Tarih

1518 Strasbourg Dans Salgını

Yazar: Ned Pennant-Rea

Çevirmen: Nazım Fırat Şemin

1518 Strasbourg Dans Salgını

Molenbeek’de meydana gelen dans salgınını Bruegel’in 1564’teki çizimini örnek alınarak Hendrik Hondius tarafından yapılan eskiz – 1642

Strasbourg’un işlek at pazarı kurulmadan önce, önüne alelacele kurulmuş bir sahnede çok sayıda insan boruların, davulların ve flütlerin eşliğinde dans ediyor. Temmuz güneşi, onlar ayaklarının üstünde sıçrayıp çemberler çizerken ve yüksek sesle haykırırken üzerlerinde parlıyor. Uzaktan bakıldığında karnavalın eğlencesine dalmış insanlar gibi görünseler de daha yakından incelendiğinde rahatsızlık verici bir manzara ortaya çıkıyor. Kolları sallanıyor ve vücutları spazmodik (kontrolsüz) bir şekilde sarsılıyor. Yırtık pırtık kıyafetleri ve bir deri bir kemik yüzleri terle kaplı. Gözleri donuk ve anlamsız bir şekilde bakıyor. Şişmiş ayaklardan akan kan, deri çizmelere ve tahta takunyalara sızıyor. Bu insanlar eğlenceye düşmüş değil, aksine, dansın deliliğine tamamen teslim olmuş bir çeşit “koreomanyaklar”.

Halkın gözü önünde gerçekleşen bu olay, 1518 yazında Strasbourg’a zulmeden koreomaninin zirvesiydi. 1374 yılından beri Ren ve Moselle nehirleri boyunca buna benzer onlarca salgın görülmüştür; ancak “Dans Salgını” olarak bilinen 1518 salgını, aralarında en iyi belgelenmiş ve ölümcül olanıdır. 1518 yazında gerçekleşen bu tuhaf olayların kayıtları dönemin çeşitli belgelerinde ve takip eden yıllarda derlenen kroniklere yayılmış şekilde bulunabilir. Strasbourglu hukukçu Johann Schilter, 17. yüzyılda yazdığı kroniğinde yer verdiği kayıp el yazması bir şiiri alıntılamıştır:

Strasbourg’da yüzlerce kişi 

Kadın ve erkek, başladı dans etmeye ve zıplamaya,

Pazarda, patikalarda ve sokaklarda,

Sabah ve akşam, çoğu hiçbir şey yemeden

Nihayetinde hastalık onları terk edene dek.

Bu rahatsızlığa Aziz Vitus dansı denirdi.[1]

1636 yılında yazılmış olan başka bir kronik daha mutsuz bir sonu işaret etmiştir:

“Milattan sonra 1518 yılında … insanlar arasında Aziz Vitus dansı denilen dikkat çekici ve korkunç bir hastalık musallat oldu. Bu hastalığın sebep olduğu delilikle gece ve gündüz dans ettiler; ta ki bilinçlerini kaybedene ve bayılana ve ölüme yenik düşene kadar”.[2]

Doktor ve simyacı Paracelsus’un dans salgınından sekiz yıl sonra yaptığı Strasbourg’u ziyaret etmiş ve salgının sebeplerini öğrenince şaşkınlığa uğramıştı. Paracelsus’un kitabı Opus Paramirum’a ve çeşitli kroniklere göre, aslında her şey bir kadınla başlamıştı. Frau Troffea, 14 Temmuz’da yarı ahşap evinin dışındaki dar taş kaldırımlı sokakta dans etmeye başlamıştı. Anlayabildiğimiz kadarıyla eşlik edeceği bir müzik yoktu, “öylece dans etmeye” başlamıştı.[3] Kocasının durması için yalvarışlarını görmezden gelmiş ve hava karardıktan sonra yorgunluktan bitkin düşerek yere yığılana dek saatlerce dansa devam etmişti.  Ertesi sabah yine şişmiş ayaklarının üzerinde durmuş, açlık ve susuzluk kendini göstermeden yine dans etmeye başlamıştı. Üçüncü günde seyyar satıcılar, hamallar, dilenciler, hacılar, rahipler, rahibeler gibi çeşitliliği büyüyen bir insan kalabalığı bu günahkâr gösteriyi içerek izliyorlardı. Bu mani, Frau Troffea’ya dört-altı gün arasında bir süre hakim oldu, ancak bu noktada yetkililer araya girerek onu yaklaşık 50 kilometre uzaklıktaki Saverne’e yolladılar. Orada, onu lanetlediğine inanılan Aziz Vitus’un mabedinde tedavi edilebileceğini düşündüler. Ancak kadının tuhaf gösterisine tanık olanların bir kısmı onu taklit etmeye başlamış ve günler içinde otuzdan fazla “koreomanyak” harekete geçmişti. Bazıları o kadar saplantılıydı ki onları sadece ölüm danstan vazgeçirebilirdi.

Kilise civarında histerik bir şekilde dans edenleri tasvir eden bir Alman eskizi – 17. yüzyıl

Sıra dışı salgın daha fazlasını etkiledikçe, özel konseyde kontrol çabalarında o kadar çaresiz hâle geldi. Din adamları bunu intikamcı Aziz Vitus’un eseri olarak görmüşse de meclis üyeleri doktor loncasını dinlemeyi tercih ettiler. Doktor loncasına göre bu dans “kaynayan kandan gelen doğal bir hastalık”tı.[4]  Bu Hümoral (vücut sıvılarıyla ilgili) teoriye göre hasta olan kişinin kanaması gerekiyordu. Ancak doktorlar bunun yerine geçmiş vakaların mağdurlarına verilen tedaviyi önerdi: Hastalıktan kurtulana kadar dans etmek. Mimar Daniel Specklin tarafından 16. yüzyılda terkip edilen kronikte, konseyin bundan sonra yaptıkları adım adım kaydedilmiştir.[5] Buna göre marangozların ve tabakçıların lonca salonlarını geçici süreliğine dans pistine dönüştürmeleri emri verilmiş ve halka açık “at ve tahıl pazarında platformlar kurmaları” emredilmiştir. Lanetlenmiş olanları hareket hâlinde tutmak ve iyileşmelerini hızlandırmak için davullar, flütler ve borular çalan onlarca müzisyen ile birlikte sağlıklı dansçılar hastaların cesaretlendirilmesi için kiralanmıştı. Yetkililer dansın kendisini tüketmesi için uygun koşulları yarattıklarını umuyorlardı.

Ancak bu korkunç bir şekilde geri tepti. Dansın tıbbi açıklamasından ziyade doğaüstü açıklamasına inanmaya daha eğilimli olan izleyicilerin çoğu, çılgın dans hareketlerini Aziz Vitus’un öfkesinin bir artışı olarak gördü. Hiç kimse günahsız değildi, çoğu maninin cazibesine çekildi. Imlin ailesi kronikleri bir ay içinde salgının 400 kişiye bulaştığını kaydetmiştir.[6]

Molenbeek’de meydana gelen dans salgınını Bruegel’in 1564’teki çizimini örnek alınarak yapılan mavi kağıda yapılan kopya

Özel konsey platformların kaldırılmasını emretti. Koreomanyaklar rahatsız edici hareketlerine devam etmek istiyorlarsa artık bunu gözden uzak yerlerde yapmak zorundaydılar. Konsey daha da ileri giderek eylül ayına kadar neredeyse bütün dans ve müziği yasakladı. Bu soylu kentlilerin “bassadanza” ismi verilen kontrollü ve kibar adımlarından, alkolik çiftçilerin rahatlamak için içten bir taşkınlıkla sıçramalarına kadar toplu dansın merkezde olduğu bir kültür için kolay bir şey değildi.[7] Strasbourglu katip ve Das Narrenschiff (1494) kitabının yazarı Sebastian Brant, yasağın istisnaları hakkında detaylı bilgi vermektedir: “Eğer onurlu insanlar düğünlerde ya da yeni rahip olan kişinin evinde dans ederek kutlama yapmak istiyor ise bunu yaylı çalgılarla yaparlardı, ancak tef ve davul kullanmaya vicdanları el vermezdi.”[8]  Anlaşılan o ki  vurmalı çalgılar insanları maniye çekmede daha tehlikeli addedilmişti.

Molenbeek’de meydana gelen dans salgınını Bruegel’in 1564’teki çizimini örnek alınarak Hendrik Hondius tarafından yapılan eskiz – 1642

Konsey, bunlara ek olarak en kötü durumda olanların vagonlara bindirilerek üç günlük yolculukla Frau Troffea’nın tedavi edildiği Aziz Vitus mabedine götürülmesini emretti. Rahipler büyük olasılıkla karaya vurmuş balık gibi çırpınmaya devam eden koreomanyakları Vitus’un ahşap oymasının altına yerleştirdiler. Ardından, ellerine küçük haçlar verip ayaklarına kırmızı ayakkabılar giydirdiler. Ayakkabıların topuklarına ve üstlerine kutsal su serpiştirdiler ve kutsanmış yağ ile haçlar çizdiler.[9]  Tütsü dumanının ve Latince büyülerin yoğun atmosferinin eşlik ettiği bu ritüel, istenen etkiyi sağladı. Zaman geçmeden haberler Strasbourg’a ulaştı ve daha fazla insan Vitus tarafından affedilmek için Saverne’e yollandı. Bir hafta içinde oraya acı içinde akın akın giden hacıların sayısı bir hayli azalmıştı. Dans salgını temmuz ortasından ağustos sonu- eylül başına kadar sürdü. Zirve noktasına ulaştığında günde 15 kişiye varan sayılarda insan ölüyordu. Toplamda kaç kişinin öldüğü bilinmiyor ancak bu ölüm oranı doğruysa; bu en nihayetinde yüzlerce kilin öldüğü anlamına gelir.

Kızgın bir aziz veya kaynayan kan değilse dans salgınına sebep olan şey ne idi? Paracelsus’un görüşüne göre Frau Troffea’nın dans maratonu, eşi Herr Troffea’yı utandırmak için bir oyundu: “Kandırmacayı olabildiğince mükemmel hâle getirmek ve gerçek bir hastalık izlenimi bırakmak için Frau Troffea zıpladı ve şarkı söyledi; bunlar kocasının hiç hoşuna gitmeyen şeylerdi.”[10] Bu numaranın başarılı olduğunu gören diğer kadınlar da kocalarını rahatsız etmek için özgür, iffetsiz ve küstah düşüncelerle dans etmeye başladılar. Bu tür dans manisi Paracelsus tarafından Chorea lasciva (şehvetli arzulardan kaynaklanır, “korkusuzca ve saygısızca) ismiyle sınıflandırılmıştır. Bunun yanı sıra Paracelsus tarafından Chorea imaginativa (hayal gücünden kaynaklanır, “öfke ve küfür”) ve Chrorea naturalis (çok daha hafif form, fizyolojik kaynaklı) ismi verilen iki çeşit dans çılgınlığı daha vardır.[11] Kalıpsal düşüncelerin karşısında olmasıyla (Geleneklere karşı çıkan) tanınan Paracelsus, hastalığın kaynağını cennette değil de koreomanyakların zihninde görmesiyle övgüyü hak etmesinin yanı sıra bu tanısı bugün kısmen saçma görülen bir kadın düşmanı idi.

Bazı modern tarihçiler, Orta Çağ Avrupa’sının dans salgınlarının kaynağının psikotrop (seğirme, kasılma ve halüsinasyonlara neden olabilme etkisi olan bir küf olan “çavdar mahmuzu” olup olmadığını tartışmışlardır. Ancak tarihçi John Waller çavdar mahmuzu hipotezini dans salgını üzerine yazdığı “A Time to Dance, a Time to Die” (2009) isimli harika kitabında çürütmüştür. Çavdar mahmuzu havaleye ve halüsinasyona neden olabilir ama aynı zamanda uzuvlara giden kan akışını da engeller. Bundan zehirlenen bir kişi günler boyunca dans edemez.

Quentin Matsys’in Paracelsus portresi – 1530

Waller’ın dans salgını açıklaması 16. yüzyıl Strasbourgunun maddi, kültürel ve manevi ortamı hakkında derin bilgisinden kaynaklanmaktadır. Yazar kitabına H. C. Erik Midelfort’un A History of Madness in Sixteenth-Century Germany (1999) isimli kitabından aldığı bir alıntıyla başlıyor:

“Geçmişin delilikleri taşların altından değişmemiş hâliyle toplanabilen ve modern mikroskoplarımızın altına yerleştirerek inceleyebileceğimiz varlıklar değillerdir. Belki de daha çok yaşadıkları sudan çıkarıldığında içine çöken ve kuruyan denizanasına benzetilebilirler.”.[12]

Waller’a göre, Strasbourg’un yoksulları histerik dans salgını için hazırlanmışlardı. Her şeyden önce, örnek oluşturan bir durum vardı. 1374 ve 1518 yılları arasında Avrupa’da yaşanan bütün dans salgınları Strasbourg’un yakınlarında; Kutsal Roma İmparatorluğu’nun batı kıyılarında gerçekleşmişti. Bunun yanı sıra 1518 yılında hüküm süren kötü hasat, politik istikrarsızlık ve frenginin gelişi gibi güçlü etkenler vardı; bunlar erken modern toplumlar için bile ağır sayılacak derecede ıstıraba neden olmuştu. Bu acı kendisini histerik dans ile gösterdi zira vatandaşlar böyle bir şeyin olabileceğine inandılar. İnsanların olağanüstü derecede kolay etkilenebilmesi ve Aziz Vitus’un intikamına olan güçlü inanç bu korkunç salgını deneyimlemek için yeterliydi. “Koreomanyakların zihinleri içe çekilmiş, en derin korkularının şiddetli denizine doğru fırlatılmıştı”.[13] diye belirtiyor Waller.

Molenbeek’de meydana gelen dans salgınını Bruegel’in 1564’teki çizimini örnek alınarak Hendrik Hondius tarafından yapılan eskiz

Dans salgını olayını aydınlatmanın bir yolu da günümüzdeki insanların trans hâline nasıl ulaştıklarını incelemektir. Dünyada Brezilya, Madagaskar ve Kenya dahil çeşitli kültürlerin insanları seremonilerde kasıtlı veya şiddetli stres dönemlerinde istemsiz olarak transa girerler. Bu duruma girdikten sonra acı ve yorgunluk algıları önemini kaybeder. Waller dans salgınının yayılımını ruhani bulaşmanın örneği olarak açıklar. Buna benzer sömürgecilik sonrası Tanganika’nın (günümüzde Tanzanya) bir bölgesini 1963 yılında kasıp kavuran gülme epidemisini örnek gösterir. Yerel bir misyoner okulunda birkaç kız kıkırdamaya başlamış, ardından arkadaşları da onlara uymuştu. Bu durum okulun üçte ikisi kontrolsüz bir şekilde gülene ve ağlayana dek devam etmiş ve okul kapatılmak zorunda kalmıştı. Eve giden öğrenciler ailelerine de hastalığı “bulaştırmış” ve bunu takiben bütün köyler histeri krizleriyle boğuşmuşlardı. Doktorlar ortalama bir hafta süren yüzlerce vaka belgelemiştir.

Unutmamak gerekir ki dans salgınlarının bir benzeri daha modern rave kültüründe  görülür. Tabii onlar genelde 16. yüzyıldaki kanlı ayaklı ve merhamet için yalvaran koreomanyaklar gibi değiller. Bunun yerine biraz kimyasal destek almaktalar. Particiler günler boyunca az molayla uykudan ve yemekten vazgeçerek, bazen ayaklarını dengeyle vurarak, bazen de hiç denge olmadan sıçrayarak dans ederler. Belki de güçlü bir dans pisti iksiri tarafından körüklenmiş böyle bir eğlence düşkünü 500 yıl önceye nakledilse ve Strasbourg at pazarında çıkıp dans etmeye başlasa çok da yabancı hissetmezdi.

 

Kaynakça

[1] Quoted in E. Louis Backman, Religious Dances in the Christian Church and in Popular Medicine, trans. Ernest Classen (London: George Allen & Unwin, 1952), 237.

[2] From an astrological chronicle for Strasbourg published in 1636 by Goldmeyer, quoted in Backman, Religious Dances, 238.

[3] Paracelsus quoted in Backman, Religious Dances, 313.

[4] From Annales de Sebastian Brant (1899), quoted in John Waller, A Time to Dance, a Time to Die (London: Icon Books, Ltd, 2009), 109.

[5] Quoted in H. C. Erik Midelfort, A History of Madness in Sixteenth-Century Germany (Stanford: Stanford University Press, 1999), 35.

[6] Quoted in Midelfort, History of Madness, 33.

[7] See Ulinka Rublack’s commentary in Hans Holbein, The Dance of Death (London: Penguin Books, 2016), 128–9.

[8] Strasbourg Municipal Archives, R3, fol. 72 recto, quoted in Midelfort, History of Madness, 35.

[9] Specklin’s chronicle, printed in Alfred Martin, “Geschichte der Tanzkrankheit in Deutschland”, Zeitschrift des Vereins für Volkskunde 24 (1914): 121, quoted in Midelfort, History of Madness, 36.

[10] Paracelsus quoted in Backman, Religious Dances, 313.

[11] “Diseases that Deprive Men of their Reason”, in Four Treatises of Theophrastus von Hohenheim Called Paracelsus, transl. and ed. C. Lilian Temkin et al. (Baltimore: John Hopkins University Press, 1996), 181–2.

[12] H. C. Erik Midelfort, A History of Madness in Sixteenth-Century Germany (Stanford: Stanford University Press, 1999), 49, quoted in John Waller, A Time to Dance, a Time to Die (London: Icon Books, Ltd, 2009), xv.

[13] Waller, Time to Dance, 104.

 

Redaktör: Martı Esin Şemin

Editör: Arman Tekin

Görev Alan Yayın Kurulu: Cemre Yıldırım, Melis Fettahoğlu-Hallier

 

Yazının otijinali için:

https://publicdomainreview.org/essay/the-dancing-plague-of-1518

Related posts

Leave a Comment