Sosyoloji

Coronalı Dünya: Salgın ve Karantina Üzerine

Coronalı Dünya: Salgın ve Karantina Üzerine Corona Corona Corona Corona Corona

Yazar: Erkin Tolga Sayılkan

Coronalı Dünya: Salgın ve Karantina Üzerine

Babalar çocuklarını, kadınlar kocalarını, kardeşler birbirini terk etti çünkü bu salgın nefesle ve görmekle bulaşıyor gibi görünüyordu. Onlar öldüler. Ölüleri ne para için ne de dostluk adına gömecek kimse bulunamadı… Ve ben, Şişman diye anılan Angolo di Tura, kendi ellerimle beş çocuğumu gömdüm ve pek çok kişi de aynısını yaptı.[1]

Veba günlerine dair bu satırları Barbara Tuchman, Sienalı vakanüvis Agnolo di Tura’dan böyle aktarıyor. Kara Ölüm, Kara Veba veya Büyük Veba Salgını olarak da bilinen bu hastalık, gezegenin nüfusunu önemli ölçüde azaltmıştı. İçinde bulunduğumuz dönemde ise artık insanlığın yeni bir viral düşmanı var: COVID-19

Mevcut salgın daha önce çıkan deli dana, SARS, kuş gribi, domuz gribi gibi salgınlardan daha önemli ve ciddi bir boyuta geldi. Bu yazıyı noktaladığım gün içerisinde sadece Türkiye’de resmi verilere göre 69.392 vaka ve 1518 ölüm, dünya çapında ise 2.073.383 vaka sayısının yanında 133.879 ölüm gerçekleşti.[2]

Kuşkusuz salgının en ciddi tarafı kısa vadede öldürücülük oranıdır. Ancak insanlık, bu virüse karşı sadece bağışıklık ve tedavi anlamında hazırlıksız yakalanmadı. Bunun yanı sıra hayat tarzında orta ve uzun vadede önemli değişimler olacağı ve hatta ekonomik olarak bu duruma bir daha düşmemek için farklı yöntemler uygulayacağının da sinyallerini verdi.

Salgın – Karantina – Virüs

Elbette daha öncesinde de insanlık salgın, karantina, virüs gibi kavramlarla tanışmış idi. Zaman zaman gazetelerin üçüncü sayfalarında görülen uzak ülkelerdeki hastalık haberleriyle de ara ara gündeme taşınan bu kavramlar, hayatımızı işgal edecek gibi durmuyordu. Ancak bu salgın her şeyi değiştirdiği gibi bunu da değiştirdi.

Öncelikle salgın ya da Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) koyduğu tanımlama ile pandeminin tanımına bakalım. Epidemi, belli bir bölgeye yayılan salgın demektir. Her salgın aşağı yukarı böyle başlar. Pandemi ise sınırları aşıp kontrolden çıktıktan sonraki hâlidir. Tıpkı bugün yaşadığımız durum gibi. COVID-19, Wuhanla kalmayıp tüm dünyaya bir zombi virüsü gibi yayılınca pandemi ilan edildi.

Karantina ise salgının yayılmasını engellemek için bir nevi herkesi ev hapsine alma olarak görülebilir. Aslında bir çare veya çözümden çok “Ölecekler evlerinde ölsün, hastalık yayılmasın” diye bir düşüncenin ürünü gibi de duruyor ancak tedavisi zaman alan hastalıklar için mecbur kalınan bir yöntemdir. Virüs ise başlı başına bir yazı konusu olabilir. Bazı biyologlara göre canlı, bazılarına göre ise “yaşamın sınırındaki organizmalar” olarak tanımlanabilir.[3]

COVID-19 dünyayı bir hazır olmama durumunun içinde yakaladı denilebilir. AB üyeleri tıbbi maskeler için birbirlerinin sevkiyatlarına el koyuyor. İspanya yaşlılarını huzurevinde ölüme terk ederken İngiltere önce “sürü bağışıklığı” kararı alıyor ancak başbakan ve kraliyet üyelerine kadar sıçrayan virüs nedeniyle evde kalma çağrısı yapmaya başlıyor. ABD’de ise Trump ölü sayısını yüz binde tutabilirlerse iyi olacağını ifade ediyor.[4]

Peki neden bu duruma düştük?

2010 yılından beri süren bölgesel çatışmalar ve iç savaşlar için 21. yüzyıla şekil verecek Soğuk Savaş 2.0’ın ayak sesleri denilebilir. Buna bağlı olarak da müthiş bir mülteci akını gerçekleştiğini biliyoruz. Milyonlarca mülteci, ülkelerinden kaçıp dünyanın dört bir yanına dağılarak büyük bir nüfus akımı gerçekleştirdiler. Bu insan akımı büyük bir demografik değişimin işaretiydi. Bu değişim pek çok farklı hastalığın ülkeler arasında geçiş yapmasına sebep olmuş olabilir.

21. yüzyılda yaşadığımız bir başka durum da Çin’in ekonomik olarak çevre ülkelerle sınırlı kalmayıp dünyanın dört bir yanına nüfuz etmesi ile de müthiş bir etkileşim başlamış oldu. Pek çok önemli firmanın üretimini bu ülkeye kaydırması da yine bu etkileşime büyük bir katkı sundu. Çin’den gelen ürünlerde de herhangi bir hastalık varsa da bunu gittiği ülkelere taşıdı. Max Brooks’un Dünya Savaşı Z[5]isimli okunası kitabında zombi salgınının yayılmasıyla ilgili sıfırıncı hasta tespitinin zorluğundan bahsederken böyle bir durumdan bahsediyor ancak onun verdiği örnek organ ticareti. Ticaretin, Kara Ölüm’ün muhtemel sebeplerinden birisi olduğunu da unutmamalıyız ki bu konuya yine değineceğiz.

Dünya, 20. yüzyıla göre çok daha küçüldü. Ulaşımın her yere kolaylaşması bunun sebebiydi. Bu da virüsün yayılmasında önemli bir etken oldu. Sonuç olarak da gezegen, nükleer savaş tehdidinden beri en büyük tehlikeyle karşı karşıya geldi.

Kuşatma Altındaki Gezegen: Salgının İnsanlığa Etkileri

Gezegen belki de ilk kez bu kadar sokakların insandan arındığı, insanların aynı anda kitle hâlinde evlere kapandığı bir dönem yaşıyor. Bunun da çeşitli yönlerden uygarlığımızı etkileyeceğini düşünüyoruz. Bu yönlere birlikte bakalım.

Psikolojik Etkiler

Virüsün yarattığı etkileri ikiye ayırabiliriz:

Hastalık ve ölümlerin etkisi

Dünya çapında yüz bini aşkın ölüm pek kolay kaldırılacak bir durum değil. Hastalığın kendisi de ağır seyreden ve sonrasında da etkileri olabileceği söylenen bir doğaya sahipken insan psikolojisine etki etmemesi imkânsız.

Karantina / Ev hapsi etkisi

Her ne kadar yaşadığımız ülkede hafta sonu için ilan edilen sokağa çıkma yasağı henüz tüm günleri kapsayan bir sokağa çıkma yasağı olmasa da belli yaş gruplarına (Çalışmayan 20 yaş altı ve 60 yaş üzeri) sokağa çıkma yasağı getirildi.[6] Bu aralık dışında kalanlara da zorunlu olmadıkça dışarı çıkmama telkini veriliyor. Eğitim sektörünün çalışmaları internet üzerinden devam ettiriliyor. Pek çok firma da çalışanlarını eve gönderip ya evden çalışma kararı aldı ya da krizin geçişine kadar çalışmaya ara verdi. Bunun ekonomik etkilerini bir yana bırakırsak ilgili kişiler üzerinde psikolojik etkileri olduğunu da görmezden gelemeyiz.

Salgının psikolojik etkilerine yönelik SARS üzerinden yapılan bir araştırmaya bakalım. SARS için gereken 9 günlük sürenin sonunda karantinadan çıkan hastane personelinde akut stres bozukluğu semptomları görüldüğü tespit edilmişti. Bunun dışında karantinadaki personel yüksek ateşli hastalarla ilgilenirken anksiyete, bitkinlik, duygusal kopukluk gibi rahatsızlıklar göstermişti. Bunun dışında öfke kontrolünde zayıflık, uykusuzluk, zayıf konsantrasyon ve kararsızlık, iş performansının kötüleşmesi ve işe isteksizlik veya istifayı değerlendirme gibi durumlara da rastlanmıştı. Bunların dışında genel olarak duygusal rahatsızlık, depresyon, stres, asabiyet, uykusuzluk, travma sonrası stres bozukluğu semptomlarına kadar varan rahatsızlıklar da görülebiliyordu. Yapılan araştırma[7] SARS üzerine olsa da karantina koşullarının evdeki insan üzerine de benzer bir etki yapacağını düşünmek yanlış olmaz.

Ekonomik Etkiler

Her ne kadar biraz taş kalplilik gibi görünse de salgının mecburiyetten değinmemiz gereken çok önemli bir yanı var ki o da ekonomik etkileridir. Daha önce de bahsettiğimiz gibi pek çok işletme, personelinin evde çalışmasına karar verdi. Bir kısmı da çalışmaya krizin bitimine kadar ara verdi veya vardiyalı hâle getirerek dönüşümlü çalışma sistemine geçti. Ne yazık ki bir grup işletme çalışanı şirketlerin aldığı izin dolayısıyla çalışmaya devam etmekte. Çalışmalarını evden de sürdürebilen sektörler için durum o kadar kötü olmasa da belli işyerlerinde çalışmak zorunda kalanlar için durum çok daha kötü. Sadece çalışanlar açısından değil ülke ekonomileri açısından da durum olumsuz seyrediyor. Yine yapılan bir araştırma üzerinden durumu değerlendirelim.[8]

Öncelikle en büyük yükü, özel ve devlet hastaneleri yani sağlık sektörü taşıyor. Tedaviye odaklanmaktan dolayı diğer hastalıkların tedavisi aksıyor. Sağlık sektörünün ötesinde hastalar ve bakıcılarının işlerinin aksaması neticesiyle de ekonomik olarak gerek çalışanlar gerek işverenler gerekse ülke ekonomisi zarar görüyor. Enfeksiyon korkusu, sosyal mesafenin korunmasını gerektiriyor ki bu da işletmelerin kazançlarını etkilediği için kapanmalarına yol açıyor.

Kısmen kontrol altına alınmış bir salgın bile yerel ve küresel ticareti durma noktasına getirebiliyor. Örneğin deli dana hastalığı için AB tarafından İngiltere’ye uygulanan et yasağı, insanlara bulaşma oranının düşük olmasının anlaşılmasına rağmen on yıl kadar sürmüştü. Elbette seyahat ve turizm de salgın dönemlerinde ekonomik olarak sekteye uğrarken HIV ve sıtma gibi hastalıkların dış yatırımlara engel olabildiği dahi görülmüştür.

Salgınların ekonomik riskleri önemsiz değildir. Örnek olarak influenza salgınının yıllık 500 milyar dolara varan bir yük oluşturduğu uzmanlar tarafından belirtilmiştir. Yine bir başka örnek olarak Liberya’nın yıllık gayri safi milli hasılası 2013-14 arasında yüzde 8 düşmüştür. Bunun sebebi de Batı Afrika’daki ebola salgınıdır. Ancak salgınların sonucunda oluşan ekonomik dengesizlik herkesin zararına olmamaktadır. İlaç firmaları bu dönemde genelde kazançlarını artırmaktadır. Buna karşılık sağlık sektörü genel olarak ağır bir yük taşımak zorunda kalır.

Sosyolojik ve Kültürel Etkiler

Yakın tarihte sosyal hayatı bu ölçüde geniş çaplı bir şekilde etkileyen bir salgın ve karantina durumu gerçekleşmedi. Bundan ötürü de uzmanlar henüz kapsamlı bir değerlendirme için erken olduğunu düşünüyor. Ancak kısa zamanda değişen birçok davranış ve kavram mevcut.

Sosyal hayatımıza giren ilk kavram kuşkusuz “sosyal mesafe” oldu. Çevre ile etkileşimi asgari seviyeye indirip salgının yayılmasını en azından yavaşlatma mantığına dayanıyor. Çalışma hayatına devam edenler için ise çevreyle etkileşimi olabildiğince azaltıp seyahat etmemeleri istendi. Bunun dışında eş-dost etkileşimlerinin de asgari seviyeye indirilmesi ve hatta tamamen kesilmesi bu sosyal mesafe döneminin yine bir özelliği olarak karşımıza çıkıyor.

Sosyal mesafe kuralı hayatımızda bir başka şeyi daha da artırdı. İnsanın sosyal bir hayvan[9] olduğunu ortaya koyacak şekilde sosyal medya üzerinden etkileşimin arttığı bir dönem yaşıyoruz. Ancak dışarı çıkamayan insan evde erişebileceği şeylere odaklanmış durumda. Dizi ve film izleme platformları üzerinden internete akın eden insanlar yeni bir dünya keşfediyor gibiler.

Bunların yanında internete yönelmekten bıkan kitlelerin evde yapacak aktivitelerin ne kadar çok olduğu konusunda bir uyanış içine girdiği görülebilir. Salgın sonrasındaki dünya için sosyal olarak sokağa açılmak kadar ev aktivitelerinin de yedek kulübesine yerleştirilip hazırda tutulacağı bir döneme gireceğimizi söyleyebilirim.

Politik Etkiler

Her ne kadar ülkeler arası yardımlaşma böyle durumlarda önem taşısa da AB örneğinden gördüğümüz kadarıyla virüsün politik etkilerinin daha henüz tam manasıyla görülmediği ancak geleceğe dair kendini hissettirdiği söylenebilir.

Virüs, Avrupa kıtasını vurduktan sonra ülkelerin birbirleriyle olan sözde anlaşmalarının ve bağlılıklarının çöpe atıldığına şahit olduk. Çin’den İtalya ve İspanya’ya giden insani yardım malzemelerine Çekya, Almanya ve Fransa’nın el koyması AB teşkilatı ile sağlanan birliğin nasıl da pamuk ipliğine bağlı olabileceğini gösterdi.

Kaynak

Çin, her ne kadar virüsün anavatanı olsa da gönderdiği insani yardım ve sağlık ekipleri ile güzel bir reklam çalışması da yapmış oldu. Hatta bu dönemde çıkan bir haberde AB bayrağını indirip Çin bayrağı asan bir İtalyan görüntüsü vardı ancak sonrasında bunun AB’yi eleştirmeyen ve yanlış anlaşılmış bir jest olduğu eylemi gerçekleştirenler tarafından belirtilmişti.[10]

Bu haberlerin gerçekliği çok da önemli değil. Çünkü Trump ile birlikte AB’ye uzaklaşan ABD’nin yerini, sahnede yer almak isteyen Rusya ve Çin’in ilerleyen yıllarda çok daha etkili konumlara gelecekleri şüphesiz. Şu an bile Çin’in AB içindeki nüfuzu hissedilmeye ve bunun gelecekteki muhtemel yansımaları hesaplanmaya başlanmış denilebilir.[11]

Fizyolojik Etkiler

Uzun süre evde oturmanın sadece psikolojimizi veya cüzdanlarımızı etkilemekten öte fiziksel etkilerinin de olacağını söyleyebiliriz. Akla gelen ilk etki, can sıkıntısının önemli bir belirtisi olan aşırı yeme isteği olarak kendini gösteriyor. Büyük ihtimalle karantina sonrasında spor salonları dolup taşacaktır. Stres ve evde ne yapacağını bilememe duygusu, insanı aşırı yemek yemeye itebileceğinden ötürü, özellikle son zamanlarda moda olan yoga/pilates aktiviteleri ve diyetler yaparak kendimizi formda tutmamız gerekebilir.

Diğer bir fizyolojik etki de çok akla gelmese de göz sağlığı olabilir.  Uzun süre kapalı alanda kalmak, uzun süre yakın yerlere, özellikle de televizyon, telefon ve bilgisayara bakmak göz sağlığını önemli ölçüde etkileyen ciddi bir durumdur.

“Pirus Zaferi” – Yeni Milat Corona Mı Olacak?

COVID-19 salgını, gezegeni hazırlıksız yakaladı. Devletleri, ekonomileri ve dolayısıyla insanların yaşamlarını farklı bir rotaya soktu. Uluslararası ilişkilerin yönünü dünya tarihi açısından çok farklı yönlere götürecek olaylara sebep oldu. Bundan ötürü Berlin Duvarı’nın yıkılışı ve 11 Eylül sonrası söylenen sözler yine söyleniyor: Artık dünya eskisi gibi olmayacak!

15 Nisan itibarıyla salgının aramızdan aldıklarının sayısı yüz bini geçti. Bulaştığı insan sayısı ise iki milyonu aşmışken buna karşı elde edilebilecek bir zafer hâlâ ufukta görünmedi. Tünelin ucunda bazen parıltılar görülse de karantinadan daha etkili henüz bir çözüm bulamıyoruz. Bu kadar kayıp verdikten sonra alacağımız zafer ise buruk bir zafer olacak.

AB içi ilişkilerin gerildiğini ve hükûmetler bazında görüntüyü bozmamak adına pot kırılmamaya çalışılsa da halklar arasındaki kopukluğun artacağını tahmin etmek güç değil. Buna hâlen virüsün kökenine dair Uzakdoğulu milletleri (özellikle Çinlileri) suçlayan bir hareketin de mevcut olduğunu eklediğimizde gidişat pek de iç açıcı görünmüyor. Irkçılık, mülteci kriziyle birlikte iyice kuvvetlenmişken üzerine gelen bu salgınla birlikte hem Avrupa dışı halklara hem de Avrupalıların birbirine karşı tekrardan başrolü alabilir.

ABD’nin gücünün de yine bu dönemde sarsıldığını ve boşluk kabul etmeyen doğa kuralından ötürü de yerini doldurmak için Rusya ve Çin’in ön plana çıktığını görüyoruz. Bundan dolayı Soğuk Savaş’ta iki kutuplu olan dünyanın 90’lı yıllardaki tek kutuplu hâlinden sıyrılıp belki de üç kutuba ayrılabileceği senaryosu da olasılıklar dâhilinde.

Dipnotlar

[1] Barbara W. Tuchman, A Distant Mirror: The Calamitous 14th Century, Temmuz 1987

[2] https://covid19.saglik.gov.tr/ ; https://www.worldometers.info/coronavirus/

[3] Edward Rybicki, The classification of organisms at the edge of life or Problems with virus systematics, South African Joumal of Science Cilt 86, Nisan 1990

[4] https://www.gq.com/story/trump-hundred-thousand-dead-good-job

[5] Max Brooks, World War Z: An Oral History of the Zombie War

[6] https://www.trthaber.com/haber/gundem/cumhurbaskani-erdogan-sokaga-cikma-yasagi-bu-hafta-sonu-da-surecek-475857.html

[7] Samantha K Brooks, Rebecca K Webster, Louise E Smith, Lisa Woodland, Simon Wessely, Neil Greenberg, Gideon James Rubin, The psychological impact of quarantine and how to reduce it: rapid review of the evidence, Department of Psychological Medicine, Şubat 2020

[8David E. Bloom, Daniel Cadarette, and JP Sevilla, The Economic Risks and Impacts of Epidemics, Finance & Development, Haziran 2018, Cilt 55, No. 2

[9] Aristoteles’in bu sözünün her ne kadar politik içerik taşıdığı da söylense bile bizim durumumuza da uyuyor.

[10] https://english.atlatszo.hu/2020/03/27/fake-news-italians-did-not-swap-eu-flags-for-the-chinese-one/

[11] https://www.voanews.com/science-health/coronavirus-outbreak/chinese-virus-aid-europe-raises-long-term-concerns

 

Editör: Arman Tekin

Görev Alan Yayın Kurulu: Cemre Yıldırım, Martı Esin Şemin

 

Corona Corona Corona Corona Corona Corona Corona Corona Corona Corona Corona

Related posts

Leave a Comment