14. Sayı Yazıları

Yakın Doğu’yu Demir Çağı’nda Yeniden Şekillendiren Halk: Aramiler

Aramiler

E-dergimizin 14. Sayısı’nda yer alan tüm yazılarımıza ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: İrem Elçi Bozkurt [1] 

Yakın Doğu’yu Demir Çağı’nda Yeniden Şekillendiren Halk: Aramiler

Giriş

Aramiler, MÖ 11. yüzyıldan itibaren başta Kuzey Suriye, Güneydoğu Anadolu ve Mezopotamya olmak üzere, Eski Yakın Doğu’da çok sayıda küçük krallık kurmuş bir halktır. Adı geçen bölgenin yerel halkı olmayan Sami kökenli bu topluluk, burada yaşayan diğer Sami kökenli Assurlular ve Babilliler ya da İranlı Persler gibi büyük bir devlet kuramamıştır. Ancak Aramiler, dilleri ve kültürleri ile burada yaşayanları etkilemiş ve bölgede kozmopolit bir yapının oluşmasında çok büyük katkıda bulunmuşlardır.

1. Aramilerin Kökeni

Aramilerin anavatanlarının tam olarak neresi olduğu kesinlik kazanmamış olmasına rağmen Aram sözcüğüne ilk kez MÖ 3. binyılın sonu ila 2. binyılın başına tarihlenen yazılı belgelerde kendilerinden söz edilmeye başlanmıştır (Köroğlu, 2006: 144). Bir halk olarak isimlerine ise ilk kez Orta Assur krallarından I. Tiglat-pileser dönemine ait yazıtlarda rastlanır:

“Efendim, Tanrım Aššur’un desteğiyle, savaş arabalarımı ve savaşçılarımı alıp çöle doğru yola çıktım. Efendim Tanrı Aššur’un düşmanları afilamû-Aramilerine karşı yürüdüm. Tek bir günde Suhu ülkesinin kenarından Hatti Ülkesi’nin Karkamıš şehrine kadar talan ettim. Onları katlettim ve sayısız ganimetleri, malları geri götürdüm. Efendim Tanrı Aššur’un silahlarından kaçan birliklerinin geri kalanı Fırat’ı geçti. Peşlerinden (şişirilmiş) keçi tulumundan (yapılmış) sallarla Fırat’ı geçtim. Bešri Dağı’nın eteğindeki altı şehri fethettim, onları yaktım, yıktım, mahvettim ve o ganimetlerini, mallarını şehrim Aššur’a götürdüm” (Grayson, 1991: 23) (Resim 1).

Resim 1: Orta Assur Kralı I. Tiglat-pileser’in Prizması – Kaynak

Aramilerin bahsedildiği Aššur yazıtlarının tamamına bakıldığında, Orta Assur’dan itibaren Assurluların I. Tiglat-pileser’in yanında Aššur-bēl-kala da dâhil olmak üzere uzunca bir süre Aramilerle hep bir mücadele içinde olduğu ve üstlerine defalarca sefer düzenlendiği görülmektedir. Metinde geçen afilamû (Sader, 2014: 15) kelimesinin anlamı tam olarak bilinmemekle birlikte, göçebe/yarı-göçebe yaşayan Aramileri tanımlamak için kullanıldığı anlaşılmaktadır (Bloch, 2018: 303). Bu ifadenin bağlam dâhilinde bu şekilde kullanılması Aramilerin yerleşik değil, Mezopotamya topraklarında yaşayan yarı göçebe halklar arasında olduğunu düşündürmektedir (Lipiński, 2000: 37-38). Gruplar hâlinde çöllerde yaşayan Aramiler, sadece kendi bölgelerinde seyahat edenleri soymakla yetinmemekte, aynı zamanda şehirlere de saldırmaktaydılar. Bu saldırılardan Assur şehirleri de nasibini almıştır. I. Tiglat-pileser ve ardılı Aššur-bēl-kala’nın Aramiler üzerine sefer düzenlemek zorunda kalmalarının birincil sebebi budur (Bryce, 2012: 163).

Akkadcası Aramāya olan Aramiler, aynı etnik kökene sahip olsalar da siyasi anlamda tek bir çatı altında toplanamayan dağınık aşiret ya da kabileler hâlinde Kuzey Suriye çöllerinde yaşamaktaydılar (Bloch, 2018: 300; Köroğlu, 2013: 144). Bu aşiretlerin isimlerini, III. Tiglat-pileser’in Aramilere karşı yaptığı seferlerin anlatıldığı yazıtlardan da elde etmekteyiz (Tadmor ve Yamada, 2011: 118).

Aşağıda değinilecek göçlerin sonucunda Arami aşiretleri, yoğunluk olarak Kuzey Suriye ve Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere Mezopotamya’nın tamamına ve Doğu Akdeniz kıyılarına yerleşmişlerdir. Özellikle yerleştikleri Habur ile Fırat Nehirleri arasındaki bölge MÖ 11. yüzyıl Assur yazıtlarında “Aram Ülkesi” olarak geçmektedir (Sader, 2014: 15). İlginç olan ise bölgede kurulan Arami devletlerinin hükümdarlarının –Aram-Dımaşk dışında– hükmettikleri ülkeler için Aram Ülkesi ifadesini kullanmamış olmalarıdır. Sadece bazı yazıtlarda bir coğrafi yeri tanımlamak için kullanıldığı görülmektedir (Sader, 2014: 15-16). Demir Çağı’nda Kuzey Suriye ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yerel devletler kurmuşlardır (Köroğlu, 2013: 144). Bu yüzden Arami tarihi o bölgede yaşamakta olan Geç Hitit Krallıkları tarihi ile örtüşmektedir. Geç Hitit Krallıkları arasında sayılan ancak yoğun bir Arami kültür ve siyasi etkisi altında olan Samʾal, bu özellikleri nedeniyle iyi bir örnek teşkil etmektedir.

Başlangıçta kabileler hâlinde yaşarken ve hısımlığa dayalı bir siyasi yapıları varken Tunç Çağı’nın çöküşünün yaralarını saran bölgede, toplumlar yeniden inşa faaliyetlerine giriştiler. Bölgede önemli rol oynayan siyasi aktörler yeniden dönüşüm sürecindeki bölgenin karmaşıklaşan toplumsal ihtiyaçlarını karşılayabilmek istemiştir. Buna bağlı olarak yerleşimlerin kurucuları ile aynı soydan gelen kişilerin liderliği altında zaman içinde bölgesel krallıklar hâline dönüşmüşlerdir. Bīt-Agūsi, Bīt-Adini, Bīt-Bahiyani gibi Arami krallıklarına ait isimlerin başında yer alan bīt (bītu-beth) kelimesi, “ev” ya da “aile” anlamına gelmektedir. Ayrıca bağlı olduğu kabilenin kökenini de ifade etmektedir (Kuhrt, 2013: 16). Anlaşılacağı üzere Bīt-Agūsi, Agūsi’nin evi/ailesini kastedilmektedir.

Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki bölgede kuzeyden güneye doğru Bīt-Zamani, Bīt-Bafiiyani, Bīt-Halupe ve Bīt-Adini yer almaktaydı (Köroğlu, 2013: 147). Bu kentler içerisinde Bīt-Bafiiyani’nin başkenti Guzana (bugünkü ismiyle Tell Halaf), Assur merkezine en yakın, Bīt-Zamāni’nin başkenti Amedi (Diyarbakır) ise en kuzeydeki Arami Krallıklarıydı (Kuhrt, 2013: 148).

Anadolu’nun ilk büyük merkezî imparatorluğu olan Hititler, MÖ 2. binyıl boyunca Kızılırmak kavsinin  kalbinde yer alan ve günümüz Çorum il sınırları içinde bulunan başkentleri Hattuša’da hüküm sürmüştü. Yaklaşık 500 yıl boyunca Batı Anadolu’dan Kuzey Suriye’ye kadar egemen olmuşlardı. Tunç Çağı’nın çöküşü ile birlikte Hitit İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Demir Çağı’nda Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Mezopotamya’da, MÖ 12. yüzyıldan itibaren araştırmacılar tarafından Geç Hitit Krallıkları ya da Suriye Hitit Devletleri olarak adlandırılan ve kendilerini eski Hitit İmparatorluğu’nun devamı olarak gören yerel küçük devletçikler ortaya çıkmaya başladı. Tek bir merkezden yönetilmeyen bu devletler, Luvi dilini kullanmaları ve krallarının isimlerinin Hitit krallarına benzemesi (Konyar, 2008: 61), kendilerini Tunç Çağı’nın büyük gücü olan Hitit İmparatorluğu’nun mirasçıları gibi düşündükleri iddiasını kanıtlar niteliktedir. Özellikle Karkamıš ve Melid krallıklarında bulunan mühürlerde geçen “Büyük Kral” ibaresi bu görüşü desteklemektedir. Ancak daha öncede bahsettiğimiz Geç Hitit Krallıkları arasında sayılan Samʾal ve Bīt-Agūsi görünürde Hitit öğeleri ve Luvice isimler kullanıyor olsalar da baskın bir Arami kültürü varlığını gösteriyordu.

Aramilerle ilgili bilgilerimizin çoğunluğu Assur kaynaklarından gelmektedir. Ne yazık ki kendilerinin doğrudan doğruya bıraktığı yazılı metinlerin sayısı çok azdır. Bu nedenle kendilerine nasıl hitap ettiklerini bilmemekteyiz (Bryce, 2012: 164).

Harita 1: Yak. MÖ 900 Luvi/Arami Krallıkları (Kaynak: Hélène Sader, Kaynak)

2. Arami Göçleri

Aramiler her ne kadar MÖ 9. yüzyılda Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye’de etkin bir şekilde yaşamaya başlamışlarsa da büyük olasılıkla Demir Çağı’ndan çok önce bu bölgelere küçük gruplar hâlinde gelip kırsal kesimlere yerleşmişlerdi. Deniz Kavimlerinin yıkıcı etkilerinden doğan siyasi boşluktan faydalanıp geniş alanlara yayılmaya başladılar (Mieroop, 2018:180). Hâlihazırda aşiretler ya da kabileler olarak yaşayan Arami toplulukları, sonunda Aramice isimler de alan kent devletlerini kurdurlar. Suriye içlerine, Kuzey Mezopotamya ve Güneydoğu Anadolu’ya yerleşen Aramilerin yerleşim alanı Diyarbakır’a kadar (Bīt-Zamāni) uzanmıştır. Kurdukları şehirlere Bīt-Zamāni, bugün Türkiye-Suriye sınırında, Suriye tarafında kalan Guzana başkentli Bīt-Bahiyani, Til Barsip merkezli Bīt-Adini, Şam yakınlarındaki Aram-Dımaşk ve bugün Gaziantep il sınırları içinde yer alan Zincirli’deki Samʾal örnek gösterilebilir. Özellikle Doğu Anadolu’da varlığını gösteren Urartu Krallığı ile Mezopotamya’nın büyük gücü olan Yeni Assur İmparatorluğu arasındaki tampon bölge görevi gören Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye’de Geç Hitit Krallıkları ile aynı toprakları paylaştılar ve bölgenin siyasi tarihinde etkin bir role sahip oldular (Harita 1).

Resim 2: YTell Fekeriye Çift Dilli Yazıtı/Hadad-yith’i Heykeli – Kaynak

Assur ve az da olsa Babil kaynaklarına baktığımızda, MÖ 11. yüzyılda Assurluların Aramileri sürgün ettikleri ve onlara karşı seferler düzenledikleri anlaşılmaktadır. Bu seferler neticesinde Aramilerin, Assurluları başarısızlığa uğrattığı ve Yakın Doğu coğrafyasını derinden etkiledikleri görülür. Ancak Tell Fekeriye’de ortaya çıkarılan, Assurca ve Aramice çift dilli yazılmış en eski yazıt olma özelliği taşıyan (Kuhrt, 2013: 19) bir yönetici heykeli, Assur’un bu negatif anlatımını ileriki zamanlarda değiştirdiğini göstermektedir. MÖ 9. yüzyıl ortalarına tarihlenen heykelin üzerindeki metinlerde o dönemde Assur eyaleti olan Guzana valisi Hadad-yith’i’den bahsedilirken Assurca olan kısmında “vali”, Aramice kısmında ise “kral” unvanı kullanıldığı görülür (Resim 2). Buradaki ilgi çekici nokta, Hadad-yith’i Assur Kralı tarafından atanan ve Assurca bir isim alan Aramidir. Bu da MÖ 9. yüzyıl ortalarında Assurlular ve Aramiler arasında ortak bir yaşam alanı oluşturduğunu ve aynı zamanda Assur hükümetinin de Arami seçkinlerini yüksek kademelere getirdiğini göstermektedir (Mieroop, 2018:2015).

3. Aramilerin Yakın Doğu’daki Kültürel Etkileri

Mısırlıların Medinet Habu Tapınağı’nda bahsettikleri Deniz Kavimlerinin gelişi ile ilişkilendirilen Doğu Akdeniz dünyasındaki karışıklık ve yıkım, Mezopotamya’yı doğrudan etkilememiştir. Ancak siyasi anlamda ortadan kalkan bu coğrafyalarla ilişkilerinin kopmasına rağmen demografik anlamda bütün Mezopotamya ve Suriye’yi derinden etkileyen Arami Göçleri, Deniz Kavimlerinin Doğu Akdeniz’de yarattığı ölçekte yıkıma neden olmasa da bölgede köklü değişikliklerin meydana gelmesine yol açmıştır (Grayson, 2008: 247-248). Dolayısıyla MÖ 2. binyılda burada görülen çok kültürlülük, aktörleri değişmekle birlikte MÖ 1. binyılda da devam etmiştir. Çok farklı halkların bünyesinde bir arada yaşamasına elveren coğrafya, bunların farklı kültürlerden beslenen kendine özgü, yeni bir kültürel yapı ortaya çıkartmasını sağlamıştır. Bölgede o sırada yaşayan Luvice konuşan topluluklarla buraya göçlerle gelmiş Aramilerin yanında, Assurluların fethettikleri topraklarda uyguladıkları sürgün politikaları ile bölgeye yerleştirilen halklar da iç içe geçmiş bu kültürel yapının oluşup gelişmesine katkıda bulunmuştur (Dodd, 2001: 60).

Anadolu ve Mezopotamya coğrafyaları arasındaki geçiş yolları düşünüldüğünde, bu hat üzerinde yer alan Arami Devletleri, Geç Hitit Krallıkları, Urartu Krallığı ve Yeni Assur İmparatorluğu için çeşitli kültürel unsurların birlikte görüldüğü bir bölge olmuştur. Her ne kadar devletler arasında siyasi çekişmeler olsa da haklarında net ve ayrıntılı bilgi sahibi olmadığımız halkların birbirinden ayrı değerlendirilememesi bu kozmopolitik yapının doğal bir sonucudur.


Resim 3: Tell Halaf’taki Bīt-Ḫilāni Saray Kapısı Rekonstrüksyonu, Halep Ulusal Arkeoloji Müzesi Kapısı (Kaynak: Mithraeum Londinium -London Museum –
Kaynak)

Adının kökeni Luvice olan Arami bir Samʾal (Zincirli Höyük) kralının Fenikece yazıt yazdırması, Maraş mezar stellerindeki tasvir edilen Gurgumlu kişilerin Assur ve Arami tarzında kıyafetler giymeleri ama Gurgum’u yöneten kralların Hitit kral isimlerini almaya devam ettirmeleri ya da Arslantaş’ta bulanan kapı aslanının üstündeki Luvice-Aramice-Assurca yazılmış üç dilli yazıt dönemin çok kültürlülüğüne örnek olarak gösterilebilir Harmanşah, 2013: 98). Ancak tüm bu iç içe geçmiş toplumların sanat eserlerine bakıldığında Arami üslubu ayırt edilebilir bir noktadadır.

MÖ 9. yüzyılda, Kuzey Mezopotamya bölgesinde mimari bağlamda ortaya çıkan “Bīt-Ḫilāni” olarak adlandırılan saraylar; Geç Hitit Krallıları ve Arami Devletleri tarafından sıklıkla kullanılan yapı tipiydi (Resim 3). Ortaya çıkış süreci ve kökeni tartışmalı olsa da Arami mimarisi olarak düşünülmektedir. Ancak MÖ 15. yüzyılda Alalah’ta en eski Bīt-Ḫilāni olduğu düşünülen bir yapı tespit edilmiştir (Frankfort, 1952: 129-130).

Bunun dışında Arami göçlerinin en önemli sonuçlarından biri de muhtemelen onların konuştuğu dilin Yakın Doğu’nun en etkin dillerinden biri – hatta Yeni Assur İmparatorluğu zamanından itibaren Akkadcanın yanında dönemin lingua francasına dönüşmesi olmalıdır. Akkadca, MÖ 2000’lerde Akkadlı Sargon’un kurduğu Akkad İmparatorluğu döneminden beri konuşulan ve Tunç Çağı’nda diplomasinin dili hâline gelmiş bir dildi. Örneğin dönemin  en büyük ve güçlü imparatorluklarından biri olmasına rağmen Eski Mısır’ın Yeni Krallık devrinde kaleme alınmış ve Amarna Mektupları diye bilinen yazışmalar bu dilde yazılmıştı. Hititlerle Mısır arasında imzalanan ve tarihe Kadeş Barış Antlaşması olarak da geçen metnin Hitit arşivlerindeki kopyası da Akkadcaydı. Ancak MÖ 1. binyılın ortasına gelindiğinde, Aramilerin gelişiyle birlikte Akkadca yerini yavaş yavaş Aramiceye bırakmaya başlamıştır.

Aramice, Sami dillerinin kuzeybatı kolundan, İbranice ve Fenikece ile akrabadır. MS 7. yüzyıla kadar Yakın Doğu’da en çok kullanılan dillerden biriydi. Akhamenid Pers İmparatorluğu’nun resmî dili olup Hz. İsa’nın konuştuğu dildi. Bugün bile Süryani Kilisesi’nin kullandığı dil Aramicedir (Kuhrt, 2013: 15).

Resim 4: Aramice yazılmış Elephantine Tapınak Papirüsü, Ön ve Arka Yüz, MÖ 407 – Kaynak

MÖ 9. yüzyılda Fenikelilerin alfabesi Arami diline uyarlanmıştı. Aramilerin geniş bir alana yayılması ve belli ki yoğun nüfuslarıyla dilleri ve yazı sistemi birçok devlet tarafından kullanılmaya ve çiviyazısının yerini almaya başladı (Kuhrt, 2013: 15). Aramice, Yeni Assur’u takip eden bölgede kurulmuş doğulu diğer krallık/imparatorluklarca da kullanılmaya devam etti. Assur’un MÖ 6. yüzyılın sonunda yıkılmasıyla Mezopotamya’da onun yerini alan Babil İmparatorluğu ve onu yüzyıl geçmeden yıkan Akhamenid Pers İmparatorluğu’nun da artık çoktan saygın bir dil hâline gelmeyi başarmış Aramiceyi devlet işlerinde kullandığını görmekteyiz. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri, Mısır’ın geleneksel güney sınırını belirleyen Elephantine kentinde bulunduğu için bu adla anılan papirüs arşivinden çıkan yazışmaların bir kısmıdır. Bunlardan özellikle iki tanesi çok dikkat çekicidir çünkü biri kentte yaşayan Mısırlılar ile Yahudiler arasındaki bir çatışmayı anlatır. Dolayısıyla burada bir Yahudi topluluğunun varlığından ve Yahu/Yahova/YHWH’e adanmış bir tapınaktan söz eder. Diğeri ise bu tapınağa ve topluluğa yapılan saldırıyı şikâyet eden rahiplerin kaleminden çıkan bir mektuptur. Bu mektup hem desteğini sunması hem de ağırlığını koyması için Yehud valisine gönderilmiştir. Bu durum, zamanında kentteki Yahudilerin varlığını ve inşa ettikleri tapınaklarının dışında, aynı zamanda bunların da Aramice de konuşabildiklerini ortaya koyar (Kuhrt, 2010: 855) (Resim 4).

MÖ 1. binyılda Aramice Assur İmparatorluğu’nda yayılmasıyla ve MÖ 5. yüzyılda Pers İmparatorluğu’nun resmi dili olarak benimsenmesiyle, Arami alfabesi Yakın Doğu’nun en baskın yazısı hâline gelmiştir (Mieroop, 2018: 179). Bu anlamda Akkadcanın elinden lingua francalığı, çiviyazısından ise baskın yazı sistemi olma özelliğini almıştır.

Aramiler, yağmacılıkla geçimini sağlayan yarı göçebe/göçebe bir aşiretler topluluğudur. Buna rağmen ortaya çıktıkları ve etkili oldukları dönemin en büyük gücü Assur İmparatorluğu’nu o kadar derinden etkilemişlerdir ki hem Assurlular hem de bir sonraki süper güç Persler dillerini resmî dil kabul etmek zorunda kalmıştır. Öyle ki günümüzde Süryani Kilisesi bile bu dili kullanmaya devam etmektedir. Herhangi bir siyasi bütünlüğe sahip olmayan Aramiler, Tunç Çağı Çöküşü’ne sebebiyet veren ve sonrasında Demir Çağı’nı şekillendiren büyük göç dalgalarından ziyade gelişen kaotik siyasi ortamı fırsat bilerek bölgeye gelmesi ve zaman içinde güç kazanmıştır. Bu yönüyle kendilerinden çok daha üstün olan yerleşik yapıdaki uygarlıklar üzerindeki belirgin etkisi oldukça dikkat çekicidir. Öyle ki bu etkiler 3000 yıl öteden günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır. Varlığını devam ettirmek bir başarı ölçütü olarak alındığı takdirde Aramilerin kendileriyle aynı zamanlarda ortaya çıkmış pek çok halk ve devletten çok daha başarılı olduğunu söylememiz pekâlâ mümkündür.

 

Dipnotlar

[1] İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Eskiçağ Tarihi Bölümü, Doktora Öğrencisi, elci.irem@gmail.com

 

Kaynakça

Bloch, Y. (2018). “Anadolu’da Aramiler ve Yeni Assur-Arami İlişkileri”, Assurlular Dicle’den Toroslar’a Tanrı Assur’un Krallığı, (Ed.) Köroğlu, Kemalettin, Adalı, Selim Ferruh, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, s. 300-321.

Bryce, T. (2012). The World of the Neo-Hittite Kingdoms – A Political and Military History, Oxford: Oxford University Press.

Dodd, L. S. (2001). “Legitimacy Identity and History in Iron Age Gurgum”, Anatolian Iron Age, Vol. 5, pp. 47-64.

Frankfort, H. (Autumn, 1952). “The Origin of the Bît Hilani”, Iraq, Vol. 14, No. 2, Londra: British Institute for the Study of Iraq, pp. 120-131.

Grayson, A. K. (2008). “Assyria: Ashur-dan II to Ashur-nirari V (934-745 B.C.)”, CAH Vol. 3.1, Cambridge: Cambridge University Press, pp. 238-281.

Grayson, A. K. (1991). The Royal Inscriptions of Mesopotamia Assyrian Periods Vol. 2 – Assyrian Rulers of the Early First Millenium BC I (1114-859 BC), Toronto: University of Toronto Press.

Harmanşah, Ö. (2013). Eski Yakın Doğu’da Kent, Bellek, Anıt, Çev. by Fügen Yavuz, İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları.

Konyar, E. (2008). “MÖ I. Bin Yılda Kahramanmaraş Gurgum Krallığı” Toplumsal Tarih, Sayı: 180, pp. 60-66.

Köroğlu, K. (2013). Eski Mezopotamya Tarihi, Başlangıcından Perslere Kadar, İstanbul: İletişim Yayınları.

Kuhrt, A. (2013). Eskiçağ’da Yakın Doğu, 2. Cilt, Trans. by Dilek Şendil, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.

Kuhrt, A. (2010). The Persian Empire – A Corpus of Sources from the Achaemenid Period, London: Routledge.

Lipiński, E. (2000). The Aramaeans: Their Ancient History, Culture, Religion, Leuven: Peeters Publishers.

Van de Mieroop, M. (2018). Eski Yakın Doğu Tarihi, Çev. by Gül, Sinem, İstanbul: Homer Kitabevi.

Sader, H. (2014). “History”, The Aramaeans in Ancient Syria, Ed. Niehr, Herbert, Leiden: Brill, pp. 11-36.

Tadmor, H., Yamada, S. (2011). The Royal Inscriptions of the Neo-Assyrian Period Vol. 1 – The Royal Inscriptions of Tiglath-pileser III (744-727 BC) and Shalmaneser V (726-722 BC), Kings of Assyria, Winona Lake: Eisenbrauns.

 

Görsel Kaynakçası

Harita 1. Yak. MÖ 900 Luvi/Arami Krallıkları (Kaynak: Hélène Sader, http:// aramean-dem.org/English/History/The-Aramaeans-in-Ancient-Syria/Helene-Sader/Helene-Sader.htm, 20.04.2021)

Resim 1. Orta Assur Kralı I. Tiglat-pileser’in Prizması (Kaynak: British Museum, https://media.britishmuseum.org/media/Repository/Documents/2014_11/1_14/b08e526b_8541_4b2a_baff_a3d600f6dede/ mid_01066339_001.jpg, (10.04.2021)

Resim 2. Tell Fekeriye Çift Dilli Yazıtı/Hadad-yith’i Heykeli (Kaynak: W. Pitard, 2018, https://vici.org/image.php?id=14085, 10.04.2021)

Resim 3. Tell Halaf’taki Bīt-Ḫilāni Saray Kapısı Rekonstrüksyonu, Halep Ulusal Arkeoloji Müzesi Kapısı (Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/Bit-hilani#/media/File:Entrance_of_the_National_Museum_Aleppo_Syria.jpg, 10.04.2021)

Resim 4. Aramice yazılmış Elephantine Tapınak Papirüsü (Ön&Arka Yüz), MÖ 407 (Kaynak: http://cojs.org/the_elephantine_temple-407_bce/, 10.04.2021)

Related posts

Leave a Comment