa kuzeyden bir kahraman çıkacağına işaret sayılır, Azrail kanat çırpınca da dünyanın her yerinde veba salgını başlardı.
Evliya Çelebi ise Seyahatnamesinde: “Hâlâ anılan direkler Ayasofya Çukurçeşmeleri yakınında dört adet mermer sütunda görülmektedir” (Çelebi, 2003: 32-36) der. Ayasofya’daki Çukurçeşme 2012 yılındaki yenileme çalışmaları sırasında Ayasofya’nın girişi yakınında tekrar açığa çıkmıştır.
On Beşinci Tılsım: Örme Sütun
Günümüze kadar gelen sütunlardan bir diğeri de Örme Sütun’dur. Üç yüz bin taşın birleştirilmesiyle inşa edilen At Meydanı’ndaki Örme Sütun’un tepesinde devasa bir mıknatıs olduğuna inanılır ve bu mıknatısın şehri depremlerden koruduğu düşünülürdü (Çelebi, 2003: 32-36).
Evliya Çelebi’ye göre Konstantin, egemenliği altındaki hükümdarlardan ellerinde bulundurdukları kalelerin ve büyük şehirlerin sayısınca renk renk taş istemiş, üç seferde getirilen yüzer bin taş At Meydanı’ndaki alan yığılmıştır. İyi bir mimarbaşının ortaya diktiği tılsımlı bir demir milin dört tarafına taşlar yerleştirilmiş, tam tepesine de hamam kubbesi büyüklüğünde bir mıknatıs oturtulmuştur. Bu mıknatıs sayesinde demir mil çekilmiş, çevresi renk renk taşlardan oluşturulan bu anıt kule, şehri depremlerden korumuştur. Otuz iki metre yüksekliğindeki Örme Sütun’un üzeri I. Basileios’un (867- 886) zaferleri şerefine bronz plakalarla kaplanmış; ancak bu plakalar, daha sonra gelenlerce para olarak kullanılmak üzere eritilmiştir (Akşit, 1981).
On Altıncı Tılsım: Dikilitaş
Seyahatnamede “yine Atmeydanı’nda tek parça, dört köşe, kırmızı, bukalemun renkli bir taştır ki Madyan oğlu Yanko zamanında büyük bir üstad tarafından yapılmıştır” (Çelebi, 2003: 32-36) diye bahsedilen bu sütun Dikilitaş olmalıdır.
Aslında Dikilitaş ya da Theodosius Dikilitaşı MS 390 yılında Roma imparatoru I. Theodosius tarafından Mısır’dan getirtilerek meydana dikilmiştir. Hipodrom çevresindeki en eski anıt Dikilitaş’tır (Eyice, 1985: 18-23). Deniz yoluyla getirilen anıtın, At Meydanı’na kadar taşınabilmesi için bir demiryolu inşa edilmiştir. Meydana kurulan büyük iskeleler yardımıyla ancak 32 günde yerine yerleştirilebilmiştir (Arseven, 1989).
Kaidenin kuzey kabartmasında Arcadius ile eşi Eudoksia’nın At Meydanı’ndaki imparatorluk locasında oturduğu görülür. Yanlarındaki kişinin Gotların reisi Gainas olması mümkündür. Batı kabartmasında tahtta oturan I. Theodosius, solunda eşi ve sağında iki oğlu (Arcadius ile Honorius), önlerinde de savaş esiri olarak getirilen düşmanlarla ile resmedilmiştir. Doğu kabartmasında Theodosius ile iki oğlu bir ödül dağıtırken görülmektedir. Güney kabartmasında ise Theodosius, sağında iki oğlu ve solunda II. Valantiniyen ile bir araba koşusu seyrederken resmedilmiştir. Kaidenin en alt kısmında ise taşın nasıl dikildiğini gösteren kabartmalar vardır.
Dikilitaş’ın üzerindeki hiyeroglifler 1823 yılında okunmuştur ve genel olarak III. Thutmosis ve Amon Ra hakkındadır (Yücel, 1966: 4551-4553). Çelebi, bu sütunun üzerindeki simgelerin gelecekle bağlantılı olduğunu düşünmüş, Seyahatnamesinde buna göre yorum yapmıştır.
On Yedinci İbret Verici Tılsım: Burmalı/Yılanlı Sütun
Son tılsım Yılanlı Sütun, Sultanahmet Meydanı’nda, iki dikili taşın arasında bulunmaktadır ve “Burmalı Sütun” olarak tanınır. M.Ö. 479’da Yunanlar, Platea’da Perslerle karşı karşıya gelmiş ve büyük bir zafer kazanmışlar; bu zaferin anısına da Yunanistan’da bulunan Delfi’deki Apollon Tapınağı’na bu sütunu sunmuşlardı. Anıt, savaşı kaybeden Perslerin silahları eritilerek yapılmıştı.
1. yüzyılda Roma İmparatoru I. Konstantin bu anıtı Yunanistan’dan getirterek Hipodrom’a diktirmişti. Ancak sütun 1204 yılında IV. Haçlı ordusunca yıkılmıştır. 1856 yılında yapılan arkeolojik kazılarda Yunanların Perslerle girdiği savaşa katılan 31 Yunan şehrine ait adların anıttaki burmaların üzerine işlendiği ve sütunun altında, Bozdoğan Sukemerleri’ne doğru gittiği sanılan bir suyolu olduğu görülmüştür. Bu sebeple de Bizans zamanında çeşme olarak kullanıldığı düşünülmüştür (Akşit, 1981; Koçu, Burmalı Sütun, 1963: 3144).
Şimdiki hâlinde parmaklıklardan bakılınca (temelinden daha yüksekten) boğumlarının dip tarafından yukarıya doğru gittikçe kalınlaştığı görülebilir. Böylece aşağıdan bakan biri bu burmaları dümdüz yukarı uzanıyormuş gibi görecektir. Sütunun ilk dikildiği zamandan bu yana Sultanahmet Meydanı’nın ne kadar yükseldiği de böylece gözlemlenebilir.
Zamanında yirmi dokuz burmalı ve sekiz metre yüksekliğinde olan bu sütunun boyu günümüzde beş metre kalmıştır ve yukarı kısmındaki üç yılan başı üzerinde bulunan 3 metre çapındaki kazan yerinde değildir (Koçu, Burmalı Sütun, 1963: 3144).
Yılan başları XVIII. yüzyılda ortadan kaybolmuştur (Albayrak, 2016). Bu başlardan birinin üst kısmı bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir (Akşit, 1981). Diğer kısımlar ve başlar ise kayıptır. Söylencelere göre yılan başları durduk yere düşmemiştir. Yılanların başlarının şehre dönük olmasından ötürü uğursuzluk getirdikleri gerekçesiyle çoğunlukla Osmanlı döneminde taşlandıkları söylenir. Her ne kadar taşlansalar da bir diğer söylenceye göre bu sütunun İstanbul’u çıyanlardan, akreplerden ve çeşitli haşerelerden koruduğuna da inanılırdı. Bütün bunlara ek olarak burmaların ucunun yılanlarla değil ejderha başlarıyla bittiği de bir diğer söylence.
Nitekim Evliya Çelebi Seyahatnamesinde şöyle bahseder:
“İstanbul’da 17. tılsım burma direktir. Bu direk üç başlı ejderha suretini gösterip başının birisini bir yeniçeri, kılıç ile bir vuruşta kırmıştır. O tarihte kısmen tılsımı bozulmuş olup İstanbul içine yılan, çiyan ve akrep misali hayvanlar yayılmıştır…” (Çelebi, 2003: 32-36)
Günümüze ulaşmayan yılan başlarını Hünername’deki minyatürlerde görebiliriz (Özyalçıner & Sezer, 2010).
Dipnotlar
[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/avrat-pazari
Kaynakça
Akat, B. (2019, Mayıs). Erken Bizans Döneminde İstanbul’daki Bizans Anıtları. Sanat Tarihi Uygulamaları Tez Çalışması. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi.
Akşit, İ. (1981). Treasures of Istanbul. İstanbul: Ali Rıza Baskan Güzel Sanatlar Matbaası A.Ş.
Albayrak, R. (2016). İstanbul’un Hafızası Semavi Eyice. Derin Tarih.
Arseven, C. E. (1989). Eski İstanbul. Turing Yayınları.
Aslan, F. (2008). Tılsımlı Şehir İstanbul, Archimedes Yayınları, s. 38-54.
Çelebi, E. (2003). Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi 1. Cilt – 1. Kitap. Yapı Kredi Yayınları.
Eyice, S. (1959). Arkadios Sütunu. In R. E. Koçu, İstanbul Ansiklopedisi – II (pp. 1013 – 1019). İstanbul: Neşiyat Kollektif Şirketi.
Eyice, S. (1985, Mayıs). En Yaşlı İstanbul Vatandaşı: Dikilitaş. İlgi Dergisi, s. 18 – 23.
Eyice, S. (1994). Arcadius Sütunu. In Kolektif, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi – I (s. 306-307). İstanbul.
Gyllius, P. (1999). İstanbulun Tarihi Eserleri. (E. Özbayoğlu, Trans.) İstanbul: Eren Yayıncılık.
Koçu, R. E. (1963). Burmalı Sütun. In R. E. Koçu, İstanbul Ansiklopedisi – VI (s. 3144). İstanbul: Neşriyat Kollektlf Şirketi.
Koçu, R. E. (1971). Evliya Çelebi. In R. E. Koçu, İstanbul Ansiklopedisi – X (s. 5419 – 5424). İstanbul: Koçu Yayınları.
Özyalçıner, A., & Sezer, S. (2010). Yılanlı Sütun. In Öyküleriyle İstanbul Anıtları-1. Evrensel Basım Yayın.
Yalçın, A. B. (1994). Kıztaşı. In Kolektif, Dünden Bugüne İstanbul – V (s. 17). İstanbul.
Yücel, E. (1966). Dikili Taş. In R. E. Koçu, İstanbul Ansiklopedisi – VIII (s. 4551 – 4553). Koçu Yayınları.
Görsel Kaynakçası
1-https://commons.wikimedia.org/wiki/Category:Column_of_Arcadius#/media/File:Gurlitt_Arcadius_Column.jpg
2- Akat, B. (2019). Erken Bizans Döneminde İstanbul’daki Bizans Anıtları, Anadolu Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi, Eskişehir.
3- http://haberkaos.com/istanbul-arkadius-sutunu/
4- https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87emberlita%C5%9F_S%C3%BCtunu#/media/Dosya:Column_of_Constantine,_July_2010.jpg
5-https://www.karikaturu.com/kiz-tasi-nostalji.html
6-https://dunyarehberi.blogspot.com/2011/10/marcianus-ant-kztas-istanbul.html
7- Akat, B. (2019). Erken Bizans Döneminde İstanbul’daki Bizans Anıtları, Anadolu Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi, Eskişehir.
8- https://www.nenerede.com.tr/ilan/beyazit-hamami-7/
9- Akat, B. (2019). Erken Bizans Döneminde İstanbul’daki Bizans Anıtları, Anadolu Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi, Eskişehir.
10- https://www.touricks.com/articles/world-heritage-zeyrek
11- Fotoğraf: İpek Ortaer Montanari
12- Fotoğraf: İpek Ortaer Montanari
13- Fotoğraf: İpek Ortaer Montanari
14- Akat, B. (2019). Erken Bizans Döneminde İstanbul’daki Bizans Anıtları, Anadolu Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi, Eskişehir.
15- Akat, B. (2019). Erken Bizans Döneminde İstanbul’daki Bizans Anıtları, Anadolu Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi, Eskişehir.
16- Akat, B. (2019). Erken Bizans Döneminde İstanbul’daki Bizans Anıtları, Anadolu Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi, Eskişehir.
17- Akat, B. (2019). Erken Bizans Döneminde İstanbul’daki Bizans Anıtları, Anadolu Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi, Eskişehir.
18- https://www.tarihiistanbul.com/yilanli-sutun-ve-orme-sutun/
19- Akat, B. (2019). Erken Bizans Döneminde İstanbul’daki Bizans Anıtları, Anadolu Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi, Eskişehir.
20- Fotoğraf: İpek Ortaer Montanari
21- Akat, B. (2019). Erken Bizans Döneminde İstanbul’daki Bizans Anıtları, Anadolu Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi, Eskişehir.
22- Akat, B. (2019). Erken Bizans Döneminde İstanbul’daki Bizans Anıtları, Anadolu Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi, Eskişehir.
Editör: Martı Esin Şemin
Görev Alan Yayın Kurulu: Arman Tekin, Cemre Yıldırım, Melis Fettahoğlu Hallier, Utku Baran Ertan
İstanbul’un Sütunları İstanbul’un Sütunları İstanbul’un Sütunları İstanbul’un Sütunları İstanbul’un Sütunları İstanbul’un Sütunları İstanbul’un Sütunları İstanbul’un Sütunları İstanbul’un Sütunları İstanbul’un Sütunları İstanbul’un Sütunları