Edebi İncelemeler

Büyülü Gerçekçiliğe Kısa Bir Bakış

Yapılması gereken tek şey, hayal dünyasının serbest bırakılmasıdır. 

Yazar: Gizem Korkmaz

Köklerini Latin Amerika’da salmış “büyülü gerçekçilik” ya da “büyüleyici gerçekçilik” akımı postmodern edebiyatın yükselişi ile beraber dünyanın farklı noktalarında özgün şekillerde gelişmiş ve hâlâ da gelişmeye devam etmektedir. Terim, ilk olarak 1925 yılında, Alman sanat eleştirmeni Franz Roh tarafından resim sanatında Yeni Nesnellik akımı için kullanmıştır. Görsel sanatların ardından edebiyat dünyasını da içine alan akım; Jorge Luis Borges, Italio Calvino, Gabriel Garcia Marquez, Paul Auster, Franz Kafka, Angela Carter, Haruki Murakami, Salman Rushdie ve İhsan Oktay Anar gibi dünyanın dört bir yanında isimlerini duyurmuş ve birçok yazarın kullandığı bir dünya haline gelmiştir. Temelde büyülü, masalsı, fantastik, alışılmamış veya hayalî elementler ile gerçeğin, gerçekçiliğin, sıradanlığın, mantığın veya alışılmışın iç içe geçmesi durumudur. Büyülü kavramı, mitolojiden, masallardan, fantastik hikâyelerden gelirken; gerçekçilik kavramı sadece günlük hayatın zorluklarından gelebileceği gibi ilgi alanları tarih, sosyoloji, antropoloji veya politika olabilir.

Büyü

Masallar, efsaneler, nesilden nesile aktarılan fantastik hikâyeler, kısacası folklorik, geleneksel sözlü edebiyat, büyülü gerçekçilik akımının büyüsünü oluşturmaktadır. Gerçekliğin dört bir yanına sindirilmiş bu doğaüstü olaylar, okuyucuyu ikna etmek için hiçbir çaba göstermez. Bu fantastik dünyalar kendi içerisinde tutarlı ve mantıklıdır. Hiçbir şey “garip” değildir. Garip olan bizzat okuyucunun kendi kalıplaşmış gerçeklik algısıdır. Bu çabasız “doğaüstü doğallık” hayal gücünün eşsiz gücünü ortaya çıkarır. Eserlerde postmodern edebiyatın çok sevdiği mübalağalar, mecaz ve metaforlar, ironiler ve paradokslar sıklıkla kullanılır. Bu yardımcı elementler sayesinde gerçek olanın içine sızmış doğaüstü hikâyelerde bulur okuyucu kendisini.

Gerçek

O halde bu fantastik ögelerle dolu hikâyeleri, fantastik edebiyattan ayıran şey nedir? İşte tam bu noktada büyülü gerçekçiliğin gerçeklik kısmı devreye girer. Salman Rushdie’nin de dediği gibi insanlar büyülü gerçekçilik denildiği zaman çoğunlukla “büyülü” kısmına takılırlar. Fakat bu hikâyeler, temelde güçlü bir gerçeklik çerçevesi barındırırlar. Üstelik bu gerçekçilik o kadar gerçektir ki, en sıradan hayatları, sıradan insanları, günlük yaşam sorunlarını; temelde bize en yakın olan şeyleri kapsar. Büyülü gerçekçiliğin kültürden kültüre değişmesinin en önemli etkenlerinden biri de budur. Efsaneler, masallar ve mitler kadar günlük yaşam sorunları, en basit insani sorunlar ve dertler de kültürden kültüre değişim gösterir.

Büyülü gerçekçilik doğaüstü hikâyeler olmadığı gibi hayata ayna tutan eserler de değildir. Tek bir kategoriye sığmayan, sıradan hikâyeler içindeki sıradışı elementleri görebilmeyi başarmış bir dünyadır. Günümüzde birçok sinema filminde, resim sanatında, heykellerde, romanlarda ve hikâyelerde görebildiğimiz bu dünya, bize hayal kurmak için gerçeklerden kaçmak zorunda olmadığımızı, aksine daha da derinlere girmemiz gerektiğini gösterir. Günlük hayatın en küçük detayları bile büyük sırlarla doludur. Yapılması gereken tek şey, hayal dünyasının serbest bırakılmasıdır. Hayal dünyalarından korkmamış ve bizi de bu dünyalardan mahrum etmemiş yazarların aşağıdaki eserleri sizler için birer başlangıç menüsü olabilir:

Yüzyıllık Yalnızlık – Gabriel Garcia Marquez, Can Yayınları, çev. Seçkin Selvi.

Sirk Geceleri – Angela Carter, Can Yayınları, çev. Ayşe Gül Güre

Geceyarısı Çocukları – Salman Rushdie, Can Yayınları, çev. Aslı Biçen

Sahilde Kafka – Haruki Murakami, Doğan Kitap, çev. Hüseyin Can Erkin

Sevilen – Toni Morrison, Sel Yayıncılık, çev. Püren Özgören

Puslu Kıtalar Atlası – İhsan Oktay Anar, İletişim Yayınları

Editör: Büşra Erturan

George Orwell’in 1984’ünün Haritası

Kılıç ve Büyü’nün Ayrımı | The Demarcation of Sword and Sorcery

Gotik’in Kökenleri: 1780-1832 Romanları

Steampunk Üzerine Küçük Bir Buhar Demeti

Related posts

Leave a Comment