Asli Günah
E-dergimizin 14. Sayısı’nda yer alan tüm yazılarımıza ulaşmak için tıklayınız.
Yazar: Kübra Karaköz [1]
Mitoloji ve Dinlerde “Asli Günah” Kavramı
Resim 1: Benjamin West – The Expulsion of Adam and Eve from Paradise
(Âdem ile Havva’nın Cenneten Kovuluşu) – 1791 – Kaynak
Giriş
Asli günah, Peccatum Originale (Lat.) [2], tek tanrılı dinlerin benzer olay örgüsü ile aktardığı ilk günaha verilen isimdir. Tek tanrılı dinlerde Abu al Basar, yani insanlığın atası olarak kabul edilen Hz. Âdem ve Havva’nın (yaratılan üçüncü kadın [3]) dünyadan önce ikamet ettikleri Aden’den, Tanrı buyruğunu hiçe sayarak başkaldırmaları, itaatsizlik etmeleri ve suç işlemeleri sonucunda kovularak dünyaya gönderilmelerini konu almaktadır (Mohammed, 2012). Asli günah terimi, tarihte ilk olarak (MS 354-430) tarafından kullanılmış ve doktrinleşmiştir (Tümer, 1991: 496). Dönemin büyük teolog ve filozoflarından Augustinus, kavramı yeniden değerlendirmiştir. Ona göre, Aden’den kovulan Âdem ve Havva, itaatsizlikleri nedeniyle cezalandırılmıştır. Suçları, cehalet ve itaatsizlikten dolayı olsa da bedeli, “ruhi” varlıklarının ölümü [4] olmuştur (Bonaiuti ve Piana, 1917: 162).
İnsanın ölümlü bir varlık oluşu, bu anlatı ile Augustinus tarafından vurgulanmaktadır. Augustinus, aynı zamanda asli günahın tek başına, yaratılanları sonsuza kadar ölüme mahkûm edilmesinde rol oynayan yeterli bir neden olmadığına dikkat çeker. Augustinus, neoplatonik felsefe ekolünün de etkisiyle günahtan önce Âdem ve Havva’nın doğasının aşılmaz ve ruhani olduğunu vurgular. İnsanların yalnızca bedenlere indirgenerek bir boyut kazanmasının günahın bir sonucu olduğunu düşünür. Başka bir deyişle günahın, insanda organik bir değişiklik meydana getirdiğini aktarır. İnsanların bedensel dönüşümü zaten var olan bir organizmanın çaresiz bir sapkınlığı değil, olması gereken bu olduğu için doğru kabul eder.
Augustinus’un düşüncelerinin temelinde Maniheizm’in de etkili olduğu birkaç ekol bulunmaktadır. Buna göre insan doğasının, eterik bir maddeden bedensel bir maddeye dönüşümü yani ruhun rehabilitasyonu, insanın bütünselliğinde etkili olmuş olmalıydı. [5] Maniheizm’de de yer alan antagonist ruhun ve buna karşılık saflığı korumaya çalışan insan nesli ve neslin korunması öğretinin temellerinde yer almaktadır (Bonauti ve Piana, 1917: 163-164). Bu bakış açısıyla günah, tıpkı bir enfeksiyon gibi yayılmaktaydı. Bedensel varlıkların tözü nesilden nesile geçtiği için günah da kalıtımsal bir aktarım süreci olarak sonsuza dek sürecekti. Hatta insanların mantıksız bir duygusallık içerisine girmesi, ruhlarının içinde bulunduğu durumdan etkilenmesini de ilk günahın damgası olarak kabul edilmekteydi.
Bir öğreti hâline gelip teolojinin alanına girmesi Augustinus sayesinde olsa da bu kavrama ait ilk görüşler Pavlus’a aittir. Dinler tarihi ve din felsefesini alanlarında oldukça önemli olan Pavlus ya da Hristiyan olmadan önce kullandığı ismiyle Tarsuslu Saul (MS 5-67), günah kavramı üzerinde bilinen en eski yorumları yapmıştır. Pavlus’a göre, günah kavramı dünyaya Âdem aracılığı ile gelmiştir. İnsanın günah işlemekte yeterli akli kontrole sahip olmadığını vurgulayan Pavlus, günah işleme potansiyelinin sonradan insana dâhil edildiğini, bunu da yasağın delinmesiyle beraber olduğunu aktarır. Önceleri Hristiyanlık karşıtı olan Pavlus, havarilerin arasına katılmasıyla beraber günah kavramının insandan insana aktarılan bir olgu olduğunu savunmuştur (Romalılar, 5/12-21).
Resim 2: Yaratılış: Ağacın Bilgisi, Havva, Mozaik, 12. yüzyıl, Palatine Şapeli – Sicilya – Kaynak
Tarihsel süreçte asli günah kavramı şekil değiştirmiş ve nedenselliği üzerinde de fikir ayrılıkları ortaya çıkmıştır. İlk ayrılık Tanrı’nın saf iyiliği temsil etmesi ve insanın da o tözden yaratılması üzerinedir. Öyle ki bu tözden yaratılan insanın günah işlemesi doğru görünmemektedir. Bu nedenle söz konusu itaatsizlik, insanın kendi özgür iradesiyle aldığı bir karar değil de dünyanın yaratılış amacına hizmet eden bir olay örgüsüdür. Zira dinler, ilk insanların akli yeterliliğe sahip olmadığı konusunda hemfikirdir. İnsanların, dünyaya gönderilmelerinin ardından meydana gelen olaylarla kazanılan yeni öğretiler, inanç geleneklerinin yapı taşlarını oluşturmuştur. [6] Asli günaha dair anlatılar benzer olay örgüsüne sahip olsa da tarihsel sürecin kattıkları nedeniyle dinî geleneklerdeki anlatılar birbirinden farklıdır.
1. Mitolojide Asli Günah
Asli günah kavramının dinlerdeki anlatımlarını incelemeden önce bu hikâyenin arketiplerine ve çok tanrılı dinlerdeki yerine bakmak gerekir. Tevrat’ta ele alınan Aden’den kovulma hikâyesine benzer anlatımlar köklerini mitolojiden almıştır. Olay örgüsü ve içerdiği imgesel anlatılar, farklı coğrafi bölgelerde oluşan mitler içerisinde görülmektedir. Ancak olay bütünsel olarak değil, çeşitli mitlerle beraber anlatılan arketiplerle doludur.
Öğretilerde yer alan unsurlardan ikisi, yaratılış ve farkındalıktır. Mezopotamya mitlerinde insanın yaratılması, çıplaklığından utanması ve farkındalık kazanması Gılgamış metinlerinde karşımıza çıkmaktadır. Mitosa göre, Gılgamış’ın vahşiliğini sonlandırmak için Mezopotamya’nın aşk, cinsellik, bereket tanrıçası Aruru, vahşi Enkidu’yu yaratır. Onu uysal ve bilgi sahibi yapabilmek için rahibelerinden birini onun yanına gönderir. Uruk’a gidene kadar çıplak olduğunun farkında olmayan Enkidu’ya rahibe kendi giysisinden bir parça vererek onun çıplaklığını örter (Kramer, 2002: 228-232; Graves ve Patai, 2013: 120). Asli günahta, Havva ve Âdem’in yasak meyveyi yiyip hikmet sahibi olması arketipsel olarak Gılgamış mitosunda Aruru’nun, rahibelerini göndererek Enkidu ve Gılgamış’ı hikmet sahibi yapmasına benzemektedir.
Tek tanrılı gelenekte ceza olarak verilen doğum, Mezopotamya’da Ninhursag’ın cezasına uğrayan Enki’nin doğum sancısı çekmesine benzemektedir. Sümer kökenli mitosa göre, cennette yenmemesi gereken sekiz bitki vardır. Bu bitkiler, tanrıça Ninhursag tarafından filizlendirilmiştir. Tanrı Enki bu bitkileri yemek ister ve ulağı İsimud onları kopartarak Enki’ye getirir. Enki’nin bu bitkileri yediğini öğrenen Ninhursag öfkelenerek onu lanetler. Enki yavaş yavaş rahatsızlanmaya, sağlığı bozulmaya başlar. Enki’nin kötüleşen durumuna yas tutan tanrıların yapacağı hiçbir şey yoktur. Öyle ki hava tanrısı Enlil bile bu duruma bir çare bulamaz. Ancak o an bir tilki ortaya çıkarak, Enlil’e Ninhursag’ı geri getirebileceğinden bahseder. Metnin parçaları eksik olsa da tilkinin kurnazlıkla Ninhursag’ı getirdiği ve Enki’nin vücudundan sekiz bitkiyi birer tanrı olarak doğurduğu anlaşılmaktadır (Kramer, 2002: 179-181).
Tek tanrılı dinlerde kovulmanın ardından ölümle cezalandırılma, çok tanrılı dinlerde de yer almaktadır. Mezopotamya mitlerinden olan Akadya’da benzer bir anlatı bulunur. Babil bilgelik tanrısı Ea’nın oğlu Adapa, balık tutarken Güney Rüzgârı’nın saldırısına uğrar ve onun kanadını kırar. Bunun üzerine tanrılar, Adapa’nın yargılanmasına karar verir çünkü Güney Rüzgârı yeryüzü için çok önemlidir. Adapa, cezasını öğrenmek için Tanrı Anu’nun huzuruna çıkması gerekir. Ea oğlu Adapa’ya, Anu’nun sunacağı hiçbir şeyi yememesini tembihler. Ea’nın yaptığını öğrenen Anu, bir kurnazlık yaparak Adapa’ya ölümsüzlük yiyeceklerini teklif eder. Adapa babasının öğüdünü hatırlayarak bunları reddeder ve ölümsüzlük hakkını kaybeder. Bu mitosta anlatılan olay örgüsü, Tek tanrılı dinlerde Tanrı’nın, Havva ve Âdem’i uyarması metaforuna benzemektedir (Graves ve Patai, 2013: 121).
İnsanın ölümsüzlük hakkını kaybetmesi, epistemolojik açıdan düşünce dünyasını sarsan bir arketip olarak Gılgamış mitosunda da yer alır. Mitosa göre, Gılgamış ölümsüzlüğü ararken uzunca bir yol katetmiştir. Bulduğu ölümsüzlük otunu yanlışlıkla nehre düşürmüş ve ardından otu bir yılan almıştır (Kramer, 2002: 232). Gılgamış mitoslarında yılan, ölümsüzlüğün önüne çıkan bir metafor olarak yer almaktadır. Ölümsüz olma şansını yılana kaptıran Gılgamış ile ölümsüzlüğü Âdem’den alan yılan figürü ortaktır.
Tanrı’nın, Âdem ile Havva’nın itaatsizliğinin bir sonucu olarak insanlığa tarımı bir ceza olarak vermesini Eski Çağ’da da benzer anlatılarda görürüz. Eski Çağ’da toplumlarında (köle ya da özgür insan ayrımı yapılmaksızın) toplumun geneline mal olmuş düşünce, bedensel emeğin boş ve yorucu bir uğraş olmasıdır. Büyük tanrıların angarya işleri ve toprağı işletmeleri için yaratılan küçük tanrılar işlerin zorluğundan dolayı isyan etmiştir. İsyanın ardından Mezopotamya inancına göre tanrılar insanı yaratarak bu sonu gelmez meşakkatli iş için onları kullanmaya başlamıştır (Moran, 1970: 54).
İnsanın günahı ve beraberindeki düşüşü yalnızca Yakın Doğu’ya özgü bir anlatım değildir. Eski Türk mitolojisine göre ilk insanlar Törüngey ve Eje (Torungay ve Ece) dokuz dallı bir ağaçtan yaratılmıştır. Bu ağacın, güneşe bakan beş dalından meyve yenileceği, kalan dört dalının ise meyvesinin yasak olduğu aktarılmaktadır. Ağacın cinsinin ne olduğu ya da meyvesinin neye benzediği bilinmemektedir. Tanrı, yasaklı olan dört dalı koruyabilmesi için yılan ve köpeği görevlendirmiştir (Çoruhlu, 2002: 100-101). Tanrı’nın tersi olan kötülüğü ve yeraltını sembolize eden Erlik, insanların yanına gelerek onlara neden bu dallardan yemenin yasak olduğunu sorar. Ardından yılan kılığına girerek Eje’yi kandırır ve meyveden yemesini sağlar:
“Erlik Körmös bunları duyduktan sonar Törüngey denilen bir kişiyi buldu ve ona: ‘Tanrı yalan söylemiş söz bu dört ağacın meyvelerini de yiyiniz’ dedi. Bekçi yılan uyuyordu. Erlik onun ağzına girdi ve ‘Bu ağaca çık’ dedi. Yılan ağaca çıktı, yasak meyveden yedi. Törüngey ile karısı Eje beraber geziyorlardı. Erlik onlara: ‘Bu meyvelerden yiyiniz’ dedi. Törüngey istemedi fakat karısı yedi. Meyve çok tatlıydı. Meyveyi alıp kocasının ağzına sürdü. O anda her ikisinin tüyleri dökülüverdi. Utandılar, ağacın altına saklandılar. Derken tanrı geldi. Bütün ulus Tanrıdan gizlendi. Tanrı haykırdı: ‘Törüngey Törüngey, Eje Eje neredesiniz?’. Onlar: ‘Ağaç altındayız, sana varamayız’ dediler. Yılan, köpek, Törüngey, Eje kabahati birbirlerine attılar.” (Daştan, 2014: 77).
Eje meyveyi yemesine rağmen Törüngey yalnızca dudaklarına sürmüştür. Yasağın delindiğini anlayan tanrı, yılanı ve insanları cezalandırmıştır:
“Tanrı yılana dedi: ‘Şimdi sen Körmös/Şeytan oldun. Kişiler sana düşman olsun, vursun, öldürsün’. Bundan sonra Eje’ye: ‘Yasak meyveyi yedin, Körmös’ün sözüne uydun. Bundan böyle sen gebe olacaksın, çocuk doğuracaksın. Doğum sancıları çekeceksin’. Törüngey’e şöyle dedi: ‘Körmös’ün aşını yedin, beni dinlemedin. Şeytanın sözüne kandın, onun sözüne kananlar onun olacaklar, onun ülkesinde yaşayacaklar. Benim nurumdan mahrum kalacaklar. Karanlık dünyada bulunacaklar. Şeytan bana düşman oldu. Sen de ona düşman olacaksın. Beni dinlemiş olsaydın benim gibi olurdun. Şimdi senin dokuz oğul, dokuz kızın olsun. Bundan sonra ben kişi yaratmayacağım. Kişileri sen doğuracaksın’. Tanrı şeytana: ‘Adamları ne için aldattın?’ dedi. Şeytan: ‘Ben istedim sen vermedin, ben de hırsızca almaya karar verdim, ben alacağım. Atla kaçarsa düşürerek alacağım. İçip sarhoş olursa dövüştüreceğim, suya girse ağaca çıksa yine alacağım’ dedi. Tanrı şöyle dedi: ‘Üç kat yerin altında ay ve güneşi olmayan karanlık bir dünya vardır. Ben seni oraya atıyorum’. İnsanlara da şöyle dedi: ‘Bundan sonra size yemek vermeyeceğim. Kendinizi, kendi gücünüzle kazanarak besleyin. Sizinle konuşmayacağım. Size Maytere’yi göndereceğim” (Daştan, 2014: 77-78). Eje’ye “Yasak meyveyi yedin, bundan sonra gebe olan da sensin çocuk doğuracak olan da doğum sancısı çekecek olan da sensin.” (İnan, 2000: 15-16).
Anlatının devamında yılan ve insan, kovuldukları statüye yeniden dönebilmek için onlara verilen görevleri yerine getirmek zorunda kalmıştır.
Eski İran mitolojisine baktığımızda insanın Ahura Mazda tarafından yaratıldığını görürüz. Evreni var eden ve dünyayı yaratan da odur. Birkaç insan yaratma denemesinden sonra ortaya Mashya ve Mashyana adında iki insan çıkmıştır. Her ikisi de yere düşen tohumdan filizlenmiş ve hayat bulmuştur. Mashya ve Mashyana, toprağa ektikleri ürünler ve ağaçtan topladıkları meyveler ile beslenip hayatlarını devam ettirmişlerdi (Darabi, 2020: 73-74). İnanışa göre ikisi de birbirlerini mutlu etmeli ve desteklemeliydiler. Ahura Mazda’nın karşıtı olan Ahriman, tıpkı onun gibi birçok duygu ve olayın yaratıcısıdır. Ahriman bir gün Mashya ve Mashyana’nın yanına giderek onlara ağaçları kesmelerini, hayvanları öldürmelerini ve suları kirletmelerini söylemiştir. Mashya ve Mashyana, Ahriman’dan etkilenerek onun dediklerini yapmış ve yaşadıkları yere zarar vermişlerdir. Ahura Mazda, çiftin bu davranışından dolayı onları lanetlemiş ve ruhlarını işlediği günahtan ötürü sonsuza dek lanetlenmiştir (Darabi, 2020: 74). Görüldüğü üzere mitolojik anlatılar, asli günahın tek tanrılı dinlerle doktrinleşmesinden çok önce benzer anlatılarla insanın yaratılışını, doğadaki yerini ve amacını açıklamaya çalışmıştır.
2. Yahudi – Hristiyan Geleneğinde Asli Günah
Yahudilik ve Hristiyanlıkta asli günah, bireysel itaatsizliğin bir sonucu olarak insanın cennetteki yerini kaybetmesi ve cezalandırılması olarak anlatılır. Bireysel günahın kolektif bedeli, dinin insan üzerindeki dogmatik normları içerisinde ele alınmıştır. Aynı zamanda bu günah, ödenecek bedelle yeniden cennete kavuşma hayalini de barındırmaktadır.
Eski Ahit’te kadim günah ya da insanın ilk günahı olarak geçen kavram, bazı farklılıklara sahiptir. Yahudilik, ilk günahın nesilden nesile geçtiği konusundan Hristiyanlıkla aynı görüşte değildir. Yahudilikte insan günah işleme potansiyeline sahip bir varlık olsa da aktarılan günah kavramını tam anlamıyla kabul etmemektedir (Hezekiel, 18: 3-17). Hristiyanlık aktarılan günaha inanmakta ve bunun arındırılması için bebeğin vaftiz edilmesinin şart olduğunu vurgulamaktadır. Bebeğin ya da çocuğun belli bir ritüelle vaftiz edilmesi, arınmasının tek yoludur.
Yahudi ve Hristiyan kaynaklarında Âdem ile Havva’nın kovulması, Tevrat’ın Tekvin kısmının 3. Babında “İnsanın Günahı” başlığıyla yer almaktadır. Tanrı, Âdem ve Havva’yı yarattıktan sonra Aden’e yerleştirmiş ve onlara bahçedeki her şeyden sonsuz yararlanma hakkı vermiştir. Ancak onlardan “iyiliği ve kötülüğü bilme ağacından” uzak durmalarını istemiş, meyvesini yemeyi yasaklamıştır. Hristiyanlar burada Âdem’in bir sınava tabi tutulduğunu düşünmüş ve bu kararı onun hayat ile ölüm arasındaki tercihi olarak yorumlamışlardır. Çünkü onlar Aden’de ne bilgiyi ne de muhakeme etmeyi bilmedikleri için iyi ve kötü arasında kavramsal bir ayrıma da varamamışlardır. Dolayısı ile burada itaatlerinden çok ölüm ve hayat arasındaki tercihin söz konusu olduğuna inanılmaktadır (Tekvin 3).
Resim 3: Paolo Uccello – Creation of Eve and Original Sin (Havva’nın Yaratılışı ve Asli Günah) Fresk –
1436 – Kaynak
Anlatıya göre bir gün yılan, Havva’yı yasak ağacın meyvesinden yemek için ikna etmeye çalışmıştır:
“RAB Tanrı’nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu. Kadın, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı, “Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz’ dedi.” Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi, “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.” (Tekvin 3/1-8).
İkna olan Havva, Tanrısal bilgi edinebilmek adına ağacın meyvesinden kopartmıştır:
“Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar. Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı’nın sesini duydular. O’ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler.” (Tekvin 3/6-9).
Bilgelik ağacının meyvesinden yiyene kadar ne Âdem ne de Havva çıplak olduklarının farkında değillerdi. Havva yılana inanarak ölümsüz olmak, iyi ruhlara (meleklere) benzemek ve Tanrı gibi hikmet sahibi olma arzusuyla yılana uymuştur. Çift, hatalarının farkına varıp Tanrı’dan gizlenmeye çalışmıştır:
“RAB Tanrı Âdem’e, “Neredesin?” diye seslendi. Âdem, “Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi. RAB Tanrı, “Çıplak olduğunu sana kim söyledi?” diye sordu, “Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?” Âdem, “Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim” diye yanıtladı. RAB Tanrı kadına, “Nedir bu yaptığın?” diye sordu. Kadın, “Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi.” (Tekvin 3/ 9-13).
Tanrı’nın sorgusu üzerine Âdem suçun Havva da Havva ise yılanda olduğunu söyleyerek Tanrı’nın gazabından sakınmaya çalışmışlardır. Tanrı, yılana dönerek:
“Bu yaptığından ötürü bütün evcil ve yabanıl hayvanların en lanetlisi sen olacaksın dedi, Karnının üzerinde sürünecek, yaşamın boyunca toprak yiyeceksin. Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın (Tekvin). Ardından ise cezalandırma sırası Havva ve Âdem’e gelmiştir: RAB Tanrı kadına, “Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim dedi. Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, seni o yönetecek.” (Tekvin, 3/14-17).
Doğum esnasında meydana gelen sancı, ağrı ve acı Tanrı tarafından ilk günahın bedeli olarak kadına verilmiştir. Erkek ise çalışmadan geçimini sağlayamayacağı bir bedelle cezalandırılmış, ardından ikisi Aden’den kovulmuş ve yeryüzüne gönderilmiştir. Tanrı ikisinin de ölümlü olmasına karar vererek onları sınava tabi tutmuştur:
“RAB Tanrı Âdem’e, “Karının sözünü dinlediğin ve sana, meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi, “Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın. Toprak sana diken ve çalı verecek, yaban otu yiyeceksin. Toprağa dönünceye dek ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın ve yine toprağa döneceksin.”(Tekvin, 3/14-20).
Bu ana kadar isimsiz olan kadına, “yaşayan” anlamına gelen Havva adı verilmiştir. Havva ile Âdem, Aden’den kovularak dünyaya gönderilmiştir:
“Âdem karısına Havva adını verdi. Çünkü o bütün insanların annesiydi. RAB Tanrı Âdem’le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi. Sonra, “Âdem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu” dedi, “Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli.” Böylece RAB Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Âdem’i Aden bahçesinden çıkardı. Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi.” (Tekvin, 3/20-24).
Resim 4: Michelangelo Buonarroti – Peccato originale e la Cacciata dal Paradiso terrestre
(Asli Günah ve Cennetten Kovuluş) – Fresk – 1510 – Sistin Şapeli – Kaynak
İnsanın ölümsüzlüğü kaybetmesinin sorumlusu Havva ve yılandır. Âdem’i kandırdıkları için suçta daha fazla payları vardır (Şentürk, 2011: 36). Enok’ta aktarılan ifade de bu aktarımı desteklemektir: “Onun (Âdem) için bir eş yarattım ki, onun yüzünden ölüm Âdem’e geldi.” ve “Âdem Havva’ya dedi ki bütün ırkımıza hâkim olan büyük azabı (ölümü) bize getiren ne yaptın sen?” (2 Enok, 30/17; Ezra, 3/7). Teologlar yılanı ilk olarak şeytanla özdeşleştirmişler ve yılan kılığına girerek Havva ile Âdem’i etkilediğine inanmışlardır. Ancak şeytanın kovulduğu Aden’e yeniden girebilmesi mümkün olmadığı için bu düşünce çürütülmüştür. Diğer teori ise yılanın Lilith’i sembolize etmesidir. Âdem ile Havva’nın Aden’den kovulmasına neden olan, oradan daha önce kovulmuş olan Lilith’dir (Çınar, 2018: 384). Ancak bu yargı da çok kabul görmemektedir.
Günahın; inanç, ibadet ve ahlaki yönden sonuçları bulunmaktadır. İnsanın yeryüzünde terk edilişi Tanrı tarafından tamamen unutulup yüz çevrilmesi olarak değerlendirilmemiştir. Nitekim Hristiyan geleneğinde İsa’nın insanların günahları yüzünden yeryüzüne gönderilmesi, canıyla kefaret ödemesi, Tanrı’nın oğlunun insanların kurtuluşu için kurban edilmesi, insanların Tanrı’nın lütfuna muhtaç olması, vaftiz ile asli günahtan arınma ve son yağlamada [7] günahsız olarak öteki dünyaya gitme umudu ilk günahın sonuçları olarak geleneğe yerleşen inançlardır (Aydın, 2000: 208).
Her ne kadar bu günahı inkâr etmek aforoz edilmekle sonuçlanacak kadar ciddi bir durum olsa da Hristiyanlık tarihinde karşıt görüşte bulunanlar olmuştur. Augustinus’un yaşadığı dönemde, onun görüşlerine karşıt fikirleri savunan Pelagius (MS 354-418) onlardan biridir. Pelagius, çileciliği savunan iyi eğitimli bir teolog ve araştırmacı idi. Ona göre, Tanrı mutlak iyiydi. Yaptığı her şeyi ise yaratılanların iyiliği için yapmıştı. Tanrının doğası gereği yarattıkları da iyiydi, bu nedenle günahla doğan insan inancı kabul edilemezdi. Yeni doğan bebeklerin günahkâr olamayacağını kalıtımsal olarak aktarılan bir kavramın mümkün olmadığını savunmuştur. İncil’de yer alan ifadeyi de “Ne babalar çocuklarının günahından ötürü öldürülecek ne de çocuklar babalarının. Herkes kendi günahı için öldürülecek.” (Tesniye, 24/16) görüşlerine kanıt olarak sunmuştur. Tanrı’nın, yarattığı her şeyin iradesi vardır. Dolayısıyla Âdem ve Havva’nın kendi özgür iradeleri ile günah işlemesinin, diğer insanları etkilemeyeceğini beyan etmiştir (Akdemir, 1992: 170). Pelagius’a göre insan zaten ölümlü olarak yaratılmıştır. Günah işlemiş olsa da ölümlü olacağı baştan beri Tanrı tarafından bilinmektedir. İşlediği günah sadece onu etkilemiştir.
Pelagius, Augustinus’a karşı muhalif yaklaşımları ve savunduğu ilkeler nedeniyle oldukça dikkat çekmiştir. 416 yılında Augustinus ve dört piskopos, Pelagius’un gücünü azaltmak için papalığa mektuplar göndermiştir. Pelagius’un Kartaca Konsili’nde (418) görüşleri kınansa da kendisine bir yaptırım uygulanmamış ancak Augustinus’un yoğun baskılarıyla kınanmış ve Kudüs’ten kovulmuştur. İskenderiyeli Kiril tarafından Mısır’a yerleşmesine izin verilmiş ve kısa bir süre sonra Mısır’da ölmüştür. Ölümünün ardından, Efes Konsili’nde (431) kilise tarafından kâfir ilan edilerek aforoz edilmiştir (Doğan, 2008: 181).
Pelagius, asli günaha ilk karşı çıkan olsa da tarih boyunca birçok kişi ve akım bu kavramın karşısında yer almıştır. Günümüzde Socinianism ve Mormonlar da karşıt duruş sergilemektedir. Socinianism’e göre, Âdem’in günahı yalnızca kendisini etkilemekte ve diğer insanlar üzerinde etkisi yoktur. Kalıtımsal bir günah olmadığı için bebeklerin de vaftiz edilmesi gerekli değildir. Mormonlara göre insanlar, Âdem’in kovulmasından etkilenmiştir fakat vaftiz bu amaçla yapılmamalıdır. Bu nedenle Âdem’in günahından sadece Âdem sorumludur (Kahraman, 2011: 86-87).
3. İslam Kaynaklarında İlk Günah
İslam, asli günahı tam olarak kabul etmemektedir. İslam kaynakları, bu hadiseyi kalıtımsal bir günah olarak görmemekte ancak Âdem’in suçundan dolayı Aden’den kovulmasının bedelinin tüm insanoğlu tarafından ödendiğini kabul etmektedir. Pelagius’un görüşlerine benzer bir şekilde Âdem’in özgür iradesiyle bu eylemi gerçekleştirmiştir.
Resim 5: Âdem ile Havva Tasviri – Kitab El-Asarü’l-Bakiya -El-Bîrûnî, 1307: 104 – Kaynak
İslam kaynaklarında Âdem, ilk peygamber ve insandır (Meryem, 58). Açıkça beyan edilmediğinden dolayı Âdem’e yüklenen peygamber vasfı tartışmalı olmakla beraber yaşadığı Yer konusunda da farklı görüşler bulunmaktadır. Aden’in nerede olduğu belirsizdir. Havva’nın ne zaman yaratıldığı ve şeytanın Aden’e tekrar nasıl girdiği gibi konular İslam teologları tarafından tartışılmaktadır (Oruç, 2015: 238).
İslam geleneğine göre ilk olarak şeytan lanetlenmiş, Aden’den kovulmuş, yerine Âdem getirilmiştir. Âdem uykusundan uyandığında yanında kadını görmüştür. Böylelikle Aden’de beraber yaşamaya başlamışlardır. Tanrı, her şeyi serbest kılıp hizmetlerine vermiş ancak bir uyarıda bulunmuştur: “(Allah buyurdu ki): Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediğiniz yerden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz” (Araf, 7/19).
Resim 6: Solda: Hz. Âdem ve Havva’nın Cennetten Kovulması – Kalender Paşa – Falnâme – 17. yy. Bayrakkaya, 2020: 218; Sağda: Hz. Âdem ve Havva’nın Cennette Yaratılması. Falnâme,
Topkapı Sarayı Müzesi, Yaman, 2008: 15
Tanrı tarafından ağaca yaklaşmak yasaklanmış ancak şeytan, Havva’yı meyveden yemesi için kandırmıştır: “Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi. Ve onlara: Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim, diye yemin etti. Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar” (Araf, 7/ 19-21).
Resim 7: Hz. Âdem ile Havva, İbn Bahtişu, Menafi El-Hayvan -13. yy. – Kaynak
Söz konusu ağaca dair bazı fikirler bulunmaktadır. Kültürel etmenlerin yoğun olduğu ve toplumların kendi coğrafi bölgelerinde önem teşkil eden ağaçlar, bu bilgi ağacı ile ilişkilendirilmiştir. En çok kabul edilenler sümbül, buğday, üzüm asması, incir, hurma ya da ilim, iyilik ve kâfur ağacıdır (Oruç, 2015: 239).
İslam kaynaklarında Havva’yı kandıran şeytanın, Havva’yı nasıl etkilediği açıkça ifade edilmemiştir. Meyveyi yedikleri andan itibaren işledikleri günahın farkına varan çift, ayıp kavramını öğrenerek o andan itibaren çıplak olduklarının farkına varmış ve bundan dolayı utanarak örtünme gereksinimi duymuşlardır. Tanrı, kendisine karşı geldikleri için onları cezalandırmıştır:
“Rableri onlara: Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi? diye nidâ etti. (Âdem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz. Allah: Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır, buyurdu. Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve orada (diriltilip) çıkarılacaksınız” dedi. (…) Ey Âdemoğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.” (Araf, 7/20-27).
Resim 8: Hz. Adem İle Havva ve On Üç İkizi, Zübdetü’t-Tevarih – 1583 – Kaynak
Ayetler olayı bu kadar açıklamaktadır. Zaman içerisinde din çalışmalarında birçok tefsir ve açıklama getirilmiştir. Bu açıklamalarda yer alan bilgiler, Hristiyanlık ve Yahudilikteki anlatılara örtüşmektedir. Taberi (839-923) yorumlarına göre Tanrı, yeryüzüne kötülüğü zuhur eder: “Ey Havva, kulumu sen aldattın. Bundan dolayı zorlukla hamile kalacaksın, karnındakini doğurmak istediğinde defalarca ölümle burun buruna geleceksin. Seni hürmetli yaratmışken sefih (aşağılık) yapacağız.” (Oruç, 2015: 241-242).
Kur’an’da yer almayan doğum sancısı, tarihsel süreçte yorumlarda yer almaktadır. Havva’yı doğum sancısı ile cezalandıran Tanrı, yılanı da tıpkı Eski Ahit’te aktarılan gibi ayakları olmadan karnının üstünde dolaşmakla cezalandırmış ayrıca insanlar ile yılanları birbirlerine düşman kılmıştır. Oruç’un (2015) Taberi’den aktardığına göre Havva ve yılandan dolayı Aden’den kovuldukları yer almaktadır.
Aden’den kovulma konusunda teologlar fikir ayrılığı yaşamaktadırlar. Kovulan şeytanın Aden’e yeniden nasıl geldiği tartışma konusudur. Bu nedenle ilk ortaya atılan düşünce, Aden’in kapısına çıkan Havva ve Âdem’in burada kandırıldığıdır. Ancak ayetlerde bu tür bir anlatım yer almamaktadır. Said b. Müseyyeb tarafından sunulan bir rivayet ise oldukça ilgi çekicidir. Bu rivayete göre Âdem, meyveden yerken aklı yerinde değildir. Havva tarafından sarhoş edilmiş ve meyve zorla yedirilmiştir (Oruç, 2015: 242). Ancak bu aktarım da ayetle örtüşmemektedir. Diğer bir görüş ise Âdem ile Havva’nın yanlış ağacın meyvesini yediğidir. Bazı teologlar böyle bir yanlış anlama olmayacağını, Âdem ve Havva’nın kastedilen yasaklamayı anlamadığını vurgulamaktadırlar (Oruç, 2015: 242).
Sonuç
Asli günah kavramı, kökenini mitolojiden alan ve Eski Çağ toplumlarında kabul gören bir olgudur. Anlatılarda insanın neden dünyada olduğu, hayattaki amacı, toplumdaki yeri, nasıl bir hayat sürmesi gerektiği ve yapacağı hataların bir bedeli olduğu vurgulanmaktadır. Her ne kadar din ve mitoloji içerisinde yer alan bir öykü dizini şeklinde gözükse de içerisinde birçok sembolik anlatım barındırmaktadır.
Tek tanrılı dinlerde asli günah ve Aden’den kovulma, insanlığın ilk günahıdır. Bu durum acıyı ve ölümü insanlara vermiştir. Bu nedenle tarih boyunca bir suçlu arama ihtiyacı duyulmuştur. Meyveyi ilk yiyen ve Âdem’i ikna eden Havva olduğu için Havva burada doğrudan suçlu gözükmektedir. Nitekim Tanrı’nın her şeyi iyilikle yarattığına yönelik perspektif, Havva’nın suçlu olduğu algısını kırmış ve asıl suçlunun yılan olduğu sonucuna varılmıştır. Yine aynı perspektif ile yılanın da sorumlu olamayacağı düşünülmüş ve yılanın aslında kılık değiştirmiş bir şeytan olduğu kanaatine varılmıştır. Günahın ardından edindikleri farkındalık ve çıplaklıklarından dolayı utanmaları; insani değerlerden uzaklaşma, zayıflık ve acizlik olarak aktarılmaktadır. Yaptıklarından dolayı utanmaları ve beraberinde yaşadıkları korku, insanların yaşadığı her şeyin denetlendiği ve hatalarından korkmaları gerektiğini ifade etmektedir.
Âdem ve Havva yaşadıklarının sonucu olarak ölümlü olmaya mahkûm edilmiştir. Böylelikle insanın nasıl “ölümlü” bir varlık olduğu dinler çerçevesinde anlatılmıştır. İtaatsizliğin ve düzene karşı çıkmanın bir bedeli olduğu da bu olay örgüsünde anlatılmıştır. Toplumsal bir norm oluşturulmuş ve yapılacak her hatanın büyük sonuçları olabileceği söylenmiştir. İnsanın, vadedilen cennete yeniden ulaşabilmesi için dinî çerçevede belirlenen kurallara itaat etmesi gerekir. Yalan ve kandırma metaforu bu anlatılarda karşımıza yılan sembolüyle çıkmıştır. Yılan, salt kötülüğün temsili şeytan ile bağlantılıdır. Dolayısıyla kötülük ve itaatsizliğin nedeni şeytandır.
Dipnotlar
[1] Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Eskiçağ Tarihi Bölümü, Doktora Öğrencisi, karakozkubraa@gmail.com
[2] Literatürde, Peccatum Originale (Latince), Peche Originel (Fransızca), Al hakikat al’asila (Arapça) olarak yer alan kavrama aynı zamanda Felix Culpa da
[3] Âdem yaratılan ilk insan olarak kabul edilmekle beraber eşi konusunda aktarılan bilgiler tek tanrılı dinlerde birbirinden farklıdır. İslam kaynaklarında, Âdem’in eşinin adı yer almaz. İslam’da, Âdem ve eşi bir arada yer alır ve ikisi kastedilerek “onlar” diye hitap eder: “Bunun üzerine onlar, o ağacın meyvesinden Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Âdem Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı.” (Taha/121). Havva adının, kaynaklarda yer almasa da dinde kabul ediliyor olması, bu ismin Yahudi ve Hristiyan kaynaklarında geçmesinden kaynaklanmaktadır. Havva ismi, Hristiyan ve Yahudi kaynaklarına göre Âdem’in eşinin adıdır: “Âdem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Kayin’i doğurdu. “Rabbin yardımıyla bir oğul dünyaya getirdim” dedi.” (Yaratılış 4/1), “Çünkü önce Âdem, sonra Havva yaratıldı; aldatılan da Âdem değildi, kadın aldatılıp suç işledi.” (1. Timeteos, 2/13). Havva, Âdem’e eş olarak yaratılmakla beraber yaratılan ilk eş değildir. Geleneğe göre, Havva’dan önce yaratılan ilk eş, isyankârlığı nedeniyle Aden’den kovulan ilk insan olan Lilith’dir. Mitolojik bir figür olan Lilith, Yakın Doğu’da tek tanrılı dinlerden önce güçlü kökleri bulunan dişi bir ilah ve ruhtur. Düalizm ve tek tanrılı dinlerin ortaya çıkış sürecinde katalizör bir aktarım olarak kendine yeni dinî ekollerde yer bulsa da ana tanrıça figüründen kötü ilahe, kötü insana dönüşmüştür. Yahudi geleneklerinde Âdem’den üstün olduğunu vurgulamak istemiş, Tanrı tarafından azarlanmış, Tanrı’ya yasaklı adıyla (Yehova) hitap edip Aden’den kovulmuştur. Tanrı ilk insanı yarattığında şöyle konuştu: “İnsanın yalnız olması iyi bir şey değil. Ve ona topraktan bir eş yarattı, ona benzeyen, adı Lilith olan. Kısa süre sonra birbirleriyle kavga etmeye başladılar.” (Ben Sira, 23a-b). Âdem’in üstünlüğünü kabul etmediği için ona ve Tanrı’ya karşı gelmiş, Tanrı’nın yasaklı adını (Yehova) söyleyerek Aden’den kovulmuştur: “Tanrı’nın verdiği emir üzerine sürüldüğü Kızıldeniz kenarındaki konaklaması esnasında Samael’in (şeytan) eşi olur: “Samael’in karısının adı yılandır, fahişedir, tüm etin sonudur, tüm günlerin sonudur.” (Sohar I, 148a). Aden’den kovulmasının ardından şeytan (Kimi kaynaklara göre ise Kızıldeniz) ile birleşerek her gün yaklaşık yüz Lillim (cin) doğurduğuna inanılmaktadır (Ünal, 2017: 107). Lilith’den sonra yalnız kalan Âdem için yaratılan ikinci kadını Âdem beğenmez bu nedenle kadın toprağa gömülür. Ardından Tanrı, Âdem’in uyuduğu esnada kaburga kemiğinden Havva’yı yaratmıştır.
[4] Mortales et ignari et carne subditi (III, 54).
[5] Tek tanrılı dinlere göre, insan bedensel bir boyut almadan önce ruh olarak yaratılmıştır. Bedenler Tanrının, oluşumuna izin vermesinin ardından Dünya’ya gelen ruhun amacını gerçekleştirmesinde bir aracı, katalizördür.
[6] Bu paradigma ile anlatılan dinî gelenekte ilk kardeş katli, ilk evlilik, tufan, Kudüs’ten sürgün gibi didaktik olayların tarihsel retoriği dışında yaşanan her olayın insanlığa öğrettiği ve hazırladığı süreç kastedilmektedir.
[7] Son yağlama, Hristiyanlık geleneğinde bir iyileştirme ve şifa yöntemidir. Takdis edilen yağ hastalara sürülerek iyileşmesi veya daha huzurlu bir öte dünya yolculuğuna çıkması umut edilir. (e.n.)
Kaynakça
Akdemir, S. (1992). Hıristiyan Kaynaklara ve Kuranı Kerime Göre Hz. İsa, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.
Aydın, F. (2000). Aziz Pavlus ve Din Anlayışının Yansımaları, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.
Bayrakkaya, E. (2020). “Âdem ile Havva’nın Yaratılışı ve Cennetten Çıkarılış Öyküsünün Minyatür Sanatına Yansımaları” Sanat Dergisi, 35, s. 204-224.
Bonaiuti, E., G. La Piana, (1917). “The Genesis of St. Augustine’s Idea of Original Sin”, The Harvard Theological Review, 10, 2, s. 159-175.
Çınar, A. (2018). “Lilith: Yahudi Mitolojisinde Ana Tanrıça’nın Düşüş ve Şeytana Dönüşüm Serüveni”, Bilimname XXXV, 2018/1, s. 363-395.
Çoruhlu, Y. (2002). Türk Mitolojisinin Ana Hatları. İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
Darabi, S. (2020). “Human Creation in Iranian and Indian Myths” Journal of Economic and Social Research, 19,1,73-79.
Daştan, N. (2014). “Cennetten Kovulma Motifinin Semavî Dinler ile Bazı Mitolojilerdeki (Sümer, Türk ve Yunan) Görünümü” Türklük Bilimi Araştırmaları, 36, s. 61-81.
Doğan, B. (2008). Hıristiyanlıkta Asli Günah Doktrini (Pavlus-Pelagius Örneği), Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.
Graves, R.,Patai, R. (2013). İbrani Mitleri Tekvin-Yaratılış Kitabı, (çev. Uğur Akpur), İstanbul: Say Yayınları.
İnan, A. (2000). Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Kahraman, F. (2011). İtikâdi Açıdan Hristiyanlık ve İslamiyet’te Günah Meselesi, İstanbul: Rağbet Yayınları.
Kramer, S. N. (2002). Tarih Sümer’de Başlar, (çev. Hamide Koyukan), İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
Mohammed, İ. A. (2012). Adam, Abu Al-Bashar, Hakikat, La’ustura, rada ala Kitab ‘Aby Adam’ li’mualifih Abd Al-Sabur Shahin, Kahire.
Moran, W. (1970). “The Creation of Man in Atrafiasīs I 192-248” BASOR, 200, s. 48-56.
Oruç, A. B. (2015). “Klasik ve Modern Dönem Tefsirlerinde Âdem ve Eşinin Cennetten Çıkarılması Konusu -Karşılaştırmalı Bir Yaklaşım” Marife Dini Araştırmalar Dergisi, 15/2, s. 237-256.
Patacı, B. (2016). “Tanrılaştırma ve Şeytanlaştırma Arasında Mitolojik Bir Figür Olarak Asklepios” Milel ve Nihal 13,2, s. 154-182.
Şentürk, M. (2011). “Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’ân-ı Kerim’e Göre İlk Günah ve Kadın” İslami Araştırmalar Dergisi, 22 (1), 32-43.
Tümer, G. (1991). “Asli Günah” TDV İsam Ansiklopedisi, 3, s. 496-497. Ünal, A. (2017). “Yahudi Geleneğinde Kadının Yaratılışı ve Lilit Efsanesi”
Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 17,2, s. 103-115.
Yaman, B. (2008). “Türk Minyatür Sanatında Cennet” Belleten, 263-73, s. 141-154.
Görsel Kaynakçası
Resim 1: Benjamin West – The Expulsion of Adam and Eve from Paradise (Âdem ile Havva’nın Cenneten Kovuluşu) – 1791
https://www.Nga.Gov/Collection/Art-Object-Page.70986.Html (Erişim Tarihi: 15.04.2021)
Resim 2: Yaratılış: Ağacın Bilgisi, Havva, Mozaik, 12. yüzyıl, Palatine Şapeli – Sicilya
https://www.Christianiconography.İnfo/Sicily/Creationevepalatinechapel. Html (Erişim Tarihi: 15.04.2021).
Resim 3: Paolo Uccello – Creation of Eve and Original Sin (Havva’nın Yaratılışı ve Asli Günah) – Fresk – 1436
http://Artpaintingartist.Org/Creation-Of-Eve-And-Original-Sin-By-Paolo-Uccello/ (Erişim Tarihi: 15.04.2021).
Resim 4: Michelangelo Buonarroti – Peccato originale e la Cacciata dal Paradiso terrestre (Asli Günah ve Cennetten Kovuluş) – Fresk – 1510 – Sistina Şapeli
https://www.Frammentiarte.İt/2016/8-Sistina/(Erişim Tarihi: 15.04.2021).
Resim 5: Âdem ile Havva Tasviri – Kitab El-Asarü’l-Bakiya -El-Bîrûnî, 1307: 104
h t tp s://i mag es.is.ed.ac.uk/l una/ ser vl e t/de t ai l/UoEsha~4~4~65346~164252:Chronology-of-Ancient-Nations
(Erişim Tarihi: 15.04.2021).
Resim 6: Solda: Hz. Âdem ve Havva’nın Cennetten Kovulması – Kalender Paşa – Falnâme – 17. yy. Bayrakkaya, 2020: 218; Sağda: Hz. Âdem ve Havva’nın Cennette Yaratılması. Falnâme, Topkapı Sarayı Müzesi, Yaman, 2008: 15
Resim 7: Hz. Âdem ile Havva, İbn Bahtişu, Menafi El-Hayvan – 13. yy.
https://blogostelle.blog/2016/06/03/introduction-a-lart-musulman-ancien/5-dapres-adam-et-eve-miniature-du-manafi-al-hayawan-marag- ha-1294-1299-apjc-art-persan-marsailly-blogostelle/
(Erişim Tarihi: 15.04.2021).
Resim 8: Hz. Adem İle Havva ve On Üç İkizi, Zübdetü’t-Tevarih – 1583
https://sjpaderborn.wordpress.com/2013/02/15/an-ismaili-interpretation-of-the-fall-of-adam-by-bernard-lewis-at-amaana-org/
(Erişim Tarihi: 15.04.2021).
İnternet Kaynakları
https://www.kutsalkitap.org/online-tevrat-oku/ (Erişim Tarihi: 15.04.2021).
https://kuran.diyanet.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 15.04.2021). https://www.sefaria.org/Ben_Sira (Erişim Tarihi: 15.04.2021).
Asli Günah