Yazar: Mark Goddard
Çevirmen: İpek Türel
Aşağılık duygusu evrenseldir. Nitekim, sona eren sayısız evliliklerin, bağımlılık sorunlarının ve hatta şiddet eylemlerinin kökeni bu duyguya dayandırılabilir.
Alfred Adler
Aşağılık duygusunu detaylı olarak incelemeden önce, bu kavramla en çok ilişkili olarak bilinen kişi Alfred Adler’i tanımak faydalı olacaktır. Adler, 1870 yılında Avusturya’nın Viyana kenti yakınlarında, evin yedi çocuğunun ikincisi olarak dünyaya geldi. 1890’lı yıllarda, Viyana Üniversitesi’nde tıp eğitimi alırken, sosyalist bir örgüte katıldı. Burada edindiği sosyalist düşünceler onun ilerideki teorilerinin oluşumunda etkili olacaktı. Adler’in düşüncesine göre, sosyalizm, eşitliğin oluşmasını sağlayacak ve bu sayede kin ve aşağılık duygularını azaltacaktı.
Adler, Sigmund Freud‘un ilk destekçilerinden biriydi. Gerçekten de eğer psikanalitik hareket Freud’un Viyana’daki apartman dairesinde her çarşamba toplanan beş arkadaş ile başladıysa, Adler en başından beri oradaydı. Ancak, Freud’dan ilk kopan kişi de Adler’di. Freud’a göre kişiliğin kilit noktası cinsellik ve haz arzusuyken; Adler’e göre de aşağılık ve güç arzusuydu.
Vurgulanması gereken bir nokta olarak, Adler çoğu insanın dengeli ve sağlıklı bir özsaygıya sahip olmadığını ve aşağılık duygularıyla ilgili gelişim gösterebilenlerin sadece bir azınlıktan oluştuğuna inanıyordu. Aşağılık duygusu olağandır. İnsanlar zayıf, hassas ve üzerinde çok az kontrole sahip oldukları acımasız, öngörülemez bir dünyanın içine doğan, kolay incilenebilir yaratıklardır; ve her zaman daha akıllı, zengin, güçlü ve çekici biri vardır.
Hayatın Temel Zorlukları
Hayat bireyin karşısına bir dizi zorluk çıkartır. Kolaylık olması açısından, Adlerciler bunları iş, cinsellik ve sosyal yaşam başlıkları altında gruplandırır. Bu kategoriler elbette ki oldukça kapsamlıdır ve çok çeşitli eylemleri içerir. Örneğin cinsellik, cinsel gelişiminizi, çekici bulduğunuz kimselere olan ilginizi, ilişki geliştirmek ve sürdürmenin sizin için ne kadar kolay olduğu ve benzeri konuları içermektedir. Adler, bu zorluklara yönelik üç temel tepki belirlemiştir: “evet”, “evet, ama” ve “hayır”. “Evet” diyenler çevrelerindeki dünyayı değiştirmeye çalışırlar. Hayata sarılıyorlar. “Evet, ama” diyenler nevrotiklerdir. Bu tip insanlar, özsaygılarına yönelik her türlü tehditten korkarlar ve çoğunlukla bununla ilgili bir şey yapmamak için bahaneler bulurlar. Aralarında en vahim durumda olanlar ise her şeyi tamamen reddedenlerdir. Çekingen kişilik bozukluğunu tam anlamıyla olgunlaşmış bir kişi bunun bir örneği olabilir.
Birincil Aşağılık Duygusu
Adler, birincil ve ikincil aşağılık duyguları arasında ilginç bir ayrım yapmıştır. Birincil aşağılık duyguları çocuklukta başlar. İnsan yabancı, anlaşılamaz bir dünyanın içine çıplak, aciz ve bağımlı olarak doğar. Çocuklukta, etrafı yiyecek, sıcaklık, barınma ve beslenme için bağlı olduğu, davranışları öngörülemeyen devler tarafından kuşatılmıştır. Adler, aile dinamikleri ve ebeveynlerin beklentilerinin önemini her zaman vurgulamıştır. Örneğin, büyük kardeşi ailenin favorisi olan ya da küçük kız kardeşi daha çekici ve daha zeki olan bir çocuk, aşağılık duygusu geliştirebilir. Ahlaki davranışları ve akademik üstünlük açısından oldukça yüksek standartları olan ebeveynlere sahip bir çocuk da aynı duyguları geliştirebilir.
İkincil Aşağılık Duygusu
İkincil aşağılık duygusu yetişkinlikte gelişir ve çoğunlukla belirli hedeflere erişmeye çalışırken başarısız olmaktan kaynaklanır. Yetişkinler her şeyden çok iki şeye sahip olmak ister: güvenlik ve başarı. Çevrelerindeki dünyayı kontrol etmek, düzenli ve sabit bir gelire sahip olmak, güven içinde yaşayacakları bir yer bulabilmek ve buna benzer şeyler isterler. Aynı zamanda da başarıyı arzularlar. Ancak başarı, aldatıcı bir kelimedir. İnsanların asıl istediği başarı görecelidir. Bir başka deyişle, birçok insan herkesin C ve D aldığı bir sınavdan B almayı, diğer herkesin A ile geçtiği bir sınavda A almayı tercih eder.
Kısır Döngü
Aşağılık duygusu yaşayan insanlar, çoğunlukla kısır bir döngünün içinde kapana kısılırlar. Kendilerini aşağı/değersiz hissederler ve bundan hoşlanmazlar. Çevrelerine, ailelerine ve arkadaşlarına bakıp; acı, kin ve öfke duyarlar. Kendilerini bu duygulardan kurtarmak için de görkemli ve çarpıcı hırslar edinirler (Adler’in deyimiyle “compensation” [Türkçesi: ödün]). Ama bu hedefleri, çoğu kez elde etmeleri imkansızdır. Kaçınılmaz olarak, başarısız olurlar ve bu başarısızlık, sadece, asıl var olan aşağılık duygusunu pekiştirir, böylece daha fazla acıyı tetikleyerek tüm döngüyü yeniden başlatır.
Çözümler
Aşağılık kompleksi, mağdurun daha gerçekçi hedefler ve hırslar edinmesine yardımcı olunarak en iyi şekilde iyileştirilebilir. İnsanlar ayrıca bu duyguların nasıl oluştuğunu ve her insanın kusurları ile sınırları olduğunu bilmelidir.
John isimli bir çocuk hayal edin. John, fiziksel güce ve maço sertliğine önem veren bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen hassas ve feminen bir çocuk olsun. Babası orduda bulunmuş ve orada arkadaşlığın tadına varmış, boks yapmaya başlamış, spor yapmış ve hatta aktif olarak hizmet vermiştir. Arkadaşları arasında popüler ve eşi tarafından tapılırcasına sevilen bir adamdır. Ancak, John onun için bir hayal kırıklığıdır. Babası onu futbol antrenmanına götürür ama John topla vurulmaktan korkar. John kavgadan uzak durur ve oldukça utangaçtır. Kimi zaman, babasının gözü kararır ve ona bağırarak, neden bir kız arkadaşı olmadığı ve partilere gitmediğini öğrenmek ister. John, yaş aldıkça, utanç ve aşağılık duygusu gittikçe derinleşir. Amcasının oğlu sporda oldukça başarılı, mahalledeki zorbalara karşı duran ve kadınlar ile ilişkileri de oldukça iyi olan bir çocuktur. John babasından, amcasından, kuzeninden ve sokaktaki diğer tüm oğlan çocuklarından kendini aşağı görür.
Bu başarısızlık hissi ile başa çıkmak için, John gerçekçi olmayan hırslar geliştirir. 17 yaşında, üniversite için evden uzağa gitmeye karar verir. Ancak daha yerel bir yere başvurmak yerine gidip Londra’daki en iyi üniversitelerden birine başvurur. Daha önce hiç büyük şehirde yaşamamıştır ve oraya vardığında, çevre ona korkutucu gelir. Ortama uyum sağlamayı başaramaz ve bir başarısızlık örneği olarak eve geri döner. Daha sonra insanların yüksek maaşı ve priminden etkilenmesi umuduyla borsada bir kariyer yapmayı dener ancak acımasız iş ortamı onun gözünü korkutur ve bir seri kolay hizmet işinde çalışmak üzere işinden istifa eder. Kinci ve alaycı sözler içinde öfkelenmesiyle utancı ve acısı büyür. İnsanlara bu işlerin sadece geçici olduğunu ve bir gazeteci olarak eğitim görmeyi hedeflediğini ve dünyanın en tehlikeli yerlerine gidecek bir savaş muhabiri olmayı planladığını söyler. Neticede asla bunları gerçekleştirmez. En sonunda, acısı ve mutsuzluğu onu terapi almaya iter.
Terapisti onun hikayesini dinler ve oldukça hızlı bir şekilde aşağılık kompleksi teşhisi koyar. John’un bütün hırslarının, telafi etmek adına boş çabalar olduğunu anlamasına yardım eder. John kendisinin babasından veya kuzeninden daha aşağı bir konumda değil, sadece onlardan farklı, daha hassas, içe dönük ve entelektüel olduğunun farkına varmaya başlar. Kendini kanıtlamaya çalışmak yerine, kendini olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmesi gerektiğinin farkına varır ve kendi mizacına, kişiliğine uygun bir hayat sürmesi gerektiğinin farkına varır. Başkalarını yenmek ve ya etkilemek için uğraşmaya bir son vermesi; bunun yerine kendi biricik kişiliğini toprağı işler gibi işlemeye odaklanması ve kendi ahlak kurallarına göre yaşamayı öğrenmesi gerekir. Kendi içindeki gereken insan olması, ona gurur vermek için yeterli olmalı.
Aşağılık duygusu hem evrensel hem de doğaldır. Bir anlamda, aşağılık kompleksinin kökeni, insanın evrimine dayanır. İnsanlar, diğer tüm primatlar gibi, grup içindeki konumları hakkında oldukça hassas olan sosyal bir canlı türüdür. Bunu anlamak, iyileşmeye yönelik atılan ilk adımdır.
Redaksiyon: Arman Tekin
Editör: Serkan Alpkaya
Yazının Orijinali İçin: http://www.psychology24.org/the-inferiority-complex/