Yazar: Mark Cartwright
Çevirmen: Batuhan Uncu
Ermeni Mitolojisi
Giriş
Antik Ermenistan’ın mitolojisi, yöresel geleneklerle komşu kültürlerden alınmış fikirler ve yüzyıllar boyunca bölgeye göç etmiş halkların zengin bir karışımıdır. Doğa olaylarını açıklamaya yardımcı olmuş olan efsaneler ve hikâyeler aynı zamanda ulusun kökenlerine yönelik açıklama sağlamakta ve savaş ve işgaller gibi önemli tarihi olayları anmaktadır.
Kökenler ve Esinlenmeler
Ermenistan’ın tarihi kayıtlarda geçen ilk devlet hali olan Urartular, kendinden küçük krallıkların bir konfederasyonuydu ve Urartu dini antik Ermenistan’da esasen MÖ 9. yy. ve MÖ 6. yy. arasında gelişti. Urartu uygarlığı, Hurri ve Mezopotamya tanrıları ve simgeciliğinin yöresel karşılıklarıyla eşsiz bir karışımıydı. Tanrılar topluluğu (panteon); Haldi (savaş tanrısı), Teişeba (fırtına tanrısı) ve Şivini (Güneş tanrısı) üçlüsü tarafından yönetiliyordu. Bu üçlü aynı zamanda kurbanların ve tanrıların şerefine inşa edilen tapınakların da esas odağıydı. Başkent Tuşpa’ya (Van) yakın dağlarda bir duvar oyuğunda bulunan MÖ 9. yüzyıla ait bir yazı başka tanrıların da bulunduğunu kanıtlar niteliktedir. Çift kopya halinde yazılmış olan listede 79 tanrıdan söz edilmektedir.

Ermeni mitolojisinde Hindistan’ın Vedik geleneğine ve Mısır’a ait fikirlere benzer ögeler bulunur. Bunlardan en belirgini çoğu zaman kanatlı bir güneş tekeri tutarak diz çöken bir adam tarafından temsil edilen ve bu yüzden büyük ihtimalle kendisi gibi Güneş’le ilişkilendirilen Mısır tanrısı Ra’dan esinlenilmiş olan Şivini’dir. Urartular ve Asurlular arasındaki yakın kültürel ilişkilere örnek olarak Asur tanrıları Adad ve Şamaş’ın gösterim şekillerinin Urartular tarafından sırasıyla kendi tanrıları Teişeba ve Şivini’ye uygulanması gösterilebilir. Mezopotamya sanatından diğer bir motif olarak Yaşam Ağacı (Ermenice tsarrn kenats) genelde herhangi bir tarafında ayakta duran ve adaklar sunan bir figürle çeşitli ortamlarda belirmektedir. İncil geleneği, çevrelerini ve tarihlerini açıklamaya çalışan antik Ermeniler için başka bir esin kaynağı olmuştur.
Diğer birçok antik kültürde de olduğu gibi yöresel tanrılar sıkça su, toprak, Güneş, dağlar, mağaralar ve ağaçlar gibi önemli elementleri ya da göze çarpan doğal özellikleri temsil etmiştir. Diğer tanrılar ise eski hayvani inançlarla ilişkili olmuştur.
Türlü türlü kültürel iplikleri örerek bir araya getiren sözlü ve antik efsaneler zaman içinde yazılı olarak kaydedilmiş ve lir çalan ozanlar (guşan) tarafından sözlü olarak ebedileştirilmiş, ardından da çok daha sonraki yazarlarca korunmuştur. Örneğin MS 5. yüzyılda yaşamış olan tarihçi Movses Khorenatsi’nin kaydettiği çok eski bir şiirin bir kısmı, Güneş tanrısı Vahagn’ın (Şivini’nin yerini almış olan) denizdeki bir sazdan doğumunu betimlemektedir. Fakat ne yazık ki Geç Antik Çağ yazarlarının yoğun çabalarına rağmen Ermeni mitosu ve dininin büyük bir kısmı, antik Ermenistan’ın bizzat kendisinden gelen kapsamlı yazılı kanıtların yokluğu ve arkeolojik kayıtların yetersizliği yüzünden hala bilinmemekte veya açıklanamamaktadır. Örnek verilecek olursa Urartu kazı alanlarından çıkarılan kanatlı dişiler, kuş adamlar, akrep adamlar ve balık adamları tasvir eden ve önem düzeyleri belirlenemeyen küçük heykelcikler bulunmaktadır. Bu melez yaratıklar sık sık depolama amaçlı kullanılan odaların iç duvarlarına resmedildikleri için amaçlarının en makul açıklaması koruyucu ruhlar olarak kullanılmalarıdır ama elimizde gerçek anlam ve amaçlarına yönelik bir açıklama ve kesinlik yoktur. Aşağıda ise günümüzde bildiğimiz en önemli antik Ermeni efsanelerinin özetleri yer almaktadır.
Hayk ve Bel
Movses’in Ermeni tarihine yaptığı eşsiz katkılardan biri de ulusun kuruluş efsanesini anlatması olmuştur (bazı akademisyenlere göre “bulması”). Bu Hayk (Haik) ve Bel’in hikâyesidir ve Ermeni halkının kökenlerini İncil’deki Nuh’un ve oğlu Yafet’in soyuna dayandırmaktadır. Yafet’in soyundan gelen ve meşhur bir okçu olan (bu yüzden sonraları Orion’la ilişkilendirilmiştir) Hayk, bir gün kötü ve baskıcı Babil tiranı Bel’e karşı ayaklanmış ve Nuh’un gemisinin büyük tufandan sonra indiği yer olduğuna inanılan antik Ermenistan’daki Ararat Dağı etrafındaki ana vatanına dönmüştür. Bel, Hayk’ı ve akrabalarını takip etmiş ve böylece Bel’in öldüğü muazzam bir savaş yaşanmıştır. Hayk daha sonra adını kendi soyundan olanlara (Hay halkı) ve Ermenistan bölgesinin Ermenicedeki ismine (Hayasa) vermiştir.

Asurcada lord ya da efendi anlamındaki baal kelimesinden gelen Bel, Ermeni şehirlerini kuşatmış olan III. Tiglat-Pileser (h. MÖ 745-727) ve II. Sargon (MÖ 722-705) gibi agresif savaş düşkünlerinin birer örneğini teşkil ettiği Asurluların kötü ve baskıcı imparatorluğunu temsil ediyordu.
Siyasal tarihçi R. Pannosian’ın aşağıda açıkladığı üzere Hayk ve Bel efsanesi, ülkenin askeri geçmişindeki hoş bir hikâyeden çok daha fazlasıdır:
“Popüler algı açısından bu hikâye, “nesnel” tarihte olduğu kadar modern milliyetçi düşüncede de önemlidir. Efsane, Ermenilerin Nuh’un torunları olduğunu öne sürer… Böylece Ermeni ulusunun kökleri Hayk ve ailesi tarafından Ararat Dağı’nın çevresinde kurulmuş olur. Dünyadaki Ermeni ilkokullarında tüm öğrencilere öğretilen bu hikâye birkaç güçlü sembolik bileşene sahiptir. İlk olarak Nuh’un gemisi “Ermeni” Ararat Dağı’na indiği için hikâye Ermenistan’ı tüm medeniyetin beşiği yapar. İkinci olarak Ermenileri İncil’deki insanın gelişimi anlatımına bağlar. Üçüncü olarak çok önemli bir öge olan tiranlık ve baskıcılığa (Babil’in) karşı haklı isyanı aşılar. Dördüncü olarak özgürlük, bağımsızlık ve adaleti ulusun kökenlerinin merkezine yerleştirir. Ve son olarak da Ararat Dağı’nı tüm Ermenilerin ulusal sembolü haline getirir.” (51)
Shamiram – Şamiram (Semiramis)
Movses Khorenatsi, büyük ihtimalle Ermeni halkının diğer bir tarihsel düşmanı olan Asurlu kraliçe Semiramis’e (h. MÖ 811-806) dayanan Şamiram efsanesini anlatır. Bir gün Şamiram inanılmaz ölçüde yakışıklı Ermeni kralı Ara’ya aşık olur, ama zaten evli ve adeta bir ahlaki erdem portresi olan kral, kraliçeye ilgi göstermez ve ülkesine döner. Şamiram’ın ordusu daha sonra Ara’yı takip eder ve Ermeni krala hiçbir zarar gelmemesine yönelik emre rağmen kral, serseri bir ok tarafından öldürülür. Sevgisinin odağındaki kişiyi kaybetmiş olan perişan haldeki kraliçe, Ara’nın krallığını dolaşarak teselli bulmaya çalışır. Sonunda, Van Gölü’nün yakınlarında, kendi başkenti Ninova’dan uzakta, yaz aylarını geçireceği bir şehir kurar.
Muhteşem yeni şehir biter bitmez Şamiram, Ara’nın vücudunu, onu yalayarak yaşama geri getirebilecek doğaüstü köpekleri (jaralez) çağırabileceği, bir kulenin tepesinde duran sarayına götürür. Hikâyenin bir anlatılışına göre köpekler mucizelerini gerçekleştirir ve Ara yaşama geri döner ama Movses’in anlatışına göre maalesef köpekler hiç gelmez ve Şamiram da tanrılar onu terk ettiği için halkına küçük düşmemek adına ölen Ara’ya çok benzeyen birini halkına sergilemek zorunda kalır.

Şamiram ve Ara’nın hikâyesi kötü ve ahlaksız bir yabancı hükümdarla söz konusu devletin kendi namuslu hükümdarının tipik bir tezatıdır ve ikisi de tanrıçaların kendilerine gösterdiği ilgiyi talihsiz sonuçlarla reddeden Yunan Adonis efsanesi ile Babilli Gılgamış destanına çok benzer. Fakat Movses Şamiram’ı tam anlamıyla kötü olarak betimlemez çünkü diğer mimari ustalıklar ve mühendislik başarılarıyla birlikte Van yakınlarındaki antik Urartu kanalı olan Atamet’in inşasını ona atfeder. Belki de bu yeniliklerin Ermenistan’ın dışından getirildiğini kabul etmektedir.
Vahagn ve Astğik
Van Gölü’ndeki fırtınaların tanrı Vahagn (İranlı Verethraghna ve genel anlamda Yunan Herkül’le eşdeğer) ve suda yaşayan yılanlar olan vişaplar yüzünden meydana geldiği düşünülürdü. Vahagn’ın aynı zamanda Ara’nın ve Ermeni halkının düşmanı olan Bel’den çalı çırpı çalmasından sonra eski Ermeniler tarafından Saman Hırsızı Yolu olarak bilinen Samanyolu Galaksisi’nden de sorumlu olduğu düşünülüyordu. Vahagn’ın doğumu ve Güneş’le ilişkisi Movses Khorenatsi’nin gelecek kuşaklar için korumuş olduğu bu şiirde betimlenmektedir:
Doğuruyordu cennet ve yeryüzü,
Doğuruyordu mor deniz de!
Doğum denizde tuttu küçük kırmızı sazı.
Gövdenin oyuğundan çıktı duman,
Gövdenin oyuğundan çıktı alev,
Ve alevin içinden bir genç koştu dışarı!
Ateşten saçları vardı onun,
Evet, alevden de sakalı,
Ve gözleri, güneşler gibiydi!
Şarkının sonraki kısımları (şu an kayıp) Vahagn’ı korkusuz bir ejderha avcısı olarak betimlemiş, bu yüzden de o diğer bir adı olan ve direkt çevirisi “ejderha biçici”ye karşılık gelen Vişabakah ismiyle de anılmıştır.
Vahagn’ın eşi adı “küçük yıldız” (Suriye tanrıçası Beldi’den çevrilmiş) olan güzellik ve aşk tanrıçası Astğik’ti (ya da Astlik). Kumrular ve güllerle ilişkilendirilen tanrıçanın adına yaz ayının başlangıcında festival düzenlenirdi. Astğik’le ilgili bir hikâye onun her gece bir derede yıkanma alışkanlığını anlatır. Çıplak tanrıçaya bir anlığına bakabilmek için can atan bir grup yerli genç adamın Astğik’i daha iyi görebilmek için bir tepede ateş yaktığı bir olay olmuştur. Tanrıça bölgeye bir sis çökmesine neden olarak planı bozmuştur ve bundan sonra da bölge Ermenicede sis anlamındaki mshoush kelimesinden gelen “Muş Ovası” adını almıştır.
Pokr Mithra – Küçük Mihr
Mehr veya Meher de denen Pokr Mithra (İran adalet tanrısı Mithra’dan), günümüzde hala anlatılagelen sözlü geleneğe göre ancak zamanın sonunda açılacak bir mağarada yaşadığına inanılmış olan bir tanrıdır. Küçük Mihr, mağaranın içinde bir adalet küresi tutarak oturmaktadır ve kıyameti beklerken bir kuzgun ona hizmet etmektedir. O aynı zamanda ışık ve gerçekle de ilişkilendirilmiştir. Tanrının Van’daki akropolün taş yüzeyine kazınmış ve kendi adını alan bir geçidi bulunmaktadır, Meher Kapısı (İngilizce: Gate of Mithra, Ermenice: Mheri durrn). Geleneksel olarak adaklar Van’ın birçoğuyla övündüğü bu gibi geçitlerde tanrılara sunulmuştur. Mitraizmin Persler’den Roma dünyasına MS 1. yüzyılda Part (Arşaklılar) Savaşları’nda antik Ermenistan’da savaşan lejyonerler aracılığıyla geçmiş olması mümkündür.
Tork Angelea
Tork Angelea ya da Tork Angeğ (veya Angeğyan) Anadolu’nun hava olayları tanrısı Taru’ya (ya da Tarhun) dayanan bir kahraman figürüdür. Düşmanlarına büyük parçalarını atmadan önce kayaları kırabilen ve ikiye ayırabilen çok güçlü bir adamın sözlü efsanesini kaydeden Movses Khorenatsi bir kez daha kaynağımız oluyor. Efsane aynı zamanda Tork’u taştan tabletlere yalnızca tırnaklarını kullanarak kartal desenleri çizerken ve Karadeniz’deki işgalci gemilere tepe büyüklüğünde taşlar atarken anlatır. Belki de çok eski geçmişte yaşanan gerçek bir çatışmaya dayanarak Movses Khorenatsi an-gel’in halk etimolojisini “vahşi adamların” olarak sunar ve ilginç bir şekilde fark edilir ki Taru (Tarhun) ismi “kazanan” ya da “fetheden” anlamına gelmektedir. Movses’e göre Tork, Hayk’ın torunu olan Paskam’ın soyundan gelmekteydi.
Kaynakça:
Adalian, R.P. Historical Dictionary of Armenia. (Scarecrow Press, 2010).
Bagnall, R.S. The Encyclopedia of Ancient History. (Wiley-Blackwell, 2012)
Chahin, M. The Kingdom of Armenia. (Routledge, 2018).
Hovannisian, R.G. The Armenian People from Ancient to Modern Times. (Palgrave Macmillan, 2004).
Kurkjian, V.M. A History of Armenia. (IndoEuropeanPublishing.com, 2014).
Panossian, R. The Armenians. (Columbia University Press, 2006).
Payaslian, S. The History of Armenia. (Palgrave Macmillan, 2008).
Yazının Orijinali İçin
Original article by Mark Cartwright / Ancient History Encyclopedia
https://www.ancient.eu/Armenian_Mythology/
Redaksiyon: Arman Tekin