• Home
  • 8. Sayı Yazıları
  • 1920’li Yıllarda Türk Toplumunda Görülen İntihar Vakalarının Dönemin Belirli Dergilerine Yansımaları
8. Sayı Yazıları

1920’li Yıllarda Türk Toplumunda Görülen İntihar Vakalarının Dönemin Belirli Dergilerine Yansımaları

Bu yazı Gorgon Dergisi’nin 8. Sayısında yayımlanmıştır.
Yazıyı görselleri ile birlikte okumak için 8. Sayımızı okuyabilirsiniz.

Yazar: Bünyamin Tan

1900’lü yılların başı Türk toplumu için büyük felaketlerin yaşandığı bir dönemdir. Balkan Savaşları, Anadolu’nun işgali, siyasi belirsizlik, ekonomik yoksunluk, bu yokluklar içinde başlayan Kurtuluş Savaşı Türk milletini açmaza sürükleyen önemli olaylardır. Bu dönemde yaşanan savaşlar, ölümler, kıtlık ve geleceğin belirsizliğini koruması insanlarda büyük bir buhrana sebep olmuştur. Ayrıca bireylerin duygu durumları ve kişisel hayatlarındaki açmazlarla birleşen bu büyük sorunlar insanları umutsuzluğa sevk etmiştir. Bir kişinin kendi canına kıyma cesaretini göstermesi, aynı durumda olan diğer insanları da etkilemiş; özellikle dergilerdeki intihar vakalarına değinen yazıları okuyanlar içinde oldukları açmazdan hayatlarından vazgeçerek kurtulmaya çalışmışlardır. Bu durumun intiharların artışında etken olduğu düşünülmüş, dönemin yazarları ve doktorları da bu olaylara kayıtsız kalmamışlardır. Her biri yazmış oldukları makalelerde bu olayların sebeplerini irdelemeye ve bunlara çözümler üretmeye gayret göstermişlerdir. Bunlardan bazıları bilimsel, bazıları dinsel referansları temel almış olup bir kısmı da tamamıyla kişilerin şahsi yorumlarına dayanan, dini ya da bilimsel yönü olmayan makalelerdir.

Dönemin yazarlarından Necmeddin Sadık’ın[1], Hayat Mecmuası’nın[2] 3 Mart 1927 tarihli 14. sayısında yayımlanan “İntiharlar Niçin Çoğalıyor?” başlıklı makalesinde bu konuyu şu satırlarla ele almıştır:

“Geçen hafta, iyi aileye mensup iyi terbiye görmüş bir genç kızın intiharı İstanbul’da teessürle (üzüntüyle) karşılanan bir hadise oldu. İntiharın amili (sebebi) meçhul kaldığı için, hiç sebepsiz, ansızın kaybolan aziz ve kıymetli mevcudiyetler (varlıklar) karşısında duyulan elem (keder) ve ıstırabı, onun yakınları daha kuvvetle hissettiler. Esasen bu faciada bir sebep aramaya ne lüzum var? İntihar edenlerin, umumiyetle canlarından usanmalarına sebep olarak gösterdikleri şeyler hakikat-ı halde (gerçek durumda) birer vesileden ibarettir. Bazısı aşkın, bazısı sefaletin yahut ümitsizliğin, kara talihin kurbanıdır. İntihar eden bin kişinin bini de başka başka sebeplerle hayata hatime çekmiştir (son vermiştir). Epeyce dikkat edilirse, bu vesilelerden ekserisi (çoğu) bir insanın “muhafaza-i nefis” (canını koruma) insiyakına (sevk olmaya) galebe çalacak (üstün gelecek) derecede kuvvetli değildir.”

Makalenin ilerleyen bölümlerinde yazar, doktorların bu konudaki ruhsal bozukluklar ile ilgili gerekçelerini dile getirmiş; lakin bunun doğru olmadığını ve intihar edenlerin son ana kadar akli dengelerini koruduklarını öne sürmüştür. Bundan hareketle ruhsal bozukluk ve maddi hususlar kaynaklı olması durumunda intihar oranlarının her sene artması gerektiği belirtilmiştir. İntihar sayısında artış görülmesinin gerekçesi olarak şu satırları kaleme almıştır:

“Bazen bir milletin tarihinde, birden bire intihar adetlerinin yükseldiği görülür. Bu devreler tetkik edildiği zaman mutlaka, o cemiyet içinde büyük siyasi, içtimai bir buhrana tesadüf edilir. Darulfünun (üniversite) içtimaiyat (sosyoloji) enstitüsünde bu sene yapılan ihsa-i tetkikat (araştırma istatistikleri), İstanbul’da son senelerde intihar adedinin, hiçbir yerde tesadüf edilmemiş bir nispette arttığını gösteriyor. Aynı seneler, geçirdiğimiz derin içtimai (sosyolojik) ve siyasi takallüplere (dönüşümlere, geçişlere) tesadüf eder.”

Makalenin ilerleyen kısımlarında böylesine belirsiz bir kaos ortamında bireylerin gelecekleri konusunda ümitsizliğe kapılmasının yanı sıra yaşamaya dair istekleri olmamasının da onları intihara sürüklediğinden söz edilmiştir. Bu sebeple intiharların önüne geçmek için alınan bireysel tedbirlerin işe yaramayacağına dikkat çekmiş; dolayısıyla alınacak tedbirlerin toplumu kapsayıcı olması ve olaylara sosyolojik açıdan bakılması gerektiğini belirtmiştir.

Tahirül-Mevlevi[3], Mahfil Dergisi’nin[4] 1926 tarihli 64. sayısındaki “İntihar” başlıklı makalesine şu satırlarla başlıyor:

“Birkaç vakittir evrak-ı havadisin (gazete haberlerinin) zabıta vukuatı kısmında intihar vakaları da görülüyor. Erkek ve kadın, gençler arasındaki müntehirlerin (intihar edenlerin) bayağı istiksar edilecek (çok görülmesi) derecede olması, erbab-ı kalemin (yazarların) nazar-ı dikkatini celp eyliyor(dikkatli bakışlarını çekiyor). Bundan dolayı bazı gazetelerde intiharın mezmumiyetine (ayıplanmasına) dair yazılar yazılıyor, esbabının (sebeplerinin) teşrihine (araştırılıp açıklanmasına) girişiliyor, vaki (var olan) ve şafi (şefkatli) çareler tavsiye ediliyor.”

Bu satırlardan yola çıkarak konunun birçok yazar tarafından önemsendiğini ve herkesin olaya kendi çerçevesinden bakarak birtakım çözüm önerileri getirdiğini anlıyoruz. Tahirül-Mevlevi konuya dair ilginç bir yaklaşım sergilemiş, gençler arasında intihar vakalarının artmasına sebep olarak romanları ve sinemaları göstermiştir:

“Hayatın henüz tecrübekârı (hayat tecrübesi) olmayan gençleri intihara sürükleyen sebeplerin birincileri değilse bile başlıcaları olmak üzere ben, romanlarla sinemaları buluyorum. İnsan, çocukluk ve gençlik dönemlerinde zihninde büyüttüğü şeylerin – hakiki değeri olup olmadığını düşünmeye lüzum görmeksizin – mukallidi (taklitçisi) olmak ister. Onun içindir ki romanlarda okuduğu yahut sinemalarda gördüğü intihar vekayiini (olaylarını) pek büyük bir kahramanlık telakki eder (sayar) ve öyle bir harekette bulunmak heves-i tıflanesine (çocukça hevesine) düşer.”

Üstelik bu eserlerde geçen ve karakterleri intihara sürükleyen olay örgüsü, gencin kendi hayatıyla paralellikler taşıyorsa bu girişimin daha da kolaylaştığını öne sürmüştür. Öyle ki yazara göre bu bir cinayettir. Ancak yasalar nezdinde bu bir suç teşkil etmediği gibi intihar eden kişi haricinde kimsenin cezalandırılamaması bu olayı kolaylaştıran bir etmen olarak nitelendirilmektedir. Yazı hem insancıl bir bakış açısından hem de gerçekçilikten uzak bu gibi değerlendirmelerle sonuçlandırılmıştır.

Eşref Edip[5], Sebilür-Reşad Dergisi’nin[6] 1 Ağustos 1917 tarihli 433-434 sayısInda yer alan “İntihar” başlıklı makalesine şu satırlarla başlamıştır:

“Son senelerde ve bilhassa son aylarda intihar havadisi pek çoğaldı. İntihar fikrinin bilhassa gençler arasında şüyuu (yayılması), bilhassa müntehirlerin (intihar edenlerin) memleketin yeis-aver (karamsar) ahvalinden (durumundan) müteessiren (etkilenerek) bu cürmü irtikap (bu suçu işlemeleri) etmeleri pek mühim bir keyfiyettir (durumdur). Memleketin pek vahim anlar geçirdiğini idrak ve itiraf etmemek kabil (mümkün) değildir. Memleketi ihata (saran) eden gavail (dertler, sıkıntılar) kolay kolay iftiham edilemeyecek (kavranamayacak)  derecede muzlimdir (karanlıktır).”

Bu satırlardan da anlaşıldığı üzere yazar, toplumda görülen intihar olaylarındaki artışı dönemin zor koşullarına bağlamaktadır. Her geçen gün olayların daha kötüye gittiğini ve Türk halkının derin bir ümitsizliğe kapıldığını ifade eden yazar, kendi ümitsizliğini ve gelecekten duyduğu endişeyi de bu yolla dile getirmiştir. Fakat yazının devamında da bu durumdan kurtulmanın çaresini aramayı teklif etmiştir:

“Fakat tehlikenin karşısında o uçurumun kenarında bulunmakla kendini uçuruma ilka etmek (bırakmak) cinayetini irtikap etmek (işlemek) değil, uçurumun kenarından uzaklaşmak için bütün kuvvet ve gayretle çalışmak, çalışmak, çalışmak iktiza eder (gerekir).”

İntihar etmeyi düşünen bireylerin ülkelerine hizmet etme arzusuyla kendilerini intihara sürükleyen şartlardan uzaklaşmaları gerektiğini belirtmiştir. Zira vatan ve millet böylesine güç bir durumda iken intihar etmeyi hem cinayet hem de cehennemlik bir eylem olduğuna dikkat çeken yazar, konuyu dini referanslar üzerinden irdelemiştir:

“Hiç bir mümin Allah’ın kendine bahşetmiş olduğu nimet-i hayatı (yaşam nimetini) böyle bir küfrane (Allah’ı inkar etmeye) maruz bırakmaz. Bilakis Cenab-ı Hakk’a hayatından mesul (sorumlu) olduğunu, kâffe-i amâline (yaptığı işlerin tümünden) hesap vereceğini bilerek onu ancak Allah yolunda feda eder.”

İlerleyen satırlarda ise intiharın Allah’ın inayetinden şüphe duymak ve ayrıca bu eylemin bir imansızlık belirtisi olduğunu da telakki etmiştir. Vatan hizmeti, itikat ve Allah’a güven çerçevesinde konu değerlendirilerek makale sonlandırılmaktadır.

Dönemin bir diğer yazarı olan Doktor Milaslı İsmail Hakkı[7] ise Sebilür-Reşad Dergisi’nin 24 Ocak 1924 tarihli 585 no’lu sayısı ile 31 Ocak 1924 tarihli 586 no’lu sayısında “İntihar: İlm-i Ahlak ve Din Nazarında – I-II: Müslümanlar Arasında İntiharların Çoğalması Münasebetiyle” başlığıyla yazmış olduğu iki makalesinde olayı dini referanslar açısından değerlendirmiştir.[8] Ona göre insanın kendisini başıboş bir varlık olarak görmesi ve bu dünyaya gönderilişinin ulvi gerekçelerinden bihaber oluşu intiharın sebeplerinden birisidir. Her insanın bir vazifesi vardır ve insan ancak bu vazifeyi yerine getirdiğinde insan olmanın erdemine erişebilir. Hatta bu konuda Voltaire’den alıntı da yapar: “Allah, kuşlara tüy ve ayılara kürk verdiği gibi insanlara da akl-ı küllî (bütüncül akıl) mebdei (başlangıcı) vermiştir.” Ona göre Avrupalılar da Descartes’tan beri insan olmanın getirdiği vazifeleri unutmuş ve insanları da bu yoldan uzaklaştırmaya gayret göstermişlerdir. Yazara göre intihara giden bu süreç, dini hakikatlerin saf dışı bırakılmasıyla başlamıştır. Paris Üniversitesi’nden filozof ve eğitim bilimci Henry Marion’un[9] kitabından[10] yola çıkarak intiharları madde madde şu şekilde değerlendirir:

  1. İntihar ahlaksızlıktır. Çünkü her insan kendi yaşamını korumakla görevlidir.
  2. İntihar mazur gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu kabul edilemez bir durumdur. Gerekçe ne olursa olsun intihar asla mazur görülemez.
  3. İntihar bir hak olarak gösterilmektedir. İntihar asla bir hak olamaz. Bireyler isterlerse intihar etmekte serbesttirler. Ancak bunun genel itibarıyla bir hak olarak görülmesi ve bir hukuka dayandırılması asla kabul edilemez.
  4. Musibetler, elemler intihar için mazeret olarak gösterilmektedir. Yazara göre kişi ya bunları hak etmiştir ya da hak etmediği halde yaşamaktadır. Eğer hak edilerek yaşanıyorsa bu suçlarının kefaretidir. Eğer hak edilmemişse bu durumdan alınacak ibret ve nasihatler söz konusudur ve kesinlikle tahammül edilmesi gerekmektedir.
  5. İntiharın lehinde gösterilen son delil ise kişinin uzun yıllar sakat ve yatalak kalması ve böyle yaşamaktansa ölmeyi istemeye hakkı olduğunu düşünmesidir. Yazar bu durumun o hastaya bakmakla mükellef olan kişilerle alakalı olduğunu, intiharın o kişilerin bu görevlerini aksatmalarına neden olacağını belirterek bu görüşü de reddeder. İnsan yaşadıkça ve ona bakmakla yükümlü olanların manevi hizmeti devam ettikçe intihar etmenin bu zinciri bozan bir durum olduğu belirtilmektedir.

İntihar olgusunu bu başlıklar altında inceleyen yazar genele hitap eden bu ifadelerden sonra ikinci makalede konuyu Müslümanlığa getirip Kur’an ayetlerinden yola çıkarak niçin intihar edilmemesi gerektiğini anlatır. Bu ayetler şunlardır:

“İnnehu lâye’yesu min ravhi allâhi illâ el kavmu el kafirûne

Yusuf Suresi, 87. Ayet: Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin; çünkü, Allah’ın rahmetinden de, küfre sapanlar topluluğundan başkası ümit kesmez.

İnne-lhasenâti yużhibne-sseyyi-ât

Hud Suresi, 114. Ayet: Şüphe yok ki güzel işler, kötülükleri giderir.

Velâ tahsebenne-lleżîne kutilû fî sebîlillâhi emvâtâ bel ahyâun ‘inde rabbihim yurzekûn. Ferihîne bimâ âtâhumullâhu min fadlihi veyestebşirûne billeżîne lem yelhakû bihim min ḣalfihim ellâ ḣavfun ‘aleyhim velâ hum yahzenûn.

Yestebşirûne bini’metin minallâhi vefadlin veennallâhe lâ yudî’u ecra-lmuminîn.

Al-i İmran Suresi, 169-171. Ayetler: Allah yolunda öldürülenleri ölü sanma. Onlar diridir ve Rableri katında rızıklanırlar. Ferahfahur bir halde Allah’ın onlara ettiği lütuf ve ihsanlarla ve onlar, henüz kendilerine katılmayanlara, fakat artlarından gelmekte olanlara da bilin ki ne korku vardır onlara, ne de mahzun olurlar diye müjde vermeyi isterler. Allah’ın nimet ve ihsanına nail olduklarından dolayı sevinç içindedir onlar ve Allah, inananların ecrini zayi etmez.

E fe hasibtum ennemâ halaknâkum abesen ve ennekum ileynâ lâ turceûn.

Müminun Suresi, 115. Ayet: Yoksa sizi ancak boşu boşuna yarattık gerçekten de dönüp tapımıza gelmeyeceksiniz mi sanıyordunuz?”

Allah’ın onlara bahşettiği en büyük nimetin hayat olduğunu, bu sebeple kendi yaşamına son vermenin bu nimete yapılmış en büyük nankörlük olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca kişi kendi canına kıyarak ruhsal gelişiminin de önüne geçmektedir.

İntihar meseleleriyle ilgili dikkat çeken bir dizi makalelerden biri de Hilmi Ziya’ya[11] aittir. Felsefe ve İçtimaiyat Mecmuası’nın[12] 1927 yılında yayımlanan 1, 2 ve 3’üncü sayılarında “İntihar” başlığıyla yazdığı makalelerde konuyu Émile Durkheim’ın sosyolojik bakış açısından yola çıkarak intihar olaylarının sebeplerini sorgular. Durkheim’ın Le suicide[13] intiharın tanımı konusunda yaptığı değerlendirmeden hareketle yazar, her bir intiharın kendine özgü sebepler içerdiğini ve her olayın kendi koşulları içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Yazara göre bizler sadece bir takım ölçütler koyarak bu olayları belirli sınıflara ayırabiliriz. Genel olarak ise intiharların iki sebebi vardır: “1-Kafi (yeterli) derecede ferdi (bireysel) istidatlar (eğilimler), 2-Maddi muhitin (sosyal çevrenin) hal ve evzaı (durumları).” İlerleyen bölümlerde yazar, Durkheim’ın cinneti bir intihar gerekçesi saymadığından bahseder. Ona göre cinnet ile intihar arasında doğrudan bir bağ gösteren bilimsel bir delil yoktur. İntihara sebep gösterilen bir diğer etmen ise alkoldür. Yazar, bu gerekçenin de Durkheim tarafından kabul edilmediğini aktarır. Zira alkol etkisiyle işlenen suçlar ve kabahatler arasında intihar hemen hemen hiç yoktur. Dolayısıyla alkol kullanımının intihar sebebi sayılmasını gerektirecek bir durum da söz konusu değildir. Irk ve kalıtım meselesine gelince, milletler ve intihara eğilimleri arasında büyük farkların olduğundan bahsedilir. Örneğin Durkheim’a göre Slavlar ile Cermenler arasında bu konuda büyük farklılıklar vardır. Hilmi Ziya, Durkheim’ın yaptığı gözleme değinirken Almanya dışına çıkan Almanların intihara olan meyillerinin azaldığından bahsederek bunun kalıtım ve ırksal nedenlerden ileri gelemeyeceğini de belirtir. Bunun yanında boy uzunluğu ile intihar arasında var olduğu ileri sürülen ilişkinin de asılsız olduğunu dile getirir. İntiharların sıcak veya soğuk mevsimlerle bağlantılı olduğu görüşünü ele alan Durkheim, Le suicide adlı eserinde bunu destekleyecek bir verinin bulunmadığını ancak intiharların daha çok gündüzleri gözlemlendiğini saptamıştır. Bu noktada Durkheim coğrafi etmen, taklit unsuru, dini etkenler, medeni durum gibi pek çok sebebi değerlendirmeye almıştır.  Hilmi Ziya da bu bilgileri irdeleyerek Türk toplumunda artan intihar olaylarına gerekçeler bulmaya çalışmıştır.

Dönemin yazarlarından ve aynı zamanda bir doktor olan Fahreddin Kerim[14], Hayat Mecmuası’nın 24, 25, 26 ve 27’inci sayılarında “İctimaiyyat = İntiharlar Karşısında Ruhiyatçı” başlığı altında yayımlanan dört adet makalesinde konuya dair görüşlerini ifade etmiştir. Yazının girişinde son dönemlerde artan intihar vakalarına dikkat çeken yazar, intiharların çeşitli sebeplerini sınıflandırma yoluna gitmiş ve intiharları üç gruba ayırmıştır:

            “1-İmraz-ı ruhiye (ruhsal rahatsızlık) müptelalarında (hastalık geçirenlerde) görülenler.

              2-Muvazenesiz (zihinsel dengesi olmayan) ismini verdiğimiz psikopat ve asabi ademlerde harici ve dahili amiller (içsel ve dışsal sebepler) sevkiyle husule gelen intiharlar.

          3-Pek tabii ademlerle (normal insanlarla) siklotimik dediğimiz devri mizaçlı (değişken huylu) tabii ademlerde içtimai (sosyolojik), ahlaki, dini zaruretler (gereklilikler)dolayısıyla görülen intiharlar.”

Bu üç sebepten yola çıkan yazar intiharın alkol, cinnet, irsiyet, aşırı kaygı, korku, hayattan zevk alamama ve kendini değersiz hissetme gibi önemli gerekçeleri olduğunu ifade etmiştir. Makalenin ilerleyen kısımlarında Mösyö Bonafous’un[15] intihar ve cinnet konusundaki görüşlerine yer verilmektedir. Daha sonra ise intihar ile milliyet konusu çerçevesinde elde etmiş olduğu istatiksel verileri dikkate alarak bir tablo hazırlayan yazar, intihar eden kişileri ırklarına göre ayırmıştır. Örneğin bu istatistiklere göre o dönemde intihar edenlerin sadece 56’sı Türk olup en çok intihar edenler ise 1591 kişi sayısıyla Almanlardır. Dolayısıyla yazar ülkemizde görülen intihar olaylarıyla milliyet arasında bir bağlantı kurulamayacağını göstermiştir. Ruhsal hastalıklar çerçevesinde intiharların en başta gelen sebebinin anksiyete (kaygı bozukluğu) rahatsızlığı olduğunu belirtmiştir. Makalesinde intihara sebep olan hastalıkları şöyle sıralar:

“1-malihulyalılar (vesveseliler), 2-daülmeraklılar (melankolikler), 3-alkolikler, 4-tasavvufi hezeyanlılar, 5-saralılar, 6- psikastenikler, 7-esasi empilsiyonlar, 8-teşevvüş (akli karışıklık) halatı (durumları), 9-ihtiyarlık bunaması, 10-erken bunama, 11-felc-i umumi-i müterakki (ileri seviyede genel felç durumu), 12-itisafi hezeyanlar (haksızlığa uğradığını düşünenler), 13-histeri, 14-toksikomanlar, 15-muvazenesizler(akli dengesi olmayanlar).”

Bu 15 gruba ait gerekçeleri de makalesinde tek tek ele alıp değerlendirmiştir. Sonrasında insanların hayat şartlarından ötürü intihara sürüklenebileceklerini belirtmektedir. “İkinci zümrede görülen intiharların esbabı nelerdir?” başlığı altında ise bu gerekçeleri sıralar. Cemiyet hayatının getirmiş olduğu sıkıntılar bunların başında gelmektedir. Nitekim varlıklı ailelerin kızlarının intiharları da bu çerçevede değerlendirilmelidir. Bu durumun özellikle zayıf karakterli insanların intiharlarını tetiklediği düşünülmektedir. Cemiyet hayatının getirmiş olduğu şaşaa, asabiyet ve stres insanları bunaltmakta, içlerine kapanmalarına sebep olmaktadır. Bu durum zamanla majör depresyon denilen rahatsızlığı ortaya çıkarmakta ve hastalanan kişilerin intihar etmelerine sebep olmaktadır. İntihar ile ilgili en önemli etmenlerden biri de tenasül (cinsel organ) travmaları adı verilen husustur. Özellikle sünnet yaralanmalarıyla sonuçlanan bazı örneklerin kişide yarattığı travma, ileriki yaşlarda intihara sürükleyen nedenler ortaya çıkarabilmektedir. Bir diğer etmen ise melankoli durumudur. Tatmin olmamış arzular, yarım kalan hayaller ve isteklere dışarından ket vurulmasının yarattığı ruhsal bunalımların sürüklediği melankoli, kişiyi kolayca intihara sürükleyebilmektedir. Kardeşlerini ve ebeveynlerini kıskanma da bu etmenler arasındadır. Cemiyet hayatı içerisinde görülen biseksüelliğin de intiharı tetikleyen bir diğer husus olduğu üzerinde duran yazar, özellikle anne figürünün baskın olduğu bireylerde bu durumun ortaya çıktığını ve anne kaybında veya annenin paylaşılması durumunda intiharın tetiklenebileceğini de belirtmektedir. Çünkü yazara göre, anne sevgisinden mahrum bireyler sevmeyi bilmemekte ve sevgisizlik durumunun yarattığı boşluklar da kişiyi depresyona itmekte ve intihara meylettirmektedir.

Bu çalışmada yukarıdaki paragraflarda bahsi geçen dönemle alakalı intihar olaylarına gösterilen  gerekçeler ve yazarların konuyla alakalı yorumları yer yer alıntılar yapılarak özet hâlinde verilmiştir. Tek bir makale içerisinde tüm metinlere değinilmesi mümkün olmadığı için içerikten bahsederek okuyucuların konuyla ilgili yeterli bilgi edinmeleri sağlanmaya çalışılmıştır. Ayrıca kültür tarihimizden bir kesit sunarak da toplumsal hafızayı tazelemek ve konuya merak duyanlar için bir derleme yapmak amaç edinilmiştir.

KAYNAKÇA

1) İntihar / Hilmi Ziya [Ülken].– İstanbul, 1927. Felsefe ve İçtimaiyat Mecmuası. cilt: I, sayı: 1, sayfa: 62-65.

2) İntihar / Hilmi Ziya [Ülken].– İstanbul, 1927. Felsefe ve İçtimaiyat Mecmuası. cilt: I, sayı: 2, sayfa: 139-143.

3) İntihar / Hilmi Ziya [Ülken].– İstanbul, 1927. Felsefe ve İçtimaiyat Mecmuası. cilt: I, sayı: 3, sayfa: 212-216.

4) İntihar / Tahirül Mevlevi.– İstanbul, 1344 [1926]. Mahfil. cilt: VI, sayı: 64, sayfa: 59-60.

5) Musahabe = İntiharlar Neden Çoğalıyor? / Necmeddin Sadık [Sadak].– Ankara, 3 Mart 1927. Hayat Mecmuası. cilt: I, sayı: 14, sayfa: 261-262.

6) İctimai Meseleler = İntiharlar Karşısında Ruhiyatçı / Fahreddin Kerim [Gökay].– Ankara, 12 Mayıs 1927. Hayat Mecmuası. cilt: I, sayı: 24, sayfa: 466-467.

7) İctimai Meseleler: İntiharlar Karşısında Ruhiyatçı – II / Fahreddin Kerim [Gökay].– Ankara, 19 Mayıs 1927. Hayat Mecmuası. cilt: I, sayı: 25, sayfa: 487-488.

8) İctimaiyyat = İntiharlar Karşısında Ruhiyatçı – III / Fahreddin Kerim [Gökay].– Ankara, 2 Haziran 1927. Hayat Mecmuası. cilt: II, sayı: 27, sayfa: 7-8.

9) İctimai Meseleler: İntiharlar Karşısında Ruhiyatçı – IV / Fahreddin Kerim [Gökay].– Ankara, 26 Mayıs 1927. Hayat Mecmuası. cilt: I, sayı: 26, sayfa: 515-516.

10) İntihar.– İstanbul: Eşref Edib, 1 Ağustos 1335. Sebilü’r-Reşad [Sırat-ı Müstakim]. cilt: XVII, sayı: 433-434, sayfa: 143-144.

11) İntihar: İlm-i Ahlak ve Din Nazarında -I: Müslümanlar Arasında İntiharların Çoğalması Münasebetiyle / Milaslı İsmail Hakkı.– İstanbul: Eşref Edib, 24 Kanun-i Sani 1340. Sebilü’r-Reşad [Sırat-ı Müstakim]. cilt: XXIII, sayı: 585, sayfa: 199-201.

12) İntihar: İlm-i Ahlak ve Din Nazarında -II: Müslümanlar Arasında İntiharın Çoğalması Münasebetiyle / Milaslı İsmail Hakkı.– İstanbul: Eşref Edib, 31 Kanun-i Sani 1340. Sebilü’r-Reşad [Sırat-ı Müstakim]. cilt: XXIII, sayı: 586, sayfa: 210-212.

Dipnotlar

[1].     1890 yılında Isparta’da dünyaya gelmiş olup soyadı kanunuyla Sadak soyadını almıştır. Maarif Nezareti tercümanlığında, Telif ve Tercüme Dairesi Mümeyyizliği’nde, İstanbul Darülfünunu İçtimaiyat Müderris Muavinliği’nde bulunmuş olup Ziya Gökalp’ten boşalan İçtimaiyat Profesörlüğüne getirilmiştir. 1928 de Sivas Milletvekili seçilmiştir.

[2].     Cumhuriyet’in ilanından üç yıl sonra yayın hayatına başlamıştır. 2 Aralık 1926’dan 30 Aralık 1929’a kadar yayın hayatını sürdürmüş olup ilk iki yıl eski harflerle yayımlanıp Latin alfabesinin kabulü üzerine 29 Kasım 1928’den itibaren yeni harflerle yayımlanmaya başlayan kültür, sanat ve tarih dergisidir.

[3].     13 Eylül 1877 yılında doğmuş olup asıl adı Tahir Olgun’dur. Şair olup Mevlevi tarikatına mensuptur. Mutasavvıf, öğretmen, edebiyat tarihçisi gibi çok yönlü özellikleri olan biridir.

[4].     Tahirül-Mevlevi tarafından çıkarılan bir dergi olup 1920-1926 yıllarında 68 sayı kadar çıkmıştır.

[5].    Eşref Edip, soyadı kanunundan sonra Fergan soyadını almış olan gazeteci ve hukuk doktorudur. Sırat-ı Müstakim adlı derginin sahibidir. 1908’den başlayarak 1966’ya kadar çeşitli aralarla 58 yıl boyunca 1107 sayı olarak bu dergiyi yayımlamıştır.

[6].     Eşref Edip tarafından yayımlanmaya başlayan Sırat-ı Müstakim adlı derginin devamıdır.

[7].     1870 yılında Muğla’nın Milas ilçesinde dünyaya gelmiştir. Tıp eğitimi almış olup dini konularda birçok tartışmaya katılmış biridir.

[8].     İnsanın hayatı kendi elinde değildir. Yüce bir vazife için yaratılmıştır ve intihar etmek bu vazifeyi sekteye uğratmak, Allah’ın emrine karşı gelmektir. (Y.N.)

[9].     1846 yılında Saint-Parize-en-Viry’de dünyaya gelmiş olup Leibniz, John Locke gibi önemli filozofların felsefi görüşleri üzerinde çalışmıştır. Paris Üniversitesi’nde uzun yıllar eğitim bilimi dersleri ve felsefe dersleri vermiştir.

[10].    Bahsi geçen kitap Marion’un De La solidarite morale adlı kitabıdır.

[11].    3 Ekim 1901 tarihinde İstanbul’da doğmuş olup İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Tarih, coğrafya ve felsefe sertifikaları bulunup daha çok felsefeci ve sosyolog olarak öne çıkmıştır.

[12].    Mayıs 1927 tarihinden itibaren çıkan aylık felsefe ve sosyoloji dergisidir. Türk Felsefe Cemiyeti’nin bir yayın organıydı.

[13].    İntihar kavramına yönelik metodolojik bir eser olup intihar olgusunu ırk, iklim, kalıtım gibi nedenlere bağlayan tezlerin çürütüldüğü bir eserdir. Bu eserde intihar oranlarındaki değişimlerin nedenleri milliyet, medeni durum ve dinsel bağlamda incelenmiştir.

[14].    1900 yılında Eskişehir’de doğdu. Soyadı kanunundan sonra Gökay soyadını aldı. Doktor, akademisyen, devlet ve siyaset adamı olup sinir hastalıkları kliniğinde doçentti. Türk Kızılayı ve Yeşilay dernekleri başkanlıklarını yapmıştır.

[15].    Tam adı Matthieu Bonafous olup 7 Mart 1793 senesinde Lyon’da doğmuş olan Fransız bir botanikçidir.

Dipnot Kaynakçası

1) Necmeddin Sadık, http://www.mfa.gov.tr/sayin-necmettin-sadak_in-ozgecmisi.tr.mfa, erişim tarihi: 9.8.2019.

2) Hayat Mecmuası, https://islamansiklopedisi.org.tr/hayat–dergi, erişim tarihi: 9.8.2019.

3) Tahirül-Mevlevi, https://www.biyografya.com/biyografi/2458, erişim tarihi: 9.8.2019.

4) Mahfil Dergisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/mahfil–dergi, erişim tarihi, 9.8.2019.

5) Eşref Edip, https://islamansiklopedisi.org.tr/esref-edip-fergan, erişim tarihi: 9.8.2019.

6) Sebilür-Reşad, https://islamansiklopedisi.org.tr/sebilurresad, erişim tarihi: 9.8.2019.

7) Resul Çatalbaş, Milaslı Dr. İsmail Hakkı’nın Hayatı, Eserleri ve İslam ile İlgili Görüşleri, https://dergipark.org.tr/download/article-file/25558, erişim tarihi: 9.8.2019.

9) Henry Marion, http://www.wikizero.biz/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvSGVucmlfRnJhbsOnb2lzX01hcmlvbg, erişim tarihi: 9.8.2019.

10) De La solidarite morale, http://www.wikizero.biz/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvSGVucmlfRnJhbsOnb2lzX01hcmlvbg, erişim tarihi: 9.8.2019.

11) Hilmi Ziya Ülken, https://islamansiklopedisi.org.tr/ulken-hilmi-ziya, erişim tarihi: 9.8.2019.

12) Feyza Ceyhan Coştu, Felsefe Mecmuası, Felsefe ve İçtimaiyat Mecmuası’nın Tahlil ve Tasnifi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı, Ankara, 2006, Yüksek Lisans Tezi.

14) Fahreddin Kerim Gökay, https://www.biyografya.com/biyografi/3480, erişim tarihi: 9.8.2019.

15) Matthieu Bonafous, http://www.wikizero.biz/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvTWF0dGhpZXVfQm9uYWZvdXM, erişim tarihi: 9.8.2019.

Related posts

Leave a Comment